Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Samba diyarından sol-majör esintiler
Ebru Afat
AVRUPA-merkezci bakışın dünyanın hafızasına kazıdığı Brezilya imajı; yetenekli ve pahalı futbolculardan kurulu efsanevi bir milli takımdan, renkli karnavallardan ve Atlantik kıyısındaki uçsuz bucaksız plajlarından ibarettir. Oysa Vasconcelos ve Paulo Coelho gibi dünyaca ünlü yazarlar yetiştiren Brezilya’nın bu parıltılı imajı sadece bir yanılsamadan ibarettir ve arkasında büyük çelişkilerin yaşandığı bir ülke saklar. Dünyanın dokuzuncu büyük ekonomisine ve Latin Amerika’nın en kalabalık ülkesi olarak 180 milyonluk nüfusa sahip Brezilya’nın ekonomik büyümesi nüfus artış hızına yetişemiyor. Nüfusunun %30’undan fazlası yoksulluk sınırının altında yaşayan Brezilya, dünyanın en dengesiz gelir dağılımına sahip olan ülke unvanını da elinde bulunduruyor. Sambacılar diyarında, suç işleme (özellikle ekonomik suçlar) ve işsizlik oranları akıl almaz boyutlarda. Ülke genelinde %12’yi bulan genel işsizlik oranı, Brezilya’nın en büyük şehri ve sanayi merkezi olan Sao Paulo’da %20’lere ulaşıyor. Toplam dış borcu 260 milyar dolar olan Brezilya her yıl, ülkenin yıllık ihracat gelirinin yaklaşık üçte ikisine denk gelen 43 milyar dolar dış borç faizi ödemek zorunda.
1990’dan itibaren, İMF ile Dünya Banka’sının yan etkileri yüksek ekonomik reçetelerinin test sahası haline getirilen Latin Amerika’da birbiri peşi sıra yaşanan ekonomik krizler Brezilya’yı da derinden sarstı. Ancak Brezilya’da ne Arjantin’deki gibi dükkanlar yağmalanıp sokaklara barikatlar kuruldu, ne de Venezüella’daki gibi kitlesel grevler ve sokak çatışmaları yaşandı. Tercihini ılımlı ve barışçı sosyal değişimden yana kullanan Brezilya halkı cevabını, İşçi Partisi Genel Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’yı devlet başkanı seçerek verdi. İkinci turu 27 Ekim 2002’de yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde, dördüncü kez aday olan 57 yaşındaki eski sendika liderinin oyların %61’ini alarak iktidara gelmesi, Brezilya için tarihi bir dönüm noktasıydı. 1964-1985 yılları arasında yaşanan askeri yönetimden sonra ilk defa özgürce seçilmiş “sivil” bir devlet başkanı yerini yine özgürce seçilmiş, üstelik de sol hareketin temsilcisi bir diğer “sivile” bırakıyordu. Küresel kapitalizmin kitlesel yoksulluk ile birlikte varolduğu Brezilya’da, üst sınıftan gelen birinin değil de tarım işçisi bir ailede yetişen eski bir metal işçisinin devlet başkanlığı koltuğuna oturmasının sembolik önemi de çok büyüktü. Lula’nın devlet başkanı seçilmesi, sol hareketler açısından da önemli bir gelişmeydi. Zira, kuruluşu 20 yıl öncesine uzanan İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores), katı bir sol partiden ziyade SSCB’nin çökmesi ve Doğu Bloku’nun dağılmasından sonra kendi kendisiyle yüzleşen ve yeni politikalar geliştirmeye çalışan bir parti görünümündeydi. Lula sonuçlardan tedirginlik duyan uluslararası piyasaları yatıştırmak için 28 Ekim’de düzenlediği basın toplantısında, selefi Fernando Henrique Cardoso’nun İMF ile imzaladığı anlaşmaları devam ettireceğini ve Brezilya’nın borçlarını ödemekten onur duyacağını açıkladı. Lula’nın aynı toplantıda söylediği şu sözler, içinde bulunduğu zorlu durumun açık bir göstergesiydi: “İş başında olduğum dönemin sonunda, her vatandaş günde üç öğün yemek yiyebilirse, hayattaki misyonumu tamamlamış olacağım.”
Lula seçimlerden, resmi olarak göreve başladığı 1 Ocak 2003 tarihine kadar geçen süreyi ekonomi çevrelerine güven veren ama aynı zamanda ülke içindeki dengeleri de gözeten bir hükümet kurmak için harcadı. Lula’nın kabinesinde, ülkenin dev şirketlerinin yönetim kurulu başkanlarından politik direniş ve karşı kültür ikonlarına kadar Brezilya’nın tüm kesimlerinin temsilcileri yerlerini aldılar. Bu renkli kabinenin en ilgi çekici üyesi şüphesiz, Kültür Bakanı Gilberto Gil idi. Brezilya’nın 68 kuşağının sembol isimlerinden olan ünlü müzisyen Gilberto Gil, Temmuz başlarında İstanbul Caz Festivali’nde bir konser vermişti. Lula’nın, bir süre Küba’da gerilla eğitimi gören yakın arkadaşı ve İşçi Partisi Genel Sekreteri Jose Dirceu’yu Genel Kurmay Başkanı olarak ataması da oldukça dikkat çekiciydi. Dirceu, 1969’da askeri yönetim karşıtı sol eylemciler tarafından kaçırılan ABD Büyükelçisi Charles Burke Elbrick karşılığında (ki bu olay “Four Days in September” filmine konu olmuştu) sürgüne gitmek koşuluyla serbest bırakılan bir grup siyasi tutuklu arasında yer alıyordu. Lula’dan sonra ülkenin en güçlü adamı konumuna gelen Dirceu’ya göre yeni hükümet Brezilya demokrasisini ilerletme ve geliştirme sözü vermişti ve bu sözünü de kesinlikle yerine getirecekti.
Lula’nın ve hükümetinin ilk altı aylık performansı değerlendirildiğinde, ne çok aydınlık ne de çok karanlık olmayan bir tablo ortaya çıkıyor. Brezilya’nın en büyük sorunu olan yoksullukla mücadele etmek için Ocak sonunda ‘Sıfır Aç’ (Fome Zero) programı başlatıldı. Hükümet, özel sektörün ve -şaşırtıcı bir biçimde- İMF ile Dünya Bankası’nın desteklediği programa kaynak sağlamak için savaş uçakları alınmasını erteledi ve bu alana ayrılan fonları Sıfır Aç programına aktardı. Federal hükümet tarafından en yoksul bölgelerdeki ailelere her ay düzenli yiyecek ve para yardımında bulunulması esasına dayanan programın, uzun vadede 15 milyon insana ulaşması hedefleniyor. Yedi yıl önce başlatılan ve federal hükümetin yoksul ailelere, üç çocuğa kadar çocuk başına her ay 5 dolar verdiği okul bursu girişimine de (Bolsa Escola) 700 milyon dolar ayrıldı. Ancak ekonomik kriz beklentisini boşa çıkarmak, ülkenin borçlarını aksatmadan ödemek ve bütçe açığını kapamak isteyen hükümet aynı anda harcamalarda kesintiye gitmeye ve ülkenin mali kaynaklarını artıracak benzeri bir takım önlemler almaya başladı. Emeklilik sisteminde geniş çaplı bir reform amaçlayan Lula hükümeti, kamu işçilerinin emeklilik yaşının erkeklerde 53’ten 60’a, kadınlarda ise 48’ten 55’e çıkarılması ve emekli maaşlarının azaltılması kararı aldı. Evvelki merkez-sağ hükümetin, sendikaların muhalefeti yüzünden tereddüt ettiği bu reformun Lula’nın sol hükümeti tarafından uygulanmaya başlanacak olması, sadece sendikalar ve işçiler arasında değil, İşçi Partisi içinde bile büyük tepkilere yol açtı. Lula, enflasyonu dizginleyebilmek için %20’de devraldığı faiz oranlarını %26,5’a çıkardı. Lula’nın politikaları sayesinde kurlar istikrara kavuştu, tahvil ve hisse senedi piyasaları canlandı, enflasyon oranı %9’un altına düştü, ülkenin kredi notu yükseldi ve yeni ihracat kredileri alındı. Lula, bu performansıyla İMF Başkanı Horst Kohler’i de derinden etkilemeyi başardı.
İMF ile Dünya Bankası’na teslim olmuş görüntüsü veren ekonomik uygulamalarına rağmen Lula, ABD’nin politikalarına karşı oldukça dirençli bir duruş sergiledi. ABD ile 2005’de yürürlüğe girecek Amerika Serbest Ticaret Bölgesi müzakerelerini devam ettiren Lula, eşit şartlarda ticaret yapılabilmesi için ABD’nin tarım üreticilerine verdiği teşvikler ile özellikle tarım ürünlerinin ithalatındaki kotaları kaldırması gerektiğini ortaya koyarak Brezilya’nın pozisyonunun sınırlarını gösterdi. ABD’nin “ne Irak’a ne de dünyanın geri kalanına hiç saygı göstermediğini” ve “dünya için neyin iyi neyin kötü olduğuna kendi kendine karar verme hakkına sahip olmadığını” ifade ederek, Irak Savaşı’na karşı olan tavrını açıkça ortaya koydu. Bu tavrına rağmen Haziran ortasında ABD’yi ziyaret ederek ABD Başkanı George Bush ile, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin her iki tarafın da yararına olacak şekilde güçlendirilmesi odaklı bir görüşme yapmaktan da geri durmadı. 11-13 Temmuz tarihleri arasında Londra’da düzenlenen ve dünyanın önde gelen “sosyal demokrat” liderlerinin “yeni solun üçüncü yol arayışlarını” tartıştığı İlerici Hükümetler Konferansı’ndaki şu sözleri, Lula’nın politikalarının ve pragmatizminin mantığını çok iyi özetliyor: “Brezilya birinci, ikinci yada üçüncü yolla ilgilenmemektedir. Biz kendi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.” Pragmatizm ile ilkelilik arasındaki ince çizgi üzerinde ilerlemeye çalışan Lula’nın arayışlarının nereye varacağını zaman gösterecek. Ancak Lula’nın başarılı olup olmayacağının, sadece sol hareketler için değil, dünyadaki bütün alternatif politika arayışları için önemli bir deneyim olacağı kesin.

Paylaş Tavsiye Et