Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2003) > Toplum > Bir söylem olarak “kadın ez(il)mesi”*
Toplum
Bir söylem olarak “kadın ez(il)mesi”*
Nazife Şişman
RAHİBE Teresa, 1910 Üsküp doğumlu bir Katolik. On sekiz yaşında iken misyonda görev yapmak üzere ailesinden ayrılır ve Kalküta’ya (Hindistan) gider. 1950 yılına kadar oradaki misyoner kız okulunda öğretmenlik yapar. Henüz bir çocukken başladığı, muhtaçlara yardım etme yolundaki çabalarına rahibeliği esnasında daha fazla ağırlık verir. 1950’de kendi misyoner teşkilatını kurma izni alır ve öldüğü 1997 yılına dek fakirlere, çocuklara, göçmenlere yardım faaliyetleri düzenler. Bu hizmetleri nedeniyle 1979 yılında Nobel Barış Ödülü kazanır. Kazandığı başka uluslararası ödüllerin yanı sıra, Roma Katolik Kilisesi’nin vermeyi düşündüğü azize unvanı ile de gündeme gelir.
Norveç ödül komitesi, yayımladığı basın bildirisinde Rahibe Teresa’nın yaşam felsefesinin doğrudan doğruya Hıristiyan inancından kaynaklandığına işaret eder. O bu ödülü, başka dinlerden insanlarla işbirliği yapsa da, samimi bir Hıristiyan olmasından kaynaklanan yardımseverliği nedeniyle hak etmiştir. Açlığın, sefaletin kol gezdiği beldelerde, bir azize gibi yetişmiştir insanların imdadına. Bu nedenle Roma’ya on binlerce sayfayı bulan dilekçeler ulaşmıştır, onun mucizelerini birinci ağızlardan anlatan. Ve çağdaş bir azize ilan edilmek için tahkik aşamasındadır bu başvurular. Rahibe Teresa, gittiği her yerde dini kimliği ile saygı ve kabul görmüş bir kadın.
Şirin Ebadi, İranlı bir hukukçu. Devrim sonrası İran’da rejime karşı muhalefetini, içerden yürüten bir insan hakları savunucusu olarak tanınıyor. Özellikle Hatemi sonrası İran’da seslerini yükselten ve daha liberal bir din yorumunu savunan, bu nedenle de Batının özel ilgisine mahzar olan liberal aydınlar ve sosyal aktivistler arasında geçiyor ismi. Uluslararası alanda adını duyurmasının nedeni ise, 2003 yılı Nobel Barış Ödülü’nün sahibi olması. İlk defa bir İranlı bu ödüle hak kazanıyor ve Norveç ödül komitesi “Müslüman dünyadan bir kadına barış ödülü vermekten gurur duyduğunu”, özellikle ifade ediyor.
Ödül komitesi, bu yılki barış ödülünü Ebadi’ye veriş nedenlerini açıklarken, insan hakları ihlallerine karşı verdiği hukuk mücadelesinin yanı sıra, onun ‘reformist İslam’ı temsil ediyor oluşunu da özellikle vurguluyor. “İslam içinde yeni bir düşünce tarzını desteklemesi”, “yeni bir İslam hukuk yorumunu benimsemesi”, “İslam’la temel insan hakları arasında çatışma görmeyen” bir yaklaşıma sahip olması nedeniyle verilmiş bu ödül. Ebadi İran sınırları içindeyken perçem gösteren bir örtü takarak muhalefetini sergileyen, İran dışında ise zoraki tesettüründen kurtulmayı seçen bir kadın. Gördüğü uluslararası saygı ve kabulü, dininin “gerici ve baskıcı” denilen kısımlarına karşı çıkışına ve daha “modern” bir din yorumu yapışına borçlu.
Yirmi dört yıl arayla aynı ödüle layık görülen iki kadın... Rahibe Teresa, Hıristiyan inancından kaynaklanan çaba ve davranışları nedeniyle, Şirin Ebadi ise modern insan haklarına uydurmak için dinini reforma tabi tutma çabaları nedeniyle ilgi ve övgüye mazhar. Aslında bu özgül olayda bile, Batı’nın, İslam’ın özünde demokrasiyle, kadın ve çocuk hakları başta olmak üzere insan haklarıyla, hasılı temel evrensel değerlerle çatışma halinde olduğu şeklindeki oryantalist önyargısını tespit etmek mümkün. Gerek bu genel oryantalist çerçeve, gerekse İslam dünyasının sömürgeleşme tecrübesi, Müslümanların dinleriyle ilişkilerini sorunlu hale getirmiştir. Yaşanan yenilginin dinin yanlış anlaşılmasına bağlanması ve modern yorumlarla bu durumun aşılabileceği inancı hakim olmuştur tüm modernleşme sürecine. Bu sürecin anlaşılabilmesi için, dini yeniden yorumlama, dini modernleştirme girişimlerinin, doğrudan doğruya ‘gerilik’ hissi ve ‘bozgun’ psikolojisiyle irtibatlandırılarak analiz edilmesi kaçınılmaz. Bu, her ne kadar daha derin ve şümullü değerlendirmeler gerektiren bir konu ise de, dinde modernleşmeyi savunan bir kadına Nobel Ödülü verilişinden bahsederken göz ardı edilmemesi gereken bir nokta.
İslam dünyasından bir kadının Nobel Ödülü alması, Müslüman kadınlarla ilgili hakim Batılı anlatıyla da uyum içinde gerçekleşmiş görünüyor. Müslüman kadınlarla ilgili Batılı anlatının, Müslüman kadınların dinleriyle olan ilişkilerini sorunsallaştıran bir etkisi olduğu inkâr edilemez. Peki nedir bu anlatının temel özellikleri? Fenomenolojik olarak, Müslüman kadınların dinleriyle ilişkileri genel hatlarıyla bir ‘ezilme’ retoriği çerçevesinde ele alınır. Böyle bir çerçeve tartışma götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor olmalı ki; Ebadi’nin özellikle kadın ve çocuk hakları konusunda reform geçirmiş bir İslam’ı savunması, aldığı ödülün gerekçesi.
Günümüz Batı kültüründe, Müslüman kadını temsil eden oldukça belirgin bir anlatı mevcuttur. Bu anlatı, 18’inci yüzyıldan itibaren gündemde olan, Batılıların İslam söyleminde merkezî bir yer işgal eder. Bu anlatının en belirgin yargılarını Leila Ahmed şöyle özetler: “İslam, özünde kadınlar için baskıcı bir niteliğe sahiptir; peçe ve haremlik/selamlık ayrımı bu baskıyı gözler önüne serer ve bu gelenekler İslam toplumlarının genel ve gözlenebilir geriliğinin temel sebebini teşkil eder.”
Bu anlatının özü, gördüğü işlev açısından bir tek cümleye indirgenebilir: Müslüman kadınlar mağdur edilmektedir. Elbette anlatının farklı bir takım varyasyonları da söz konusudur: Kadın gönüllü bir mağdur olabilir ya da mağduriyetten kurtulmaya çalışıyor olabilir. Söz konusu olayda Şirin Ebadi, mağduriyetten kurtulmaya çalışanlardandır. Fakat her hal ü kârda, birbirinden farklı gibi görünen Batılı temsillerin ardında yatan temel eksen, “Müslüman kadınlar eziliyor” iddiasıdır.
İşin ilginç tarafı, bu iddia ile belli bir toplumdaki Müslüman kadınların gerçek durumu arasındaki ilişkinin pek önemsenmemesidir. İran’da kadınların, %97’leri bulan okuma-yazma oranı, son birkaç yıldır, üniversitelerde kız öğrencilerin oranının erkek öğrencileri geçmesi gibi kesin istatistik göstergeler bile göz ardı edilebilir. Bu göz ardı etmede, örtü ile ezilme, perçem gösterme ile özgürlük arasında kurulan özdeşlik de önemli bir rol oynar. Örtü, kadının ezildiğinin tartışmasız göstergesi olan bir sembol olarak işlev görür.
Aslında Müslüman kadınların, “ezilme” terimiyle ifade edilen subjektif değerlendirmenin neresinde olduğunun tespit edilmesi, Müslüman kadınlarla ilgili Batılı anlatı açısından pek de önemli değildir. Zira bu anlatının kendine özgü bir silsilesi ve mantığı vardır; ki bunun Müslüman kadınların ‘gerçek’ durumlarıyla pek alakası yoktur. Bu anlatıyı oluşturan süreç, Batı’da cinsiyet, benlik, yabancı ve ‘Öteki’ gibi hususların temsiliyle ilgili gelişmelerle paralel bir süreçtir. Bunun da ötesinde, bu retorik, Batı ve İslam dünyası arasındaki iktidar ilişkisinden bağımsız ele alınamaz.
Müslüman kadınların “eziliyor” oluşu, Batı’da hem bir malumu ilam mesabesinde görülür, hem de öyle incelikle işlenir ki, adeta görünmez olur. Bu görünmezlik, ancak kriz dönemlerinde aşılır. Mesela Çöl Fırtınası Harekatı, Afganistan’ın işgali ve şimdi de Irak Savaşı esnasında olduğu gibi. Amerika’nın Körfez’de ve Afganistan’daki ‘medenileştirici’ varlığını örtmeye yarayacak bir hikayeye ihtiyaç duyulduğunda, Müslüman kadınlarla ilgili anlatı devreye sokulur. Amerika’nın bölgeyle ilgili emellerinde bir sonraki basamağın İran olacağı şeklindeki senaryolar gündemde iken, İranlı kadınların “eziliyor” oluşunun daha sesli dillendirilmesi ve bu ‘ezilme’ye karşı çıkan bir kadının uluslararası bir ödül kazanması, bu anlatının nasıl bir siyasal amaca yardımcı olduğu konusunda aşikâr bir fikir vermektedir.
* Ezme, sözlükte, zahmet vermek ve baskı yapmak, basarak veya sıkıştırarak şeklini bozmak anlamlarına gelir. Yani ezilen şey her ne kadar kimyasal olarak aynı özellikleri taşısa da fiziksel olarak farklılaşmıştır. Bu manada Müslüman kadınların ezilmesi söyleminin kendisi de farklı bir imaj inşa edici olması hasebiyle ezicidir, şekil değiştiricidir. Ezilme söyleminin benimsenmesi, ortaya adeta bir ‘ezme’ çıkarmaktadır ki bu başlangıçtaki özelliklerini yitirmiş bir kadındır. Yani söylemin kendisi bizzat ezici bir işleve sahiptir.

Paylaş Tavsiye Et