Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Hayatı değerler üzerinden kurmak
İhsan Fazlıoğlu
“TÜRK elit­le­ri, ni­çin ta­rih­le­ri­ne ya­ban­cı, de­ğer­le­ri­ne kar­şı tep­ki­li, ge­le­nek­le­ri­ne kar­şı aşa­ğı­la­yı­cı­lar? Yal­nız­ca Ba­tı­lı ol­du­ğu­nu sa­vu­nan­lar de­ğil, mu­ha­fa­za­kâr­lar bi­le...” Bu so­ru ve yo­ru­ma, bu­lun­du­ğum üni­ver­si­te­ye bir ko­nuş­ma yap­mak üze­re ge­len Al­man bir aka­de­mis­yen-fel­se­fe­ci­nin onu­ru­na ve­ri­len ak­şam ye­me­ğin­de mu­ha­tap ol­dum. Pro­fe­sö­rün, XV. ve XVI. yüz­yıl Av­ru­pa ta­ri­hi­ni ko­nu edi­nen yük­sek li­sans ça­lış­ma­sı yap­mış bir ta­rih ög­ret­me­ni olan eşi, hem mes­le­ği do­la­yı­sıy­la Türk ta­ri­hiy­le il­gi­li hem eşi­nin İs­lâm fel­se­fe­si uz­ma­nı ol­ma­sı do­la­yı­sıy­la de­ği­şik çev­re­ler­de bu­lun­muş ve muh­te­lif dü­şün­ce­le­re men­sup Türk aka­de­mis­yen­ler­le ta­nış­mış hem de gö­rev yap­tı­ğı okul­lar­da okut­tu­ğu Türk ög­ren­ci­ler ve ve­li­le­riy­le fark­lı se­vi­ye­ler­de iliş­ki kur­muş. Bil­di­ği dil­ler, ge­tir­di­ği yo­rum­lar, ha­nı­me­fen­di ağır­lı­ğıy­la sor­du­ğu so­ru­lar, öy­le­si­ne de­ğil, uzun za­man di­li­min­de yap­tı­ğı bir tes­pi­tin ne­de­ni­ni me­rak et­ti­ği­ni gös­te­ri­yor. Öy­le ki, son dö­nem Türk ta­ri­hi­ne iliş­kin yo­rum­la­rı­nı din­le­mek bi­le in­sa­na acı ve­ri­yor. Bil­di­ği­niz ger­çek­le­ri, ya­ban­cı bi­ri­nin me­rak sai­kiy­le da­hi ol­sa yü­zü­nü­ze kar­şı dil­len­dir­me­si, si­ze ay­na ol­ma­sı, fik­rî se­vi­ye­de ele ala­bi­le­ce­ği­niz bir so­ru­nu his­sî bir se­vi­ye­ye ta­şı­dı­ğı için ra­hat­sız edi­yor. Fik­ri­yat eleş­ti­ri­lir; ya his­si­yat? Üze­ri­ne ko­nuş­mak bi­le acı ve­rir. Evet! Bu so­ru ve yo­ru­ma yüz­ler­ce ki­şi on­lar­ca ya­nıt ver­miş ola­bi­lir; tüm bun­la­rı da oku­muş ola­bi­lir­si­niz; ama doğ­ru­dan bu so­ru­ya, baş­ka tes­pit ve yo­rum­la­rın eş­li­ğin­de siz mu­ha­tap olur­sa­nız, o za­man du­rum ol­duk­ça fark­lı bir hâl alı­yor.
Hem söy­le­nen­le­ri hem de ken­di ki­şi­sel de­ne­yim­le­ri­mi dik­ka­te al­dı­ğım­da, ak­lı­ma yıl­lar ön­ce ABD’de ta­nış­tı­ğım bir Uy­gur Türk’ünün an­lat­tı­ğı olay gel­di. Yıl­lar­ca Na­zi su­bay­la­rı­nın zo­run­lu ika­me­te ta­bi tu­tul­du­ğu bir bi­rim­de gö­rev yap­mış bu gün­gör­müş Türk ko­ca­sı, ki­şi­sel ola­rak hiç sev­me­di­ği hal­de, su­bay­la­rın en çok, esir ol­ma­la­rı­na, her şe­yi kay­bet­me­le­ri­ne kar­şın ya­şam alış­kan­lık­la­rın­dan, dü­zen ve te­miz­lik­le­rin­den ödün ver­me­yen mağ­rur ta­vır­la­rı­na hay­ran­dı. Bir gün çay se­fa­sı eş­li­ğin­de anı­la­rı­nı an­la­tır­ken ken­di­si­ne sor­dum: “Hiç ki­şi­sel dü­şün­ce­le­ri­ni ög­re­ne­bil­di­niz mi?” Ba­na, “Bel­ki inan­ma­ya­cak­sın ama ken­di ara­la­rın­da bi­le yal­nız­ca zo­run­lu hal­ler­de ko­nu­şur­lar­dı ve gün­lük di­lin ge­rek­tir­di­ği söz­cük­le­ri kul­la­nır­lar­dı?” de­di. “Ya­zık! Hit­ler hak­kın­da ne dü­şü­nü­yor­lar­dı? Bu­nu bil­mek is­ter­dim.” de­yin­ce, şöy­le ya­nıt ver­di: Uzun yıl­lar ça­lı­şın­ca, bir de Türk ol­du­ğu­mu öğ­re­nin­ce ba­na da­ha fark­lı dav­ran­ma­ya baş­la­dı­lar. Ben de bir gün bu sa­mi­mi­yet­ten ya­rar­la­na­rak, iliş­ki­mi­zin iyi ol­du­ğu bi­ri­ne sor­dum: “Hit­ler’i se­vi­yor mu­sun?” Ya­nı­tı şa­şır­tı­cı idi: “Nef­ret edi­yo­rum.” Ne­den, di­ye sor­dum. “Çün­kü ba­şa­ra­ma­dı.”
Ba­şa­rı­sı­nı yal­nız­ca inan­dı­ğı, uğ­ru­na her şe­yi­ni gö­ze ala­bi­le­ce­ği de­ğer­le­ri­ne bağ­la­yan bir ki­şi, ba­şa­rı­lı ol­du­ğu sü­re­ce, de­ğer­le­ri­ni kut­sar, on­la­ra sım­sı­kı tu­tu­nur; ba­şa­rı­sız olun­ca da ilk ola­rak de­ğer­le­rin­den nef­ret eder; on­la­rı kü­çüm­se­me­ye baş­lar. Mad­dî ve ma­ne­vî de­ğiş­ken­le­ri de­ğer­len­dir­me­yen, ku­ru­cu ya da yı­kı­cı yer­le­ri­ni be­lir­le­ye­me­yen, her şe­yi men­sup bu­lun­du­ğu de­ğer­le­re yük­le­yen, mad­dî ve ma­ne­vî ko­şul­lar el ver­di­ği sü­re­ce ba­şa­rı­lı olan bir ki­şi, ib­re aley­hi­ne dön­dü­ğü za­man da ko­şul­la­ra bak­mak­sı­zın so­rum­lu ola­rak yi­ne en ge­nel an­la­mıy­la de­ğer­le­ri­ni ilan ede­cek, za­man­la on­la­ra bağ­lı­lı­ğı gev­şe­ye­cek, aza­la­cak, kü­çüm­se­ye­cek, tah­kir et­me­ye baş­la­ya­cak, bir sü­re son­ra da tüm gü­na­hı on­la­ra yük­le­yip nef­ret ede­cek­tir. XVI. ve XVI­I. yüz­yıl­lar­da Os­man­lı coğ­raf­ya­sı­nı zi­ya­ret eden Av­ru­pa­lı sey­yah­lar, baş­ta elit­ler ol­mak üze­re, Müs­lü­man hal­kın Os­man­lı ba­şa­rı­la­rı­nı di­nî de­ğer­le­re na­sıl in­dir­ge­dik­le­ri­ni an­la­tır­lar. Ni­te­kim çok er­ken bir dö­nem­de Meh­med Bir­gi­vî ör­ne­gin­de gö­rül­dü­ğü, ile­ri ta­rih­ler­de de sık­ça mü­şa­he­de edil­di­ği üze­re, çö­zül­me­ler, ba­şa­rı­sız­lık­lar da yi­ne özel­lik­le di­nî de­ğer­le­re yük­le­nil­me­ye baş­lan­mış­tır. De­ni­le­bi­lir ki, ba­şa­rı­lı ol­du­ğu sü­re­ce kut­sa­nan de­ğer­ler­den ba­şa­rı­sız­lık dö­ne­min­de nef­ret edil­miş­tir. Ya­kın dö­nem ta­ri­hi­miz bu tav­rın ör­nek­le­riy­le do­lu­dur.
Geç­mi­şin bu bi­çim­de al­gı­lan­ma­sı­nı, baş­ka de­ğiş­ken­ler ya­nın­da, an­la­ya­bil­sek de, gü­nü­müz Tür­ki­ye’sin­de bi­le pek çok so­ru ve so­ru­nun yi­ne yal­nız­ca de­ğer­ler üze­rin­den ele alın­dı­ğı­nı, tar­tı­şıl­dı­ğı­nı gör­mek son de­re­ce il­ginç... So­ru ya da so­ru­nun do­ğa­sı­na yö­nel­mek­si­zin yal­nız­ca de­ğer­le­re gü­ven­mek ha­yal kı­rık­lı­ğı ya­ra­tır. Bir su so­ru­nu, bir tra­fik so­ru­nu, bir si­ya­si so­run yal­nız ve yal­nız de­ğer­ler çer­çe­ve­sin­de ele alı­nıp çö­zü­le­cek tür­den de­ğil­dir. İyi bir fı­rın­cı ola­bil­mek, ba­şa­rı­lı bir ma­te­ma­tik­çi ye­tiş­tir­mek, ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­da ba­şa­rı ka­zan­mak yal­nız ve yal­nız di­nî ya da ide­olo­jik de­ğer­ler­den bek­le­ne­mez. Ne şu­cu ne bu­cu ol­mak, ne şu ne bu ır­ka men­su­bi­yet, ne şu di­ne ne bu di­ne ai­di­yet duy­mak, tek baş­la­rı­na, in­san­la­rı ba­şa­rı­lı ya da ba­şa­rı­sız kıl­maz­lar.
Söy­le­nen­ler, in­san ha­ya­tın­da­ki ba­şa­rı ve ba­şa­rı­sız­lık­lar­da de­ğer­le­rin ye­ri­ni tah­fif et­mek de­ğil­dir; yal­nız­ca de­ğer­le­ri tek de­ğiş­ken al­ma­nın, ba­şa­rı ve­ya ba­şa­rı­sız­lı­ğı yal­nız­ca de­ğer­le­re in­dir­ge­me­nin açık­la­yı­cı ol­ma­dı­ğı­nı vur­gu­la­mak­tır. Bir di­nî ve­ya si­ya­si ide­olo­ji­ye sı­kı sı­kı tu­tun­mak yap­tı­ğı­nız işe bir renk ve­rir; ama tek ba­şı­na ke­sin­lik­le ba­şa­rı ga­ran­ti­si ver­mez. Na­sıl ki Ta­bi­at’ta, do­ğal güç­le­rin ma­hi­ye­ti­ni dik­ka­te ala­rak alet ve ede­vat ya­pı­yor, ted­bir alı­yor­sak; Ha­yat’ta da, so­ru ve so­run­la­rın do­ğa­sı­nı göz önün­de bu­lun­du­ra­rak çö­züm öner­mek zo­run­da­yız. Ter­si du­rum­da uçar­ken kut­sa­dık­la­rı­nı­zı dü­şer­ken la­net­ler­si­niz. Ba­şa­rı­sız­lı­ğın mad­dî ve ma­ne­vî de­ğiş­ken­le­ri­nin tah­li­li ki­şi­ye ye­ni bir atı­lım ve­rir, ye­ni bir baş­lan­gıç yap­ma­sı­nı sağ­lar; yal­nız­ca de­ğer­le­re in­dir­ge­nen bir ba­şa­rı­sız­lık yo­ru­mu ise ya kör­ce ye­ni bir de­ğer man­zu­me­si edin­me­ye ya da kar­şı­sın­da ba­şa­rı­sız­lı­ğa uğ­ra­nıl­mış kül­tü­rün de­ğer­le­ri­ni be­nim­se­me­ye gö­tü­rür. Elit­le­ri­mi­zin her şe­yi­miz­den tik­sin­me­si­nin, nef­ret et­me­si­nin, iğ­ren­me­si­nin, hat­ta ba­şa­rı­lı olan baş­ka kül­tür­le­rin, yi­ne, yal­nız­ca de­ğer­le­ri­ne sı­ğın­ma­la­rı­nın ta­ri­hî psi­ko­lo­jik ana­li­zi bu­dur. So­nuç, ya­ban­cı ta­rih ög­ret­me­ni­nin o ye­mek­te ar­tık sus­ma­ma ne­den olan şu tüm­ce­si­dir: “Elit­le­ri­niz, en­te­lek­tü­el se­vi­ye­de, ku­su­ra bak­ma­yın ama, La­tin al­fa­be­si ka­dar Türk­ler.”

Paylaş Tavsiye Et