Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2005) > Dünya Siyaset > Türk-Rus ilişkilerinde altın çağın başlangıcı
Dünya Siyaset
Türk-Rus ilişkilerinde altın çağın başlangıcı
İsmail Aras
ARALIK 2004’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gecikmeli Ankara ziyaretine, yaklaşık bir ay sonra Başbakan Erdoğan dört uçak dolusu işadamının katıldığı bir hayli kalabalık heyetle yaptığı Moskova çıkarmasıyla karşılık verdi. Bilindiği üzere ziyaret, iş gezisi niteliği taşımaktaydı; nitekim bu bağlamda Kremlin’e beş dakikalık bir mesafede on bir katlı bir Türk iş merkezinin açılışı yapıldı; Türk işadamları Rus yönetimiyle tanıştırıldı.
Nokta analizine girmeden şu kadarı söylenebilir: Ziyaret neticesinde beklendiği gibi, Türk-Rus ilişkilerinde lokomotif rolünü oynayan ticarî ve iktisadî unsurlar öne çıktı; enerji sahasında daha fazla doğal gaz alımı, Rus şirketlerinin Türkiye’de doğal gaz dağıtımı işine girmesi, bunun için depolar inşa etmesi ve ihalelere daha fazla katılım göstermesi konularında söz birliği edildi.
Putin’e göre, “İki ülke arasındaki ticarî-ekonomik ortaklığın temelinde demokrasi ve açıklık ilkesiyle yürütülen siyasî diyalog durmakta”dır. Bu çerçevede her ne kadar söz konusu ziyaret iş gezisi mahiyetinde olsa da, Putin-Erdoğan görüşmesinde terörizme karşı mücadele, Kıbrıs meselesi, Dağlık Karabağ ihtilafı ve Irak’taki durum gibi uluslararası ve bölgesel konular da ele alındı; işbirliği mesajları verildi. Özellikle, Kıbrıs Türklerine uygulanan iktisadî ablukanın kaldırılmasına dair Putin’in sarf ettiği sözler, Rusya’nın Kıbrıs meselesindeki tutumunun yumuşaması olarak yorumlandı. Gezinin en önemli sonuçlarından biri bu olsa gerek ki; bir Türk gazetesi, Putin’in sözlerini “Rusya zaferi” başlığıyla duyurdu.
Rusya ile göbek bağı olan Ermenistan’la ilişkiler konusuna Moskova’da değinilmesi de dikkat çekici diğer bir husustu. Bu yıl gerçekleşmesi beklenen, Mehmet Ali Birand’ın tabiriyle, “Ermeni tsunamisi”ni (dünya ve Avrupa kamuoyu ile parlamentolarında “Ermeni soykırımı” iddialarının kabul ettirilmesi için Ermenilerin topyekûn harekâta geçmesi ve Türkiye’nin uluslararası arenada sıkıştırılması) önlemek için Ankara’nın çaba sarf ettiği görülüyor. Türkiye’nin, komşusu olan bu işgalci devlete karşı izleyeceği yeni politika, Kafkaslarda ayrıca merak konusu. Bu anlamda Başbakan Erdoğan’ın gezisi Kafkasya basınında, özellikle Azerbaycan’da dikkatle izlendi. Ayna/Zerkalo, 525. Gazete ve Ekho gibi ciddi addedilen yayınlarda bilhassa Ermenistan’la ilgili açıklamalar ve Türkiye’nin tavrı konularında peş peşe yazılar çıkıyor.
 
Değişen Dünyada Türkiye ve Rusya
Soğuk Savaş sırasında, meşhur tarihçi Arnold Toynbee’nin tanımıyla, Batı’nın ileri karakolu (forepost) görevini yerine getiren Türkiye, bu savaşın sona ermesiyle bir ‘bocalama’ dönemi geçirmişti. Ama 2000’li yıllara girildiğinde ülke, yeni bir iktidar ve vizyon edindi. Aslında stratejik açıdan bakıldığında günümüzde Türkiye, klasik jeopolitikçi Nicolas Spykman’in deyimiyle, rimland (kıyı alan) olmanın gereğini yapmakta ve bunun avantajlarını kullanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sadece bir taraf/blok veya alanla sınırlı kalmamakta, çok-boyutlu ve çok-yönlü bir dış politika izlemektedir. Belki de şimdiki siyasetiyle rimland değil, centraland (merkez ülke) olma yolunda. Ayrıca Türkiye son yıllarda yürüttüğü, “komşularla sıfır problem”, “dinamik ve ritmik diplomasi” ve “yeni bir üslup”a dayanan dış politikası neticesinde 1990’lı yıllarda çevresinde kendisine karşı oluşan ittifakları stratejik düzeyde büyük ölçüde kırmış gözüküyor. Bundan başka, birçoklarının vurguladığı gibi, kendi güvenliğini riske atmadan demokratikleşmesi ve özgürlük alanını genişletmesi, çeşitli reformlara imza atması Türkiye’nin Rusya dahil etrafındaki ülkelerce takdir edilmesine neden oluyor.
Bugün Rusya; NATO ve AB’nin Doğu’ya doğru genişlediği, Gürcistan ve Ukrayna hadiselerinden sonra “yakın çevresi”nde ABD’nin baskısını gittikçe daha fazla hissetmeye başladığı bir ortamda, orta ve büyük ölçekteki birçok yakın ve uzak devletlerle sıkı işbirliğine girme ihtiyacı içinde. Sözgelimi, bu yıl ilk Rusya-ASEAN zirvesi yapılacak. Bu çerçevede 2005’te Rusya’nın Asya-Pasifik ve Latin Amerika ülkeleriyle münasebetlerini üst düzeye çıkarması bekleniyor. İşte bu genel resim içinde Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi elzemdir; çünkü güneye giden yol Türkiye’den geçmektedir.
 
Türk-Rus İlişkilerinin Geleceği: Tarihî Rekabetten Stratejik Ortaklığa
Tarihî olarak rekabet-işbirliği sarkacında seyreden Türk-Rus ilişkileri, bugün gelinen noktada fevkalâde iyimser ve dinamik bir atmosfer yakalamış durumda. Bu olumlu havanın ivme kazanarak 2005 yılında devam etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e göre, Türkiye-Rusya arasındaki “çok boyutlu ortaklığın ilk şartı, Karadeniz-Hazar havzasını bir serbest ticaret alanı hâline getirmek” ve “Orta Asya’da, Kafkaslarda ortak projelere imza atmak.” Bu anlamda, Kafkaslar ve Orta Asya’da ortak Türk-Rus iş merkezlerinin kurulmasına başlanması söz konusu olabilir. Ayrıca, Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliğinin Türkiye tarafından destekleneceği şimdiden vurgulanmalıdır. Bu üyelik neticesinde Rus gümrüklerinden Türk mallarının geçişi kolaylaşacak, ticaret hacmi artacaktır. İktisadî ilişkilerde yeni ticaret rekorlarının kırılması yanında, Kıbrıs, Irak ve Dağlık Karabağ gibi bölgesel sorunlarda karşılıklı danışmaların süreceği ve diplomatik temasların yoğunluğunu koruyacağı tahmin edilebilir.
Bunun yanında II. Dünya Savaşı’ndaki zaferin 60. yıldönümü dolayısıyla Moskova’da 9 Mayıs’ta yapılacak kutlamalara Başbakan Erdoğan’ın da katılması bekleniyor. 2005 yılının Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasında diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 85. yıldönümü olması, sembolik de olsa ayrıca bir anlam taşımaktadır. Ayrıca, 2005’te Türkiye’de Rusya yılı ilan edilmesi hasebiyle kültürel etkinliklerin artacağı öngörülebilir. Bundan başka, iki ülke nezdinde “halk diplomasisi”nin daha etkili şekilde kullanılması; sivil toplum kuruluşları ve akademi/eğitim çevreleri arasında doğrudan bir diyalogun tesis edilmesi, münasebetlerin derinleştirilmesi ve kalıcılığı açısından önem arz ediyor. Şüphesiz ki, Türk-Rus ilişkilerinin stratejik ortaklığa doğru ivme kazanması, Türkiye’nin yakın çevresindeki sorunların çözülmesine, bölgede sürekli barış ve istikrarın tesisine katkılar sağlayacaktır.

Paylaş Tavsiye Et