Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Fransa bunu neden yaptı?
Hasan Yavuz

12 EKİM’DE Fransa’da siyasiler bize yersiz ve gereksiz görünen bir tartışma başlattı. Le Monde gazetesi bile 11 Ekim’deki yorumunda şöyle yazıyordu: “İfade özgürlüğü tehdit altında. Ermeniler seçimler dolayısıyla tarihe bir tuzak kurarak Fransa’da ifade özgürlüğünü yok ediyor. Ey siyasiler, bu çirkin teklife oy vermeyiniz.”
Önce 29 Ocak 2001’de Fransa Ulusal Meclisi, muhafazakârların teklifiyle, bir cümlelik ifadeyle sözde soykırımı tanıdı. Şimdi ise özgürlük yanlısı olarak bilinen sosyalistler tarafından teklif edilen bir yasa, daha da ağırlaştırılarak meclisten geçirildi. Sözde soykırımın reddi ya da inkârı halinde uygulanması öngörülen ceza 1 ila 5 yıl arası hapis ve 45 bin avro para cezası.
Her iki yasa birbirini tamamlayıcı nitelikte. Sanki muhafazakârlar ve sosyalistler “siz tanıyın, biz cezalandıralım” antlaşmasına varmış gibiydi. Le Monde, ifade özgürlüğünün yok olacağını söylerken; bir diplomasi gözlemcisi ve akademisyen olarak yıllarımı geçirdiğim Fransa’da, 2001 yılında tanınan yasayı bir televizyon kanalında tenkit etmiştim. Sonra bir Ermeni örgütü tarafından tehdit ve taciz edildim. Şimdi ne olur göreceğiz!

Fransa’da Ermeniler ve Türkler
Fransa’da 350 bini aşan Ermeni ve 500 bin civarında Türk nüfusu bulunuyor. Türklerin sadece 30 bini Fransız vatandaşlığına geçiş yaparken; Ermeni nüfusunun ise tamamı vatandaş olup, üçte ikisi seçme ve seçilme hakkına sahip durumda. Ancak Türklerin ülkedeki geçmişi 30-35 yıl öncesine uzanırken, Ermeniler yaklaşık bir asırdır Fransa’nın sosyal, ekonomik ve siyasi hayatında etkin bir konuma sahipler.
Türk toplumunun sosyolojik yapısına bakıldığında, daha çok ekonomik sebeplerle gelen ilklerin Fransızca konuşma, iş sahibi olma ve entelektüel birikim bakımından Ermeni nüfustan çok geride oldukları görülüyor.
Burada şu gözlemimi ifade etmekte yarar var: Fransa’ya vardığım 80’li yıllarda, Fransız dili ve kültürüne tamamen uzak olan Türk toplumunun Ermenilerden ciddi bir destek aldıklarını gördüm. Özellikle hukuk ve sağlık alanındaki problemlerin çözümlenmesinde Türkler, Ermenilere gidiyor; onlar da Türklere yardımdan geri durmuyordu. İşte bu noktada yakalanması gereken bir mesaj ve sorulması gereken sorular bulunuyor: O yıllarda Türk hariciyesi neredeydi ve ne yapıyordu? Bünyesinde, vatandaşları için sosyal ve hukuki işler uzmanı bulundurmak için 2006 yılına kadar beklemek zorunda mıydı ve arada geçen zaman kimin işine yaradı?

İç Politik Malzeme mi, Ermeni Lobi Gücü mü?
Fransa’nın sağcı Cumhurbaşkanı Chirac’ın kanun hakkındaki yorumu ilginçti: “Tarihi yazmak kanuna düşmez!” Sosyalistlerin önemli bir kısmı ise, kanunun ifade özgürlüğüne vurulmuş en büyük darbe olduğu eleştirisinde bulundu.
2007 yılı başkanlık seçimlerinde sosyalistlerin güçlü adayı Segolène Royal oylama öncesi ne ‘evet’, ne ‘hayır’ derken, yasa geçtikten sonra “Fransa’nın ‘özgürlükler tarihi’ yara almıştır” diyerek çifte standartlı bir tavır ortaya koydu. Sağ kesimin güçlü adayı, başdanışmanlığını Patric Deveciyan’ın yaptığı Nicolas Sarkozy ise yasanın kabul edilmesinde en büyük rolü oynadı. Bu siyasi tablodan Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun çıkaracağı dersler var. Çünkü bugüne kadar hak ve özgürlüklere vurgu yapmaları nedeniyle sosyalistleri desteklemişlerdi. Bugün ise sosyalist politikaların ne denli özgürlükçü olduğunu tespit bakımından tarihe önemli bir not düşülmüş oldu.
Olayın kahramanı, iktidar partisinin lideri ve aynı zamanda içişleri bakanı olan Sarkozy, uzun zamandır genç, dinamik, açık sözlü ve gözüpek bir siyasetçi görüntüsü veriyor. Aynı partiye mensup Cumhurbaşkanı Chirac ile de ciddi görüş ayrılıkları bulunuyor. Parti başkanlığını büyük bir destekle kazanan Sarkozy, başbakanlık beklerken, yıpranması için kucağına işsizlik sorunu verildi ve ekonomi bakanı yapıldı. Başarılı olunca, bu kez ülkede artan şiddet ve banliyö sorunlarıyla ilgilenmesi için içişleri bakanlığına getirildi. Bu görevde de entegrasyon, çalışma koşulları, yabancılar kanunu, yabancı öğrencilerin durumu ve aile birleşmeleri gibi konularda yaptığı reformlarla göçmen işçilere kısıtlamalar getirerek, Fransız halkının milliyetçi duygularını harekete geçirmeyi başardı. Bugün Sarkozy, Fransız kamuoyunda en güçlü desteğe sahip aday olarak görünüyor.
Fransa’nın geleceğinde en azından birisinin söz sahibi olacağı bu adayların tavırları, Türkiye’nin AB ile ilişkilerde benzer sorunlarla yüzleşmeye devam edeceğini gösteriyor. 2001’de çıkartılan sözde soykırımı tanıma yasası ve geçen ay onun devamı olarak çıkartılan son yasa aynı gayeye yöneliktir. Bu tartışmalar ve tartışmalı kanunlar 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ermenilerin oyunu alabilmek içindir. Bugüne kadar AB ülkelerinin üçte ikisi sözde soykırımı tanıdı. Ceza öngören bu yasa ile Fransa, AB’de öncülük üstlenerek ateşi alevlendirmekte, hatta bütün Avrupa’ya yayılma olasılığını artırmaktadır. Bu dikkat edilmesi gereken birinci husustur. İkincisi, tam bir stratejik ve politik ustalıkla ve muhalefet-iktidar birlikteliğiyle çıkarılan bu yasa, Ermeni lobisinin etkinliğini ve gücünü son yıllarda ne kadar arttırdığını göstermektedir. Son olarak, bu durum Fransa ve Avrupa genelinde yaşayan Türklerin lobicilik faaliyetlerinin içinde bulunduğu acı gerçeği gözler önüne sermektedir.
Son dönemde Türkiye’den akıllı ve dinamik hamleler gelmeye başladı. Lakin Avrupa’daki Türkler holdinglerde batıp giden paralarının şokunu atlatabilmiş değil; sorun hâlâ can acıtmaya devam ediyor. Türkleri temsil eden siyasiler ve hariciye ise, hâlâ sokakta ve pasaportlardaki fotoğraflarda Türk kadınının başörtüsünün çıkartılması gibi gereksiz bir tartışmayla meşgul.
Ne yazık ki, bütün bu meseleler iç politik malzeme olarak kullanılırken en kârlı çıkanlar, yine etkin lobi gücüyle Ermeniler oluyor. Anlaşılan o ki, Avrupa’da ‘KOBİ’ciliği başaran Türklerin aynı başarıyı lobicilikte de yakalaması bir başka bahara kaldı.

Şimdi Ne Olacak?
Soykırımı ret ya da inkâra ceza öngören yasanın geçmesi sonucunda Türkiye ekonomik ve hukuki zeminden ayrılmamalı, meseleyi tarihçilere bırakma teklifinde ısrarcı olmalıdır. Önemli bir ayrıntı olarak Avrupa Ermenileri ile Ermenistan’ı birbirinden ayrı tutmak ve ona göre politika üretmek gerektiğini ekleyelim.
Türk hariciyesi de, her şeyden önce Avrupa’da yaşayan Türk toplumuyla barışmalı; içteki devlet-millet kaynaşması gibi, hükümet-hariciye-halk bütünleşmesi mutlaka sağlanmalı. Unutulmamalıdır ki; 2007-2008 Avrupa’da seçim dönemi olduğu kadar, AB-Türkiye ilişkilerinde de kritik evredir.
Türkiye, Avrupa’da yaşayan halk, öğrenci, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, uzmanlar, Türk dostları ve siyasetçileri ortak bir zeminde buluşturmak zorundadır. Türk lobisi kesinlikle siyasi ve bilimsel tabanlı olmalı, stratejik davranmalıdır. Gösteri, yürüyüş, propaganda gibi tepkiler elbette olmalı; ama kesinlikle Fransız kamuoyuna düşmanca gelecek milliyetçi bir söylem ve duruşla değil. Avrupa’daki tepkiler hukuki ve siyasi zeminde gerçekleşmelidir; zira unutulmamalıdır ki “medenilere galebe ikna iledir.”


Paylaş Tavsiye Et