Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2004) > Türkiye Ekonomi > Dünya Bankası’nın yeni yaklaşımının neyi yeni?
Türkiye Ekonomi
Dünya Bankası’nın yeni yaklaşımının neyi yeni?
Adnan Büyükdeniz
EMİR Keykavus, oğlu Giylanşah’a tavsiye niteliğinde, bundan yaklaşık 900 sene önce kaleme aldığı Kabusname’de (1082) şöyle der:
“Bir olsun, tek tok olsun ki bir tok olan kullukçu yeg kulluk eder iki aç kullukçudan.”
Günümüz Türkçesi ile ifade edersek: “Bir memurun olsun, yeter ki tok olsun; bir tok memur iki aç memurdan daha iyi hizmet eder.”
 
Kalkınma Tezlerinin Süreksizliği
Dünya Bankası, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ortaya çıkan uluslararası iktisadî düzenin önde gelen kuruluşlarından birisi. Bu kuruluşun belli başlı işlevlerinden biri de, iktisaden gelişmekte olan ülkelere kalkınma sorunlarını çözme konusunda politika rehberliği yapmaktır. Ancak Dünya Bankası’nın, “devlet-ekonomi ilişkisi” üzerine son dönemlerde ortaya koyduğu “yeni” yaklaşım, yaklaşık son 50 yıllık dönemde telkin ettiği kalkınma tezlerinin tutarsızlığını ve süreksizliğini göstermek açısından oldukça anlamlı.
Dünya Bankası’nca ilk başlarda yapılan telkinler devletin ekonomik kalkınmada merkezî bir rol üstlenmesi yönünde oldu. Bu tavsiyeye uyan Türkiye dahil iktisaden kalkınmakta olan birçok ülkede, devlet en büyük üretici oldu; büyük kamu bankaları kurdu, yüksek gümrük duvarları ile iç pazarı korudu, muazzam bir bürokrasi mekanizması kurarak iktisadî hayatı en detaylı şekilde denetleyip yönlendirdi. Bu arada devlet iktisadî düzlemde genişledikçe ülkede siyasi özgürlük alanının daralması bir tesadüf değil, tabii bir sonuçtu.
 
Sonuçta Ne Oldu?
Kalkınmada istenen mesafe alınamazken; yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme, yüksek oranlı işsizlik, dış borç sorunu, rüşvet ve yolsuzluğun sistemin temel bir özelliği haline gelmesi ve benzeri sorunlar bu ülkelerin ortak özellikleri arasında sayılmaya başlandı.
Ekonomide “devletçi” model çıkmaza girince bu defa onun karşıtı modeller telkin edilmeye başlandı. 1980’li yıllardan bu yana devletçi ekonomi yerini “serbest piyasa ekonomisi”ne, daha doğru bir ifade ile “piyasa köktenciliği”ne dayalı çözüm önerilerine bıraktı. Bu arada, iktisatta en fazla istismar edilen kavramların başında “piyasa” kavramının geldiğini, en aldatıcı kavramlardan birinin de “piyasa dengesi” kavramı olduğunu belirtmeliyim. Ekonomide devletin rolünün azaltılması, özelleştirme, dış ticaret ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve mali piyasaların liberasyonu bu dönemin moda düşünce ve uygulamaları haline geldi.
Ancak son yıllarda bizatihi Dünya Bankası tarafından yapılan araştırmalar, işlerin bu modelle de pek yolunda gitmediğine işaret ediyor. Mesela Dünya Bankası’nca yapılan ve kalkınmakta olan 69 ülkeyi kapsayan bir anket çalışmasında, devletin mülkiyet haklarını koruma ve güvenilir bir hukuk sistemi oluşturma gibi temel birtakım kamusal görevleri ne ölçüde yerine getirebildiğine cevap aranıyor. Anket çalışmasına katılan müteşebbislerin %70 kadarı hukuk sisteminin keyfiliğinden şikayet ederken, %40’tan fazla müteşebbis kamu ile olan işlerini görmek için rüşvet vermek zorunda olduklarını belirtiyor (bu oranın daha zengin ülkelerde %15 civarında olduğu da belirtilmekte).
Özetle bu ülkelerde üretim, yatırım ve kalkınmayı gerçekleştirecek olan müteşebbisler; kalkınma için gerekli mali, beşeri ve teknolojik kaynakların yetersizliğinin ötesinde, hukuk sisteminin keyfiliği ve yozlaşmış bir bürokrasiyi de kalkınmanın önündeki en büyük engeller olarak görmekteler.
 
“Yeni” Yaklaşımın Neyi Yeni?
Mevcut durum için Dünya Bankası’nın yeni yaklaşımı ne diyor? Dünya Bankası’na göre, ülkelerin iktisaden başarılı olması ancak kamuda etkin bir yönetimle mümkün.
Devlet nasıl daha etkin hale gelecek? Dünya Bankası’nın yaklaşımı iki boyutlu: Birincisi; devlet sadece altından kalkabileceği işlere talip olmalı. Mesela, devlet üretici olmak ya da banka, kurum işletmek yerine öncelikle etkin bir hukuk sistemi kurmalı, ekonomide gerçek rekabet şartlarını sağlayıcı bir çerçeve oluşturmalı, temel sosyal ve altyapısal alanlarda yatırım yapmalı. İkincisi; devlet iş yapabilme kabiliyetini artıracak reformlar yapmalı, daha etkin, dinamik ve kaliteli bir bürokrasi inşa etmelidir. Düşük maaşlı ve çok sayıda devlet memuru ve bürokrat yerine, daha yüksek maaşlı ve az sayıda ancak daha etkin ve kaliteli bir memur ve bürokrasi kadrosu ile çalışmalı, bu kadronun iş performansı da sürekli ölçülmelidir.
Dünya Bankası’nın kalkınma sorunları ile ilgili bu nispeten “yeni” yaklaşımında aslında pek yeni olan bir şey yok. Türkiye dahil birçok ülke, 1980’li yıllarda “serbest piyasa” ekonomisine geçerken, “devleti reforma tabi tutma” kavramını doğru biçimde yorumlayamamışlardır. Etkinlik reformu, devletin ekonomideki rolünü mutlak manada asgari düzeye indirmenin ötesinde, onu daha iyi ve etkin çalışır hale getirmek olarak anlaşılmamıştır. Devlet, ekonomide gerçek serbest rekabet şartlarını sağlayıp muhafaza eden, piyasa ekonomisinin ortaya çıkardığı gelir adaletsizliği vb. aksaklıkları düzelten, özel teşebbüsün önünü yeterince açan bir konuma gelememiştir.
Hantal ve verimsiz kamu yönetimi bugün tüm gelişmekte olan ülkelerin ortak problemidir. Bu problemin bugünden yarına, sihirli bir çözümünün olduğunu düşünmek de oldukça yanlıştır.
Türkiye’de kamu yönetimini daha etkin ve verimli hale getirmek için öne sürülen çözüm önerileri ne olursa olsun, bu problemi çözmenin temel önkoşulu devlet-birey ilişkisine bakış açısının köklü bir dönüşüme tâbi tutulmasıdır. Bu zihniyet dönüşümünün çıkış noktası, bireyi zayıflatarak devleti güçlendirmeyi amaçlayan bir paradigmadan, bireyi güçlendirmeyi amaçlayan bir paradigmaya geçiş olmalıdır.
Unutmamak gerekir ki; bir devlet son tahlilde bireylerinin gücü nispetinde güçlüdür.
Ayrıca Emir Keykavus’un yaklaşık 900 sene önce yaptığı tavsiyeyi hatırlayınca, devletin daha az sayıda ama daha yüksek maaşlı dinamik bir bürokrasi kadrosu ile etkin bir kamu yönetimi sağlayacağını öğrenmek için ille de Dünya Bankası’na kulak vermeye gerek var mı, diye insanın sorası geliyor.

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Ekonomi
DİĞER YAZILAR