Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Katolik okullar sadece kendilerini mi aydınlatıyor?
Ahmet Kavas
EĞİTİM yoluyla tek tip insan yetiştirmeyi hedefleyen sistemler geçmişte olduğu gibi günümüzde de son derece yaygın durumda. Modernleşme uğruna farklılığa tahammülleri giderek azalan toplumlar tarihi zenginliklerinden koparak inanılmaz şekilde içlerine kapanmaktalar.
Geçmişten geleceğe köprü kuramayan toplumlar hiçbir zaman uzun ömürlü olamamışlardır. Günümüz dünyasında bu şuura en iyi sahip olanların, Hıristiyan alemi içinde, Katolikler olduğuna şüphe yok. Çektikleri her türlü çileye rağmen kimse onları kimliklerini öğrenme, öğretme ve yaşamaktan alıkoyamadı.
Mesela; Katolik aleminde insanlığın eğitimi için ne gibi bir gayret sarf ediliyor diye merak edecek olsak karşımıza son derece yaygın ve etkin işleyen bir sistem çıkar. “Katolik Okul” adı verilen beynelmilel eğitim ağı sayesinde Katolikler, yüz milyonlarca insana aynı anda hitap edebilmekteler. Ne bu okulları tercih eden öğrenci velisinin, ne de okul idarelerinin rahip veya rahibe yetiştirme gibi bir dertleri var. Müşterek hassasiyetleri, yaşadıkları şartlar ne olursa olsun, öğrencilerin Katolik inançların hissedilebileceği bir ortamda normal eğitimlerini almaları.
Dünyanın hemen her köşesinde kısaca “kamu okulu/école publique” olarak tarif ettiğimiz devlet okulları yanında kökünü tarihten alan ve özel okul statüsüne sahip farklı bir okul ağına rastlıyoruz. Bu eğitim ağı 1952 yılında İsviçre’nin Lucerne şehrinde kurulan ve bugün genel sekreterliği Brüksel’de bulunan Uluslararası Katolik Eğitimi Ofisi adıyla faaliyet gösteren bir kuruluşa dönüşmüş durumdadır. Bu arada eğitim alanında faaliyet gösteren UNESCO, UNICEF, ECOSOC, FAO, BIT, Avrupa Konseyi, Afrika Birliği Teşkilatı ve OEA gibi Birleşmiş Milletler’e bağlı bütün uluslararası kuruluşlarla işbirliği halindeler.
Ofis, Kilisenin varlığının bir ifadesi olmak üzere, dünya toplumlarının eğitimine katkı sağlamayı hedef edinmiştir. Dünyadaki bütün Katolik Okulların ilerlemesi için gayret gösterdiği gibi, Hıristiyanlık eğitimi verecek öğretmenleri de yetiştirir. 40 milyon öğrenciye aynı anda eğitim ulaştıran böyle bir eğitim ağına başka inançlara bağlı toplumlarda rastlamak mümkün değildir. Afrika’da 9,5 milyon, Amerika’da 12 milyon, Asya’da 10 milyon, Avrupa’da 9 milyon ve Okyanusya’da 800 bin öğrenci Katolik Okullarda eğitim görmektedir. Ofis bünyesindeki 141 üye ülkeden 102’si kurucu üyedir.
Katolik Okulların en yaygın bulunduğu ülkelerden birisi olarak nüfusunun %80’inden fazlası bu mezhebe bağlı bulunan ve “Kilisenin ablası/La fille ainée de l’Eglise” sıfatını kullanan Fransa ilginç bir örnektir. “Kamusal” veya “özel” statüde iki farklı okulda eğitimin verildiği Fransa’da özel okulların %95’i Katolik Okuldur ve ana sınıfından lise son sınıfa kadar bütün eğitim kurumlarında toplam 13 milyon öğrenci okumaktadır. Bilhassa velilerin tercih ettiği Katolik Okullardaki 2 milyon öğrenci, normal devlet okulları gibi farklı alanlarda da branşlaşmıştır. Ülke genelinde 5.300 Katolik İlkokul, 1.630 Katolik Ortaokul, 818 Katolik Genel ve Teknik Eğitim Lisesi, 528 Katolik Meslek Lisesi, 212 Katolik Ziraat Lisesi ve 389 Yüksek Okul ve Fakültelere Hazırlık Lisesi bulunmaktadır. 65 milyon nüfusa sahip Fransa’da her dört kişiden birisi hayatının bir döneminde bu okullara mutlaka devam etmiş bulunuyor. Bazı şehirlerde bu okullara devam etmek biraz da zaruretten ileri geliyor; çünkü mevcut eğitim kurumlarının, mesela Rennes’de %43’ü, Nantes’da %41’i Katolik Okul olduğu için buralarda yaşayan bir aile hangi inanca bağlı olursa olsun, çocuğunu bu okullara göndermek zorundadır. Kamu okulu bütün öğrencilerin yüzde %80’ine ücretsiz eğitim verirken özel statüde bulunan Katolik Okul velilerden belli bir miktar para almaktadır. Buna karşılık bu okulların varlık sebebinin temelinde yatan Kilisenin değerlerine sahip çıkma duygusu bir şekilde öğrenciye verilmektedir.
Üniversitede okumak günümüzde her gencin en büyük hayali. Bu manada Fransız Katolik Okullarında okuyanlar daha şanslı olup, başarı oranları %80 ila %100 arasında değişiyor. Katolik Okulunu aklının ucundan geçirmeyen aileler bile üniversite imtihanlarındaki başarıları karşısında kendilerini adeta mecbur hissederek bu okullara yöneliyor. Üç kızını da bu okullara gönderen mevcut Milli Eğitim Bakanı Luc Ferry ile kendinden önce uzun süre bu bakanlığı yürüten ve altı çocuğundan üçünü burada okutan François Bayrou’nun da aynı kaygılarla hareket ettikleri açık.
1905 yılında devletten bir kanunla ayrılan Fransız Kilisesi’nin en büyük yatırımını eğitime yaptığı görülüyor. Her bölgenin piskoposluğuna bağlı eğitim biriminin sorumluluğunda ve Milli Eğitim Bakanlığının teftişinde olan Katolik Okullar 1959 yılında çıkan Debré Kanununa göre devletle anlaşma imzalayarak kapılarını herkese açtılar. Eğitim çağındaki bir milyona yakın Müslüman çocuktan 250 bininin Katolik Okula devam ettiği düşünülecek olursa, bunun Kilise için ne denli büyük bir fırsat olduğu ortadadır. Çünkü farklı dine mensup öğrenciyle ve ailesiyle eğitim vasıtasıyla sıcak diyalog kurulabiliyor. Diğer taraftan 800 bin Fransız ailenin çocuklarını Katolik Okula emanet ettiği ve her sene 100 bin yeni ailenin de bu kervana katıldığı göz önüne alındığında, Kilise ile cemaati arasındaki en kuvvetli bağın eğitim üzerinden sağlandığı sonucuna varılır. Eğitim faaliyetinin bütünlüğü içinde Hıristiyanca yönlendirme sebebiyle çocukların dünyaya ve hayata bu din noktasından bakması sağlanıyor. Hz. İsa’yı sadece bir derste öğrenmek zorunda kalmayan öğrenci bütün okul hayatını dinini öğrenerek yaşama ve başkalarına hissettirme becerisini kazanarak geçiriyor.
Fransa katı laiklik anlayışı içinde kamu okullarını dinî inançlardan ve simgelerden “sterilize” etmeye yönelmiş görünüyor. AB’nin çoğulculuk ve farklılıkların bir arada var olması ilkelerine de, evrensel insan hakları değerlerine de aykırı olan, temelinde ırkçı ve ayrımcı bir anlayış bulunan bu politikalar ileride geriye tepme tehlikesi taşıyor. Ama yine de çocuklarına genel eğitimin yanı sıra dinî eğitimin de verilmesini veya en azından eğitimin, inançların yoğun olarak hissedildiği bir atmosferde yapılmasını tercih eden dindar ailelere Fransa’da bile görüldüğü üzere yollar açık. Üstelik bu paralelde eğitim, sistemin marjinal bir alanına hapsedilmiş değil; kamusal eğitimle başa baş halde olduğu görülüyor. Ne diyelim, darısı dindar Müslüman ailelerin de başına.

Paylaş Tavsiye Et