Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2009) > Asılıyorum > Maymunluğu kimden öğrendim?
Asılıyorum
Maymunluğu kimden öğrendim?
Ali Cengiz Tuğrul

Bu sene Noel’in Kurban Bayramı’na rastlaması iyi oldu.
Dört hindi kesersem, bir koç kurban etmiş gibi olurum.
Yirmi hindi bir dana eder mi acaba?
Ya da seksen hindi bir boğa?
Bilmiyorum.
Ama bir şeyi biliyorum.
Hem de iyi biliyorum.
Dinci basın yine feveran edecek.
“Hindiden kurban olmaz” diyecekler.
Belki bize nispet olsun diye “yılbaşı kutlamalarında memleket mezbahaya döndü” diye de yazabilirler.
“Hiç merhametiniz yok mu, acımıyor musunuz canım hayvanlara” diye duygu sömürüsüne de girişebilirler.
“Hani koç kurban edilmesine insaniyetiniz elvermiyordu, hindiyi hayvandan saymıyor musunuz?” diye sorabilirler.
“Hindinin tüylerinden yastık ya da şapkanız için süs yapacağınıza THK’ya bağışlayın” diye borazan çalabilirler.
“Hindi kesmeniz bilinç dışınızdaki Türkiye’yi kesme isteminizin dışavurumudur” yollu çokbilmiş Freudyen saptamalara kalkışabilirler.
“Plazalarda yaşamanıza rağmen kurtulamadığınız köylülüğünüzün absürtlüğü” türünden dalga geçen satırlar döktürebilirler.
En nihayet “bunca hindi katliamıyla bizi AB’ye alırlar mı?” kışkırtmasında bile bulunabilirler.
“Biz sizin kurbanınıza karışıyor muyuz?” diyemem.
“Hindimin tüyünü nereye vereceğim seni neden alakadar ediyor!” desem olmaz.
“Hindi hayvandan sayılmaz, kabarabilen kel Fatma’dır” savunması inandırıcı bulunmaz.
“Keyfimin kahyası mısın kardeşim!” desem yakışık almaz.
“Aslında hindi kesmek dinî bir ritüeldir, dinî ritüellerle dalga geçilmez” diyecek halim de yok.

SORUMLU KİM?
Bütün bu muhtemel sorumsuz yayınların tetikleyicisi aslında değerli bilim adamı, saygın köşe yazarı, kendisi ile aynı mesleği paylaşmaktan gurur duyduğum, büyüğüm Ertuğrul Özkök’tür.
“Biz Müslümanlar biraz empati duygumuzu geliştirmeliyiz” diye akıl vermişti daha geçenlerde Papa’nın ziyareti sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı’na.
Al işte!
Sen böyle işe yarayacak akıl verirsen birileri de alır bunu kullanır.
Her Kurban Bayramı aynı mealden döktürdüğümüz meslekî raconumuza yukarıdaki gibi empati yaparlarsa ne olacak?
Yapmazlar diyemeyiz.
Neden?
“16 yıl boyunca medyanın kurallarını hep biz koyduk.
Diğerleri hiç olmazsa 16 yıl boyunca maymunluğu öğrendiler diye düşündük.
Yanlış anlamayın, maymun çok sevdiğim bir hayvandır.
Maymunluk ille de kötü bir şey değildir.
İyi şeyleri taklit ederseniz yararınıza olur” öğüdünü veren de Sn. Özkök.
Yukarıda işaret ettiğim türden bir maymunluğu kesin birileri yapacaktır.
Ben sadece örnek olsun diye bir alıştırma yaptım.
Her Kurban Bayramı’nda okumaya alıştığınız cümleleri alıyorsunuz.
Koçu hindi ile değiştiriyorsunuz.
O kadar.
Ne bir özgünlük!
Ne bir yaratıcılık!
Ne bir çaba!
Ne bir gayret!
Ne bir samimiyet!
Ne bir ciddiyet!
Ne de gazetecilik!
Sadece maymunluk.
Bir dostu Sn. Özkök’e “gazete yayın yönetmenliği, egosu kulaklarından fışkırmış insanların çalıştığı gazeteleri yönetme sanatıdır” demiş.
Bunun üstüne Sn. yazar bir durum muhakemesi yapıyor.
“Yaptığımız meslek egolarımızı da sivrileştiriyor.
Bazılarımız bu egoları kontrol edebiliyor.
Bazılarımız ise tanrılar katına çıkmış.
Her gün o tahttan aşağıdaki ölümlüleri yargılıyor.
Ben tanrılar katına çıkamamış bir gazeteciyim.
İnsani zaaflarım zaman zaman bana hata yaptırır” diyor.

HÂŞÂ
Hâşâ!
Kendisi kaç defa çakırkeyf anlarında “ene’l-hak” dediğini yazdı.
Hangi dediğine inanacağız.
Bu yüzden ‘hâşâ’ sözünü bilerek yazdım.
Ama bir karar verememiş olanlara Sn. yazarın şu satırlarını okumalarını tavsiye ederim.
“‘Bize tepeden bakıyor’ diyorlar.
Yalan, iftira.
Biz hiçbir rakibimize tepeden bakmıyoruz.
Çünkü aşağı değil, hep yukarı, hep ileri bakıyoruz.
Aşağıdakiler bizi ilgilendirmiyor.
Her gün onların seviyesine ineceğiz diye binlerce basamağı inemeyiz.”
Dinler tarihi hakkında az biraz malumatı olanlar bilirler.
Tanrılar katı ifadesi çok tanrılı dinlere gönderme yapar ki insanlık tarihinin aşağı bir merhalesine işaret eder.
Sn. Özkök’ün hiyerarşideki yerinin daha yüksek olduğunu bu satırlardan çıkarsayabiliyoruz.
“Biz hiçbir rakibimize tepeden bakmıyoruz” da diyor.
“Binlerce basamağı inemeyiz” de diyor.
“Benim şükrüm ene’l-hak demektir” de diyor.
Daha ne desin.
Bu yüzden ben de bilerek ‘hâşâ’ diyorum.
Bazılarınız “bazılarımız bu egoları kontrol edebiliyor” dedikten sonra, nasıl oluyor da “16 yıl boyunca medyanın kurallarını hep biz koyduk, diğerleri hiç olmazsa 16 yıl boyunca maymunluğu öğrendiler diye düşündük” şeklinde bir cümle kurabiliyor diye şaşırabilirsiniz.
Size sadece dünyevî-beşerî cepheden bakıyorsunuz diye cevap verebilirim.
Başka bir şey diyemem.
Dünyevî- beşerî merhalede kalmak da maymunluk seviyesinde kalmakla eş anlamlıdır bana göre.
Maymunluk etmek de taklit etmek demektir.
Her türlüsü yapılabilir.
Anlamayanlar için bir örnek daha veriyorum:
“16 yıl boyunca medyanın kurallarını hep biz koyduk.
Diğerleri hiç olmazsa 16 yıl boyunca köpekliği öğrendiler diye düşündük.
Yanlış anlamayın köpek çok sevdiğim bir hayvandır.
Köpeklik ille de kötü bir şey değildir.
Kuyruğunuzu sallarsanız yararınıza olur.”
Ne kadar kötü bir şey şu taklit!

TEKLİF
Onun için illa herkes gibi olacağım diye koç kurban etmeniz gerekmez.
Cemaat evlerinden ayrılıp bizim sürüye katılabilirsiniz.
Hiçbir şey kesmeyebilirsiniz.
Yahut biraz manevi hissiyatınız kalmışsa hindi kesebilirsiniz.
Ya da “kurbanın üstüne fazla gitmeyelim beyler” gibi idare cümleleri kurabilirsiniz.
Beyaz Hoca “tavuk da olur” demesine rağmen onca masraf ediyorum, dört hindi kesiyorum.
Yine de ön yargıları kıramıyorum.
Şarklılığın bu kadarına da pes diyorum.
Söz kurbandan açılmışken dilimin ucuna kadar gelen şeyi de söylemek istiyorum.
Biliyorum “hindi kurban edelim” teklifime için için kızıyorsunuz.
Koç gibi olmaz diyorsunuz.
Aslında Müslümanlar olarak hepimiz biliyoruz ki kurban Hz. İsmail’di.
Yani koç da, dana da, boğa da, deve de değildi.
Bal gibi de bir insandı.
En hayırlı kurban ademoğluysa ve biz iddia edildiği gibi muhafazakâr isek niçin verilmiş bir ruhsattan yararlanalım ki.
Benim büyükdedem de inançlı bir insandı, anneannem de başını örterdi.
İkisi de “müminin takvalısı ruhsatlardan dahi sakınandır” derdi.
Gelin bu sene aramızda bir mutabakat yapalım.
Ben hindi kesmeyeceğime söz veriyorum.
Siz de koç kesmeyeceğinize söz verin.
Makul çoğunluk olarak makul bir adayda anlaşalım.
Bu sene ruhsattan vazgeçelim.
Onu kurban edelim.

SON SÖZ
Lafla kurban derisi yüzülmez.

 


Paylaş Tavsiye Et