Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2007) > Kitap
Kitap
Hazreti Muhammed (S.A.V)
An­ne­ma­ri­e Schim­mel
Türk­çe­si: Ok­şan Ay­to­lu
İs­tan­bul: Pro­fil Ya­yın­la­rı, 2007
 
İn­san­lık ta­ri­hi­nin en il­gi çe­ki­ci şah­si­yet­le­ri ne bü­yük dev­let adam­la­rı, ne mu­zaf­fer ku­man­dan­lar, ne hay­ran olu­nan sa­nat­çı­lar, ne de pa­ra­dig­ma ku­ru­cu fel­se­fe­ci­ler ya­hut ilim adam­la­rı­dır. Ta­ri­hin en kay­da de­ğer bul­du­ğu şah­si­yet­ler, tür­lü top­lum­sal kat­man­lar­dan ve mes­lek­ler­den ge­len ve her du­rum­da en be­lir­gin özel­lik­le­ri hay­ra da­ir bir çı­ğır aç­mak olan pey­gam­ber­ler­dir. Hz. Adem (a.s.)’den baş­la­ya­rak son pey­gam­ber Hz. Mu­ham­med (s.a.v.)’e ka­dar ge­len ve sa­yı­la­rı yüz bin­ler­le ifa­de edi­len bu sil­si­le, öğ­re­ti­le­ri ile in­san­lık ta­ri­hin­de dö­nüş­tü­rü­cü ve tas­hih edi­ci rol­ler oy­na­mış di­na­mik bir güç­tür.
Hal böy­le olun­ca on­la­rın ha­yat hi­ka­ye­le­ri, in­san­lı­ğın tür­lü ve­si­le­ler­le il­gi­si­ne maz­har ol­muş­tur. Kah hay­ra da­ir bir çağ­rı­nın önem­li bir cü­zü ola­rak, kah bağ­lı­sı olun­ma­yan bir inan­ca su­nu­lan red­di­ye­nin bir par­ça­sı ola­rak, ya­za­nın ve oku­ya­nın ni­ye­ti­ne gö­re de­ği­şe­rek, ye­ni­den ye­ni­den üre­til­miş­ler­dir bu ha­yat hi­ka­ye­le­ri.
Hz. Mu­ham­med (s.a.v)’in ha­yat hi­ka­ye­si ise tüm bu hi­ka­ye­ler ara­sın­da ay­rı bir ye­re otu­rur. Bu fark­lı­lık ge­rek İs­la­mi­yet’in ilk yıl­la­rın­da vü­cut bul­ma­ya baş­la­yan ve Hz. Pey­gam­ber’in ha­ya­tı­nı ko­nu edi­nen müs­ta­kil bir ilim ola­rak Si­yer il­mi­nin var­lı­ğı ve ge­liş­miş­li­ği, ge­rek­se de İs­la­mi­yet dı­şın­dan hem iyi ni­yet­li hem de art ni­yet­li ola­rak ka­le­me alı­nan bi­yog­ra­fi­le­rin ke­mi­ye­tin­den kay­nak­lan­mak­ta­dır.
Dün­ya nü­fu­su­nun dört­te bi­ri­ni oluş­tu­ran Müs­lü­man­la­rın, Hz. Pey­gam­ber’in ha­ya­tı­nı öğ­ren­me, yaz­ma ve oku­ma gay­ret­le­ri ve bu gay­ret so­nu­cu or­ta­ya çı­kan si­yer mi­ra­sı, son tah­lil­de ola­ğan bir du­rum­dur. An­cak en ba­şın­dan be­ri gay­ri­müs­lim dün­ya­nın da Hz. Pey­gam­ber’in ha­ya­tı­na çe­şit­li ve­si­le­ler­le il­gi duy­du­ğu, tes­lim edil­me­si ge­re­ken bir ger­çek­tir.
Bu il­gi­nin en son ör­nek­le­rin­den bi­ri, 2003 yı­lın­da 81 ya­şın­day­ken ve­fat eden ve “Do­ğu’nun Ba­tı’da­ki el­çi­si” ola­rak anı­lan An­ne­ma­ri­e Schim­mel ta­ra­fın­dan ka­le­me alı­nan Haz­re­ti Mu­ham­med ad­lı eser. Pey­gam­ber’e İs­lam İnan­cın­da Gös­te­ri­len Hür­met alt baş­lı­ğı­nı ta­şı­yan ve di­li­mi­ze he­nüz ka­zan­dı­rı­lan ça­lış­ma ön­yar­gı­sız tav­rı ile önem­li bir me­saj ni­te­li­ğin­de. /Fatmanur Altun

Tavsiye Et
Şapka
Mus­ta­fa Çe­tin Bay­dar
An­ka­ra: Va­di Ya­yın­la­rı, 2007
 
Si­ya­set bir yö­nüy­le sem­bol­ler ça­tış­ma­sı­dır. Gün­de­lik ya­şam­da bi­ze an­lam yük­lü gel­me­yen ki­mi gö­rün­gü­le­rin, si­ya­set di­li­ne ter­cü­me edil­dik­le­ri za­man yük­len­dik­le­ri an­lam­lar şa­şır­tı­cı ola­bi­lir. Bir jest, bir se­lam­laş­ma bi­çi­mi, kı­ya­fe­ti ta­mam­la­yan bir ak­se­su­ar ya­hut renk­ler, ar­ma­lar, ro­zet­ler ne­vin­den ay­rın­tı­lar ki­şi­nin si­ya­set sah­ne­sin­de dur­du­ğu ye­ri ta­mam­la­yı­cı bir iş­lev gö­re­bi­lir.
An­cak sem­bol­le­rin doğ­ru bir bi­çim­de kar­şı kar­şı­ya ge­le­bil­me­si ve si­ya­se­tin ken­di­si­ni üret­me­si­nin bir ara­cı ola­rak iş­lev gö­re­bil­me­si, ba­zı şart­la­rın oluş­ma­sı ile müm­kün olur. Bu şart­lar, sem­bol­ler ve sa­hip ol­duk­la­rı an­lam­lar üze­rin­de as­ga­ri mu­ta­ba­ka­tın sağ­lan­ma­sı, sem­bol­le­rin bi­rey­le­rin öz­gür ira­de­le­ri ile se­çil­me­le­ri ve sem­bol de­ğer­le­ri­nin bi­lin­cin­de ola­rak ta­şın­ma­la­rı, sem­bol­le­rin tek ta­raf­lı ola­rak si­ya­set sah­ne­si­nin dı­şı­na çı­ka­rıl­ma­ma­la­rı ve sem­bol­le­rin si­ya­set ze­mi­ni­ni tes­vi­ye eden araç­lar ola­rak gö­rü­lüp, on­to­lo­jik ta­nım­la­ma­la­rın ko­nu­su ha­li­ne ge­ti­ril­me­me­si­dir.
Mo­dern si­ya­si ta­ri­hi­miz ve ak­tü­el ge­liş­me­ler sem­bol­le­ri doğ­ru bi­çim­de kar­şı kar­şı­ya ge­ti­rip ge­ti­re­me­di­ği­miz ko­nu­sun­da cid­di şüp­he­ler do­ğu­ra­cak uy­gu­la­ma­lar­la do­lu­dur. Bir ta­raf­ta ba­şör­tü­sü gi­bi din­sel kı­ya­fet­le­ri bi­rer sem­bol ola­rak de­ğil, di­nî inanç ge­re­ği kul­lan­dı­ğı­nı söy­le­yen ve si­ya­set yap­mak­tan uzak kit­le­le­re “Giy­si­niz sem­bol­dür ve mak­bul de­ğil­dir!” di­ye­rek bas­kı uy­gu­lan­ma­sı, di­ğer ta­raf­tan da mo­dern­li­ğin bir sem­bo­lü ola­rak gö­rü­len şap­ka­nın bi­rey­le­rin öz­gür ira­de­le­ri ko­nu edil­mek­si­zin zo­run­lu­luk ha­li­ne ge­ti­ril­me­si bu uy­gu­la­ma­la­ra ve­ri­le­bi­le­cek ör­nek­ler­den­dir.
Mus­ta­fa Çe­tin Bay­dar’ın ka­le­min­den çı­kan ve Va­di Ya­yın­la­rı ta­ra­fın­dan oku­yu­cu­ya su­nu­lan bir ta­ri­hî ro­man olan Şap­ka, biz­le­ri ya­kın ta­ri­hi­mi­ze dam­ga­sı­nı vu­ran bir sem­bol ça­tış­ma­sı­na ve bu ça­tış­ma­nın na­sıl kı­yı­cı bir sü­re­ce dö­nüş­tü­ğü­ne ta­nık­lık et­me­ye ve ib­ret al­ma­ya ça­ğı­rı­yor. /Fatmanur Altun

Tavsiye Et
Osmanlılar ve Bilim
Ek­me­led­din İh­sa­noğ­lu
İs­tan­bul: Et­ki­le­şim Ya­yın­la­rı, 2007
 
Ta­rih bi­lin­ci­nin ül­ke­miz­de ye­te­rin­ce kök sal­ma­dı­ğı söy­le­nir du­rur. Bu hak­lı tes­pi­tin ge­rek­çe­le­ri, bu­gü­nü doğ­ru kav­ra­mak için ta­ri­he ne­den ih­ti­yaç ol­du­ğu­nu bil­me­yi­şi­miz ya­hut ta­ri­hi­mi­ze yö­ne­lik bil­gi ek­sik­li­ği­miz de­ğil­dir yal­nız­ca. En az bun­lar ka­dar önem­li bir baş­ka un­sur ba­zı ön­yar­gı­lar­la ve yan­lı(ş) yo­rum­lar­la olu­şan bir ta­rih ta­sav­vu­ru­nun, ta­rih ko­nu­sun­da­ki ce­ha­le­ti­mi­zi fark et­me­mi­zin önü­nü tı­ka­ma­sı­dır. Bu du­rum top­lum ola­rak biz­le­ri en teh­li­ke­li ce­ha­let olan, bil­me­di­ği­ni bil­me­ye­nin ce­ha­le­ti­ne sü­rük­ler.
Ya­kın dö­ne­me ka­dar, bah­si ge­çen ce­ha­le­tin ve ön­yar­gı­la­rın iz­le­ri­nin en ra­hat sü­rü­le­bil­di­ği alan­la­rın ba­şın­da Os­man­lı bi­lim ta­ri­hi ge­li­yor­du. An­cak son yıl­lar­da de­ğer­li kat­kı­la­rın gün yü­zü­ne çık­ma­ya baş­la­ma­sı ile bu alan­da­ki ce­ha­le­tin ye­ri­ni bil­gi­nin al­ma­sı sü­re­ci hız­lan­mış ol­du.
Et­ki­le­şim Ya­yın­la­rı’ndan çı­kan ve bi­lim ta­ri­hi sa­ha­sın­da­ki ça­lış­ma­la­rı ile ol­du­ğu ka­dar ulus­la­ra­ra­sı plat­form­da­ki ça­lış­ma­la­rıy­la da ya­kın­dan ta­nı­dı­ğı­mız bir isim olan Ek­me­led­din İh­sa­noğ­lu’nun, Os­man­lı­lar ve Bi­lim ad­lı ça­lış­ma­sı bu me­yan­da zik­re­dil­me­si ge­re­ken de­ğer­li bir ça­lış­ma. /Fatmanur Altun

Tavsiye Et
Yeter! Genetik Mühendisliği ve İnsan Doğasının Sonu
Bill McKib­ben
Türk­çe­si: Fat­ma Ço­lak
İs­tan­bul: Pı­nar Ya­yın­la­rı, 2006
 
Geç­ti­ği­miz yüz­yı­la dam­ga­sı­nı vu­ran en bü­yük bi­lim­sel ge­liş­me­ler­den bi­ri ato­mun par­ça­lan­ma­sı idi. Bu bü­yük bu­luş bir yan­dan in­sa­noğ­lu­nun bit­mek tü­ken­mek bil­me­yen ener­ji ta­le­bi­ne ce­vap teş­kil eder­ken, di­ğer yan­dan onu atom bom­ba­la­rı­nın ve nük­le­er teh­dit pa­ra­no­ya­sı­nın kur­ba­nı ha­li­ne ge­tir­di. Te­mel­le­ri 20. yüz­yı­lın son dö­ne­me­cin­de atı­lan ve sü­rat­li bir ge­liş­me gös­te­ren ge­ne­tik mü­hen­dis­li­ği ise şim­di­den yüz­yı­lın ha­yal-ka­bus ica­dı ol­ma­ya aday.
Bill McKib­ben, Pı­nar Ya­yın­la­rı ta­ra­fın­dan Türk­çe­ye ka­zan­dı­rı­lan ça­lış­ma­sın­da, ge­ne­tik dev­ri­mi ile na­sıl ya­şa­ya­ca­ğı­mız ve or­ta­ya çı­kan so­run­lar­la na­sıl ba­şa çı­ka­bi­le­ce­ği­mi­ze iliş­kin bir de­ne­me ile oku­run kar­şı­sı­na çı­kı­yor. Ko­nu­ya il­gi du­yan­la­rın at­la­ma­ma­sı ge­re­ken bir eser. /Fatmanur Altun

Tavsiye Et
Sinan’ın Gizli Eseri
Mirsad Sinanoviç
Türkçesi: Suat Engüllü
İstanbul: Leyla ve Mecnun Yayınları, 2007
 
Kla­sik sa­nat için, za­ru­ret­ten do­ğan fi­kir­le­rin ait ol­duk­la­rı me­de­ni­ye­tin te­mel taş­la­rı ile be­ze­ne­rek ih­ti­ya­ca me­ta­fi­zik bir ce­vap ver­me­si­dir di­ye­bi­li­riz. Bir me­de­ni­ye­te ait sa­nat ese­ri ay­nı za­man­da o me­de­ni­ye­te ait bü­tün de­ğer­le­rin vü­cud bul­muş, sem­bol­leş­miş ha­li­dir. Bu se­bep­le ol­sa ge­rek, ta­rih bo­yun­ca bar­bar ka­vim­ler sal­dır­dık­la­rı ül­ke­le­rin sa­de­ce mad­dî var­lık­la­rı­nı de­ğil, mi­ma­rî ve kül­tü­rel ha­zi­ne­le­ri­ni de he­def al­mış­lar­dır. Bu­nun en ya­kın ör­ne­ği­ni geç­ti­ği­miz se­ne­ler­de Bos­na Sa­va­şı’nda ya­şa­dık. Sırp­lar ve Hır­vat­lar, ar­tık fi­zi­kî var­lı­ğı kal­ma­mış bir im­pa­ra­tor­lu­ğa bes­le­dik­le­ri ki­nin acı­sı­nı, asır­lar­dır ka­pı kom­şu­la­rı olan Boş­nak­lar­dan ve Bal­kan­lar’ın dört bir ya­nı­na dan­tel gi­bi emek emek iş­len­miş, söz ko­nu­su im­pa­ra­tor­lu­ğun ci­sim­leş­miş ha­li mi­ma­rî eser­ler­den çı­kart­tı­lar. Mos­tar Köp­rü­sü ve Hot­ça’nın in­ci­si Ala­ca Ca­mii gi­bi ni­ce eser, bir idea­li yık­ma hır­sın­da­ki bar­bar bom­ba­la­rı­nın he­de­fi ol­du. La­kin me­de­ni­yet, de­vam­lı ha­re­ket et­me­si, ken­di­ni dur­ma­dan ta­ze­le­me­si, es­ki­yi ye­ni yol­lar­la ifa­de ede­bil­me­si nis­pe­tin­ce ya­şı­yor. Bu se­bep­le, Sırp­la­rın 1992’de bom­ba­la­yıp en­ka­zı­nı Dri­na Nehri’ne dök­tük­le­ri Ala­ca Ca­mi­i, kül­le­rin­den do­ğan Züm­rü­dü­an­ka gi­bi, Mir­sad Si­na­no­viç’in Si­nan’ın Giz­li Ese­ri isim­li ese­rin­de tek­rar ha­yat bu­lu­yor. Ro­man, se­ne­ler­ce Ka­nu­nî’nin pe­şi sı­ra se­fer­den se­fe­re ko­şan Ha­san Na­zir’in ya­şı­nın ke­ma­le er­me­si ile def­ter­dar ola­rak yer­leş­ti­ği Hot­ça’da ya­şa­dık­la­rı­nı an­la­tı­yor. Pa­di­şa­hın ken­di­ne ih­san et­ti­ği pa­ra­lar­la çok gü­zel bir ca­mii yap­tı­ran Ha­san Na­zir, ca­mi­nin gü­zel­li­ği­nin in­san­la­rın için­de­ki kö­tü­lü­ğün or­ta­ya çık­ma­sı­na se­bep ola­ca­ğı­nı bi­le­mez. Pla­nı­nı Mi­mar Si­nan’ın ha­zır­la­yıp, dos­tu Ha­san Na­zir’e ver­di­ği ca­mi­nin gü­zel­li­ği öy­le­si­ne yo­ğun bir kıs­kanç­lı­ğa se­bep olur ki atı­lan if­ti­ra­lar so­nu­cu Ha­san Na­zir gö­re­vin­den alı­nır ve so­ruş­tur­ma için İs­tan­bul’a çağ­rı­lır. Ro­man, Ha­san Na­zir’in İs­tan­bul’a gi­diş ve Hot­ça’ya dö­nüş yo­lun­da ya­şa­dık­la­rı­nı an­la­tı­yor. Dö­ne­min olay­la­rı­nın sı­ra­dan in­san­la­rı na­sıl et­ki­le­di­ği­ni sa­de ama çar­pı­cı bir dil­le or­ta­ya ko­yan Mir­sad Si­na­no­viç sa­ray en­tri­ka­la­rın­dan sa­va­şın an­la­mı­na ge­niş bir sa­ha­da ka­le­mi­ni ba­şa­rı ile oy­na­tı­yor. Mi­mar Si­nan ile Ha­san Na­zir’in kar­şı­lık­lı çay iç­me­le­ri gi­bi çe­şit­li gö­ze ba­tan ama bü­tün için­de önem­siz ha­ta­lar ol­sa da ro­man, Ala­ca Ca­mi­i’nin IR­CI­CA ta­ra­fın­dan res­to­re edil­me­si­ne ve­si­le ol­ma­sı ba­kı­mın­dan önem ta­şı­yor. /Betül Özel Çiçek

Tavsiye Et
Mitoloji ve Tarihsellik: Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü
Cen­giz Ba­tuk
İs­tan­bul: İz Ya­yın­cı­lık, 2006
 
Mit, va­ro­lu­şun kay­na­ğı hak­kın­da bil­gi­ler sun­ma­sı­nın ya­nı sı­ra ina­nan in­san için ken­di va­ro­lu­şu­nu kav­ra­ma­sı açı­sın­dan sim­ge­sel bir ör­nek­lik ta­şır. Ya­ra­tı­lış hi­ka­ye­si­ni oku­yan in­san as­lın­da ken­di ya­ra­tı­lı­şı­nı okur; Adem ken­di­sin­den baş­ka­sı de­ğil­dir. Bu se­bep­le mit­ler din­le­rin vaz­ge­çil­mez an­la­tım form­la­rı­dır. Din­ler Ta­ri­hi ko­nu­sun­da­ki ça­lış­ma­la­rı ile dik­kat çe­ken genç aka­de­mis­yen Cen­giz Ba­tuk, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın As­lî Gü­nah Mi­ti­nin Ta­rih­sel Dö­nü­şü­mü isim­li kıy­met­li ese­rin­de mi­to­lo­ji ile ta­rih­sel­lik ara­sın­da­ki ay­rıl­maz ba­ğa dik­kat çe­ki­yor. Ba­tuk’un bu ki­tap­ta­ki te­mel id­dia­sı, kay­nak me­tin (Ur-text) ola­rak mi­tin fark­lı ta­rih­sel ze­min­ler­de du­ran okur­lar ta­ra­fın­dan fark­lı şe­kil­de an­la­şıl­dı­ğı ve her oku­run mi­ti ade­ta ken­di za­ma­nı için­de in­şa ede­rek ken­di mi­to­lo­ji­si­ni (üst-me­tin, me­ta-text) oluş­tur­du­ğu­dur. Ba­tuk, bu id­di­ası­nı Hı­ris­ti­yan­lı­ğın en önem­li te­ma­sı olan “as­lî gü­nah” dok­tri­ni üze­rin­den an­la­ta­rak oku­yu­cu­ya ye­ni açı­lım­lar sağ­lı­yor. Pav­lus’un as­lî gü­nah kav­ra­mı­nı or­ta­ya koy­ma­sın­dan bu kav­ram üze­ri­ne ya­pı­çö­züm ça­lış­ma­la­rı­na ka­dar 2000 se­ne­lik de­ği­şim sü­re­ci­ni an­la­tan Ba­tuk’a gö­re as­lî gü­nah, bir ya­nıy­la Hı­ris­ti­yan­lı­ğın kö­tü­lük al­gı­sı­nı ya da mut­lak kud­ret sa­hi­bi ve son­suz ‘iyi’ bir tan­rı­nın hük­met­ti­ği ev­ren­de kö­tü­lü­ğün ne­de­ni­ni açık­la­yan eti­yo­lo­jik bir mit ola­rak kar­şı­mı­za çı­kar, di­ğer ta­raf­tan ise Hı­ris­ti­yan­lı­ğın var­lık se­be­bi ol­ma­sı ha­se­biy­le önem­li­dir. Kay­na­ğı­nı ilk in­sa­nın cen­net­te Tan­rı’ya kar­şı iş­le­di­ği ita­at­siz­lik su­çun­dan alan as­lî gü­nah öğ­re­ti­si Hı­ris­ti­yan te­olo­ji­si­nin, an­tro­po­lo­ji­si­nin, so­te­ri­olo­ji­si­nin ve es­ka­lo­to­ji­si­nin te­me­lin­de bu­lun­mak­ta­dır; çün­kü as­lî gü­nah, ta­rih­sel­lik­ten, çü­rü­me ve bo­zul­ma sü­re­cin­den kur­tu­luş ve ta­rih üs­tü ol­ma ça­ba­sı­nın bir ifa­de­si ola­rak or­ta­ya çı­kar. /Betül Özel Çiçek

Tavsiye Et