Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2005) > Kitap
Kitap
Osmanlı İmparatorluğu Tarihi
Nicolae Jorga
Türkçesi: Nilüfer Epçeli
İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2005
Ni­co­la­e Jor­ga (Ior­ga)’nın 1908-1913 se­ne­le­ri ara­sın­da neş­re­di­len Gesc­hich­te des Os­ma­nisc­hen Re­ic­hes isim­li beş cilt­lik ese­ri, pek çok ta­rih­çi­nin ma­lu­mu olan an­cak pek azı ta­ra­fın­dan ken­di­si­ne vâ­kıf olu­na­bi­len abi­de­vî bir ça­lış­ma­dır. Ha­lil İnal­cık, 1974 yı­lın­da, The Jo­ur­nal of Mo­dern His­tory der­gi­sin­de (Cilt: 46, Sa­yı: 1) yaz­dı­ğı bir de­ğer­len­dir­me­de, bu eser­den bü­yük bir si­ta­yiş­le bah­set­miş, ade­ta onu öve öve bi­ti­re­me­miş­tir: “Ior­ga’nın Os­man­lı ta­ri­hi­ni ele alış bi­çi­mi se­lef­le­rin­den çok da­ha nes­nel ve bi­lim­sel­dir. O, Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nu ‘dün­ya ta­ri­hin­de par­lak bir de­vir’ ola­rak te­lak­ki et­miş­tir. (…) Ior­ga, Os­man­lı ta­ri­hi ça­lış­ma­la­rı­na, Ba­tı­lı zi­hin­de Türk­ler ve Türk im­pa­ra­tor­luk­la­rı ile il­gi­li ola­rak yer eden ge­nel­le­me­le­ri ve ön­yar­gı­lı ba­kış açı­la­rı­nı ayık­la­ya­rak baş­lar. (…) Av­ru­pa­lı ba­kış açı­sı, Ior­ga’dan ön­ce, Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nu ta­rih­sel bir ay­kı­rı­lık (ano­ma­li) ola­rak de­ğer­len­dir­miş ve in­san­lı­ğın ve me­de­ni­ye­tin fe­la­hı­nı bu im­pa­ra­tor­luk­tan kur­tul­mak­ta gör­müş­tür. Bu yan­lış dü­şün­ce­ler, hiç kuş­ku­suz, yüz­yıl­lar bo­yun­ca Haç­lı­la­rın ön­de ge­len­le­ri, Ba­tı kül­tü­rü­nün yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı­na ateş­li bir tarz­da iman eden hü­ma­nist­ler ve ni­ha­yet on do­ku­zun­cu yüz­yıl mil­li­yet­çi­le­ri ta­ra­fın­dan şe­kil­len­di­ril­miş­tir. (…) Ior­ga Os­man­lı­lar hak­kın­da bü­tü­nüy­le duy­gu­sal bir ka­rak­ter arz eden böy­le­si dü­şün­ce­le­ri göz­ler önü­ne se­rer ve Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu ta­ri­hi­ni dün­ya ta­ri­hi içe­ri­sin­de hak et­ti­ği bağ­la­ma otur­ta­rak, in­ce­le­mek ge­rek­ti­ği­ni öne sü­rer.”
Ne var ki İnal­cık’ın bu tak­dir ve öv­gü­le­ri de, çok ya­kın za­man­la­ra ka­dar, Jor­ga’nın bu mü­him ça­lış­ma­sı­nın Türk­çe’ye ak­ta­rıl­ma­sı için ye­ter­li mo­ti­vas­yo­nu sağ­la­ya­ma­mış­tır.
Ba­sıl­dı­ğı ta­rih­ten bugüne, yüz yı­la ya­kın bir sü­re geç­miş olan bu ese­ri Türk­çe’ye çe­vir­me ce­sa­ret ve ka­rar­lı­lı­ğı­nı gös­te­re­bi­len ise, çok genç bir ku­rum olan Ye­di­te­pe Ya­yın­la­rı ol­du. Ya­yın­cı Mus­ta­fa Ka­ra­gül­lü­oğ­lu’nu, met­ni ya­yı­na ha­zır­la­yan Er­han Af­yon­cu’yu ve ese­ri Al­man­ca as­lın­dan Türk­çe’ye çe­vi­ren Ni­lü­fer Ep­çe­li’yi can u gö­nül­den teb­rik et­mek ge­re­ki­yor.
Can u gö­nül­den ar­zu et­ti­ği­miz bir hu­sus ise, bu gi­bi te­mel eser­le­rin, kıt kay­nak­la­ra sa­hip özel ya­yı­nev­le­rin­den ön­ce Türk Ta­rih Ku­ru­mu gi­bi ge­niş im­kan­lar­la do­na­tıl­mış ku­rum­lar ta­ra­fın­dan fark edi­lip Türk oku­yu­cu­su­na su­nul­ma­sı­dır. O ka­dar çok eser var ki! / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Ara Dönem Din Politikaları
Necdet Subaşı
İstanbul: Küre Yayınları, 2005
Tür­ki­ye si­ya­se­ti­nin en te­mel ger­çe­ği as­ke­rî mü­da­ha­le­ler­dir. 27 Ma­yıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Ey­lül 1980 ya da 28 Şu­bat 1997 ta­rih­le­ri Tür­ki­ye si­ya­se­ti açı­sın­dan hem bi­rer kı­rıl­ma, hem de bi­rer baş­lan­gıç dö­nem­le­ri­dir. Ken­di­si­ni ku­ru­cu öz­ne ola­rak gö­ren ve mev­cut si­ya­sî re­ji­min teh­li­ke­de ol­du­ğu­nu veh­me­den as­ke­rî bü­rok­ra­si, sat­ranç oyu­nu­nun ki­lit­len­di­ği­ni dü­şün­dü­ğü an sat­ranç tah­ta­sı­nı ye­re çal­mış­tır. Or­du­nun bu tav­rı yal­nız­ca si­ya­sî elit­ler ara­sı bir çe­kiş­me­nin ya da ulus­la­ra­ra­sı si­ya­sî or­ta­mın bir ge­re­ği ola­rak de­ğil, ay­nı za­man­da top­lum­sal ge­liş­me­le­re uzun va­de­de çe­ki­dü­zen ve­re­bil­mek için or­ta­ya kon­muş­tur. Bu çer­çe­ve­de gün­de­me ge­len top­lum­sal mü­hen­dis­lik pro­je­le­ri­nin en te­mel un­su­ru dev­le­tin uy­gu­la­ma­ya koy­du­ğu din po­li­ti­ka­la­rı­dır.
Nec­det Su­ba­şı’nın ki­ta­bı, söz ko­nu­su po­li­ti­ka­la­rı tar­tı­şı­yor ve çağ­daş Tür­ki­ye si­ya­se­ti­ni çö­züm­le­me­miz için bi­ze anah­tar so­ru­lar ve­ri­yor. Su­ba­şı’ya gö­re “mo­dern Cum­hu­ri­yet’in sek­se­ni­ni aş­mış ve de­vir­miş ol­gun dö­ne­min­de bi­le, halk ka­tın­da ge­li­şen din­sel­lik­le seç­kin­ler ara­sın­da rağ­bet bu­lan din­sel­li­ğin, za­man za­man ger­çek­leş­ti­ri­len mü­ba­de­le ve mü­da­ha­le­ler­le şe­kil­len­di­ril­di­ği­ne iliş­kin ka­na­at ne­re­dey­se tam­dır. Bu ne­den­le ge­nel ola­rak tek par­ti­li ve çok par­ti­li ha­yat dö­nem­le­ri­ni esas ka­bul et­mek üze­re, baş­ta İs­tik­lal Mah­ke­me­le­ri, Tak­rir-i Sü­kûn dö­ne­mi ve fark­lı ge­rek­çe­len­dir­me­ler­le ta­nım­la­nan bir di­zi mü­da­ha­le­nin (27 Ma­yıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Ey­lül 1980 ve son ola­rak 28 Şu­bat 1997) Tür­ki­ye’de di­nî ha­ya­tı ne yön­de et­ki­le­di­ği­ni ve or­ta­ya çı­kan so­nuç­la­rın ti­pik bir din­da­rın ma­ne­vi­ya­tı­nı na­sıl bi­çim­len­dir­di­ği­ni in­ce­le­mek ge­re­kir. Bu ça­lış­ma söz ko­nu­su et­ki­yi mü­da­ha­le­ci­le­rin ön­gö­rü ve uy­gu­la­ma­la­rın­dan ha­re­ket­le ele al­ma­ya ça­lı­şan bir ilk ol­ma id­dia­sı ta­şı­mak­ta­dır. Bu ça­lış­ma­da mo­dern Tür­ki­ye’de din po­li­ti­ka­la­rı, ara dö­nem­ler üze­rin­den tar­tı­şıl­mak­ta­dır.” / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Mâverâünnehir’de Seyahat
Muhammed Zâhir Bigi
Hazırlayan: Ahmet Kanlıdere
İstanbul: Kitabevi, 2005
Tür­ki­ye’de pek ta­nın­ma­yan an­cak otuz iki yıl­lık öm­rü­ne dört ro­man ve bir se­ya­hat­na­me met­ni sığ­dır­mış olan Mu­ham­med Zâ­hir Bi­gi (1870-1902), Ka­zan­lı Müs­lü­man bir âlim­dir. Meş­hur Ka­zan­lı âlim Mu­sa Ca­rul­lah’ın kar­de­şi olan Zâ­hir Bi­gi, ce­did­ci ha­re­ke­ti önem­li oran­da et­ki­le­miş bir isim­dir. Ka­le­me al­dı­ğı ro­man­la­rın­da Ba­tı­lı­laş­ma sü­re­ci ile bir­lik­te Müs­lü­man­lar ara­sın­da baş gös­te­ren aşı­rı dö­nü­şüm­le­ri çö­züm­le­me­ye ça­lış­mış, or­ta­ya çık­tı­ğı dö­nem­den bu ya­na Türk ro­ma­nın­da kar­şı­mı­za çı­kan es­ki-ye­ni ge­ri­li­mi­ni o da ko­nu edin­miş­tir. Zâ­hir Bi­gi bu prob­le­mi Mâ­ve­ra­ün­ne­hir’de Se­ya­hat isim­li se­ya­hat­na­me­sin­de de di­le ge­tir­miş; Ba­tı­lı­laş­ma sü­re­ci ile ye­ni ye­ni yüz­le­şen Tür­kis­tan’da­ki din­daş­la­rı hak­kın­da­ki göz­lem­le­ri­ni ka­le­me al­mış­tır. Bu ese­rin­de Tür­kis­tan’ın top­lum­sal ya­pı­sı, kül­tü­rel du­ru­mu ve eği­tim sis­te­mi hak­kın­da eleş­ti­rel ve kar­şı­laş­tır­ma­lı ana­liz­ler ya­pan Zâ­hir Bi­gi, Av­ru­paî bir ha­yat tar­zı­nın ege­men ol­du­ğu bir böl­ge­de, Rus­ya’nın ba­tı­sın­da ya­şa­yan bi­ri­si ola­rak gö­re­ce da­ha az Ba­tı­lı­laş­mış bir coğ­raf­ya­da­ki Müs­lü­man­la­rın du­rum­la­rı hak­kın­da il­ginç göz­lem­ler­de bu­lu­nur. / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Çağdaş Arap Düşüncesi
İbrahim M. Ebû-Rabi‘
Türkçesi: İbrahim Kapaklıkaya
İs­tan­bul: Anka, 2005
İb­ra­him M. Ebû-Ra­bi’ın Türk­çe’de­ki üçün­cü ki­ta­bı Çağ­daş Arap Dü­şün­ce­si. Da­ha ön­ce Türk­çe’ye Mo­dern­lik ve Çağ­daş İs­lam Dü­şün­ce­si ile İs­la­mi Ha­re­ke­tin En­te­lek­tü­el Kö­ken­le­ri isim­li ki­tap­la­rı çev­ri­len Ebû-Ra­bi’,bu son ese­rin­de çağ­daş Arap dü­şün­ce­si için bü­yük bir kı­rıl­ma­yı tem­sil eden 1967 yı­lı son­ra­sın­da­ki tar­tış­ma­la­rı İs­lam­cı, li­be­ral, la­ik ve Mark­sist Arap en­te­lek­tü­el­le­ri­nin eser­le­rin­den ha­re­ket­le de­ğer­len­dir­me­ye ça­lı­şır. Ki­tap­ta, Arap dü­şün­ce­si­nin sı­nır­la­rı, la­ik­lik, mil­li­yet­çi­lik, sö­mür­ge­ci­lik, İs­lam­cı­lık, top­lum­sal de­ği­şim ve kü­re­sel­leş­me prob­le­ma­tik­le­ri çer­çe­ve­sin­de ya­pı­lan tar­tış­ma­lar, Mu­ham­med ‘Âbid el-Câ­bî­rî, Ab­dul­lah La­rou­i, Mu­ham­med el-Ga­zâ­lî, Râ­şid el-Gan­nû­şî, Cos­tan­ti­ne Zu­rayk ve Meh­dî ‘Âmil gi­bi en­te­lek­tü­el­le­rin gö­rüş­le­ri ile il­gi­li ola­rak ya­pı­lan de­ğer­len­dir­me­ler­le ta­mam­lan­mak­ta­dır. / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Serçe
Mary Doria Russell
Türkçesi: Emil Keyder
İstanbul: Metis Yayınları, 2003
Di­ye­lim ki, bir ra­hip­si­niz ama Tan­rı ile ba­ğı­nız ga­yet ras­yo­nel. Di­ye­lim ki, mu­ci­ze­le­rin ima­nı zor­laş­tır­dı­ğı­nı dü­şü­nen, as­lın­da giz­li bir ag­nos­tik, man­tı­ğı ile Tan­rı’ya bağ­lı ama gön­lü boş, bu boş­luk­tan ra­hat­sız ola­rak “Tan­rım be­ni sa­na inan­ma­mak­tan kur­tar!” di­ye du­a eden bir Ciz­vit bi­lim ada­mı­sı­nız. Ge­ce­nin bir vak­ti uzay­dan ge­len dü­zen­siz sin­yal­le­ri ta­ra­mak­la gö­rev­li ar­ka­da­şı­nız si­ze Al­fa Cen­tu­ri sis­te­min­den ge­len ola­ğa­nüs­tü bir şar­kı­yı din­let­se ne his­se­der­di­niz? Pe­ki, Ciz­vit Teş­ki­la­tı, za­ten yüz­yıl­lar­dan be­ri dün­ya­da yap­tık­la­rı gi­bi “Hris­ti­yan­lı­ğı yay­mak de­ğil de öğ­ren­mek, Tan­rı’nın baş­ka ço­cuk­la­rı­nı ta­nı­mak ve sev­mek, Ad ma­jo­rem Dei glo­ri­am ya­ni Tan­rı’nın şa­nı­nı yü­celt­mek için” bu sis­te­me git­me ka­ra­rı al­sa ve siz de gi­de­cek ekip­te ol­sa­nız... Ya yol­cu­lu­ğa da­ir her ­şey, ha­zır­lık aşa­ma­sı, uzay yol­cu­lu­ğu, şar­kı­nın gel­di­ği Rak­hat ge­ze­ge­ni­ne iniş ve Rak­hat’ın bi­linç­li iki tü­rün­den bi­ri olan Ru­na­lar’la kar­şı­laş­ma; hep­si ne­re­dey­se “mu­ci­ze­vî” bir şe­kil­de ba­şın­dan so­nu­na çok iyi git­se ve en so­nun­da ha­ya­tı­nız bo­yun­ca his­set­mek için ya­nıp tu­tuş­tu­ğu­nuz bi­çim­de Tan­rı’nın ta içi­niz­de, ru­hu­nuz­da far­kı­na var­sa­nız... Bu far­kın­da­lık öy­le yo­ğun ol­sa ki, di­ğer Ciz­vit­ler si­zin Aziz­li­ğe yük­sel­di­ği­ni­zi dü­şün­se ve yi­ne bu yüz­den ha­yat­ta bel­ki de bir kez ba­şı­nı­za ge­le­bi­le­cek bir im­kâ­nı ge­ri çe­vir­se­niz, Tan­rı ile ol­mak için içi­niz­de­ki ba­ba­yı, ko­ca­yı ve doğ­ma­mış ço­cuk­la­rı­nı­zı göm­se­niz... Sa­de­ce siz de­ğil, ekip­te­ki her­kes ya­ra­tıl­ma se­bep­le­ri­nin bu muh­te­şem dün­ya­da bir şe­kil­de yer al­mak ol­du­ğu­nu dü­şün­se... Ve an­sı­zın, ufa­cık ve ga­yet iyi ni­yet­li bir ha­ta yü­zün­den her şey al­tüst ol­sa, tüm Rak­hat fe­la­ket­ler­le sar­sıl­sa... Ar­ka­daş­la­rı­nı­zın hep­si öl­se ve ba­şı­nı­za bir in­sa­nın ba­şı­na ge­le­bi­le­cek he­men he­men bü­tün kö­tü şey­ler gel­se... Acı­lar­la ge­çen uzun bir za­man­dan son­ra tek­rar si­zi dün­ya­ya yol­la­sa­lar ve tüm dün­ya­nın siz­den nef­ret et­ti­ği­ni, fa­hi­şe­lik ve ci­na­yet suç­la­rın­dan yar­gı­la­na­ca­ğı­nı­zı öğ­ren­se­niz... Tan­rı hak­kın­da ne his­se­der­di­niz?
Ser­çe, ke­mik bi­yo­lo­ji­si ve biyomekanik ko­nu­sun­da uz­man bir pa­le­oan­tro­log olan Mary Do­ri­a Rus­sell’ın ilk ro­ma­nı. Bol ödül­lü Ser­çe, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın iman prob­le­mi­ni mer­ke­ze alıp en bü­yük iyi­li­ğin mey­da­na ge­le­bil­me­si için kö­tü­lü­ğün ge­rek­li ol­du­ğu­nu id­di­a ede­rek, Tan­rı’nın ted­bir­le­ri­ni hak­lı çı­kar­tan –ve an­cak böy­le­ce O’nun her şe­kil­de Ka­dir-i Mut­lak ol­du­ğu­nu öne sü­re­bi­len- fel­se­fe­yi (theo­dicy) kur­ca­lı­yor. Adı­nı İn­cil’de­ki “Ba­ba­nı­zın iz­ni ol­ma­dık­ça bir ser­çe bi­le ye­re düş­mez ”(Mat­ta 10/29-31) aye­tin­den alan ki­tap, bu aye­te ken­di yo­ru­mu­nu ek­li­yor: “Ama ser­çe yi­ne de dü­şer”.
Otur­muş­lu­ğu ile göz dol­du­ran ro­man, ir­de­le­nen me­se­le­nin bir­çok yö­nü­nü gös­ter­me­si, di­ya­log­la­rın sağ­lam­lı­ğı ve ku­ru­lan ye­ni dün­ya­nın çe­şit­li­li­ği ve tu­tar­lı­lı­ğı ile tak­di­re şa­yan. İki za­man­lı olan ro­man­da­ki ge­çiş­ler, es­nek­lik ve ko­lay­lık­la­rı ile ra­hat­ça oku­nu­yor.
Do­ri­a’nın, ki­ta­bı­nı ya­zar­ken ima­nî bir ara­yı­şa gir­di­ği­ni ve en so­nun­da Ka­to­lik­lik­ten Re­for­mist Ya­hu­di­li­ğe ih­ti­da et­ti­ği­ni de be­lirt­mek­te ya­rar var. / Betül Özel Çiçek

Tavsiye Et
Edebiyatımızda Mevlâna
Hilmi Yücebaş
İstanbul: L&M Kitaplığı, 2005
Hil­mi Yü­ce­baş bir­çok ede­bi­yat­çı hak­kın­da yaz­dı­ğı bi­yog­ra­fik/ya­rı bi­yog­ra­fik eser­ler­le ta­nı­nı­yor. 1996 yı­lın­da ölen Yü­ce­baş, ne­re­dey­se bir ömür sür­dür­dü­ğü ga­ze­te­ci­li­ği­nin de yar­dı­mıy­la, ede­bi­yat­çı­lar hak­kın­da ya­zıl­mış tüm ya­zı, fık­ra, ma­ka­le, eleş­ti­ri, ha­tı­ra, ka­ri­ka­tür ve şi­ir­le­ri der­le­ye­rek tut­tu­ğu ka­yıt­lar­la Türk Ede­bi­ya­tı ta­ri­hi­ne önem­li bir kat­kı­da da bu­lu­nu­yor. Ya­zar, Ede­bi­ya­tı­mız­da Mev­lâ­na ad­lı ki­ta­bı da ay­nı yön­tem­le yaz­mış. Ki­tap ge­nel iti­ba­riy­le üç bö­lüm­den olu­şu­yor. İlk bö­lüm­de Hil­mi Yü­ce­baş, Or­han Sey­fi Or­hon, Ha­li­de Edip Adı­var, Ha­san Âli Yü­cel, Hil­mi Zi­ya Ül­ken gi­bi isim­le­rin Mev­lâ­na hak­kın­da yaz­dı­ğı kö­şe ya­zı­la­rı ve fık­ra­la­ra, hat­ta ufak çap­lı atış­ma­la­ra yer ver­miş. İkin­ci bö­lüm­de, geç­miş­ten gü­nü­mü­ze Mev­lâ­na için ya­zıl­mış şi­ir­ler, ga­zel­ler bu­lu­nu­yor. Nef’î’den Ley­la Ha­nım’a, Yah­ya Ke­mal’den Fe­rit Kam’a ge­niş bir şa­ir çer­çe­ve­si­nin çi­zil­di­ği bu bö­lüm Mev­lâ­na üs­tü­ne ça­lı­şa­cak ede­bi­yat öğ­ren­ci­le­ri için özel­lik­le il­gi çe­ki­ci. Üçün­cü bö­lüm­de Mev­lâ­na ve Mev­le­vî­li­ğe da­ir fık­ra ve him­met­ler, kü­çük nük­te­ler; bu bö­lü­mün en so­nun­da ise Mev­lâ­na’dan ge­rek na­zım, ge­rek ne­sir şek­lin­de çev­ril­miş şi­ir­ler var./ Betül Özel Çiçek

 

 


Tavsiye Et