Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Bölgesel ve küresel güçlerin figüranı: Ermenistan
Adem Yılmaz
TAHRAN-Moskova ve Bakü-Ankara jeo-stratejik hatlarının göbeğinde yer alan Ermenistan Güney Kafkasya’nın en problemli ülkesidir. Tarih boyunca dağınık yaşayan Ermeniler ‘Ari’ ırktandır. Maceraları Asya’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Rusya’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Latin ve Ortodoks Kiliselerinden oldukça farklı inanca sahip Gregorian Kilisesine bağlı olan Ermeniler oldum olası bölgesel ve küresel güçlerin çıkar çatışmalarının bir figüranı olmaktan öteye gidemediler. Akidelerinin farklılığının doğurduğu yalnızlıktan kaynaklanan güven bunalımı Ermenileri, asırlardır bir küresel gücün kucağından diğerine itti. Latin ve Ortodoks dünyasına karşı Selçuklu ve Osmanlı himayesinde kendini güvende hisseden, “millet-i sadıka” olarak anılan Ermeniler, Osmanlıların zayıflamasıyla birlikte siyasi platformda Anglikan Kilisesi ile temasa geçerek 18’inci ve 19’uncu yüzyılın küresel güçleri olan Fransa ve İngiltere’nin himayesine girdiler. Günümüzde ise diaspora yardımıyla küresel bağlamda hegemonik ABD’ye, bölgesel olarak Rusya ve İran’a yakın durmaya çalışmaktalar. Kafkasya’da Ermenistan’ın Rusya ve İran’la ilişkileri, diasporadakilerin dışarıda ABD ve AB ile ilişkileri, gelinen nokta itibariyle Ermeni halka birçok problem de getirdi. Ermenistan bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilerinde bu problemlerin her biri ile yüzleşmek ve dış politikasına yeniden şekil vermek zorundadır.
90’lı yılların başında konjonktürel Avrasyacı ittifaklar Ermenistan’ı jeo-stratejik önemi olan bir devlet olarak ön plana çıkardı. Bir taraftan Erivan Türkiye’nin dahil olduğu Atlantikçi hattı kesmeye başladı, Türkiye’nin kuzeye ve doğuya yani Orta Asya Türk dünyasına yayılışını bloke etmek için tampon vazifesi gördü; diğer taraftan Avrasyacı ittifakın Tahran üssünü Moskova’ya bağladı. Moskova-Erivan-Tahran koridoru ABD karşısında Tahran’a ve Moskova’ya direnç hattı sağlarken, Ermenistan’a bölgesel güçlerle ittifak yaparak kendi iktisadi ve siyasal varlığını sürdürme imkanı verdi. Hatta Ermeniler 1993’te Rusya’nın yardımıyla Türkiye’den Azerbaycan’a giden yol üzerindeki Dağlık Karabağ bölgesini işgal etti. On binlerce insanı katletti. Bu savaşta en büyük desteği Moskova’dan aldı. Erivan 90’lı yılların başında Rusya’nın Kafkaslarda geleneksel ve güvenilir müttefiki oldu. Hatta Ermenistan dış politikası Rusya’ya bağımlı hale geldi. Manevra alanı daraldı. Rusya’nın konjonktürel ve jeo-stratejik müttefikleri Ermenistan için yegane bölgesel açılım sahası oldu. Böylece, Moskova’dan başlayarak Tahran’a kadar uzanan ve Kafkasya’nın bütününü tam ortadan kesen karasal bir koridorun varlığı Ermenistan için hayati önem kazandı.
Ermenistan’ın İran’la jeo-stratejik ilişkisi ise Moskova-Tahran arasındaki coğrafi koridorun bağlayıcı bir köprüsü olmaya kadar dayandı. Moskova, ABD emperyalizmine karşı rekabet etme düzleminde İran’la aynı platformda buluştu. Böylece Erivan’la Tahran arasında bütünüyle jeo-stratejik bir bağ kuruldu. Ermenistan, İran’la karşılıklı çıkar kesişmelerinden dolayı iyi ilişkiler kurmasına rağmen temelde bir İslam ülkesi olması hasebiyle bu ülkeye fazla güvenmemektedir. Ayrıca Azerbeycan’da oldukça fazla Şii nüfusu vardır. Bundan dolayı İran’la arasındaki ilişki oldukça kırılgandır. Üstelik, İran tarafında bulunan Güney Azerbaycan problemi zaman zaman aralarında gerginliğe yol açmaktadır. Aslına bakılırsa bölgede Erivan’ın tek açılımı da İran’dır. Ermenistan İran’a daha bağımlıdır. Çünkü İran Dağlık Karabağ meselesinde ve ticari ilişkilerinde Türkiye’ye yönelirse Ermenistan iyice yalnızlaşacak ve güçsüzleşecektir. Türk-Azeri ve Rus-Ermeni ilişkilerinin boyutunu İran’ın bölgede izlediği politikalar çizmektedir. Bu iki bölgesel güç Ermenistan’ı oldukça küçük bir havza içinde dar bir koridora hapsetti.
Ermenistan’ın yüzleşmek zorunda kaldığı problem alanlarından birisi de diasporasının izlediği politikalarla kendi dış politikasını uyumlu hale getirmektir. Zira, dışarıda Ermeni diasporasının temel politikaları ile Ermenistan’ın devlet politikası örtüşmemektedir. Diaspora Ermenilerinin dış politikada temel gündemi soykırımdır. Onlar bütün gücünü uluslararası kamuoyunu soykırıma ikna etmeye harcarken, Ermenistan fakirlikle yüzleşmektedir. Mesela eski Cumhurbaşkanlarından Koçaryan Türkiye ile ilişkileri önkoşulsuz olarak normalleştirmeyi önerirken bu açılım diasporada yaşayan çoğu Ermeni tarafından kabul görmedi. Nihayetinde diaspora Ermenilerinin gündemi benimsendi.
Netice itibariyle bölgede oluşan istikrarsızlıklar iki paradoksal sonuç doğurdu. Birincisi, tarihinin en zayıf dönemini yaşamasına rağmen Rusya bölgenin istikrasızlığı sayesinde Güney Kafkasya’da gücünü pekiştirdi, etkinliğini sürdürmeye devam etti. İkincisi ise, Türkiye üzerinden bölgede etkin olmaya çalışan ABD hem bölgenin en etkin gücü oldu ve Güney Kafkasya’da istediği aktörle oynamaya başladı, hem de diasporanın Soykırım Kanunu’nu ABD Temsilciler Meclisi’nde oylama bahanesiyle Türkiye’den Irak Savaşı esnasında büyük tavizler koparmaya çalıştı. Ne Ermeni diasporası, ne de Ermenistan Devleti bu tehditten bir kâr sağlayamadı. Ermenistan’ın kurmaya çalıştığı ittifaklar ve diasporanın Ermenistan halkını göz ardı ederek yaptığı lobi faaliyetleri yalnızca ABD ve Rusya’ya, kısmen de İran’a yaradı. Buna karşılık Ermenistan’ın savaş esnasında Azerilere karşı işlediği savaş suçları yüzünden Türkiye’nin haklı gerekçelerle ticari ilişkilerini kesmesi ve ambargo uygulaması Ermenistan ekonomisini zora soktu ve hâlâ Ermenistan kendine gelemedi. Ayrıca Ermenistan bağımsız bir devlet olarak uluslararası topluma entegre olamadığı gibi bölgesel gelişmelerde de aktif rol oynayamadı. Aksine bölgesel güvenliğini sağlayabilme kaygısı bir taraftan Ermenistan’ı iyice Rusya’nın kucağına iterken, diğer taraftan Türkiye aleyhine tehdit algılamasını pekiştirdi ve bölgede yalnızlaştırdı. Başta Türkiye olmak üzere diğer komşularıyla ilişkisi bozulan Ermenistan, Tahran-Moskova hattı üzerinde bulunan Avrasya ittifakı neticesinde bölgede yalnızlaştı ve içine kapandı.
 
Ermenistan Dünya Aktörü Olabilir mi?
Ermenistan bölgesel bir güç olmak ve uluslararası toplumca tanınmak için, 90’lı yılların başında geliştirdiği dış politika anlayışını tamamen değiştirmek zorundadır. Bu bağlamda bölgesel ve küresel güçlerle geliştirdiği ilişkilerin boyutunu değiştirmeli ve diasporanın beklentilerini kendi iç politikası ile uyumlu hale getirmelidir. Bunun için -Türkiye ve Azerbaycan dahil- bölgesel aktörlerle ‘proaktif diplomasi’ yoluyla dış ilişkiler ağı kurmalı, bağımlılık politikasından kurtulmalıdır. Bunu başarabilmenin yolu ise içeride Azerbaycan’la ilişkilerini düzeltmesinden, işgal ettiği toprakları terk etmesinden ve mazlum insanlara haklarını geri vermesinden, dışarıda ise kendine hiçbir faydası olmayan soykırım iddiasını kabul ettirme faaliyetlerinden feragat etmesinden geçmektedir. İşgal ettiği topraklarda yaşayan 1 milyondan fazla Azeri, topraklarından çıkartılıp, sürülerek Azerbeycan’da çok zor ve ağır şartlar altında yaşamaktadırlar. Ermenistan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmasının gereğini anlamalıdır. Zira, Ermeniler, Azeriler ve Türklerle iyi ilişkiler geliştirdiği oranda kendi güvenliğini sağlayacak, ekonomik problemlerini aşacak ve diplomatik ilişkilerini sağlıklı zemine oturtacaktır.
Türkiye ile diplomatik ve ticari ilişkiler kurduğu anda Azerbaycan’la birlikte Atlantik hattı kendilerine açılacaktır. Bu yolla hem Azerbaycan, hem de Ermenistan uluslararası platformda tanınmama sorununu aşacaklardır. Neticede iki ülke uluslararası bir aktör olarak iktisadi ve siyasi gücünü; eş zamanlı olarak ABD, AB ve Asya güçleriyle yatay ilişkiler kurmak yoluyla pekiştirebilirler.
Diasporadakiler ile Ermenistan yönetici eliti arasında yaşanan gerginlikler Ermenistan dış politikasında stratejik düşünme eksikliğini ortaya koymaktadır. Ermenistan kısa vadedeki amaçlara hizmet eden taktik yöntemleri izlemeye devam ederse bölgesel bir aktör olarak kendi güvenliğini ve uluslararası alanda tanınmasını sağlamada zorlanacaktır. Onun için diaspora, ülkenin siyasi ve ekonomik realitelerini ihmal ederek yürüttüğü lobi faaliyetlerini başka alanlara kaydırmalıdır. Kaldı ki ABD’de bulunan Ermeni lobileri sözde soykırım projelerine harcadıkları iktisadi ve siyasal eforu Ermenistan’ın kalkınması için harcasaydı günümüzde Ermenistan çok daha iyi koşullarda olurdu. Öte yandan Ermenistan’la sağlıklı diplomatik ilişkiler kurmak isteyen Türkiye’nin önünü soykırım yasa tasarısını çeşitli devletlerin meclislerinde oylatmaya girişen diaspora kesmektedir.
Bin yıl aynı coğrafyayı paylaşan, barış içinde yaşayan Türkiye ve Ermenistan’ın tarihi hesaplaşmaları aşması, geleceğe ilişkin ortak projeler üretmesi kaçınılmazdır. Ermenistan Türkiye’nin Kafkaslara açılırken en önemli uğrağı; Türkiye ise Ermenistan’ın dünyaya açılan kapısıdır. Problemli coğrafyanın iki ülkesinin çıkarları işbirliğinden ve ortak hareket etmekten geçmektedir. Tarihin derin problemlerini ve askeri, siyasi anlaşmazlıkları iki ülke kendi arasında çözmeye çalışmalıdır. Bu bağlamda Ermenistan’a ve ABD’deki Ermeni lobilerine düşen; kendi öznel tarihlerinde kendisini kollayan, himaye eden ve sadık millet sıfatı yükleyen bir devletle, kendini kimi zaman paralı asker olarak kullanan, kimi zaman da ucuz dış politikalara alet eden hegemonik ve bölgesel güçleri ayırmaktır. Yoksa hiçbir neticeye varmayan daha onlarca Minsk Grubu toplantıları yapılır ve problemli coğrafyanın bu milleti fakr ü zaruret içinde yaşamaya mahkum olur.

Paylaş Tavsiye Et