Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2003) > Dünya Siyaset > Kelimeler savaşının kanlı sonu
Dünya Siyaset
Kelimeler savaşının kanlı sonu
Burcu Anatay
IRAK’IN günden güne içinden çıkılamaz bir bataklığa dönüşmesi yüzünden ardındaki kamuoyu desteği gittikçe azalan Tony Blair Hükümeti artçı şokları uzun süre devam edeceğe benzeyen büyük bir depremle sarsıldı. 18 Temmuz sabahı bulunan cesedin, BBC ile hükümet arasında iki aydır devam eden “Irak dosyası” savaşının odağında yer alan, İngiltere’nin önde gelen nükleer ve biyolojik silah uzmanı Dr. David Kelly’e ait olduğunun anlaşılmasıyla birlikte belki de Tony Blair’i bile tanık koltuğuna oturtacak sürecin de önü açılmış oldu. Yapılan resmi açıklamalara göre ölüm sebebi sol bileğindeki öldürücü kesiğe bağlı kan kaybı olan Dr. Kelly intihar etmişti.
Her şey, BBC savunma muhabiri Andrew Gilligan’ın, 29 Mayıs’ta Radyo 4’teki Today programında, hükümetin geçen Eylül ayında yayımlanan Irak’ın sahip olduğu silahlarla ilgili dosyadaki bilgileri “abarttığı” iddiasını gündeme getirmesiyle başladı. Gilligan 1 Haziran’da Mail on Sunday gazetesindeki sütununda, ismini açıklamadığı bir yetkiliye dayandırdığı suçlamalarını daha da ileri götürerek “Irak’ın 45 saniye içinde kimyasal ve biyolojik saldırı başlatabilme imkanına sahip olduğu” iddiasının, bizzat Başbakan Tony Blair’in iletişim direktörü Alastair Campbell tarafından dosyaya eklendiğini yazdı. BBC, 2 Haziran’daki Gece Haberleri’nde bilim muhabiri Susan Watts’ın, delillerle ilgili olarak ağır siyasi baskı altında bulunduklarını iddia eden “kıdemli bir yetkili” ile görüşme yaptığı haberini yayınlayarak Gilligan’ın arkasında olduğunu gösterdi. Downing Cd.’in ilk cevabı, Başbakan’ın resmi sözcüsünün 6 Haziran’daki günlük basın toplantısı sırasında geldi. Sözcü, Gilligan’ın raporunun bir dizi hata içerdiğini ileri sürdü. Gilligan da Mail on Sunday gazetesinde 8 Haziran’da yayınlanan makalesinde “kasırga Alastair ile tropik fırtına Tony’nin, hayatında estiklerini” yazdı ve hükümeti kendisine karşı basın açıklamasında bulunmakla suçladı. Gilligan 19 Haziran’da, Irak Savaşı’na girilmesi kararını soruşturan Avam Kamarası Dışişleri Komitesi’ne elindeki delilleri sundu ve kaynağını “dosyayı hazırlamakla görevli kıdemli yetkililerden biri olarak tarif etti. Kendisine karşı düşmanca bir tutum içinde bulunduğunu düşündüğü BBC’nin programları karşısında gittikçe daha da öfkelenen İngiliz Hükümeti ile siyasi baskılara boyun eğmeyeceğini göstermeye kararlı olan İngiltere’nin uluslararası saygınlığa sahip yarı-özerk yayın kurumu arasındaki bu kelimeler savaşı, Alastair Campbell’ın 25 Haziran’da Avam Kamarası Dışişleri Komitesi’ndeki televizyondan yayınlanan sorgulaması sırasında Gilligan’a karşı ilk defa kamuoyu açıklaması yapması ve onu “yalancılıkla” suçlamasıyla yeni bir boyut kazandı. Campbell 26 Haziran’da BBC’ye, Gilligan olayı ile ilgili 12 soruya cevap talep ettiği bir yazı gönderdi ve BBC’nin özür dilemesini istedi. BBC haber direktörü Richard Sambrook, bir açıklamayla bu soruları cevapladı: “Bütün hikayemizin arkasında duruyoruz. Deneyimlerime göre bu, Downing Cd.’nin BBC üzerinde kurmak istediği benzeri görülmemiş seviyede bir baskıdır.”
Bu arada Savunma Bakanlığı da boş durmamış, Gilligan’ın kaynağını bulmak için köstebek avını başlatmıştı. Savunma Bakanlığı’na göre yapılan rutin bir işlemdi ve Dr. Kelly gibi görevlilere öne çıkmaları için baskı yapılmamıştı. Kelly 3 Temmuz’da bakanlıktaki kısım müdürüne, 22 Mayıs’ta Londra’daki bir otelde Andrew Gilligan ile buluştuğunu bildiren bir yazı gönderdiğinde, hayatına mal olacak bir oyunun parçası olacağını herhalde tahmin edemezdi. 1991-1998 arasında BM silah denetçisi olarak görev yapan ve bu dönemde Irak’ı 37 defa ziyaret eden, daha sonra dışişleri bakanlığı, son olarak da savunma bakanlığı danışmanı olarak hizmet veren 59 yaşındaki bilim adamının ismini kimin sızdırdığı ve Kelly’nin niçin itiraf noktasına geldiği gizliliğini koruyor. Kelly’nin, hükümetin oyununa katılmazsa, Resmi Sırlar Yasası uyarınca emekliliğini kaybetmekle ve soruşturmaya tabi tutulmakla mı tehdit edildiği sorusu zihinlerde dolaşıyor.
Savunma Bakanlığı 8 Temmuz’da; kitle imha silahları konusunda hükümete danışmanlık yapan bir bakanlık çalışanının Gilligan ile görüştüğünü itiraf ettiğini ancak bakanlığın bu kişinin Gilligan’ın kaynağı olup olmadığını bilmediğini açıkladı. Bakanlığa göre Gilligan bu şahısla yaptıkları görüşmenin içeriğini abartmıştı. BBC’nin cevabı, bakanlığın açıklamasındaki bireyin tarifinin birçok yönden Gilligan’ın kaynağına uymadığını söylemek oldu. Bunun üzerine Savunma Bakanı Geoff Hoon 9 Temmuz’da BBC’ye bir mektup gönderdi ve kurumdan Savunma Bakanlığı danışmanı Dr. David Kelly’nin Gilligan’ın hikayesinin kaynağı olup olmadığını bildirmesini istedi. BBC, hükümetin bu talebini reddetti. Kelly’nin ismi kamuoyuna açıklanmamasına rağmen, birkaç gün içinde lobi gazetecileri Kelly’nin kimliğini öğrendiler. Downing Cd. de bahsi geçen şahsın Kelly olduğunu Times gazetesinin siyasi haber kadrosuna teyit etti. Birkaç saat sonra, Kelly’nin ismi Press Association’ın haber akışındaki yerini aldı. Ancak BBC kaynağını açıklamamaktaki ısrarını hâlâ sürdürüyordu. Bir anda “köstebek” suçlamalarına maruz kalan Kelly, 15 Temmuz’da Avam Kamarası Dışişleri Komitesi’ne elindeki delilleri sundu ve “Campbell’ın Eylül ayında yayımlanan Irak dosyasını abarttığı” iddiasının esas kaynağının kendisi olduğunu inkar etti. Komitede yer alan parlamenterler yaptıkları açıklamada Dr. Kelly’i destekleyerek onun yegane kaynak olduğuna inanmadıklarını ifade ettiler ve kendisini “başkasının suçunun cezasını çeken kişi” olarak değerlendirerek hükümeti suçladılar. Ancak hükümet işin peşini bir türlü bırakmıyordu. Başbakan Tony Blair, Muhafazakar Parti lideri Duncan Smith’in kendisini ve Campbell’ı bir “aldatma kültürü” oluşturmakla suçlaması üzerine 16 Temmuz’da BBC’ye kaynağının maskesini kaldırması için bir kez daha meydan okudu ve dış gezisinin ilk durağı olan ABD’ye hareket etti. Blair 17 Temmuz akşamı ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmasında “Irak’ta kitle imha silahları bulunmasa bile tarih bizi affedecektir” derken kendinden oldukça emin görünüyordu. Ne yazık ki Blair’in ABD’de bulduğu moral çok kısa süre sonra yerini büyük bir iç sıkıntısına bırakacaktı. 17 Temmuz’da öğleden sonra Oxfordshire, Abingdon’daki evinden yürüyüş yapmak için ayrılan Kelly geri dönmeyince ailesi polise haber vermiş ve çevrede geniş çaplı bir arama başlatılmıştı. 18 Temmuz sabahı Oxfordshire’ın birkaç mil ilerisinde, Harrordown Hill’deki bir korulukta bulunan cesedin Dr. David Kelly’e ait olduğunun zannedildiği haberi ajanslara dökülmeye başladı. Bu sırada Blair, gezisinin ikinci durağı olan Japonya’ya uçuyordu. Cesedin Kelly’e ait olduğu 19 Temmuz’da resmen teyit edildi. Cesedin yanında uyuşturucu ilaç ve bir bıçak bulunmuştu. Resmi açıklamalara göre önce uyuşturucu ilaç alan ünlü mikrobiyolog sol bileğini keserek hayatına son vermişti. Japonya’da aynı günün akşamı düzenlenen ve İngiltere’de naklen yayınlanan basın toplantısında Kelly’nin ailesine başsağlığı dileyen ve olaydan büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Blair, bir gazetecinin “ellerinizde kan var mı” sorusu karşısında sessiz kalmayı tercih ediyordu.
BBC haber direktörü Richard Sambrook 20 Temmuz’da, Andrew Gilligan’ın haberlerinin kaynağının Dr. David Kelly olduğunu açıkladı ve yaşananlardan dolayı kendi adına özür diledi, ancak BBC’nin de eleştiri oklarına hedef olmasını engelleyemedi. Ardında intihar notu bırakmaması ve ölümünden birkaç saat önce arkadaşlarına ölmeyi aklından geçirmediğini düşündüren e-mail mesajları göndermiş olması, Kelly’nin ölümünü daha da esrarengiz bir hale getiriyordu. Ailesinin ve dostlarının asla intihar edecek bir insan olmadığını söyledikleri Kelly, New York Times’tan Judith Miller’e gönderdiği mesajında “pek çok karanlık aktörün oyun oynadığını” yazıyordu. Arkadaşı Prof. Alastair Hay’e gönderdiği mesajdaki sözleri ise daha çarpıcıydı: “Şu anda yaşamaya mecbur kaldıklarım geçecek, Bağdat’a giderek gerçek çalışma hayatıma yeniden başlayacağım.” Dr. Kelly’in ölümü elbette trajiktir ancak gözlerden kaçmaması gereken esas husus, Irak Savaşı’nda binlerce sivilin, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarından arındırılması uğruna öldürüldüğünün söylendiğidir. O silahlar ve dillerinden düşmeyen o “acil tehdit” bugün her zamankinden daha fazla kanıtlanmaya muhtaçtır.  

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar