Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Yolsuzluk üzerinden “etik siyaset”
Murat Yılmaz
AK Par­ti’ye yö­ne­lik açı­lan ka­pat­ma da­va­sı­nın ne­ti­ce­len­me­siy­le, Tür­ki­ye’de si­ya­set ye­ni bir dö­ne­me gir­di. Bil­has­sa cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çimi sü­re­cin­de la­ik­lik ek­se­nin­de bir kriz ya­rat­ma ça­ba­sı, iş­ba nok­ta­sı­na ulaş­tık­tan son­ra ade­ta an­la­mı­nı ve kul­la­nım de­ğe­ri­ni yi­tir­di. La­ik­lik cep­he­leş­me­sin­den “yor­gun si­ya­set” ken­di­si­ne sı­ğı­na­cak bir li­man ara­dı. Li­man ih­ti­ya­cı bil­has­sa, AK Par­ti’yi ye­ne­me­dik­le­ri­ni dü­şü­nen cep­he­de his­se­di­li­yor­du. Bu li­man apo­li­tik ol­ma­lıy­dı; ama po­li­ti­ka­nın ye­ni­den üre­til­di­ği duy­gu­su­nu ve ima­jı­nı da ver­me­liy­di. Bu bel­ki mil­li­yet­çi­lik ola­bi­lir­di. An­cak bu ko­nu çok kul­la­nıl­dı­ğın­dan inan­dı­rı­cı­lı­ğı kal­ma­dı­ğı gi­bi, AK Par­ti de bu me­se­le­de öne geçmiş ve mil­li­yet­çi bir üs­lup­la si­ya­set yap­ma­ya baş­la­mış­tı. Ye­ni si­ya­si hat, AK Par­ti’yi ik­ti­da­ra ge­ti­ren di­na­mik­le­ri bo­za­cak bir hat ol­ma­lıy­dı. 2002 ön­ce­sin­de ya­şa­nan ik­ti­sa­di kriz­ler ve yol­suz­luk id­di­ala­rı da dü­şü­nü­lün­ce, ye­ni hat bu­lun­du: Yol­suz­luk ve yok­sul­luk üze­rin­de etik si­ya­set. Böy­le­ce AK Par­ti’nin önem­li bir söy­le­mi elin­den alın­dı­ğı gi­bi, ta­ba­nı da ide­olo­jik ku­tup­laş­may­la sa­bit­leş­ti­ril­me­den ye­rin­den sö­kü­le­bi­le­cek­ti.
Mu­ha­le­fe­tin, bil­has­sa CHP’nin in­şa et­ti­ği bu hat; CHP-AK Par­ti ku­tup­laş­ma­sı­nın al­tın­da ezi­len MHP’yi, AK Par­ti’yi ka­pat­ma­yı ba­şa­ra­ma­yan ve gir­di­ği mü­ca­de­le­den ağır ha­sar ala­rak çı­kan bü­rok­ra­si­yi, AK Par­ti ile gir­di­ği tar­tış­ma­lar­da onu yıp­ra­ta­cak ye­ni bir ar­gü­man bu­lan TÜ­Sİ­AD çev­re­le­ri­ni, AK Par­ti’nin re­form­cu kim­li­ği do­la­yı­sıy­la kim­lik­le­ri el­le­rin­den alı­nan “de­mok­rat”la­rı, yol­suz­luk­tan yı­kıl­mış mer­kez sağ si­ya­set­çi­le­ri ve med­ya­yı da zi­ya­de­siy­le mem­nun et­ti. Hat­ta tu­haf­tır, mu­ha­le­fe­tin zor­la­ma­sıy­la an­cak si­ya­set ya­pan “yor­gun si­ya­set­çi” AK Par­ti de si­ya­se­tin bu ye­ni hat­ta otur­ma­sın­dan çok ra­hat­sız gö­rün­mü­yor­du. Sı­ra­dan va­tan­daş­lar ara­sın­da bu yor­gun­luk­tan pa­yı­nı alan­lar­la “aman bir tat­sız­lık çık­ma­sın”cı­lar da bu ge­liş­me­den hoş­nut­tu­lar.
Bu stra­te­ji­nin iki aya­ğı var­dı. Bi­rin­ci­sin­de AK Par­ti’nin yol­suz­luk­la iliş­ki­si ol­du­ğu ka­na­ati­ni ka­mu­oyu­na mal et­mek he­def­le­ni­yor­du. İkin­ci­sin­de AK Par­ti’nin yar­dım ma­ri­fe­tiy­le yok­sul­lar­la kur­du­ğu iliş­ki­yi ko­par­mak amaç­la­nı­yor­du. İş­te Al­man­ya’da baş­la­yan De­niz Fe­ne­ri da­va­sı bu iki he­de­fin bir ara­da ger­çek­leş­me­si­ne hiz­met ede­cek ola­ğa­nüs­tü bir fır­sat ola­rak gö­rül­dü. An­cak öl­çü o de­re­ce ka­çı­rıl­dı ki, ka­mu­oyun­da­ki inan­dı­rı­cı­lık za­yıf­la­dı. Da­va­nın bir an­da si­ya­si­leş­ti­ril­me­si, bel­ki ken­di ha­li­ne bı­ra­kıl­sa bu he­def­le­re hiz­met ede­bi­le­cek ge­liş­me­le­rin da­hi önü­nü kes­ti. Me­se­le­nin bir da­va ma­ri­fe­tiy­le tak­di­mi de, za­ten da­va­lar­dan ve mah­ke­me­ler­den bık­mış va­tan­daş­la­rın bek­len­di­ği öl­çü­de dik­ka­ti­ni çek­me­di. Üs­te­lik ha­li­ha­zır­da yü­rü­yen Er­ge­ne­kon ile ba­şa­rı­sız ka­pat­ma da­va­la­rı­nın bir tür rö­van­şı iz­le­ni­mi ve­ren Al­man­ya De­niz Fe­ne­ri da­va­sı ar­zu edi­len ne­ti­cey­le so­nuç­lan­ma­dı. Mu­ha­le­fe­tin bu sal­dı­rı­sı­nın, sa­de­ce AK Par­ti’ye de­ğil, si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı­na da yö­ne­lik bir sal­dı­rı ola­rak al­gı­lan­ma­sı­na yol aç­tı. Mu­ha­le­fet, bil­has­sa CHP ve Do­ğan med­ya gru­bu, me­se­le­yi yol­suz­luk öte­sin­de bir ye­re ta­şı­ma­ya ça­lış­tı­ğı için ik­na edi­ci ola­ma­dı­ğı­nı, bir fa­ali­ye­tin hu­kuk­suz­lu­ğu­nu de­ğil bir va­ro­luş şek­li­ni ve si­vil ak­tör­le­rin meş­ru­lu­ğu­nu tar­tış­ma­ya aç­tı­ğı için bu da­va­yı has­sa­si­yet­le ta­kip eden mu­ha­fa­za­kâr, mü­te­dey­yin kit­le­nin ses­siz re­ak­si­yo­nuy­la kar­şı­laş­tı­ğı­nı da­hi fark ede­me­di. AK Par­ti’ye kar­şı kul­la­nıl­mak is­te­nen yol­suz­luk ve yok­sul­luk söy­le­mi bu şe­kil­de, ide­olo­jik bir ka­rak­ter ka­zan­mış ol­du.
Bu stra­te­jik yan­lış, yol­suz­luk ve yok­sul­luk üze­rin­den ge­li­şen si­ya­si hat­tın er­ken­den ba­şa­rı­sız­lı­ğı­nı gös­ter­me­si­ne rağ­men, ba­sı­nın da kat­kı­sıy­la olu­şan gü­rül­tü or­ta­mı mu­ha­le­fe­tin ye­ni­den dü­şün­me­si­ni en­gel­le­di. Bu­nun da öte­sin­de mu­ha­le­fe­tin pers­pek­ti­fi, de­mok­ra­tik ve si­vil ze­mi­ni da­ral­ta­cak dev­let­çi, bü­rok­ra­tik ve oto­ri­ter bir muh­te­va­ya sa­hip­ti. Ni­te­kim Al­man­ya De­niz Fe­ne­ri da­va­sı­nı ta­ki­ben açı­lan yok­sul­la­ra yar­dı­ma yö­ne­lik “sa­da­ka kül­tü­rü” tar­tış­ma­sı da fi­yas­koy­la ne­ti­ce­len­di. Yok­sul­lar­la da sı­ra­dan va­tan­daş­lar­la da na­sıl ko­nu­şu­la­ca­ğı­nı bi­le bi­le­me­yen bir ba­kış açı­sın­dan bir etik çı­kar­mak müm­kün de­ğil. Um­ber­to Eco’nun de­di­ği gi­bi, “Etik, an­cak öte­ki­nin sah­ne­ye gi­ri­şiy­le müm­kün ola­bi­lir”. Öte­ki­nin meş­ru­lu­ğu­nu ka­bul et­me­yen, ka­mu­sal ala­na çı­kart­ma­yan ve ken­di dı­şın­da­ki bü­tün öte­ki­le­ri hiç kim­se ha­li­ne ge­ti­ren bü­rok­ra­tik ve­sa­yet ise za­ten baş­ka tür­lü ba­ka­maz. Ba­ka­ma­dı­ğı için de bu uf­kun öte­si­ni gö­re­mez.
Al­man­ya De­niz Fe­ne­ri da­va­sı ve sa­da­ka kül­tü­rü tar­tış­ma­la­rı­nın ba­şa­rı­sız­lı­ğı­na rağ­men yol­suz­luk tar­tış­ma­la­rı­na de­vam edil­di; üs­te­lik de CHP’nin etik si­ya­set an­la­yı­şı CHP’li Çan­ka­ya Be­le­di­ye Baş­ka­nı Mu­zaf­fer Er­yıl­maz’ın if­şa­at­la­rıy­la ay­yu­ka çı­kar­ken... Bu se­fer­ki pro­je, dü­rüst ve mü­te­va­zı ima­jıy­la he­sap uz­ma­nı kö­ken­li es­ki bü­rok­rat, ye­ni si­ya­set­çi Ke­mal Kı­lıç­da­roğ­lu üze­rin­den ge­liş­ti­ril­di. Kı­lıç­da­roğ­lu ro­lü­nün hak­kı­nı ve­ri­yor, ba­sın ken­di­si­ni ola­ğa­nüs­tü des­tek­li­yor­du. Elin­de bel­ge­ler sa­kin sa­kin ko­nu­şu­yor­du. Ra­kip­le­ri kız­dı­ğın­da uy­gar bir bi­çim­de tar­tış­mak is­te­di­ği­ni, ak­si hal­de üzül­dü­ğü­nü söy­lü­yor­du. “Ero­in ka­çak­çı­sı” de­di­ği şah­sın ken­di­si­nin de­ğil, fir­ma­sı­nın an­laş­tı­ğı bir baş­ka fir­ma­da ça­lı­şan yüz­ler­ce şo­för­den bi­ri­nin şah­si ola­rak ero­in ka­çak­çı­lı­ğı yap­tı­ğı or­ta­ya çı­kın­ca da sa­kin­di o. Ra­kip­le­ri ise “bu ka­dar­cık” bir id­di­a kar­şı­sın­da da­hi kı­zan ve uy­gar­lık çiz­gi­sin­den ka­yan ki­şi­ler­di. Doğ­ru­su böy­le bir tar­tış­ma­yı sey­re­dip, “Bak bu­ra­da aşı­rı kaç­tı ama di­ğer söy­le­dik­le­ri bel­ge­le­re da­ya­nı­yor­muş” ra­hat­lı­ğıy­la fut­bol yo­ru­mu gi­bi ko­nuş­ma zev­ki­ne ka­pı­lan se­yir­ci­ler de bu pro­je­nin ba­şa­rı­la­rı ara­sın­day­dı. Er­ge­ne­kon da­va­sın­da ma­su­mi­yet ka­ri­ne­si şi­a­rıy­la in­san hak­la­rı ak­ti­vis­ti ke­si­len bu ke­sim­le­rin, ko­nu öte­ki­ler olun­ca ma­su­mi­yet ka­ri­ne­sin­den ne ka­dar ko­lay vaz­ge­çe­bil­dik­le­ri bu şe­kil­de gö­rü­lü­yor­du. An­cak Kı­lıç­da­roğ­lu, tar­tış­tı­ğı isim­le­rin par­ti­de­ki gö­rev­le­rin­den is­ti­fa et­me­si ve en son Me­lih Gök­çek’in An­ka­ra Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si’ne ye­ni­den aday­lı­ğı­nın açık­lan­ma­sın­da­ki ge­cik­me ne­de­niy­le si­ya­set­te bir yıl­dız ha­li­ne gel­di. Pro­je tut­muş muy­du? Kı­lıç­da­roğ­lu’nun ba­şa­rı­sı bir an­da si­ya­se­te tah­vil edil­mek is­ten­di ve İs­tan­bul Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­kan­lı­ğı’na aday ilan edil­di. Hal­bu­ki me­mur ve üni­ver­si­te şeh­ri An­ka­ra, Kı­lıç­da­roğ­lu için da­ha uy­gun olur­du. Üs­te­lik Gök­çek kar­şı­sın­da avan­taj­lı ola­rak ya­rı­şa baş­la­ya­bi­lir­di. Mu­rat Ka­ra­yal­çın fak­tö­rü An­ka­ra aday­lı­ğı­nı müm­kün kıl­ma­dı. İs­tan­bul aday­lı­ğı ise Kı­lıç­da­roğ­lu için so­nun baş­lan­gı­cı sa­yı­la­bi­lir. Zi­ra “Bel­ge bul­dum, be­nim dı­şım­da her­ke­sin na­mu­sun­dan şüp­he ede­rim” tav­rın­da­ki mu­ha­lif ve mü­fet­tiş Kı­lıç­da­roğ­lu, bir ic­ra ma­ka­mı­na uy­gun kaç­ma­ya­ca­ğı için CHP’nin dı­şın­da­ki seç­me­ne hi­tap et­me­ye­cek­tir.
29 Mart’ta­ki ma­hal­li ida­re­ler se­çim­le­ri, ka­pat­ma da­va­sın­dan son­ra AK Par­ti’yi sı­kış­tır­mak için dev­re­ye gi­ren yol­suz­luk ve yok­sul­luk üze­rin­den etik si­ya­set an­la­yı­şı­nın so­nu ola­cak­tır. Da­ha Al­man­ya De­niz Fe­ne­ri da­va­sıy­la apo­li­tik ka­rak­te­ri­ni ve öte­ki­ni ka­bul et­me­me­siy­le etik vas­fı­nı kay­be­den bu an­la­yış, CHP Ge­nel Baş­ka­nı De­niz Bay­kal’ın ma­hal­li ida­re­ler se­çim­le­ri­ni Er­ge­ne­kon da­va­sı­nın bir re­fe­ran­du­mu­na dö­nüş­tür­me­siy­le de fii­len so­na er­miş­tir.

Paylaş Tavsiye Et