Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2005) > Toplum > Seyyid Derviş ve Doğu Afrika’da İslam
Toplum
Seyyid Derviş ve Doğu Afrika’da İslam
Asuman Kalufya
GÜZEL bir cumartesi sabahıydı. Ailece Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’ın Bahari Sahili denilen küçük bir sahil kesitine gelmiştik. Burası karanın okyanusla birleştiği en uç noktaydı. İnsan böyle ıssız bir yerde neyle karşılaşır ki diye aklımızdan geçirirken karşımıza yeşil-beyaz boyalı küçük bir mescit çıktı. Mescidin hemen yanı başındaki mezar ise, bana birden bire İstanbul’da insanın ruhuna dinginlik veren o muhteşem türbeleri hatırlattı. Ancak bu türbedeki muhteşemlik onun mimarî yapısından değil, bu ıssız mekanı bir bayram yeri kalabalığına çevirmesinden kaynaklanıyordu. Mango ağaçları altında oturmuş başörtülü küçük kızlar, geleneksel rengarenk kangalarıyla mütesettir kadınlar ve bembeyaz elbiseleri, renkli fesleriyle erkekler türbenin yanı başında dua ediyorlardı. Arabadan inip onlarla selamlaştıktan sonra türbeye girdik. Yerli halk tarafından sıkça ziyaret edildiği belli olan bu türbede kimin yattığını anlamaya çalışırken yanımıza mescidin imamı geldi. Ders yaptığı talebeleri arasından sıyrılarak bizi Allah’ın selamı ile selamlayan, güler yüzlü, beyaz sarıklı yaşlı imam bize bu türbenin mübarek bir seyyide ait olduğunu söyledi. Onun anlattığına göre Seyyid Derviş, yüzlerce yıl önce Hint Okyanusu’nu aşarak uzak diyarlardan bu bölgeye gelmiş. Sahilde karaya ilk ayak bastığı yere yerleşerek ömrünün sonuna kadar burada yaşamış. Amacı İslam’ın nurlu tohumlarını buralara da atmak, Allah’ın arzını bir mescit bilen talebeler yetiştirmekmiş. Seyyid Derviş’in bu hiç tanımadığı topraklara ve belki de kendisiyle aynı renkte olmayan, aynı dili konuşmayan insanların kalbine ektiği tohumların bereketiyle Tanzanya’da İslam yeşerip kök salmış ve bugünlere kadar devam etmiş. Seyyid Derviş’in Doğu Afrika sahil şeridindeki bu ıssız yere ayak basmasının üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen, kurmuş olduğu mescit hâlâ kullanılıyor. Ancak burada sadece namaz kılınmıyor; Afrikalı Müslüman çocuklara, gençlere Kur’an ve İslam ilimleri öğretiliyor. Diğer bir ifadeyle, Doğu Afrika sahillerindeki bu minik mescit, banisinin amacına uygun olarak medrese görevi görüyor. Söylendiğine göre, Seyyid Derviş vefat ettikten sonra, yerli halk onu, inşa ettiği mescidin yanına defnetmek istemiş. Ancak çok şaşılacak bir şey olmuş. Seyyid Derviş’in cansız bedeni kayıplara karışmış. Kimse onun cesedinin nerede olduğunu bulamamış. Talebeleri yaşadıkları üzüntüye rağmen, “O denizden geldi. Vazifesini tamamlayıp Hakkın rahmetine kavuştuğunda da yine denizden kayboldu gitti” diyerek teselli bulmuşlar. Her ne kadar kimse Seyyid Derviş’in cesedini bulup defnedememişse de, onun bu topraklarda yaşadığını ve burada çok büyük bir hizmette bulunduğunu gelecek nesillere aktarmak için bir mezar yapmışlar. Mezar taşına koydukları bir kitabe ile onun kim olduğu hakkında bilgi vermişler. Üzerine sırma işlemeli yeşil kadife bir örtü örterek Seyyid Derviş’in hatırasını her daim korumak istemişler.
Gerçekten de güzel bir cumartesi sabahı yolumuzun nereye düşeceğini bilmeyerek çıktığımız bu yolculukta, kimlerle karşılacağımızı bilmeden geldiğimiz Bahari Sahili’nde bizi bekleyen ne kadar güzel bir sürpriz varmış. Burası insana huzur ve feyiz veren ne mübarek bir mekanmış. Okyanusun koca dalgalarının köpük köpük çarptığı şu kayalıkların dibinde, Allah dostu bir mürşit, Allah aşığı bir derviş, belki de Rasulullah (S.A.V)’ın dünyanın dört bir yanına yayılmış sahabelerinden biri yatıyor. İşte halkın ‘Seyyid’ diye derin saygı gösterip teberrük ettiği bu kimse ve onun gibi daha başka Allah dostları sayesindedir ki, bugün bu topraklarda ezanlar okunuyor. Rabbini tanıyan insanlar yaşıyor.
Bir yandan güler yüzlü yaşlı imamı dinlerken, diğer yandan Seyyid Derviş’in ruhuna Fatihalar okuyoruz. Ardından tıpkı Afrika’nın garip ve yoksul Müslümanlarının sade ve küçük evleri gibi son derece mütevazı bu mescitte iki rekat namaz kılıyoruz. Sahilin ince kumlarının yapışmış olduğu hasır zeminde secdedeyken alnıma kumlar değiyor. İki yanıma selam verdikten sonra, mescidin kapı ve penceresinden bana bakan minik talebeleri fark ediyorum. Beni “Selam aleyk mzungu” (selam beyaz Avrupalı) diye selamlıyorlar. Onların selamına bütün yüreğimle karşılık verdikten sonra Seyyid Derviş ile vedalaşarak oradan uzaklaşıyoruz. 
Günümüzde İslam, milyonlarca Afrikalının siyasî ve kültürel hayatında çok önemli bir rol oynamaktadır. İslam’ın ilk yıllarında, Müslümanların Afrika’ya hicret etmeleriyle İslam burada yayılmaya başlamıştır. Daha sonra 8. yüzyılda, Berberiler ve Emevilerin öncülüğünde Kuzey Afrika’ya ulaşmış, Hint Okyanusu sahillerinde ticaret ile uğraşan Arap denizciler aracılığıyla da kıtanın doğusunda yayılmıştır.
Doğu Afrika’da 1980’li yıllarda yapılan kazılarda Müslümanlara ait önemli izlere rastlanmıştır. Sahil şeridindeki Pate adasında bulunan cami kalıntılarının içinde M.S. 830 tarihine ait altın ve gümüş sikkeler bulunmuştur. Arkeologlar bu bulgudan sonra, İslam’ın bölgeye giriş tarihini 830 yılı olarak belirlemişlerdir. Ayrıca Zanzibar Adası’nın güneyinde hiçbir bölümü yıkılıp yok olmamış ve hâlâ kullanılmakta olan çok eski bir cami daha vardır. Doğu Afrika’da İslam dinine ait 1007 tarihli bu en eski yapının adı Kizimkazi Şiraz Camii’dir. Doğu Afrika İslam medeniyetinin en eski mimarî eseri olan Kizimkazi Camii, üzerindeki inşa tarihi, mihrabındaki Kur’an ayetleri ve etrafındaki mezar taşlarıyla buradaki İslam izlerinin ne kadar eskilere uzandığını ortaya koymaktadır.
İbni Battuta 1332’de Mağrip’ten gelip Doğu Afrika sahillerini ziyaret ettiğinde, “İslamî yaşam bu bölgede öylesine yerleşmiş ki, kendimi adeta evimde hissettim” diyebilmiştir. Gerçekten de o dönemde Doğu Afrika sahillerindeki halkın büyük bir çoğunluğu Müslümandı. Bölgedeki Müslüman tacirler sayesinde Hint Okyanusu “Müslüman denizi” haline gelmişti. 16. yüzyılda Portekizliler Doğu Afrika sahillerini işgal ettiklerinde, İslam bu bölgede çoktan yerleşmiş, sahil halkının hemen hemen tüm üst düzey aileleri Arabistan, İran, Hindistan, hatta Güneydoğu Asya bölgeleri ile anlaşmalar yaparak siyasî bağlantılar kurmuşlardı. Bu anlaşmalar sayesinde Portekizliler 18. yüzyılın başlarında bölgeden çıkarılmıştı. Umman Arapları, önemli rol oynadıkları bu olaydan sonra 19. yüzyılın sonuna kadar, yani Avrupalıların Doğu Afrika kıyılarını işgal etmelerine kadar, bölgede siyasî ve ekonomik nüfuzlarını en geniş anlamda sürdürmüşlerdir. Öyle ki, Umman Kralı Seyyid Said 1840’ta Sultanlığın idare merkezini Maskat’tan Zanzibar’a taşımıştır. Sultan Seyyid Said’in zamanında Zanzibar Adası, Doğu Afrika’nın en gelişmiş ticaret ve diplomasi merkezi haline gelmiştir. İslam medeniyeti Doğu Afrika sahillerinden Afrika içlerine kadar bütün bölgelerde hâkim medeniyet olma özelliği göstermiştir. Ayrıca Arapça ile yerel Afrika dilinin karışımı olan Sevahili dili sayesinde kıtanın sahil halkları ile iç bölge halkları arasında ortak bir dil ve kültür yerleşmiştir. Bölgede köklü bir tarihe sahip olan İslam, zorluklara rağmen kıtada en hızlı büyüyen dindir.

Paylaş Tavsiye Et