Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2008) > Türkiye Siyaset > Kemal KARPAT: “Türkiye’de İslamcılık ehlileşti”
Türkiye Siyaset
Kemal KARPAT: “Türkiye’de İslamcılık ehlileşti”
Konuşan: Hilal Turan
 
Ho­cam, Tür­ki­ye’de­ki mev­cut si­ya­sal kül­tür or­ta­mı­nı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Tür­ki­ye bu­gün sü­rat­le bir si­ya­si ve fel­se­fi sen­te­ze doğ­ru ko­şu­yor. Ül­ke­de ilk de­fa ye­ni bir ne­sil li­be­ral ve de­mok­rat, dü­şün­ce­le­ri­ni ser­best­lik­le ifa­de ede­bi­le­ce­ği bir or­tam ya­şı­yor. Bu sü­re­cin 1980’le­rin or­ta­la­rın­da baş­la­dı­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz. Bu ku­şa­ğın ye­tiş­me­si­ni müm­kün kı­lan bir­çok fak­tör var ta­bi­i. Ön­ce­lik­le eko­no­mi­nin 2001 kri­zi­ni at­lat­tık­tan son­ra ne­re­dey­se hiç dur­ma­dan ge­liş­me­si bu­nun mad­di im­kan­la­rı­nı ha­zır­la­dı. Be­nim ku­şa­ğım bu im­kan­la­ra sa­hip de­ğil­di. Ra­hat ki­tap ve­ya ga­ze­te bu­la­maz­dık bi­le. Şu an­da ya­yı­nev­le­ri­nin sa­yı­sın­da ina­nıl­maz bir ar­tış var. Bu ki­tap bol­lu­ğu dü­şü­ne­bi­len, dü­şün­ce­le­ri­ni ka­ğı­da ak­ta­ra­bi­len ve bun­la­rı da oku­yan bir kit­le­nin var­lı­ğı­nı gös­te­ri­yor. Bu çok bü­yük bir ge­liş­me. Şim­di öy­le ya­zı­lar oku­yo­rum ki bun­la­rı bun­dan 30 se­ne ev­vel bı­ra­kın yaz­ma­yı, dü­şün­me­yi bi­le ta­hay­yül ede­mez­dik. De­mek ki bü­yük bir de­ği­şim söz ko­nu­su mad­di im­kan­lar açı­sın­dan.
 
Pe­ki, si­ya­si im­kan açı­sın­dan?
Si­ya­si im­kan da ni­ha­yet hal­ko­yu­nun açık se­çik or­ta­ya çık­ma­sı ve is­te­di­ği yö­ne ulaş­ma­sı­dır. Özal dö­ne­mi­ne ka­dar si­ya­si par­ti­le­ri yö­ne­ten kad­ro­lar, ufak te­fek is­tis­na­lar ha­ri­cin­de ay­nı top­lum­sal gru­ba men­sup­tu­lar. Ba­zı­la­rı bi­raz da­ha de­mok­rat, ba­zı­la­rı bi­raz da­ha sol, ba­zı­la­rı da­ha İs­lam­cı ol­mak­la be­ra­ber ay­nı top­lum­sal ke­sim­ler­den­di­ler; top­lu­mun özün­den ya­ni halk­tan ge­len yö­ne­ti­ci­ler çok az­dı. Os­man­lı za­ma­nın­da da böy­ley­di. Mek­tep gör­müş ve ay­nı za­man­da iyi ai­le­ler­den ge­len bu ki­şi­ler, dai­ma halk adı­na ko­nu­şa­bi­li­yor­lar­dı ve halk da bun­la­ra “Pe­kâ­lâ” di­yor­du. Çün­kü biz­de bir ce­ma­at ru­hu var­dır. Ce­ma­at, di­nî, si­ya­si ya da mes­le­kî ola­bi­lir. Me­se­la aşi­ret­ler de bi­rer ce­ma­at­tir. Ce­ma­at, ki­şi­le­ri bir­bi­ri­ne bağ­la­yan, da­ya­nış­ma sağ­la­yan bir ma­ne­vi un­sur­dur.
Ce­maa­tin nok­san ta­ra­fı ise dai­ma ce­ma­at baş­ka­nı­nın sö­zü­ne iti­mat edil­me­si­dir. “Bi­zim adı­mı­za o ko­nuş­sun” di­ye dü­şü­nür ce­ma­at üye­le­ri. Ce­maa­tin ne is­te­di­ği açık de­ğil­dir o yüz­den. Biz­de de bu ce­ma­at ru­hu faz­la­sıy­la var. Es­ki­den ge­nel­lik­le ka­sa­ba­lar­da, köy­ler­de si­ya­set ve par­ti iş­le­ri o top­lu­mun bü­yü­ğü­ne bı­ra­kı­lır­dı. O ki­mi öne­ri­yor­sa ona oy ve­ri­lir­di. Pe­ki, bu çık­maz­dan na­sıl kur­tu­lu­nur? Bu­nun için si­ya­se­te ger­çek­çi bir un­sur sok­mak ge­re­kir. Tür­ki­ye’de sol hiç­bir za­man bü­yük bir kit­le­yi ar­dı­na ala­ma­mış­tır; ama ben­ce so­lun en bü­yük fonk­si­yo­nu, bil­has­sa 1960’lar­da si­ya­set an­la­yı­şı­na ger­çek­çi, mad­di­yat­çı, akıl­cı, dün­ye­vi bir un­su­ru sok­ma­sı­dır.
 
Tür­ki­ye’de sol bu bah­set­ti­ği­niz ce­ma­at ya­pı­sın­dan ne ka­dar ay­rı­la­bil­di siz­ce?
Sol bu ya­pı­nın dı­şı­na çı­ka­ma­mış­tır; ama onun en bü­yük hiz­me­ti ger­çek­çi dü­şün­ce­yi Tür­ki­ye’de İs­lam­cı ke­si­me ver­me­si­dir. Çün­kü mil­li­yet­çi ve İs­lam­cı ke­sim­ler 1960’la­ra, hat­ta 70’le­re ka­dar ta­ma­mıy­la duy­gu­sal­dı­lar. İmaj­lar, semp­tom­lar­la ha­re­ket edi­yor­lar­dı. “Va­tan uğ­ru­na, din uğ­ru­na” de­ni­lin­ce akan su­lar du­rur­du. Ya­hut da “Fi­lan­ca âlim şöy­le de­di” de­ni­lin­ce mu­ha­le­fet ol­maz­dı. Ama sol işin baş­ka bir yö­nü­nü gös­ter­di bu ke­sim­le­re. “Bu­ra­da se­fa­let, aç­lık, is­tis­mar, ge­liş­me ih­ti­ya­cı, sı­nıf­lar var; bir sı­nıf di­ğe­ri­ni sö­mü­rü­yor” de­di. Ta­bii bun­lar söy­le­nin­ce di­ğer ke­sim­ler kar­şı­lık ver­me ih­ti­ya­cı his­se­di­yor­lar­dı. Tür­ki­ye’de ya­şa­nan ben­ce en gü­zel ge­liş­me buy­du. Ger­çek­çi dü­şün­ce ve bu dü­şün­ce­yi kö­rük­le­yen un­sur­lar art­tı. Ama yi­ne de yö­ne­ti­ci kad­ro­lar hiç de­ğiş­mi­yor­du. Me­se­la 1960’lı yıl­lar­da ya­pı­lan Tür­ki­ye İş­çi Par­ti­si’nin bir ana top­lan­tı­sı­na ben de me­rak ede­rek git­miş­tim. Bak­tım et­raf­ta bir sü­rü köy­lü kı­lık­lı, iş­çi adam­lar var; on­lar da me­rak edip gel­miş­ler. Son­ra bir de bak­tı­lar; lüks oto­mo­bil­ler­le kürk­lü ha­nım­lar ge­li­yor. İş­çi par­ti­si gü­ya, ya­ni pro­le­ter par­ti. Ta­bii ora­da­ki­ler “Ya bun­lar mı bi­ze hak, ada­let ge­ti­re­cek” de­yip çe­kip git­ti­ler. Ya­ni o be­ğen­me­dik­le­ri iş­çi adam­lar, ken­di­le­ri­ni ger­çek­ten tem­sil ede­bi­le­cek adam­la­rı arı­yor­du.
 
İde­o­lo­ji­ler de dö­nüş­tü mü bü­tün bu sü­reç­te? Me­se­la İs­lam­cı­lık ne­re­ye evi­ril­di?
Mu­hak­kak. Bu­gün Tür­ki­ye’de İs­lam­cı ola­rak ni­te­len­di­re­bi­le­ce­ği­miz ke­sim, mu­az­zam de­re­ce­de de­mok­rat­laş­tı, eh­li­leş­ti ve İs­lam’ı ön plan­da tut­ma­yan si­ya­se­te çok ya­kın­laş­tı.
 
Pe­ki, Ke­ma­lizm’in şu an­da bu­lun­du­ğu çiz­gi­yi na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Ke­ma­lizm de de­ğiş­ti bu sü­reç içe­ri­sin­de. De­mok­ra­tik ve halk­çı grup, es­ki Ke­ma­list ke­sim­den çok da­ha ge­niş bir ta­ba­na ya­yı­lı­yor. Fa­kat kü­çük bir grup var ki bun­lar en has­sas mev­ki­ler­de bu­lu­nan ve hâ­lâ güç­le­ri olan, et­ki­li kim­se­ler. Ama bun­la­rın da gü­cü gün geç­tik­çe aza­lı­yor. Çün­kü son bir­kaç se­ne­den be­ri bu kim­se­le­re kar­şı çok bü­yük bir tep­ki var. Zi­ra Tür­ki­ye’de ger­çek de­mok­ra­si­ye kar­şı cid­di bir yö­ne­lim ol­du.
Tür­ki­ye’de halk­çı ta­vır­lar her za­man si­ya­set­te ön pla­na çık­mış­tır. De­mi­rel me­se­la ga­yet halk­çı bir li­der­di. Fa­kat on­da da yi­ne es­ki elit­le­re ait tu­tum­lar var­dı. Özal’la bir­lik­te ise ger­çek ma­na­da halk ara­sın­dan çık­mış elit­ler, par­ti­ler­de ve çe­şit­li ida­ri mev­ki­ler­de gö­rev al­ma­ya baş­la­dı­lar. Bun­lar bü­yük öl­çü­de, köy­ler­den şe­hir­le­re göç et­miş kim­se­ler­di. Hal­kın bağ­rın­dan ko­pup gel­miş; top­lu­mun ge­ne­lin­de olan tu­tum­la­rı, duy­gu­la­rı tem­sil eden yö­ne­ti­ci­ler­di. En­te­lek­tü­el açı­dan çok da ge­liş­miş ol­duk­la­rı söy­le­ne­mez ta­bi­i. Ama halk­la bir­leş­miş ol­mak­tan ge­len bir gü­ven duy­gu­su ta­şı­yor­lar­dı. O bü­yük kit­ley­le bir ol­ma­nın ver­di­ği güç, çok mü­him bir şey­dir. Bu kim­se­ler hal­kın mad­di ih­ti­yaç­la­rı­na ce­vap ver­me­yi de ön pla­na koy­du­lar. Bu özel­lik­le Er­ba­kan’la baş­la­dı. Re­fah Par­ti­si’nin 1995 ge­nel se­çim­le­rin­de al­dı­ğı %21,4’lük oyu bu­nun­la açık­la­ya­bi­li­riz. Ama Er­ba­kan her­han­gi bir şe­kil­de bü­yük bir dev­ri­mi ba­şa­ra­bi­le­cek bi­ri­si de­ğil­di. Çün­kü o da es­ki elit­ler­den ge­li­yor­du ve di­ni ta­ma­mıy­la si­ya­si bir araç ola­rak kul­la­nı­yor­du. Fay­da­la­rı da ol­muş ola­bi­lir Türk si­ya­se­ti­ne; fa­kat ge­nel is­ti­ka­met buy­du.
 
AK Par­ti na­sıl bir sü­reç­te or­ta­ya çık­tı ve Türk si­ya­se­tin­de­ki ko­nu­mu ne­dir?
Re­fah Par­ti­si çiz­gi­sin­den ne­şet eden AK Par­ti 2002’de cid­di bir se­çim za­fe­ri ka­zan­dı. Çok kri­tik bir za­man­da ak­la ka­ra­yı seç­mek gi­bi ol­du bu se­çim­ler. Halk­tan ge­len bu grup, o ce­ma­at ru­hu­nu da mu­ha­fa­za ede­rek ön pla­na çık­tı; fa­kat iki şe­yi da­ha öne sür­dü: Eko­no­mik ge­liş­me ve de­mok­ra­tik hak­lar. Pe­ki, aca­ba bu adam­lar gel­dik­le­ri ye­ri bi­li­yor­lar, an­lı­yor­lar mı? On­la­rı iten gü­cü doğ­ru dü­rüst öl­çe­bi­li­yor­lar mı? Bu ko­nu­da şüp­hem var doğ­ru­su. Bü­tün bu ge­liş­me­le­re sos­yal, ide­olo­jik, di­nî bo­yu­tun ya­nın­da en­te­lek­tü­el akıl bo­yu­tu açı­sın­dan da bak­mak ge­re­kir. Bu mu­az­zam de­ği­şi­mi sa­de­ce Ab­dul­lah Gül ve Tay­yip Er­do­ğan üze­rin­den oku­yup an­lam­lan­dı­ra­ma­yız; bun­lar te­sa­dü­fen de­ği­şi­min ön­cü­lü­ğü­nü yap­tı­lar. Bu­nu bi­raz da farkında olmadan, bu hız­lı de­ği­şi­min akı­şın­da sü­rük­le­ne­rek yap­tı­lar. 2002 se­çi­min­den 22 Tem­muz’a ka­dar ya­şa­nan ge­liş­me­ler ve ni­ha­yet son se­çim­ler çok önem­li bir şe­kil­de hal­ko­yu­nu ilk de­fa ön pla­na çı­kar­dı. 22 Tem­muz’da halk ade­ta ina­dı­na “Siz ba­zı yü­rü­yüş­ler­le, top­lan­tı­lar­la bi­zi kor­kut­mak mı is­ti­yor­su­nuz, biz de si­ze kork­ma­ya­ca­ğı­mı­zı gös­te­re­ce­ğiz” de­yip AK Par­ti’ye %47’ye yak­la­şan bir oran­da oy ver­di. Bu çok mü­him. Ben bi­le bek­le­mi­yor­dum bu oran­da bir oyu. En faz­la %40’ı bu­la­bi­lir di­ye dü­şü­nü­yor­dum. %47 çı­kın­ca hay­ret et­tim ve bir o ka­dar da se­vin­dim. Ne­ti­ce­de AK Par­ti­li de­ği­lim ben; ama Tür­ki­ye’nin ile­ri­ye git­me­si­ne ve de­mok­ra­tik­leş­me­si­ne yar­dım et­ti­ği sü­re­ce onu sa­vu­nu­rum. Vel­ha­sıl eğer du­rum bu şe­kil­de gi­der ve AK Par­ti’nin ba­şın­da bu­lu­nan­lar top­lu­mun elit ke­sim­le­ri­nin de ne dü­şün­dük­le­ri­ni, ne­den kork­tuk­la­rı­nı, ne bek­le­dik­le­ri­ni, ne­yi be­ğen­me­dik­le­ri­ni da­ha iyi an­la­ma­ya ça­lı­şır­lar­sa çok da­ha ba­şa­rı sağ­lar­lar. Çün­kü her şe­ye rağ­men bu ki­şi­ler­de ek­sik bir en­te­lek­tü­el bo­yut var. Ba­kı­nız hâ­lâ es­ki dev­let fel­se­fe­siy­le şa­şa­a­lı gös­te­ri­ler ya­pı­yor­lar. Er­do­ğan ve Gül’ün ço­cuk­la­rı­nın ni­kah tö­ren­le­rin­de mü­te­va­zı­lık­tan eser yok­tur ör­ne­ğin. Bu du­rum, bu ki­şi­ler­de hâ­lâ “dev­let­lü man­ta­li­te­si” ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor.
 
Tür­ki­ye’nin bü­yük bir de­ği­şi­min eşi­ğin­de ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­su­nuz. Os­man­lı’nın son dö­ne­min­de de­ği­şi­min ön­cü­sü olan or­du ve med­ya, gü­nü­müz­de ya­şa­nan bu de­ği­şi­min ne­re­sin­de­ler?
Harf­ler­le ör­tüş­tü­rür­sek eğer; top­lum bu de­ği­şi­min aşa­ğı yu­ka­rı R’sin­de S’sin­de, öbür­le­ri ise hâ­lâ B’de du­ru­yor­lar.
 
O hal­de şu an de­ği­şi­min te­mel un­su­ru top­lum di­yor­su­nuz. De­ği­şi­me ta­raf ol­ma ko­nu­sun­da Os­man­lı’nın son dö­ne­mi­ne kı­yas­la bir yer de­ğiş­tir­me mi var?
Evet, top­lum çok hız­lı de­ği­şi­yor ve mu­az­zam güç­le­re sa­hip ar­tık. Med­ya­da ise bü­yük en­te­lek­tü­el za­af­lar var. Me­se­la çok faz­la kö­şe ya­za­rı var ga­ze­te­ler­de; is­ter is­te­mez bu ka­dar çok ve en­te­lek­tü­el açı­dan sığ kö­şe ya­za­rı­na ne lü­zum var di­ye dü­şü­nü­yor­su­nuz. Ama on­lar önün­de so­nun­da top­lu­ma tâ­bi­ler. Or­du­nun du­ru­mu ise da­ha güç. Fa­kat yi­ne de ben or­du açı­sın­dan ümit­li­yim. Çün­kü or­du için­de ne olup bit­ti­ği­ni, ba­zı ku­man­dan­la­rın ne dü­şün­dü­ğü­nü bil­mi­yo­ruz.
 
Fark­lı gö­rüş­ler ola­bi­lir mi di­yor­su­nuz or­du içe­ri­sin­de?
Şüp­he­siz ki var. Ya­ni bir yer­de or­du­nun da bu de­ği­şi­me uy­ma­sı ge­re­ki­yor. Si­ya­se­tin dı­şın­da ol­ma­sı ge­rek­ti­ği hal­de, si­ya­set­le il­gi­li her şe­ye ka­rı­şan bir or­du man­ta­li­te­si ar­tık sür­dü­rü­le­mez.

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR