Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Değişen söylem, değişmeyen ordu
Ümit Aksoy
“BU­GÜN bu­ra­da ya­pa­ca­ğım ko­nuş­ma­da, gün­cel ko­nu­la­ra faz­la gir­me­den, son yıl­lar­da sık sık gün­de­me ge­ti­ri­len si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri baş­ta ol­mak üze­re, te­rör ve te­rör­le mü­ca­de­le, de­mok­ra­si, la­ik­lik gi­bi ko­nu­la­ra aka­de­mik bir pen­ce­re­den bak­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğım.” Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Or­ge­ne­ral İl­ker Baş­buğ’un 14 Ni­san’da Harp Aka­de­mi­le­ri Ko­mu­tan­lı­ğı’nda yap­tı­ğı yıl­lık de­ğer­len­dir­me top­lan­tı­sı bu söz­ler­le baş­lı­yor­du. Bi­zim de tam bu nok­ta­dan ko­nuş­ma­yı de­ğer­len­dir­me­ye baş­la­ma­mız ge­re­ki­yor. Çün­kü Türk si­ya­si ha­ya­tı­nın “gün­cel” ola­rak tar­tı­şı­la­cak ye­gâ­ne ko­nu­su, Baş­buğ’un “gün­cel ol­ma­yan” şek­lin­de de­ğer­len­dir­di­ği bu ko­nu­lar­dır. Baş­ka bir ifa­dey­le, Tür­ki­ye’nin özel şart­la­rın­dan do­la­yı bir as­ke­rî yet­ki­li­nin, ona gö­re “gün­cel ol­ma­yan” böy­le­si ko­nu­lar­da ko­nu­şu­yor ol­ma­sı, as­lın­da üze­rin­de tar­tı­şıl­ma­sı ge­re­ken bi­ri­cik ko­nu­dur.
27 Ni­san 2007 e-muh­tı­ra­sı ile bir­lik­te or­du­nun si­ya­set­le iliş­ki­sin­de mey­da­na ge­len ye­ni du­rum, Baş­buğ’un bu ko­nuş­ma­sın­dan da ta­kip edi­le­bi­lir. Bu de­ği­şik­lik, as­ke­rin ken­di­si­ni si­ya­se­tin hem için­de hem de dı­şın­da bir po­zis­yon­da ta­nım­la­ma­sın­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. Bu­na gö­re as­ker, geç­miş­te­ki gi­bi, ken­di­si­ni si­ya­se­tin üs­tün­de ve olan bi­te­ne mü­da­hil bir ko­num­da gör­me­mek­te­dir. Bu ta­nım­la­ma­sın­dan ha­re­ket­le ge­rek­ti­ğin­de ka­ba bir güç­le mü­da­ha­le et­me im­ka­nı­nı “kul­la­na­ma­ma”sın­dan do­la­yı as­ker, ka­çı­nıl­maz ola­rak si­ya­se­tin için­de “söz”le et­kin­lik­te bu­lun­ma­yı is­te­mek­te­dir. As­ker ar­tık ka­ba gü­cü­nü “so­mut” düş­man­la­ra yö­nel­tir­ken, “so­yut” düş­man­la­ra kar­şı söz­le­riy­le te­sir et­me­ye ça­lış­mak­ta­dır. Bu söz­le te­sir et­me gü­cü de as­lın­da as­ke­rin elin­de­ki si­lah­lı güç­ten (ve bu­nun uzan­tı­la­rın­dan) doğ­mak­ta­dır. As­ke­rin sö­zü­ne ku­lak ka­bar­tıl­mak­ta­dır; çün­kü elin­de “meş­ru şid­det gü­cü”nü bu­lun­dur­mak­ta­dır. Ve bu güç as­ke­ri, hem teo­rik hem de pra­tik ola­rak, si­ya­se­tin dı­şın­da ko­num­lan­dır­mak­ta­dır. Sö­züy­le si­ya­set ya­pan as­ker, bü­tün bir si­ya­si ala­nı ip­tal ede­cek “meş­ru şid­det”e sa­hip ol­ma­sıy­la si­ya­se­tin üs­tün­de­dir.
Kar­şı­mız­da­ki hem si­ya­sal hem de si­ya­sal ol­ma­yan bir ku­rum­dur. Baş­buğ ko­nuş­ma­sı­nın ta­ma­mın­da si­ya­sal ala­nın bü­tün ko­nu­la­rı­na da­ir gö­rüş be­yan et­me­si­ne rağ­men, or­du­yu son ker­te­de si­ya­sal ala­nın dı­şın­da bir yer­de ko­num­lan­dır­mak­ta, bu­nu da elin­de bu­lun­dur­du­ğu meş­ru şid­det gü­cü­nü ge­rek­ti­ğin­de kul­la­na­bi­le­cek ol­ma­sın­dan do­la­yı yap­mak­ta­dır. Ör­ne­ğin (biz de dip­not­lu/atıf­lı ko­nu­şa­lım), ko­nuş­ma met­ni­nin be­şin­ci say­fa­sın­da si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri­ne da­ir son nok­ta şöy­le an­la­tıl­mak­ta­dır: “Bu­na rağ­men de­ni­le­bi­lir ki, ka­rar si­ya­si ma­kam­la­ra ait­tir. El­bet­te bu hu­sus doğ­ru­dur. An­cak, sa­mi­mi, ger­çek­çi, pro­fes­yo­nel tav­si­ye­le­rin dik­ka­te alın­ma­ma­sı du­ru­mun­da, or­ta­ya çı­ka­cak olum­suz so­nuç­la­rın so­rum­lu­lu­ğu da bü­yük öl­çü­de ka­rar ve­ri­ci du­rum­da­ki ma­kam­la­ra ait­tir.” Bu cüm­le­ler, sık­ça di­le ge­ti­ri­len, as­ke­rin si­ya­set­te­ki gü­cü­nün azal­dı­ğı­na da­ir yar­gı­la­ra doğ­ru­dan bir gön­der­me­dir ve bu­nun yan­lış­lı­ğı­nı ka­nıt­la­mak­ta­dır. Sa­nı­la­nın ak­si­ne as­ker si­ya­se­tin için­de­dir. Hem de ar­tık gün­cel ko­nu­la­ra da­ir söz­le­riy­le, ona yön ve­re­bi­le­cek ka­dar si­ya­se­tin için­de­dir. Ama öte yan­dan da bü­tün bu si­ya­sal ala­nın sı­nır­la­rı­nı çiz­mek, bu meş­ru si­ya­sal oyu­nun ne­re­de bi­te­ce­ği­ni “ha­tır­lat­mak” an­la­mın­da, meş­ru şid­de­tin ye­gâ­ne sa­hi­bi ola­rak, si­ya­sal ala­nın dı­şın­da­dır.
Do­la­yı­sıy­la da Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sı­nı “si­ya­sal ola­rak söz söy­le­yen” ve “si­ya­sal ola­nı da ip­tal eden” şid­det ola­rak iki­ye ayır­mak müm­kün­dür. Bu ay­rım ise bi­ze, as­ke­rin ar­tık ba­zı ger­çek­le­ri gör­dü­ğü­nü ve de­ğiş­ti­ği­ni söy­le­yen­le­rin ne ka­dar ya­nıl­dık­la­rı­nı gös­ter­mek­te­dir. Bu yo­rum­cu­la­rın Baş­buğ’un met­ni­ni bir de­ği­şim ola­rak ni­te­le­me­si, as­ke­rin söz­le de ey­lem­de bu­lu­nu­yor ol­ma­sı ger­çe­ği­nin göz ar­dı edil­me­si­dir. Me­se­la ko­nuş­ma­da ger­çek mü­te­dey­yin ki­şi­ler ile böy­le ol­ma­yan­lar şek­lin­de bir ay­rı­ma gi­dil­mek­te­dir. Bu ay­rım da tam ola­rak si­ya­sal olan­la ol­ma­ya­nın (ya­ni şid­de­tin) ay­rı­mı­na denk düş­mek­te­dir. Si­ya­sal olan­la şid­de­tin ay­rı­mı­nı, şid­de­ti kul­lan­ma hak­kı­nı elin­de bu­lun­du­ra­nın ta­nım­la­ma­sı­na ben­zer bir şe­kil­de, ger­çek mü­te­dey­yin­ler­le kö­tü ni­yet­ler­le ce­ma­at­le­şen ina­nan­lar ara­sın­da bir fark ol­du­ğu vur­gu­lan­mak­ta­dır.
Ve bu ifa­de­ler, tam da We­ber­ci sos­yo­lo­ji­nin “an­la­yış” kav­ra­mı­na vur­gu ya­pıl­dı­ğı bir ze­min­de dil­len­di­ril­mek­te­dir. “An­la­yış”ın ya­ni “in­san­la­rın inan­dık­la­rı de­ğer­le­rin an­la­şıl­ma­sı”nın öne­mi­ni vur­gu­la­yan Baş­buğ’un cüm­le­le­ri, ki­min bu inan­cıy­la ne yap­mak is­te­di­ği­ni an­la­mak şek­lin­de te­za­hür et­mek­te­dir. Çün­kü ba­zı kö­tü ni­yet­li­ler var­dır ve bun­lar “di­nin Al­lah ile kul ara­sın­da­ki bağ­lı­lık” ol­du­ğu­nu unu­ta­bil­mek­te­dir. Evet “di­nin ge­rek­li bir ku­rum ol­du­ğu, din­siz mil­let­le­rin de­va­mı­na im­kan ol­ma­dı­ğı” doğ­ru­dur ama bun­dan faz­la­sı “an­la­yış”ı aş­mak­ta­dır. Bun­dan faz­la­sı söz ko­nu­su ol­du­ğun­da, “hu­kuk dev­le­ti kap­sa­mın­da Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri’nin tep­ki­siz ve et­ki­siz ka­la­ca­ğı­nı dü­şün­mek ise bü­yük bir ya­nıl­gı” ola­cak­tır.
Açık­ça­sı kar­şı­mız­da meş­ru şid­det sa­hi­bi­nin, sö­züy­le, sö­zün ve şid­de­tin sı­nı­rı­nı ta­yin et­ti­ği bir du­rum söz ko­nu­su­dur. Ge­li­nen nok­ta­da ise bu gü­cün, ge­rek bi­çim­sel (aka­de­mik) ge­rek­se içe­rik açı­sın­dan “san­ki” bir ye­ni­lik ya­hut du­rum de­ği­şik­li­ği­ni an­lat­tı­ğı gi­bi yan­lış bir yar­gı­ya va­rıl­mak­ta­dır. Bu ko­nuş­ma­yı yo­rum­la­yan­lar için, -ak­si­ni be­lirt­me­le­ri­ne rağ­men- as­lın­da nor­mal şart­lar­da bir ge­nel­kur­may baş­ka­nı­nın ko­nuş­ma­sı­nı bu de­re­ce önem­se­me­nin bi­za­ti­hi ken­di­si bir sı­kın­tı oluş­tur­ma­mak­ta­dır. Zi­ra yo­rum­cu­lar, bu­nu tes­pit et­me­le­ri­ne rağ­men, bu ko­nuş­ma­nın bir de­ği­şi­mi/fark­lı­lı­ğı yan­sıt­tı­ğı­nı, bu far­kın si­vil ala­nın ge­niş­le­me­si­ne dö­nük ol­du­ğu­nu da vur­gu­la­mak­ta­dır­lar.
Baş­ka bir söy­le­yiş­le, her ne ka­dar bir ge­nel­kur­may baş­ka­nı­nın söz­le­ri­ni faz­la abart­ma­mak ge­rek­ti­ği söy­len­se de, bu söz­le­ri had­din­den faz­la mu­ha­tap al­ma­nın vu­ku bul­du­ğu bir du­rum­la yüz yü­ze­yiz. Bu du­rum ise or­du­nun Tür­ki­ye’de­ki ko­nu­mu­nun de­ğiş­me­si­ni bir ke­na­ra bı­ra­kın, tam da Baş­buğ’un ken­di­si­nin söy­le­di­ği gi­bi “ye­ni şart­lar”da ye­ni­den or­ga­ni­ze edil­me­sin­den baş­ka bir şey de­ğil­dir. Eli­miz­de­ki ko­nuş­ma met­nin­de ye­ni olan bir şey var­sa, o da bu doğ­ru­dan doğ­ru­ya si­ya­set ya­ni söz söy­le­me ala­nı­nın da si­ya­sal bir ba­kış için­den üre­ti­li­yor ol­ma­sı, si­ya­sal ala­na mü­da­ha­le­nin (or­du söz ko­nu­su ol­du­ğu oran­da “alı­şık” ol­ma­dı­ğı­mız tarz­da) so­mut şid­de­te ge­rek kal­mak­sı­zın ya­pıl­ma­sı­dır.
Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı’nın ko­nuş­ma­sı­nın, da­ha do­nuk (ama net) ve da­ha faz­la te­rö­re dö­nük ol­ma­sı ise bir hay­li önem­li­dir. Bu “önem far­kı” en azın­dan önü­müz­de­ki bir yıl­lık sü­reç­te, as­ke­rin ne­ye da­ha faz­la dik­kat ke­si­le­ce­ği­ni gös­ter­mek­te­dir. Şu­ra­sı or­ta­da ki, ar­tık da­ha az sem­bo­lik, yo­ru­ma açık ve ne söy­le­di­ği, ne­re­ye doğ­ru söy­le­di­ği da­ha net olan bir ku­rum­la kar­şı kar­şı­ya­yız. Si­ya­se­te ak­tif ka­tı­lı­mı ger­çek­leş­ti­ği oran­da “Aca­ba as­ker bu ko­nu­da ne dü­şü­nür?” gi­bi bir zor­luk için­de ol­ma­ya­ca­ğız bun­dan böy­le. Bel­ki de de­ği­şi­mi bu­ra­da ya­ni as­ke­rin si­ya­set­te­ki ro­lün­de de­ğil de si­ya­se­ti ya­pış şek­lin­de ara­mak ge­re­ki­yor.

Paylaş Tavsiye Et