Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2008) > Asılıyorum > Kınıyorum
Asılıyorum
Kınıyorum
Ali Cengiz Tuğrul

Her okuduğunu yanlış anlayan okuyuculardan artık gına geldi.
Beni daima yanlış anlayanları kınıyorum.
Hatırlarsanız bir yazımın başlığını “Yaz ayı haz ayı” koymuştum.
Bir baktım mail kutum ağzına kadar dolmuş, taşmış.
Sadece “haz ayı” yazan bir sürü ileti almıştım.
Meğer benim başlığı emir telakki eden onca okurum varmış.
Şaşırmış kalmıştım.
Yaz deyince yazan, tut deyince tutan, vur deyince vuran bir okur kitlesi bu.
Oku deyince okuyorlar mı onu çok merak ediyorum.
Daha doğrusu okudukları kesin de, okuduklarından ne anlıyorlar ondan pek emin değilim.
O tecrübemden sonra geçen ay bir deneme yapmaya yeltenmiştim.
Hatırlarsanız son yazımı “Lafla kurban derisi yüzülmez” diyerek bitirmiştim.
Öncesinde;
“Aslında hepimiz biliyoruz ki kurban Hz. İsmail’di;
koç da, dana da, boğa da, deve de değildi.
Bal gibi de bir insandı” diye yazmıştım.
Hayvan kurban etmenin sadece bir ruhsat olduğunu hatırlatmış,
“Madem muhafazakârız niçin ruhsattan istifade ediyoruz?” diye sormuştum.
“Makul çoğunluk olarak makul bir adayda anlaşalım.
Bu sene ruhsattan vazgeçelim.
Onu kurban edelim” demiştim.
Daha ne kadar açık yazılabilir bilmiyorum.
“Aday” demişim.
“Makul çoğunluk” demişim.
“Madem muhafazakârız” demişim.
Ondan önce milyarlarca kez “Tezkere geçmeliydi” diye yazmışım.
Bir ad vermediğim kalmış.
Ama görüyorum ki yine yanlış anlaşıldım.
Kurşun yanlış adrese teslim edildi.
Denememin müspet sonuç vermediğini gözlemlemiş bulunuyorum.
Okunduğum, kâle alındığım, adam yerine konuluyor olduğum, bu denememin sonucundan çıkan veriler.
Fakat bu veriler bahtiyar olmama elvermiyor.
Ben “Koçtan, deveden kurban olmaz” diyorum.
Biri kalkmış “Güvercinden olur” diye fetva veriyor.
Celaleddin Rumi, “Leb dersem muradım leb-i deryadır” diye açıklamış muradını.
Adamın teki, “Leblebi demek istiyor” diye atılmış orta yere.
Bizimki de o hesap.
Ben “Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kurulan linke dikkat” diye yazıyorum.
Adam “Hrant Dink’e dikkat” diye anlıyor.
Okuryazarlık seviyemizin nerelerde süründüğünün işaretidir bu menfur saldırı.
Bakın ne kadar rahatlıkla “menfur saldırı” diyebiliyorum.

MESLEĞİMİ SEVİYORUM
Köşe yazarlığını bu yüzden çok seviyorum.
Doktor olsan, yazdığın reçetenin hastayı iyileştirmesi lazım.
Kaptan olsan, gemiyi gitmesi gereken limana vardırman lazım.
Tesisatçı olsan, döşediğin borudan su akması lazım.
Postacı olsan, mektubu doğru adrese ulaştırman lazım.
Lazım da lazım.
Oysa bizde köşeyi doldurdun mu işin bitiyor.
11 Eylül saldırıları sonrası gökdelenlerin pencerelerinden can havliyle sarkan insanlar için “Bruce Wills’i bekliyorlardı ama maalesef gelmedi” diye yazabiliyorsun pekâlâ.
Kimse “Bunca acının üstüne bu benzetme çok yersiz kaçmadı mı” diye sormuyor nasıl olsa.
Ya da “Hrant Dink’i vuranı nereden tanıdığımı hatırladım. Taksi Şoförü’ndeki Robert De Niro’nun bakışlarının aynısı” diyorsun.
Bilimsel, sosyolojik, metaforik bir açıklama olduğundan meslektaşlarından “Bu görüşe katılamıyorum” cevabını bile alabiliyorsun.
“Dün bir yazı yazmıştım; aldığım tepkilerden, çok yanlış anlaşıldığım anlaşılıyor” cümlesini kurmaya en müsait meslek bizim meslek.
“Aslında ben şunu kastetmiştim” deyip viraj almaya da en müsait meslek.
Doktor “Ben Alfasilin yazmıştım, eczacı Amoksilin diye okumuş” diyebilir ancak.
Ötesine cesaret edemez.
Kaptansa “Gemi İzmir’e gitmiyordu, siz yanlış binmişsiniz” asla diyemez.
Tesisatçı yeri göğü su basınca “Ben aslında saatçiyim, siz beni yanlış anladınız” mı diyecek? Postacıyı isterseniz hiç karıştırmayalım.

DÖNEMLENDİRME
Mensubu olmaya can attığımız medeniyet havzasına da uygun bir meslek bizimkisi.
Tarihi İ.Ö. ve İ.S. olmak üzere iki döneme ayırıyorlar ya.
Bu da bizim R.Ö. ve R.S. gibi iki ayrı tavır alışımıza zemin hazırlıyor.
İ.Ö. nedir diye sormayın bari.
İslam Konferansı Örgütü ile karıştırmayın yeter.
Ama R.Ö. nedir, onu açıklayabilirim.
R.Ö. rapor öncesi demektir, R.S. de rapor sonrası.
Baker Hamilton Raporu’nu kastediyorum.
R.Ö. “İran ve Suriye ile ilişki kurmak, vatana yapılacak en büyük ihanettir” diye ahkam kesip ilgili ilgisiz herkesi sorumlu ve suçlu ilan edebiliyorsunuz.
R.S. “İran ve Suriye ile ciddi ilişkiler kurulduğunu görmekten fevkalade bahtiyarım, dış politikada önemli adımlar atılmış; aferin, uygun buldum” mealinde cümleler kurabiliyorsunuz.
“Bundan iyisi, Şam’da ABD füzesi” diye yazmıştım iki sene kadar önce.
Rapor yayımlanınca “Bundan iyisi, Şam’da ABD müzakeresi” diye yazmaya karar vermiştim.
Bush’un Irak’a yirmi bin asker göndermeyi kafasına koyduğunu anladığımda revize ettiğim atasözünü belli bir süreye kadar yine rafa kaldırmayı uygun gördüm.
İran ve Suriye ile ilgili tavır değişikliğim biraz acele oldu.
İtiraf ediyorum.
Benim gibi usta bir gazeteciden beklenmeyecek bir acelecilik gösterdim.
Bunu da kabul ediyorum.
Bush’un raporu uygulayıp uygulamayacağına ilişkin ipuçlarını elde edene kadar beklemeliydim.
Sn. Başkan, Rumsfeld’i babasının adamı için harcadığında fazla heyecanlandım.
Rahmetli Özal’ın “Nasılsa bizden vanaları kapatmamızı isteyecekler, onlar istemeden biz kapatalım” tavrını örnek almıştım kendime.
“Bizden müzakereleri açmamızı isteyecekler, onlar istemeden biz açalım” kurnazlığı yapacaktım.
Ama tutturamadım.
Nerede ise “Dışişleri anlamaz, müzakereleri ben yürütürüm” bile diyecektim.
İyi ki dememişim.
Neyse ki ikide bir “Dediğim dedik, tezkere geçmeliydi” diye yazıp kendimi garantiye alıyorum.

NEDEN YAPIYORUM?
Bunu neden yapıyorum?
Madem meslekte filmlerden sosyolojik analizlerde bulunmak gibi bir yöntem var.
Biz neden yapmayalım.
Biz dedim; yani hem Ali, hem Cengiz, hem Tuğrul’u kastediyorum.
Postacı Kapıyı İki Kere Çalar’dan bahsedemeyiz, çünkü onu hiç karıştırmayalım dedik biraz evvel.
Ama Her Devrin Adamı isimli dev yapıt geliyor aklıma.
8. Henry, “Koskoca kralım, istediğim hatunu alırım” tafrasını atıyor.
Öyle “Oraya sataşırım, buraya saldırırım, istediğim yeri yakarım” gibi iddiaları yok.
Thomas Moore “8. Henry’siniz diye her haltı yiyeceğinizi mi zannediyorsunuz?” mukabelesinde bulunuyor.
Hukukun müdafiliğini yapıyor.
Ne oluyor peki?
Kodesi boyluyor.
Kıssadan hisse nedir burada?
Realist olacaksın.
Kralın asabını bozmayacaksın.
En büyük kral kim, ona uyacaksın.
Kral bugün seçilmişlerse, “Demokrasi en büyük nimet” diyeceksin.
Yarın atanmışlar olur, “Yaşasın cumhuriyet” diyeceksin.
Günlerdir bu tavrı gözüm bir yerlerden ısırıyor diyorum.
Bu satırları yazan adamı çok iyi tanıyorum.
Nereden, nereden?..
Sonunda buldum.
Orson Wells’in Her Devrin Adamı filminden.
Ha her devrin adamı, ha her devrin yazarı.
Hiçbir şey fark etmiyor.
Çoğu zaman “Vurun kahpeye” diye yazıyor.
Üç beş meczup çıkıp ‘kahpe’ye vurduklarında;
“Nasıl da severdim haspayı” diye dövünüyor.

SON SÖZ
Hepimiz timsahız, hepimiz ağlarız.


Paylaş Tavsiye Et