Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2009) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Irak’a geri dönen Avrupalılar/ John Metzler, World Tribune, 20 Şubat 2009
Amerikan Basını
 
Çeviri: Ebru Afat
 
Geri döndüler! Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, ülkesi ile Irak arasındaki siyasi bağları güçlendirmek ve ticaret fırsatlarını değerlendirmek için 10 Şubat’ta Bağdat’a sürpriz bir ziyaret düzenledi. Sarkozy’nin ziyareti, Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in yeni seçilen liderler ile bazı siyasi görüşmeler yapmak ve Almanlar ile Iraklıların kopan ticari ilişkilerini canlandırmak üzere Bağdat’a gitmesinden bir hafta sonra gerçekleşti.
Avrupa’nın önde gelen iki politik figürünün, özellikle de Sarkozy’nin ziyareti, siyaset sayfasının bir kez daha Mart 2003’te başlayan Irak Savaşı’nı takip eden gerilimli Franko-Amerikan ilişkilerine çevrildiğini gösteriyor. Fransız ve Alman hükümetlerinin, Irak Savaşı için geriye sayılırken ve hatta savaş sonrasında, ABD ile sert bir siyasi kavgaya tutuştuklarını çoğu kişi hatırlayacaktır. Fransa, Rusya ve Çin’in o dönemde BM Güvenlik Konseyi’ndeki Anglo-Amerikan girişimlerini engellemek için adeta bir Veto Muhalefeti Seddi inşa etmeleri, Washington ile ilişkilerine ciddi zarar vermişti.
Fransız Cumhurbaşkanı ile Alman Dışişleri Bakanı’nın Irak’a dönüşleri Amerikan medya organlarının pek azında yer alırken, Avrupalı bazı kaynaklar bu ziyaretlerin, Obama yönetimine Avrupa’nın verdiği coşkulu tepkilerden olduğunu açıkça ifade etti. Evet, bu doğru; ancak Irak operasyonundan altı yıl sonra politik figürlerin çoğunun değiştiği de unutulmamalı. Kendisini ABD ve İngiltere’ye muhalefet için “seçilmiş kişi” olarak gören Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile onun Amerikalılara meydan okumak için retorik kılıcını kullanma şansına sahip olmaktan çok zevk alan Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin sahneden çekildi. Fransa’da şimdi Sarkozy ile Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in açıkça Amerikan yanlısı hükümetleri iktidarda. Kouchner daha iki sene önce Bağdat’ı ziyaret etti ve ABD ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmanın vaktinin geldiğini söyledi.
Almanya’da ise ABD’nin emeklerine gayretle muhalefet eden Gerhard Schröder’in sosyal demokrat hükümeti, dört yıl önce iktidardan süpürüldü ve yerini tıpkı Sarkozy gibi Bush yönetimiyle yakın olmaktan utanmayan bir Hıristiyan Demokrat’a, Şansölye Angela Merkel’e bıraktı. Schröder şimdilerde Rusya’nın enerji çıkarlarının temsilciliğini yaparak milyonlar kazanıyor. Ve tabii ki aşırı siyasi kutuplaşma ile akıldışı nefretin ikonu olan George W. Bush da emekli olup Teksas’a geri döndü.
Irak’ta ise güvenlik durumu geçen yıl içinde belirgin ölçüde düzeldi. Ülkede büyük bir şiddetle karşılaşılmaksızın yeni bir seçim düzenlendi ve yavaş yavaş bir çatışma sonrası toplumun ekonomik temelleri yeniden inşa edilmeye başlandı. Dolayısıyla Saddam Irak’ı ile (Çin ve Rusya’yla birlikte) büyük iş bağlantıları yapan Fransızlar ve Almanların, giderek normalleşen Irak’a geri dönmek için can atmaları gayet mantıklı. Sarkozy, karakteri icabı Irak’ta sözlerini eveleyip geveledi. Fransa’nın Irak’taki ekonomik canlanmaya yardım edeceğine ve iki ülke arasındaki ticari ilişkileri iyileştireceğine dair söz verdi. “Buraya gelişim, Fransız şirketlerine ‘artık tam vaktidir, gelin ve yatırım yapın’ anlamına geliyor” dedi. Fransız ticari heyeti yakında Bağdat’ı ziyaret edecek. Akıllarında petrol anlaşmaları mı var acaba? Irak’ta iki gün geçiren Steinmeier’in, iki Almanya’nın birleşmesinden önceki bir tarih olan 1987’den beri, bu kadar kapsamlı bir ziyarette bulunan ilk Alman politik figürü olduğu da gözden kaçmamalı. Irak Savaşı sonrasında ve özellikle de Berlin ile Washington ilişkilerindeki ısınmanın devam ettiği şu günlerde, Almanya da Fransa’ya katılarak Irak’taki paylaşım kavgasında kendi hesabına düşeni almaya çalışıyor.
Iraklı yetkililer ise “Almanya’nın ülkelerine yönelik artan ekonomik ilgisini memnuniyetle karşılayacakları”nı taahhüt ediyorlar. Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, “Alman şirketlerinin kendilerini buraya kabul ettirmek için özel bir çaba sarf etmek zorunda kalmayacağını, onların burada zamanında zaten çok etkin olduğunu ve iyi bir ün taşıdıkları”nı dile getirdi. Alman Ticaret Bakanlığı’na göre Irak’taki yeni ticaret ofisi, “Almanya ile Irak arasında bir zamanlar çok yoğun olan ekonomik ilişkilerin canlanmasına katkıda bulunacak.”
Amerikalıların ise Avrupalıların Irak’a tam da toz duman büyük ölçüde dağıldığında geri dönmelerinin yol açtığı şüphelerin ötesine geçerek, Irak’ın büyük bir ticari ilgi çekmesinden mutlu olması gerekiyor.

Tavsiye Et
Türkiye ile Rusya neden yakınlaşıyor? Sergey Balmasov, Pravda, 13 Şubat 2009
Rus Basını
Çeviri: Vügar İmanbeyli
Türkiye, Rusya’nın çok eski bir ekonomik partneri ve bu alandaki işbirliği her geçen gün gelişiyor. 2004’te iki ülke arasındaki ticaret hacmi 11 milyar dolar iken, dört yıl içinde bu rakam üç kat artarak 33,8 milyar dolara ulaştı. Neticede Türkiye, Rusya’nın ticari ortakları arasında beşinci sıraya yükseldi.
Türkiye, Rusya’dan esasen petrol, doğalgaz ve madenler olmak üzere hammadde alıyor; karşılığında tekstil, kimyevi ürünler, makineler, otobüsler ve gıda ürünleri satıyor. Rusya’daki Türk yatırımları neredeyse 7 milyar doları buldu; Türkiye’deki Rus yatırımları ise 4 milyar dolar civarında. Turistlerimiz de Türk ekonomisine kayda değer katkılar sağlıyor.
Moskova ile ticari ilişkilerde Ankara için önem arz eden bir diğer husus, Türkiye’nin satın aldığı doğalgazın üçte ikisi ile petrolün üçte birinin Rusya’dan ithal edilmesi. Bunun yanı sıra Türkiye, Rus doğalgazının ana transit ülkesi olan Ukrayna’ya bağımlılığı da azaltmaya hazır. Şöyle ki, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Şubat’ın ikinci haftasında gerçekleştirdiği Rusya ziyareti esnasında Karadeniz’in dibinden çekilen Mavi Akım doğalgaz boru hattının önemini vurgulamış ve Mavi Akım 2’nin yapılmasında ısrarcı olmuştu. Bu yeni hat, Türkiye’ye ve muhtemelen İsrail’e çalışacaktır.
Fakat mesele sadece ekonomi ile sınırlı değil. Türkiye’nin Rusya ile askerî-teknolojik alan da dâhil yakınlaşmasının Batı’yı hiç rahatsız etmediği söylenemez. Zira Türkiye NATO’da önemli bir oyuncu. Peki, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik söz konusu politikası nasıl izah edilmeli? Birincisi, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne üye yapmıyorlar. İkincisi, zamanında Türkiye “Sovyet tehdidi”nden korunmak için NATO’ya dâhil olmuştu. Ancak günümüzde ne SSCB ne de Varşova Paktı hayatta ve “kuzey tehdidi”nden artık bahsedilmiyor.
Üçüncüsü, asıl “tehdit” hiç beklenilmedik yerden zuhur etti. ABD sayesinde Ankara, Kuzey Irak’tan endişe eder hale geldi. Amerikalıların Irak’ı işgal etmelerinin akabinde, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde merkezî yönetim kontrolü kaybetti. Şimdilerde Ankara, ABD’nin mevzubahis hareketlerinin Türkiye içinde “Kürt ayrımcılığı”nı körükleyeceğinden kaygılanıyor. Son dönemde Ankara ile Washington arasındaki görüş ayrılıkları öyle bir noktaya vardı ki, Güney Osetya Savaşı esnasında Türkiye, Gürcistan limanlarına gidecek olan Amerikan gemilerine Boğazlardan uzun bir süre geçiş izni vermedi.
Türkiye-Rusya yakınlaşması, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümlenmesine de yardımcı olabilir. Gül’ün ifade ettiği gibi “Karabağ sorununun barışçıl yollardan çözüme kavuşturulmasında Rusya, kilit bir rol oynuyor.” Türkiye yönetimi, bu “dondurulmuş” ihtilafın “Güney Osetya” senaryosu doğrultusunda gelişebileceğinden endişeleniyor. Bilindiği gibi Ankara, Bakü’nün müttefiki ve bu yüzden onun menfaatlerini savunuyor. Bununla beraber, burada her şey sadece görünenden ibaret değil.
Türkiye, Azerbaycan’a verdiği şartsız desteği gözden geçirmeye hazır. Bunu, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Rusya ziyareti arifesinde yaptığı şu açıklamadan çıkarmak mümkün: “Türkiye, oldukça uzun bir süredir Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmenin yollarını arıyor.” Ve bu meselede Moskova, Ankara’ya yardımcı olabilir. Çünkü Moskova hem Erivan’ın müttefiki hem de Bakü yönetimi üzerinde ciddi bir nüfuza sahip.  

Tavsiye Et