Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2006) > Dünya Ekonomi > 2005’e girerken dünya ekonomisi
Dünya Ekonomi
2005’e girerken dünya ekonomisi
Adnan Büyükdeniz
2005 YILINA girerken; genelde dünya ekonomisinde, özelde finans piyasalarında iki olgu temel kaygı kaynağı olmaya devam ediyor: Petrol fiyatları ve Amerikan dolarının değer kaybı. Zira bu ikisinde yaşanabilecek bir şokun dünya ekonomisini olumsuz etkileme potansiyeli yüksek.
Hızlı artış gösteren petrol fiyatlarının 2004’ün son aylarında nispî olarak gevşemesi petrol fiyatları cephesinden kaynaklanabilecek riskleri –en azından kısa vadede– azaltmış gözüküyor. Buna rağmen, petrol fiyatlarının 2005 yılında da etkin olacağına dair güçlü tahminler mevcut. Zira artış kısmen spekülatif nitelikte olsa bile, fiyatlarda 2005’te de çok ciddi bir çözülme olmayacağı ve ortalama 40 doların üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor.
 
Yeniden Enflasyona Dönüş mü?
Hatırlanacağı gibi, bir yıl öncesine kadar iktisatçılar dünya ekonomilerinde bir deflasyon riskinden bahsediyordu. Fiyat hareketleri henüz enflasyon kaygısı oluşturacak nitelikte değil; ama artık deflasyon riskinden de bahsedilemiyor. Petrol fiyatlarından kaynaklanan üretim maliyet artışlarının henüz tüketici fiyatlarına yansımamış olması yanında, işgücü üretkenliğindeki yavaşlamaya karşın ücretlerde beklenen muhtemel artışlar piyasaların enflasyonist beklentilerini artırmış gözüküyor. Ancak enflasyonist beklentilerdeki artışa rağmen, ortalama enflasyon hızının sanayileşmiş ülkelerde 2005 yılında 2004’tekinden çok farklı olmayacağı bekleniyor.
 
Büyüme Yavaşlıyor mu?
Küresel ekonominin, 1970’li yılların ortalarından bu yana yaklaşık son 30 yılın en güçlü performansını 2004 yılında göstererek, %5 civarında bir reel büyüme kaydettiği tahmin ediliyor. Büyüme eğilimi dünyanın belli başlı tüm ekonomik bölgelerinde gözleniyor.
Çin ekonomisi, çok hızlı büyüme temposunu 2004 yılında da sürdürdü ve büyük ölçüde yatırımlardaki genişlemenin etkisiyle %10’a yakın büyüdü. Bununla birlikte, ekonominin aşırı ısınması ve çeşitli sektörlerdeki aşırı yatırım nedeniyle, büyümeyi yavaşlatıcı tedbirler alındı. Bu arada, 2004’te %2 civarında büyümesi öngörülen Japon ekonomisinde bu oranın %4 civarında gerçekleştiği tahmin ediliyor. Büyümenin sadece ihracattan değil, aynı zamanda şirketler kesimindeki yatırım ve özel tüketimden kaynaklanması, Japonya gibi temel bir iktisadî aktörün küresel ekonomik büyümede tekrar etkin hale gelmeye başladığının işareti.
ABD için 2004 yılında %4,5 civarında büyüme bekleniyor. Yani ABD hâlâ küresel ekonominin itici gücü durumunda. Diğer ekonomik bölgelerdeki hızlı büyümeye karşın, euro bölgesinde %2’lik büyüme beklentisi bir hayal kırıklığı yarattı. Euro bölgesinin, dış ticaret sektöründen gelen kayda değer desteğe rağmen, şirket yatırımlarındaki yavaş artış ve zayıf tüketici talebinin etkisiyle, iyi başladığı 2004 yılını aynı tempoyla bitiremediği anlaşılıyor.
2005’e girerken, dünya ekonomisinde bir talep gevşemesi söz konusu. Petrol fiyatlarındaki artış bunun bir nedeni olmakla birlikte, diğer temel göstergeler de bir yıl öncesine göre daha olumsuz seyrediyor. Bazı Merkez Bankalarının faiz oranlarını tekrar yükseltmeye başlaması, ABD maliye politikasının sağladığı genişletici etkinin giderek zayıflaması yavaşlamaya yol açacak diğer etkenler. ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını 2005’in son çeyreğinde %4’e kadar yükseltmesi beklenirken, euro bölgesinde ekonomi yavaşladıkça ciddi bir faiz artırımı daha zor hale geliyor.
 
Cari Açık ve Dolar İlişkisi
Amerikan ekonomisinin devasa cari açıkları dünya ekonomisi için temel bir risk. 2004’te rekor düzeye ulaşarak 650 milyar doları aştığı sanılan bu cari açığın ilelebet sürdürülebilmesi mümkün değil elbette. Bugünden cevabı verilemeyen soru, kaçınılmaz bir ‘düzeltme’nin ne zaman ve nasıl olacağı.
Batı ekonomilerine ilişkin ampirik çalışmalar, geçmişte ‘düzeltme’ sürecinin, cari açıkların gayri safi yurtiçi hasılanın %5’i gibi bir oranı geçmesi halinde başladığını gösteriyor. Bu tür ekonomilerde reel gelirdeki azalmanın tetiklediği iç talep daralması, sonuçta cari açıkları düzeltici etki meydana getiriyor. Amerikan ekonomisi için henüz bu tür bir etki söz konusu değil; ancak bu ekonominin (özel) durumunu diğerleriyle mukayese etmek de tümüyle doğru değil. Zira ABD ekonomisinin borçlarının ekseriyeti kendi bastığı para cinsinden. Doların küresel bir rezerv para oluşu, ödemeler dengesi krizi gibi bir kriz ihtimalini de devre dışı bırakıyor. Diğer yandan, hem ABD, hem de belli başlı ticaret ortakları ABD’nin büyük cari açıklarında menfaat görüyor. Diğer ülkeler güçlü Amerikan talebine (ithalatına), ABD de yatırımların finansmanı için yabancı sermayeye ihtiyaç duyuyor.
Olumlu ekonomik verilere rağmen finansal piyasalar, ABD ekonomisi hakkındaki kötümser tavrını sürdürüyor. Kısa vadede dolara karşı spekülatif hareketlerin devam edeceğini söylemek mümkün. Ancak sonrasında (orta vadede), cari açık gibi yapısal faktörler dolar üzerinde daha belirleyici olabilir.
Cari açıklardaki düzeltmenin önemli bir kısmı, döviz kurlarındaki büyük çaplı hareketten ziyade, yurtiçi tasarrufların artırılması ile yurtiçi ve yurtdışı üretkenlikteki değişmelerden kaynaklanıyor. Döviz kuru ise daha çok, bu iki faktörün yan ürünü niteliğinde. Bu faktörlerde halihazırda kayda değer bir değişiklik olmadığına göre, dolar/euro paritesinde son dönemdeki hareketlerin bir ölçüde spekülatif nitelikli olduğu söylenebilir. Doların daha büyük çaplı değer kaybı tek başına cari açık dengesizliğini gidermeye yetmeyecektir. Bu dengesizliğin giderilmesi Amerikan ekonomisinde ciddi bir tasarruf artışı ya da mali ve parasal daralma gerektirecektir. Cari açıkları düzeltme sürecinin hangi seviyelerde başlayabileceği, cevabı kolay olmayan bir soru. Faiz artırımı vb. ‘devrevî’ faktörlerin doları euroya karşı kısa vadede 1.30 seviyesinin altına çekme ihtimali olsa bile, cari açık gibi ‘yapısal’ faktörlerin orta vadede pariteyi 1.30 seviyesinin üzerinde tutması daha yüksek bir olasılık.
2004 yılında doların euroya karşı değer kaybetmesi Türk ekonomisi için genelde müspet bir katkı sağladı. Türk ekonomisi için konulan 2005 yılı hedefleri, dünya ekonomisinin 2004 yılındaki kadar büyüme ihtimalinin azaldığı, ciddi bir enflasyon tehdidinin beklenmediği, petrol fiyatlarının 40 dolar civarında istikrar bulduğu, ABD dolarının zayıf seyrini sürdürmesinin tahmin edildiği bir ortamda gerçekleştirilmeye çalışılacak. Özetle; 2005 yılı dünya ekonomik konjonktürü Türk ekonomisi açısından -2004 yılı kadar olmasa bile- olumlu olmaya devam edecektir.

Paylaş Tavsiye Et