Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2005) > Dosya > Yolsuzluk girdabında boğulan Afrika
Dosya
Yolsuzluk girdabında boğulan Afrika
Muhammed Bakari
AFRİKA, bütün araştırmalar ve sosyo-ekonomik göstergelerin de ortaya koyduğu üzere, dünyanın en az gelişmiş kıtası olmayı sürdürüyor. İster kişi başına düşen geliri ve AIDS’in sebep olduğu ölümleri, ister göreceli özgürlük eksikliğini ele alalım, Afrika bu tarife tam olarak uyuyor. Bu acı istatistikler, Kuzey Afrika bölgesi ile esas Afrika olarak bilinen Sahra Altı’nı birleştiriyor. Afrika, diğer az gelişmiş bölgelerle karşılaştırıldığında, kendisine çok benzeyen Asya ve Latin Amerika’nın oldukça gerisinde kalıyor. Afrika ülkelerinin durumu, birçoğunun sömürge boyunduruğunu kırdığı 60’lı yıllarda, Güney Kore ve Malezya’nın da aralarında yer aldığı birçok Asya ülkesinden daha kötü değildi. Şimdi ise şüphesiz bu ülkeler ile Afrika ülkeleri arasında hiçbir benzerlik bulunmuyor. Eğer ekonomik argümanları ileri sürecek olursak, sözün gelişi bu ülkeler aslında farklı kıtalarda yer alıyor diyebiliriz. Belki de Bernard Lewis’in kuşkucu bir şekilde Müslüman toplumlar için sorduğu soruyu Afrika için sormalıyız: “Yanlış giden neydi?”
Afrika’da her şey yanlış gitti. Afrika’yı perde arkasında ABD ile Sovyetler Birliği’nin yer aldığı ideolojik ve ekonomik savaşlara sürükleyen uzun dönemli Soğuk Savaş mazeretini kullanabilir; Dünya Bankası’nı, İMF’yi, emperyalizmi ve sömürgeciliği suçlayabiliriz. Hatta aykırı çevresel faktörleri de buna ekleyebiliriz. Ancak bütün bunlar, Afrika’nın niçin hâlâ fıçının dibini kazıdığının sebeplerini tam olarak açıklamak için yeterli olmaz. Belki de esas nedenleri başka bir yerde, Afrika’nın içinde aramamız gerekir.
Komünist bloğun çözülmesi ile ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni’nin, bütün hesaplarını ele aldığımızda, bunun Afrika’yı azgelişmişlik belasından kurtarması gerekiyordu. Yeni Dünya Düzeni, Afrika’nın yeni bir başlangıç yapması için bir fırsat olarak ele alınmalıydı. Ancak bu hâlâ gerçekleşmedi. Gana ve Tanzanya gibi gelişme örnekleri olarak sunulan ülkelerde bile, daha iyi ekonomik büyüme oranlarına rağmen hayat daha önce olduğu kadar sefil, kaba ve kısa kalmaya devam ediyor. Peki ama bu niçin böyle oldu? Bu döngünün dışında bir yol yok mu? Birçok Afrika ülkesinin birkaç yıl öncesine göre bugün daha demokratik olduğu doğrudur. Bazılarında kusurlar olmuş olsa bile görünüşte demokratik seçimler yapılmıştır. Fakat Afrika’nın, siyasî sürecin dışında, dünyanın geri kalanından farklı bir gelişme yolunda olduğunu gösterecek fazla bir şeyi yok.
Afrikalı liderlerin, ya seçenekleri olmadığı ya da kişisel siyasî duruşları sebebiyle, ülkeyi yolsuzluklardan kurtarma, lidere tapınma kültürünü kaldırma, en önemlisi de kişisellik kültü ile eski moda kabileciliği yıkma gibi ileri gitmek için karşılaşılması gereken olmazsa olmaz gelişmeleri inkar etme yoluna gittiklerine dair kesin veriler olduğuna inanma eğilimindeyim. Bu gelişmelerin Afrika toplumlarının peşini hâlâ bırakmadığı ortadadır. Mesela benim ülkem olan Kenya’ya bakalım: Kenya’nın Güney Kore, Malezya ve Singapur’la aynı ligde olmaması için hiçbir neden yoktur. Tıpkı Güney Kore ve Singapur gibi Kenya da, dünyanın zenginleşmek için isteyebileceği herhangi bir doğal kaynağa sahip değildir. Ancak bu iki ülke, Kenya’nın sahip olmadığı bir kaynağa sahiptir. Onlar Kenya’dan farklı olarak sadece en önemli kaynakları olan halklarını çalışacak duruma getirdiler. Kenya’nın da kendi iç dinamiklerini kullanarak kendini yükseltmek için harika bir fırsatı vardı; ancak bunu gerçekleştiremedi. Kenya son on yılda, önce Devlet Başkanı Daniel Arap Moi döneminde Goldenberg’in hayret verici yolsuzluklarıyla geri itilirken, sonra da Kibaki rejiminde, devlet memurlarının politikacılarla anlaşarak olağan kurbanlar olan vergi mükelleflerinin milyonlarca dolarını cebe indirdikleri Anglo-Leasing skandalıyla yüz yüze kaldı. Tek umut, bu son hilekârlık filizinin daha tomurcukken kesilmesidir. Mevcut gelişmeler, şimdilerde anlaşmazlığın yegane kaynağı olarak görülen yabancı elçilikleri, diplomatik incelikleri bir tarafa bırakıp açıkça konuşmaya ve Kibaki rejimine bütün bunların siyasî bir sistem içinde hiç de iyi olmadığını söylemeye zorladı. Yabancı elçilikler tabii ki neo-emperyal kabadayılıkla suçlandılar. Ancak bu gelişme, yeni siyasî elitin yırtıcılığı karşısında savunmasız hale gelen sıradan vatandaşlar için oldukça iyi oldu. Yeni siyasî elitin açgözlülüğü açıkça görülüyor; zira Moi dönemindeki yolsuzluklar, halihazırdaki gelişmelerle karşılaştırıldığında, neredeyse çocuk oyunu kalıyor. Daha geçen hafta, denetim organı Anti-Corruption Ajansı’nın başkanı olan Gathong’o, son mali skandala bulaşan insanlardan aldığını iddia ettiği ölüm tehditlerinden sonra ülkeyi terk etmek gibi çaresizlik içinde yapılan bir harekete mecbur edildi.
Büyük vecibeler yüklenen Kibaki’nin zayıf, odaksız ve gittikçe modası geçen yönetiminin varlığı, bütün bu sorunları şiddetlendiriyor. Bütün yapıp ettikleri, Kibaki’nin yönetimde kararlı adımlar atamayacağını ve bir hükümet başı olarak o çok iyi denenmiş etnik duyguların yönlendirilmesi stratejisine başvurduğunu göstermektedir. Ve bu yaklaşım hiçbir yerde işe yaramamıştır. İşe yarayan tek şey, profesyonel temeller üzerinde ilerleyen temiz bir hükümet olmaktır. Eğitimli vatandaşların fazlalığı, vatanseverlik duygusu ve işlevsel siyasî, ekonomik ve toplumsal kurumlardan meydana gelen altyapısıyla Kenya’nın, potansiyel olarak daha sofistike bir siyasî liderle sömürgecilik sonrası dönemin etnik adanmışlık siyasî kültürüne tâbi olmak zorunda kalması oldukça hazindir. Nijerya’da, Mısır’da ve diğer ‘normal’ Afrika ülkelerinde de hemen hemen aynı senaryoyu bulabilirsiniz. Uluslararası toplum, kıta boyunca yayılan bu anakronik rejimlere baskı yapmayı sürdürmelidir.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Muhammed Bakari