Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Rusya-Türkiye: Daha yakın, daha zengin
Tayanç Ahmet Gündüz
TÜRKİYE Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu’nun ekonomik ilişkilerinin geçmişi, 1930’lardaki Sovyet ekonomik yardımları ve Türkiye’de ilk kurulan sanayi tesisleri için sağlanan desteğe kadar uzanıyor. Türkiye’de o dönemde ‘devletçilik’ ilkesinin gündemde oluşu ve daha önemlisi yeterli sermaye sahibi bir burjuva sınıfının eksikliği, kamu iktisadi teşekküllerinin kurulmasını zorunlu kılıyordu. Bu konuda şüphesiz örnek alınabilecek en yakın model SSCB’de idi. Tekstil, metalürji, cam ve kimya sanayilerindeki ilk büyük yatırımlar bu çerçevede gerçekleştirildi.
Ancak tarihî, siyasî ve askerî nedenlerle iki kutuplu dünyanın Batı yakası ile ortak hareket eden Türkiye, daha sonraki dönemde, 1960’lardan itibaren gündemimize giren kalkınma planları dışında, SSCB modelini bir kenara bıraktı. Devletimiz de planlama yapıyordu; ancak kapitalist dünya ekonomi sisteminin bir parçası olarak.
 
Ortak Payda
Bu süreç 1985’den itibaren SSCB, Mihail Gorbaçov liderliğinde Glasnost ve Perestroyka politikalarına başlayıncaya kadar devam etti. Daha sonraki dönemde SSCB’nin dağılması ile, Rusya da ekonomik model olarak liberal kapitalist sistemi tercih edince, komşuluk ilişkileri ekonomide verimli bir sürecin destekçisi oldu. Gerçi Rusya Federasyonu’nun Türkiye ile doğrudan sınır komşuluğu yok. Ancak gerek Karadeniz’e komşuluk ve coğrafî yakınlık gerekse tarihî ve demografik ortaklıklar iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri hızla geliştirdi.
Rusya ile Türkiye’nin ekonomik ilişkileri; petrol ve doğal gaz ticareti, müteahhitlik hizmetleri, tekstil, perakende ticaret ve turizm gibi alanlarda yoğunlaşıyor. 1992’de 1,5 milyar dolar düzeyinde iken, bugün büyük ölçüde Türkiye’nin Rusya Federasyonu’ndan gerçekleştirdiği ithalattaki artıştan kaynaklanan ve 6,5 milyar doları bulan bir resmî ticaret hacmi var. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Mart ayında Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında, ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkartılması hedefi dile getirildi. Bu rakamlara bavul ticareti ve turizm gelirleri de eklenince iki ülke arasındaki ekonomik ilişkinin boyutu 12 milyar dolara yaklaşıyor. Türkiye’ye gelen Rus turist sayısında her geçen gün görülen artışla birlikte ekonomik ilişkinin boyutu 15 milyar dolara kısa süre içinde ulaşacak gibi görünüyor. Gül’ün ziyareti sırasında gündeme gelen bir diğer önemli konu da Boğazlardan geçen tankerlerin sayısındaki artışa ilişkin çekinceler idi. Türkiye, Rus ve Kazak petrollerini de inşa halindeki Bakü-Ceyhan boru hattına yönlendirmek istiyor. Azerbaycan petrolü, boru hattının verimli kullanımı için yeterli değil. Hattın etkin kullanımı için Rusya’nın desteği önem arz ediyor.
 
Krizin Faydası da Var
1998 krizinden sonra para birimi rublede devalüasyona giden ve ithalatını kısan Rusya’nın toparlanması kısa sürdü. Rusya’nın, Irak’ın işgaline gösterdiği tepkinin cılız kalmasında, bu savaş nedeniyle petrol ve doğal gazın uluslararası fiyatlarının yüksek seyretmesi de etkin oldu. Fiyatlardaki artış sonucu, bu ürünlerin önemli bir ihracatçısı olan Rusya, 2003 yılını 60 milyar dolar dış ticaret fazlasıyla kapattı. Rusya’nın Türkiye’ye olan ihracatı yine fiyatlardaki bu artış nedeniyle 4,5 milyar doları aştı. Türkiye’nin aleyhine yaklaşık 3,5 milyar dolarlık bir açık oluştu. Mavi Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi çerçevesinde Rusya’dan her yıl artan oranda doğal gaz alımının başlamış olması nedeniyle bu açık önümüzdeki yıllarda daha da büyüyecek.
Türkiye’nin ihracatında Rusya’nın payı %2-3 düzeyinde. Oysa 1997’de bu oran %8’e ulaşıyordu. O dönemde Rusya’ya yapılan ihracatın, aynı ülkeden gerçekleştirilen ithalatı karşılama oranı %100 iken bugün bu oran %25’ler seviyesinde. Uzun vadede bu çarpık dış ticaret ilişkisinin sürdürülmesi zor gözüküyor. Bugünkü oranlar büyük ölçüde Rusya’nın atlattığı kriz sonrasında gerçekleştirilen devalüasyon ve petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklanıyor. Fiyatların gerilemesi ve rublenin değer kazanması oranların bir miktar düzelmesinde etkili olacaktır. Ancak Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında %11,3’lük payla ikinci sırada bulunan Rusya’nın, iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde ticaret ortağı Türkiye’nin de çıkarlarını gözetmesi gerekiyor. Örneğin Rusya’nın BDT ülkelerinden ithalatta KDV ve bazı diğer vergileri uygulamaması, Türk ihracatçıları olumsuz etkiliyor.
Rusya’nın zenginleşmesinin Türkiye ekonomisine olumlu etkileri de var. Örneğin, 2003 yılında 1 milyon 250 bin Rus turist Türkiye’yi ziyaret etti. Rusya, Almanya’dan sonra Türkiye’ye en çok turist gönderen ülke haline geldi. Rusya’da Türk müteahhitlerin üstlendikleri proje tutarı geçen yıl 1 milyar doları aştı. Bu sektördeki problem ise Rusya’da çalışan Türk işçilerini ilgilendiriyor. Rusya Federasyonu, %8’i aşan işsizlik oranı nedeniyle yabancı işçi kotasını 510 binden 213 bine düşürdü.
 
Ortak Gelecek?
Dışişleri Bakanı Gül, Rusya ziyareti öncesinde gerçekleştirilen bir röportajda Rusya ve Türkiye’nin birbirini tamamlayabilecek ekonomik yapılara, iyi yetişmiş genç nüfuslara, dinamik müteşebbislere, dünya ticareti ve enerji kaynakları açısından stratejik konumlara sahip iki ülke olduğunu hatırlatıyor; Avrasya ülkesi olma vasfına sahip bu iki büyük ülkenin, ortaklıklarını çok boyutlu bir düzleme taşımaları durumunda, büyük kazanç elde edeceklerini vurguluyordu.
1989’da iki ülke arasındaki resmî ticaret hacminin birkaç yüz milyon dolar olduğu ve bugün 6,5 milyar doları bulduğu düşünülürse, atılacak yeni adımlarla bu ortaklıktan daha büyük kazançların elde edilmesi muhtemel gözüküyor. Kaynak bakımından zengin Rusya ile müteşebbis ruhu ve üretim yelpazesi her geçen gün güçlenen Türkiye, imkanlarını birleştirebilirse gerek kendileri gerekse bölge ülkeleri için daha müreffeh ve onurlu bir geleceğin kurucuları olabilirler.

Paylaş Tavsiye Et