Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2007) > Topluyorum > Halk Erdoğan dedi, bakalım o ne diyecek?
Topluyorum
Halk Erdoğan dedi, bakalım o ne diyecek?

 

Arkadaşlar, bugünlerde Türkiye’de herkesin olduğu gibi, bu akşam bizim gündemimiz de seçimler. Günlerdir tüm gazete ve televizyonlarda tartışılageldiği için burada detaylara girecek değiliz. Ama kimi büyük kimi küçük, bazı soruların cevaplarını arayacağız elbette.

Detaylara girmeyeceğiz, diyorsun ama tarihe kayıt düşmek açısından bu seçimlere dair birkaç hususu ifade etmekte fayda var bence.

Ne gibi mesela?

Her şeyden önce katılım oranı itibariyle 22 Temmuz seçimlerinde bir rekor kırıldı. Bunun bir anlamı olsa gerek. Ayrıca halkın iradesinin Meclis’e yansıması açısından son derece yüksek bir temsil oranına ulaşıldı. Dolayısıyla %10 barajının getirdiği olumsuzluklar minimize oldu.

Temmuz ayının ortalarında yapılması da bu seçimi Türk demokrasi tarihinde bir ilk kılıyor.

Bence bu seçimlerde dikkat çekmesi gereken bir diğer husus da 2002 seçimlerinin aksine seçmenin popülist ve irrasyonel vaatlere pirim vermemesiydi. Ne fındık, ne mazot, ne ev hanımlarına ödenecek karşılıksız maaş, ne de ÖSS’nin kaldırılması… Bunların hiçbiri celbetmedi halkın iltifatını.

Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum ben. Birincisi ve bence sonuçları itibariyle olumlu olanı, popülizmin sulandırılmasıydı. Popülist ve absürt vaatler Türk siyasetinde ilk defa görülen bir şey değil. Demirel’in herkese iki anahtar vaadini ya da Cem Uzan’ın 2002 seçim propagandasını kimse unutamaz herhalde. İşin ilginç tarafı bu vaatler geçmişte halk nezdinde itibar da görmüştü. 22 Temmuz seçimlerinde ise Türkiye’de hayata geçirilmesi imkansız saçma vaatler o kadar çok parti başkanı tarafından o denli yoğun bir şekilde dile getirildi ki, artık işin suyu çıktı. Evet, Türk halkının bir kısmının çabuk inanır, kolay kandırılır olduğunu biliyoruz. Ancak, halkın bu denli düşük bir siyasi ahlaksızlığa pirim verecek kadar aptal olduğunu varsaymak bizatihi aptallıktır.

 

Diğer nedeni ne peki?

 

 
 

 

 

 

İkinci nedeni ise AKP’nin icraatları. 2002’de AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de durum o kadar kötüydü ki, denize düşen yılana sarılır hesabı, saçma vaatler çaresiz halka, en azından bir kısmına, cazip gelebildi. Ne var ki, şu dört buçuk yıllık dönemin sonunda ciddi ve sorumlu bir yönetim anlayışıyla tanışan halkın basireti arttı; makul olanı saçma olandan ayırt etmeyi öğrendi.

 

Seçimlerde Belirleyici Olan Neydi?

Tartışmanın yönünü değiştirmek açısından, bu seçimlerde sizce belirleyici olan neydi? Yani, insanlar hangi endişe ve hesaplarla sandığa gitti; oyunu verdi? Daha da somut olarak, bu seçimlerde ekonomi ve hayat standardı mı, ideolojik kaygıların hâkim olduğu kimlik siyaseti mi, terör mü yoksa siyasi arenadaki liderlerin profilleri mi etkili oldu? Mesela, gazete ve televizyonları takip ettiyseniz, bazı yorumcular AKP’nin başarısının nedenini diğer partilerin başarısızlığına bağlamakta ısrarlıydı. Sizce bu ne derece doğru?

 


Pek çok kişi de AKP’nin bu kadar yüksek oy almasını özellikle 27 Nisan muhtırasına atfetti.

 

 

 

 

Ben bölgeden bölgeye farklı unsurların etkili olduğunu düşünüyorum. Kanaatimce 27 Nisan muhtırasının rolü abartılıyor. Bu seçimlerde belirleyici olan, özellikle Orta Anadolu’da terör, diğer bölgelerde ise senin ekonomi ve hayat standardı diye belirttiğin unsurdu. Yoksa ne MHP’nin oylarındaki artışı, ne de Doğu’da AKP’nin DTP’den daha yüksek oy almasını açıklayamayız.

Söylediklerine kısmen katılıyorum. Kısmen diyorum, çünkü bir bütün olarak cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin, dolayısıyla da 27 Nisan muhtırasının, bu belirttiğin nedenlerin haricinde, 22 Temmuz seçimlerinde oldukça etkili olduğunu düşünüyorum. Haklısın, ekonomik gerekçeler çok belirleyiciydi. Geçen hafta Doğu’ya epey kapsamlı bir seyahatim oldu. Aynı yerlere 80’lerin başında ve 90’larda da farklı vesilelerle gitmiştim. Bu bölgedeki değişimi tarif etmek imkansız. Evet, fakirlik halen mevcut; ancak on sene öncesine kıyasla bu hiçbir şey değil.


 

Sence bu değişimin ne kadarı AKP iktidarında yaşandı?

 

Doğrusu buna tam bir cevap veremeyeceğim. Ancak Doğu’daki, pek çoğu duble olan yolların AKP zamanında yapıldığını biliyorum. Bu yolların bölge halkı için ne kadar özgürleştirici olduğunu tahmin edemezsiniz. Ben iş hayatı içerisinde olan biriyim. AKP zamanında Doğu’ya yönelik yatırımların ne derece arttığını da görüyorum. Yatırımlar gittiği yeri canlandırıyor; iş imkanlarını, dolayısıyla da hayat standardını artırıyor.

 

 

 

Bunda, son haftaları saymazsak, nispeten etkisini yitiren terörün de rolü vardır herhalde.

 

 

Devletin yaptığı maddi yardımları da unutmamalıyız. Mesela, belki Türkiye’nin batısında ders kitaplarının ücretsiz olması hayatın geneli içerisinde çok mühim bir yer işgal etmiyor, ama Doğu’da böyle değil. Daha düne kadar okula gidemeyen, gitse de parasızlıktan ders kitabı alamayan çocuklar, bugün hem okula gidebiliyor hem de ders kitaplarına ücretsiz sahip olabiliyor.

Dahası da var. Medyada fazla yer almamış olsa da, Doğu da dahil tüm Türkiye’de sıradan insanların gündelik hayatlarını yakından etkileyen pek çok gelişme oldu bu iktidar döneminde. TOKİ’nin yaptığı evler mesela. Neredeyse, bütün şehirlerde son derece cazip fiyatlarla düşük gelirli insanlar ev sahibi oldu. Üstelik bu, devlete hiçbir ek maliyet de getirmedi.

Nasıl yani?

Devlet ihale açtı ve hazine arazisinden yer tahsis etti o kadar. Aynı şekilde, yine tek kuruş yatırım bedeli ödemeden 20’nin üzerinde şehre doğalgaz götürüldü. Evet, her şehre doğalgaz ulaşmadı henüz ama hemen dibindeki şehre doğalgaz geldiğini ve onların gündelik hayat standardının ne derece değiştiğini bizzat gören ya da arkadaş sohbetlerinde duyan insanlarda, AKP iktidarı sürdüğü takdirde yakın gelecekte benzer hizmetlere kavuşacakları ümidi doğdu.

 

Mühim bir noktaya değindin bence. İnsanlar sadece şu ana kadar aldıkları hizmetlerin karşılığı olarak AKP’ye oy vermedi bu seçimlerde. Aynı zamanda, gelecekte almayı ümit ettikleri hizmetler nedeniyle de AKP’yi tercih etti. Bu açıdan, yani ümit oluşturma noktasında AKP son derece başarılıydı. Bunu küçümsemek için söylemiyorum; zira ümit oluşturmak ve bu ümidi dört-beş yıl yaşatmak, kuru lafla, göz boyamayla yapılabilecek bir şey değil.

 

 

 

 

Bürokrasideki değişim de halkın gözünden kaçmadı bence. Bugün Ankara’daki pek çok devlet kurumunun başına ve önemli noktalarına halkın içinden gelmiş, dolayısıyla onların dertlerini, ihtiyaçlarını iyi bilen, eğitimli, bir o kadar da heyecanlı, idealist yöneticiler getirildi. Bu tür kurumlara işi düşen insanlar karşılarında kendilerine yukarıdan bakan, kıyafetiyle, konuşmasıyla, oturup kalkmasıyla, hatta bakışlarıyla farklılaşmış kişilerce temsil edilen buyurgan bir devletten ziyade, kendileri gibi oturup kalkan, konuşan, bakan hizmet ehli muhataplar buldular. Bu açıdan ben AKP iktidarının halk ile devlet arasındaki soğukluğu kısmen giderdiğini düşünüyorum.

 

 

DTP Kürt Halkını Temsil Etmiyor

 

 

MHP’nin oylarının bu kadar artmasını neye bağlıyorsunuz?

Zannedersem bunu açıklamak daha kolay. Daha önceki toplantılarımızda bu hususu konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bir tarafta AB ile ilişkilerin belli bir ivme kazanması ve bu ilişkiler çerçevesinde Kıbrıs örneğinde olduğu gibi dış siyasette, DGM’lerin kaldırılması örneğinde olduğu gibi de iç siyasette atılan adımlar, diğer tarafta ABD’nin Irak’ı işgali neticesinde ortaya çıkan fiilî durum Türkiye’de ister istemez milliyetçi hissiyatı tetikledi. Bu da anlaşılır bir durumdur. Eğer ilişkilerinizde süratli bir açılım yaşarsanız, ya da hareket ettiğiniz alanın ölçeği sizin iradenizden bağımsız olarak bir anda büyürse sosyal psikoloji açısından olayların kontrolden çıktığını düşünür, özgüveninizi yitirir ve savunmacı, içe kapanmacı bir tepki verirsiniz. Bunun siyasi arenadaki karşılığı ise milliyetçiliktir.

Ben tam olarak anlayamadım

 

2002 öncesini düşünün. Dibe vurmuş bir ekonomi, son derece parçalı ve istikrarsız bir iç siyasetimiz vardı. Dış politika ise neredeyse bütün komşularımızla problemli ilişkilere dayalı bir çizgide gidiyordu. Bu anlamda muhataplarımız Yunanistan, Suriye ve İran gibi ülkelerdi. AKP iktidarında ise bu tablo tamamen değişti. “Komşularla sıfır problem” siyaseti bir yandan Türkiye’nin güvenliğini artırırken, diğer yandan Türkiye’ye sınır olan ülkelerin ötesindeki ülkelerle de ilişkiye geçebilmesine imkan tanıdı. Endonezya’dan Afrika’ya ilişkiler ağı genişletildi. AB sürecinin hızlanması ve derinleşmesiyle birlikte dış politikada muhataplarımız Almanya, Fransa ve İngiltere gibi dünya politikasında birinci ligde yer alan ülkeler oldu. Öte taraftan ABD’nin Irak’ta komşumuz olması ve 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi, ABD ile ilişkilerde yeni bir dönem başlattı. İlk başlarda iki ülke arasında bir güven bunalımı yaşandıysa da, zaman içerisinde ABD ile ilişkilerimiz belli bir irtifa kazandı. Bu dönemde Türkiye, ABD nezdinde bir müstemleke ülkesi gibi çantada keklik görülmekten kurtuldu; ABD’li yetkililerin bakışında saygın bir konuma yükseldi. Türkiye’nin ABD ile seviyeli bir ilişki kurabilmesi, Rusya ve Almanya gibi diğer ülkeler nezdinde de itibarını artırdı. Irak Savaşı’nda ve Filistin sorununda aldığı öncelikler ile İKÖ Genel Sekreterliği Ortadoğu’da Türkiye’nin etkinliğini pekiştirdi. Medyada çokça tartışılan bir ifadeyle, Türkiye “merkez ülke” olma yolunda önemli adımlar attı. Hâsılı kelam Türkiye, dış politikasında ölçek büyüttü. Dünya ölçeğinde, herhangi büyük bir gücün himayesine girmeden, kendi çıkarları doğrultusunda var olmaya çalıştı; bunda başarılı da oldu. Öte yandan iç siyasetteki istikrar Türkiye’ye giren sıcak para miktarını ve doğrudan yatırımları artırdı. Bu çerçevede benimsenen liberal politikalar çerçevesinde pek çok başarılı özelleştirme yapıldı. Tabiatıyla bu özelleştirmelerde yabancılar da önemli bir rol oynadı. Yabancıların Türkiye’ye ilgilerinin artması zaten sıcak olan milliyetçi hissiyatı daha da pekiştirdi.

 

 


Paylaş Tavsiye Et