Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Gayr-i Rus fobisi ve Rusya Federasyonu’nun geleceği
Vügar İmanov
PETERSBURG Şehir Mahkemesinde bir buçuk yıldır duruşmaları süren ve yaklaşık bir hafta önce nihai kararın verildiği “dazlaklar” olayının özü şuydu: 13 Eylül 2002’de 15-17 yaşlarında 30 kadar “dazlak”, “Pioner” metrosu yanında meyve satan Azeri M. Mehmedov’un tezgâhına hiçbir neden olmadan hücum etmiş, ürünlerini dağıtmış, sonra da onu dövmekle kalmamış, demir cop ve bıçaklarla kanlar içinde bırakmışlardı. Ölümle sonuçlanan bu olayı aynı gruptan bir kişi kamerayla kaydetmişti. İlgili savcılık, ‘etnik düşmanlık zemininde adam öldürme’ suçundan soruşturma açmış ve bu sırada ele geçirilen malum kaset neticesinde katiller yakalanabilmişti. Ne var ki, olayı gerçekleştirenlerden sadece üçü mahkeme önüne çıkarılabildi. Yargı kararına gelince; olayı organize eden kişi zaman aşımından (!) beraat ederken, diğer ikisi 7 ve 4 yıl kadar bir zaman, çocuk kolonisine mahkum edildi.
Rusya’nın özellikle büyük şehirlerinde Rus olmayanlara karşı girişilen bu barbar davranışların örnekleri çoğaltılabilir. (Gerçi mahkemeye intikal edip netice alınanlar çok azdır.) Yalnız, bu hareketlerin sadece yabancılara değil, Rusya vatandaşı olan gayr-i Ruslara karşı da olduğu belirtilmelidir. 2001’de Moskova’da Yesenova, Teplıy Stan, Çarıçin, Kahovka semtlerinde dazlakların gayr-i Ruslara karşı organize ettikleri pogromlar zihinlerde canlılığını hâlâ korumaktadır. (Yesenovo’daki pogromun elebaşısı da mahkemece suçsuz (!) bulunarak salıverildi, geçtiğimiz günlerde.) Bu olayların en son vahim örneği, yakın günlerde Petersburg’da Tacik bir babanın demir coplarla vurularak bayıltılması ve yanındaki çocuğunun boğularak öldürülmesiydi.
Dünya basın kanallarına böylesi münferit olayların nadiren yansımasına karşın, Rusya’da gayr-i Ruslara karşı gösterilen bu tavır giderek yaygınlaşıyor. Televizyon haberlerine konu dazlakların en son gösterisi 17 Mart’ta Moskova’nın Kültür Parkı’nda gerçekleşti. Bu olayda iki ilginç husus vardı: Toplantının önceden izin alınarak polislerin korumasında yapılması ve o sırada alandan geçmekte olan bir grubun “kahrolsun faşistler” diye bağırması üzerine polislerin bu gruba sert müdahalede bulunması. Bunlara rağmen, dazlakların mitinginden gayr-i Rusların muhtemelen en çok hatırlayacakları şey, dazlak olmayan (!) orta yaşlardaki hatibin sözleri olacaktır. O, gayr-i Rusları “kara veba”ya benzetmiş ve bununla her alanda mücadele edilmesi gerektiğini televizyon kamerası önünde polislerin koruması eşliğinde açıkça ifade etmişti.
Evet, Dazlaklar son yıllarda Rusya’da toplum hayatına damgasını vuran, kendinden sık sık söz ettiren bir olguya dönüştüler. Onlar gruplar halinde dolaşıyor; farklı bir milletten birilerine rastladıklarında saldırıyorlar. Genellikle reşit olma yaşına varmamış gençlerin katıldığı bu hareket, Rus şovenizminin ve faşizminin en bariz misallerini ortaya koymaktadır. Rivayete göre Moskova, dazlakların varlığından ilk defa 1992 yılında haberdar oldu ve takip eden iki yıl içinde hareket doruğa ulaştı. Şimdilerde bu harekete destek veren başkentteki üyelerin 4 ila 10 bin arasında değiştiği söylenmektedir. Dazlak hareketini araştıran S. Belikov’un kanaatince, bu hareketin eski üyelerini serseri diye adlandırmak mümkünken, şimdikiler birer profesyonel katildir.
Peki, söz konusu harekete yönetim kademeleri ve polis nasıl bakıyor? 14 Mart’ta yapılan Rus devlet başkanlığı seçimlerinde 4. olan İ. Khakamada (gayr-i Rus kökenli), Argumentı i faktı gazetesine verdiği mülakatta, Rusya’nın çok milletli bir ülke olmasının yönetici elitlerce bir problem olarak lanse edildiğinden şikayet ediyor ve devlet yönetimindekilerin öncelikle bu tür söylemlerden kaçınmaları gerektiğini belirtiyordu. Khakamada, demecinde söz konusu fobinin ve pogromların devletin belli kademelerinden destek bulduğuna dikkat çekmekteydi. Moskova Anti-Faşist Merkezi başkanı E. Proşeçkin’e göre, gençler arasında milletçi-faşist ideallerin yaygınlık kazanmasının esas nedeni, yazılı ve görüntülü medyada yapılan Nazi propagandasının tamamen cezasız kalmasıdır. Bunun yanında, yöneticiler içinde Rusya’nın hâlâ çok milletli ve çok dinli bir ülke olduğu görüşünün sindirilememesinin de bu olayların çıkmasını ve liderlerin ‘korunması’nı kolaylaştırdığını söyleyebiliriz.
Bazı medya kuruluşlarının, özellikle TV kanallarının gayr-i Rus düşmanlığını el altından teşvik ettikleri görülmektedir. Daha birkaç gün önce, ulusal kanal TV3, NTV ve ORT 1’deki bazı programlarda Moskova’daki milli lobiler aleyhine propaganda yapılmakta ve dazlakların tarafını tutan bir söylem benimsenmekteydi. Bir süre önce, bir devlet kanalı olan TVÇ, etnik düşmanlığı açıkça körükleyen ‘Söz ve İş’ adlı programını, Azeri milli lobisinin yoğun protestosu üzerine yayından kaldırmıştı. Ayrıca, bu tür olaylarda medya haberlerinin sunuluş tarzları da, gayr-i Ruslara karşı bir ayrımcılık havasının teşvik edildiğine işaret etmektedir.
Bu meselenin tarihî evveliyatı ile sosyo-ekonomik/demografik ve Rusya Federasyonu’nun geleceğini ilgilendiren hususlarına değinmek gerekiyor: Tarihte gayr-i Rus fobisi, Rusya İmparatorluğu’nda gayr-i Ruslara karşı yürütülen ayrımcılık şeklinde tahakkuk etmişti. Daha 16’ncı yüzyılın ortalarında Ruslar, ele geçirdikleri Kazan’da tüm camileri kapatmış, Müslümanları surların dışına sürmüş, ahaliyi zorla Hıristiyanlaştırmaya çalışmışlardı. Müteakip yıllarda hayatın her sahasında özellikle Müslümanlara karşı dışlama faaliyeti sürdürülmüştü. Yönetim kademeleri gayr-i Ruslara kapalı iken, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında bile herhangi bir gayr-i Rusun üniversitede akademik kariyer yapması imkansızdı. 20’nci yüzyıla gelindiğinde Rusya İmparatorluğu, Lenin’in ifadesi ile bir ‘halklar hapishanesi’ne benziyordu. Ekim Devrimi akabinde söylemde ‘özgürleşen’ milletlerin gerçek hayatta konumları değişmedi. Kısmî bir iyileşmeden bahsedilse bile, temelde meselenin özü aynı kaldı. Merkezî yönetimde görev almadaki farklılıklar bir tarafa, bölgelerarası gelişmişlik düzeyindeki dengesizlikler ve Rus ve gayr-i Rus bölgelerdeki işçilerin durumundaki kıyaslar gayr-i Rus ayrımcılığı/fobisi konusunda çok şey söylemektedir.
1991’de Sovyetler sadece çökmekle kalmadı; enkazının altından derindeki bu fobiyi de ortaya döktü. Dazlaklar olayının 90’lardan itibaren yükselmesinin sosyo-ekonomik boyutunu sosyolog A. Tarasov şöyle izah ediyor: “Çöküş, sadece maddi değil, psikolojik felaketi de beraberinde getirdi. Çocuklar, ekmek kavgası veren velilerin artık umurunda değildi; aynı zamanda okullarda talim/terbiye sistemi de yıkıldı. Çocuklar kendi başlarına bırakıldı ve oracıkta düşmanlarını, yani karşıt ırkı buldular.” Şehirlerdeki gelir uçurumu ve önemli şirket ve iş yerlerinin, pazar ve dükkan sahiplerinin birçoğunun çalışkan gayr-i Ruslar olması da, dazlakların söylemlerini sertleştirmelerinde önemli rol oynadı. 144 milyon nüfuslu Rusya’nın demografik durumunun gittikçe Ruslar aleyhine değişmesi olayın bir diğer boyutuydu. Doğum artışları eksilerde dolaşan Rusların, zaman geçtikçe diğer etnik unsurlar arasında azınlık durumuna düşme ihtimali birçoklarını rahatsız ediyordu.
Gayr-i Rus fobisi, birçok açıdan Rusya’nın geleceğini de tehdit etmektedir. Öncelikle, böylesi bir husumet, toplum içinde diğer etnik ve dini unsurların orta vadede dışlanmasına yol açacak ve şu an bir güç konsolidasyonu içinde olan Rusya’nın çabalarını sekteye uğratacaktır. İkinci olarak, ülke içinde bu etnik düşmanlık varken, Rusya’nın yakın çevresine ve dünyaya barış ve istikrar götürmesi de imkansızlaşacaktır. Üçüncüsü ve en önemlisi, şu an rejim baskısıyla belli bir düzeyde statik gibi duran “federasyon resmi”nin, orta ve uzun vadede gerilimin, toplumun tüm yönlerine yayılması ile birlikte dağılma sürecine girme ihtimalidir. Diğer taraftan, son yıllarda uluslararası arenada tek kutupluluğa karşı çok kutupluluk tezini savunan Rusya, bünyesindeki halklara baskılardan uzak çok kültürlü bir atmosferi temin edemez ise, kendi söylemi ile tutarsız bir konuma düşecektir.
Bu anlamda, yeniden devlet başkanı seçilen Putin’in üzerine önemli görevler düşmektedir. Çünkü en çok (neredeyse %97’lere varan) desteğin, Federasyon’un Müslüman/Türk bölgelerinden gelmesi, gayr-i Ruslara karşı şiddetin önlenmesi hususunda Putin’e verilen üstü örtülü bir mesaj olarak da görülmelidir. Umulur ki, diğer gayr-i Ruslar Azeri Mehmedov’un meş’um kaderini tekrar yaşamaz ve dazlaklar olayı Rus entelijansiyasının eserlerinde gerekli yeri bulur. Burada ise, devlet başkanı ve yönetici elitin hayata geçireceği akl-ı selim bir milli siyasete ihtiyaç vardır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Vügar İmanov