Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Seküler ulema sınıfı olarak yüksek yargı
A. Kemal Bersay
YAVUZ Sul­tan Se­lim, ge­çi­ci ola­rak ya­sak­la­ma­sı­na rağ­men ipek ti­ca­re­ti­ne de­vam eden 400 ki­şi­nin ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı­nı em­re­der. Şey­hü­lis­lam Zen­bil­li Ali Efen­di bu­na iti­raz ede­rek ce­za­nın uy­gu­lan­ma­sı­nı en­gel­ler. Şey­hü­lis­lam ge­rek­çe­si­ni, “Bun­lar se­nin buy­ruk­la­rı­na ita­at­siz­lik et­me­di­ler; çün­kü sen ipek ti­ca­re­ti için gö­rev­li­ler ta­yin et­miş­tin; bu ise de­la­let yo­luy­la on­la­ra izin ver­mek an­la­mı­na ge­lir” şek­lin­de ifa­de eder. Sul­tan’ın “Sal­ta­nat iş­le­ri se­nin gö­re­vin de­ğil­dir” di­ye iti­raz et­me­si­ne ise, “Bu ay­nı za­man­da ahi­re­te mü­te­al­lik iş­ler­den­dir, mü­da­ha­le et­mek be­nim gö­re­vim­dir” di­ye mu­ka­be­le eder. (Ali Emi­ri, Me­şi­hat-ı İs­la­miy­ye Ta­rih­çe­si, İs­tan­bul, 1334)
Bu anek­dot, Os­man­lı’da âlim­le­rin ba­şı ola­rak Şey­hü­lis­lam’ın, zan­ne­dil­di­ği­nin ak­si­ne, pa­di­şah­la­rın uy­gu­la­ma­la­rı­nı meş­ru­laş­tır­mak­tan baş­ka bir şey yap­ma­yan, et­ki­siz kim­se­ler ol­ma­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor. Ni­te­kim İs­lam ta­ri­hi bo­yun­ca ge­nel ola­rak âlim­ler ile sul­tan­lar ara­sın­da bir iş­bö­lü­mü ve den­ge söz ko­nu­suy­du; ule­ma hu­ku­ku ya­par, sul­tan­lar ise uy­gu­lar­dı. “Şe­ri­at” de­ni­len hu­kuk dü­ze­ni de esa­sen bu den­ge üze­ri­ne ku­ru­luy­du. Do­la­yı­sıy­la “hu­ku­kun sa­hip­le­ri” olan âlim­le­rin bel­li bir özerk­li­ği söz ko­nu­suy­du ve sa­hip ol­duk­la­rı bil­gi­den dev­şir­dik­le­ri güç­le yö­ne­ti­ci sı­nıf kar­şı­sın­da bir den­ge un­su­ru ola­rak çok önem­li bir rol oy­nar­lar­dı. Zi­ra yö­ne­ti­ci­ler, ule­ma sı­nı­fı­na men­sup ka­dı­la­rı çe­şit­li gö­rev­le­re ta­yin eder ve ge­rek­li gör­dük­le­rin­de de on­la­rı az­le­de­bi­lir­ler; fa­kat müf­tü ve ka­dı­la­rın üret­ti­ği hu­ku­ki bil­gi ve hü­küm­le­rin içe­ri­ği­ne mü­da­ha­le ede­mez­ler­di.
Ni­te­kim Os­man­lı’da kla­sik dö­nem­de güç­lü bir ko­nu­ma sa­hip olan Şey­hü­lis­lam, 19. yüz­yı­la ka­dar dev­let pro­to­ko­lün­de Sad­ra­zam’la eşit se­vi­ye­dey­di. II. Mah­mut dö­ne­mi­nin mo­dern­leş­me ve mer­ke­zi­yet­çi­lik yö­nün­de­ki re­form­la­rı ta­kip eden ve 1839’da ilan edi­len Gül­ha­ne Hatt-ı Hü­ma­yu­nu’yla baş­la­yan Tan­zi­mat re­form­la­rı, sul­tan­lar ile âlim­ler ara­sın­da­ki den­ge­de ilk kı­rıl­ma nok­ta­sıy­dı. Zi­ra Şey­hü­lis­lam, Tan­zi­mat’la be­ra­ber ih­das edi­len ve dev­le­tin en üst ku­rul­la­rın­dan bi­ri olan Şu­ra-yı Dev­let üye­li­ği­ne alın­ma­mış­tı. Ay­rı­ca Tan­zi­mat’ın te­tik­le­di­ği se­kü­ler­leş­me sü­re­ciy­le ge­nel ola­rak il­mi­ye sı­nı­fı­nın güç ve iti­ba­rı is­tik­rar­lı bi­çim­de azal­ma­ya baş­la­dı. 1876’da ilan edi­len I. Meş­ru­ti­yet ise ikin­ci kı­rıl­ma nok­ta­sı ol­du. Zi­ra se­çim­le ge­le­rek ya­sa­ma gü­cü­nü uh­de­si­ne alan Mec­lis’in açıl­ma­sıy­la İs­lam ta­ri­hi bo­yun­ca ya­sa­ma yet­ki­si­nin önem­li bir bö­lü­mü­nü elin­de bu­lun­du­ran ule­ma sı­nı­fı­nın gü­cü bü­yük öl­çü­de kı­rıl­dı.
1908’de ge­len İt­ti­hatçı mü­da­ha­le so­nu­cu, II. Ab­dül­ha­mid’in 1878’de ta­til et­ti­ği Mec­lis’in ye­ni­den açıl­ma­sıy­la baş­la­yan II. Meş­ru­ti­yet ise, üçün­cü kı­rıl­ma nok­ta­sı ol­du. II. Ab­dül­ha­mid’in taht­tan in­di­ril­me­siy­le hem Mec­lis’e hem de bü­rok­ra­si­ye bü­yük öl­çü­de hâ­kim olan İt­ti­hat­çı­lar ül­ke yö­ne­ti­mi­ni ta­ma­mıy­la ele ge­çir­di­ler. Böy­le­ce ye­ni­den açı­lan Mec­lis ve ilan edi­len Ana­ya­sa, Sul­tan’ın gü­cü­nü den­ge­le­me­nin öte­si­ne ge­çe­rek onu ta­ma­men mi­ni­mi­ze et­ti. Bu de­ği­şim dev­let gü­cü­nü kon­trol et­me an­la­mın­da sul­tan­la­rın ye­ri­ni bü­rok­ra­si­nin al­ma­sı an­la­mı­na ge­li­yor­du ki bu bü­yük öl­çü­de bu­gü­ne ka­dar da de­vam et­ti. II. Meş­ru­ti­yet dö­ne­mi ule­ma­nın hem si­ya­si et­ki hem de iti­bar açı­sın­dan da­ha da za­yıf­la­tıl­ma­sı­na şa­hit ol­du. Ni­te­kim ule­ma­nın ba­şı olan Şey­hü­lis­lam, 1916’da ba­kan­lık sta­tü­sü­nü de kay­bet­ti.
1922’de sal­ta­na­tın ve 1924’te hi­la­fe­tin il­ga edil­me­si ise son kı­rıl­ma nok­ta­sı ol­du. Cum­hu­ri­yet re­ji­mi -di­ğer di­nî ku­rum­lar­la be­ra­ber- ule­ma­yı da tas­fi­ye ede­rek kur­du­ğu Di­ya­net İş­le­ri Baş­kan­lı­ğı ile di­ni kon­trol al­tı­na al­ma­yı he­def­le­di. As­lın­da bu ye­ni re­jim bü­rok­ra­si­nin hâ­ki­mi­ye­ti açı­sın­dan bir ön­ce­ki İt­ti­hat­çı dö­nem­le ne­re­dey­se ay­nıy­dı. Cum­hu­ri­yet’in ilk elit­le­ri es­ki İt­ti­hat­çı­lar­dan olu­şu­yor­du ve zih­ni­yet ola­rak da ara­la­rın­da bü­yük ben­zer­lik­ler söz ko­nu­suy­du.
 
Yar­gı­nın Ro­lü
II. Meş­ru­ti­yet’ten be­ri il­mi­ye sı­nı­fı­nın öne­mi­nin azal­ma­sı­na ko­şut ola­rak bir yan­dan se­kü­ler en­te­li­jan­si­ya di­ğer yandan si­vil bü­rok­ra­si­nin un­sur­la­rı olan yar­gı ve üni­ver­si­te ku­rum­la­rı yük­se­li­şe geç­ti. Do­la­yı­sıy­la ule­ma­nın ye­ri­ni alan bu iki ku­rum, özel­lik­le de yar­gı, Cum­hu­ri­yet re­ji­mi­nin güç­ler ay­rı­lı­ğı pren­si­bi­nin ge­re­ği ola­rak dev­let ay­gı­tı için­de­ki den­ge­yi sağ­la­ma hu­su­sun­da ki­lit bir rol oy­na­ya­bi­lir­di. An­cak yar­gı, mev­cut bü­rok­ra­tik oli­gar­şi­ye ek­lem­le­ne­rek onu tah­kim et­me yo­lu­nu seç­ti.
Bu, yar­gı ku­ru­mu­nun mo­dern­leş­me ta­ri­hi­miz­de­ki fonk­si­yo­nel dö­nü­şü­mü­nü de ifa­de edi­yor. II. Meş­ru­ti­yet’ten bu ya­na yük­sek yar­gı, ön­ce Sa­ray’a, son­ra da halk yı­ğın­la­rı­na kar­şı bü­rok­ra­tik ege­men­li­ğin bir pa­yan­da­sı ola­gel­di. Özel­lik­le as­ke­rî dar­be­ler son­ra­sın­da hem bu mü­da­ha­le­le­ri meş­ru­laş­tır­ma hem de si­vil si­ya­set­çi­le­ri ce­za­lan­dır­ma iş­lev­le­ri­ni “ba­şa­rı”yla yü­rüt­tü. Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi bo­yun­ca bü­rok­ra­tik he­ge­mon­ya­nın tah­ki­mi sa­de­din­de ge­nel­de ikin­ci plan­da ka­lan yar­gı, 28 Şu­bat’la be­ra­ber da­ha da gö­rü­nür ol­du. Bu “postmo­dern” dar­be­de se­çil­miş hü­kü­me­te kar­şı bü­rok­ra­tik di­ren­cin mer­ke­zi ola­rak as­ke­rî bü­rok­ra­siy­le eşit bir rol oy­na­dı.
Şu an ya­şa­mak­ta ol­du­ğu­muz si­ya­si kriz­de ise yar­gı­nın ro­lü da­ha da önem ka­zan­dı. Yar­gı bu yıl­ki dar­be­de ar­tık baş­rol­de! Ön­ce Yar­gı­tay Baş­sav­cı­sı’nın, bü­yük bir se­çim za­fe­riy­le iş­ba­şı­na (ye­ni­den) gel­miş olan ik­ti­dar par­ti­si­nin ka­pa­tıl­ma­sı­na yö­ne­lik mes­net­siz id­di­ana­me­si; ar­dın­dan Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin, ol­duk­ça za­yıf ve ide­olo­jik ni­te­lik­te­ki, üs­te­lik de Ana­ya­sa’ya gö­re “so­rum­suz” olan Cum­hur­baş­ka­nı’nı suç­la­ya­cak ka­dar “gö­zü dön­müş” olan bu id­di­ana­me­de bir so­run gör­me­ye­rek da­va­yı ka­bul et­me­si; son ola­rak da ba­şör­tü­sü ve eği­tim öz­gür­lü­ğü ko­nu­sun­da­ki Ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni yet­ki­si ol­ma­dı­ğı hal­de ve açık­ça suç iş­le­me pa­ha­sı­na ip­tal et­me­si ba­riz bir “yar­gı­sal dar­be” gi­ri­şi­mi­dir. Yar­gı­tay ve Da­nış­tay üye­si yük­sek yar­gıç­la­rın hü­kü­met aley­hin­de yap­tık­la­rı si­ya­si be­yan­lar da bu sü­re­cin bir par­ça­sı­dır.
Bü­tün bun­lar, de­mok­ra­tik­leş­me ve AB sü­re­ci ile im­ti­yaz­lı ko­num­la­rı­nın sar­sıl­ma­sın­dan en­di­şe eden bü­rok­ra­tik oli­gar­şi­nin di­ren­me ça­ba­la­rı­na işa­ret et­mek­te­dir. As­ke­rî bü­rok­ra­si­nin son se­çim­ler­de or­ta­ya çı­kan halk ira­de­siy­le ba­şa­rı­sız­lı­ğa uğ­ra­yan mü­da­ha­le­si­nin (27 Ni­san muh­tı­ra­sı) akim kal­ma­sın­dan do­la­yı yar­gı baş­ro­lü oy­na­mak zo­run­da kal­dı. An­cak, tıp­kı as­ke­rî mü­da­ha­le­le­rin as­ke­ri­ye­ye yap­tı­ğı gi­bi, yar­gı­sal dar­be de­ne­me­le­ri de yar­gı ku­rum­la­rı­nı yıp­ra­ta­rak bü­rok­ra­tik seç­kin­le­rin iti­bar­la­rı­nın sar­sıl­ma­sı­na se­bep olu­yor. Bu du­rum da -pa­ra­dok­sal ola­rak- el bir­li­ğiy­le kar­şı çık­tık­la­rı yar­gı re­for­mu ça­ba­la­rı­nın as­lın­da ne ka­dar ge­rek­li ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor.
Ye­ni-İt­ti­hat­çı bü­rok­ra­tik he­ge­mon­ya hır­çın­laş­tık­ça da­ha da meş­rui­yet ve güç kay­bı­na uğ­ru­yor ve aşı­rı im­ti­yaz­la­rı­nın so­nu­nu ken­di el­le­riy­le ha­zır­lı­yor. Do­la­yı­sıy­la mev­cut bü­rok­ra­tik elit­ler, za­ma­nın ru­hu­na al­dır­ma­dan kar­şı koy­ma­ya ça­lış­tık­la­rı ta­ri­hin akı­şı­nı, is­te­me­ye­rek de ol­sa bel­ki da­ha da hız­lan­dır­mış olu­yor­lar. Bu da ge­le­ce­ğe yö­ne­lik ümi­di­mi­zi ar­tı­rı­yor. II. Meş­ru­ti­yet’le gün yü­zü­ne çık­mış olan bü­rok­ra­tik oli­gar­şi ve dev­let ni­za­mı içe­ri­sin­de­ki den­ge­siz­lik ha­li­nin so­nu gel­miş gö­rü­nü­yor. Bu den­ge­siz­li­ğin so­rum­lu­su olan ve bu­lun­duk­la­rı ko­num­la­rı ken­di mad­di ve ide­olo­jik çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da is­tis­mar eden­le­re kar­şı dev­le­tin ya­sa­ma ve yü­rüt­me or­gan­la­rı bir an ön­ce ge­re­ken mü­da­ha­le­yi yap­ma­lı­dır; zi­ra bu, şi­ra­ze­sin­den çık­ma teh­li­ke­si ya­şa­yan re­ji­min se­la­me­ti açı­sın­dan da ge­rek­li­dir.

Paylaş Tavsiye Et