Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Irak direnişine taze kan
Hatice Boynukalın Şenkardeşler
SADDAM Hüseyin rejiminin bir yıl öncesinde tarih sahnesinden silinmesinden sonra Irak, bugünlerde çatışmaların en yoğun biçimde yaşandığı bir süreçten geçiyor. Her gün Sünni grupların düzenlediği küçük çaplı saldırılar ve bu saldırılar neticesinde ölen ya da yaralanan birkaç ABD’li askerin yerini, şimdilerde Şii grupların da katıldığı, yüzlerce Iraklının ölümüyle sonuçlanan, ancak buna karşılık işgal cephesine de onlarca kaybın verdirildiği topyekûn bir direniş almış durumda. Ancak bölgeden gelen yoğun haber trafiğine rağmen Irak’taki direniş hakkında sağlıklı bilgi içeren bir enformasyona henüz ulaşılabilmiş değil. Direnişçilerin de kendi kimliklerini açığa vurmaya pek hevesli oldukları söylenemez.
 
Kafalarda Soru İşaretleri
Yaşananlar karşısında kendi halkının ve dünya kamuoyunun tepkisine rağmen, Irak’ı özgürleştirmeye ve demokratikleştirmeye! kararlı ABD’-nin, direnişçi çizgiyi terörizmle ve kanun dışılıkla suçlaması bir yana, aynı ithamların bazı yazar ve düşünürler tarafından da seslendirilmesi son günlerde Arap basın camiasında bölünmelere yol açtı.
Çeşitli baskılar sebebiyle Arap yönetimlerce de tanınmayan bu hareketler, ABD’ye karşı cephede yer alan her kesime büyük bir sempatiyle bakan Arap halklarından büyük destek görmekte. Bu gerçeği gözden kaçıran çevreler, Arap kamuoyunun Irak Geçici Konseyi üyelerini ve Irak’ta faaliyet gösteren bilumum siyasi hareketleri ABD yandaşı olmakla suçlamasına bir anlam veremiyor.
Şii ve Kürt grupların başlangıçtan itibaren direnişçilerden uzak durma nedenlerini tartışan el-Hayat yazarı Abdullah el-Eş’al, “ABD işgalinin, Saddam döneminde kaybettiklerini telafi ettireceğine inanan Şiiler ve Kürtler, kurulan yeni düzende rol almayı umuyordu. Ancak ABD Irak içerisinde birliğin sağlanmasını imkansız hale getirmek için Irak’ı parçalayarak iç savaşa sürüklemeye çalıştı; Kürtlerden de bu noktada büyük destek gördü. Şiiler ise ahlakî-dinî açıdan ABD’lilerle işbirliği yapmaktan kaçınarak genellikle tarafsız bir çizgide durdular” satırlarıyla yakın döneme kadar olan gelişmeleri özetliyordu.
 
Şiilere İade-i İtibar
Ancak Eş’al’in çizdiği bu tablo, Bağdat düştüğü günden itibaren tepkisini protesto ve barışçıl eylemlerle gösteren Şii lider Mukteda es-Sadr grubunun yayın organı “el-Havza” Gazetesinin, işgalci yönetim tarafından kapatılması ve yine Sadr’ın yardımcısı Mustafa el-Yakubi’nin tutuklanması üzerine çıkan olaylar sonucu değişti. Sadr’ın silahlı mücadeleye karar vermesinden itibaren Felluce, Kufe, Azamiyye, Sadr, Ramadî, Necef, Musul, Nasıriyye, Deyali, Kut, Kerkük ve Kerbela bölgelerinde yaşanan gelişmeler kimilerine göre açık seçik bir şekilde Iraklı Arap halkın, Sünnisiyle Şiisiyle, işgal karşısında tek ses, tek vücut olduklarını kanıtlar nitelikteydi.
Es-Sadr taraftarlarının Şeyh Ahmed Yasin’in fotoğraflarıyla birlikte Irak bayrağını açması ve Sadr’ın ‘Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad’ın takipçileriyiz!’ şeklinde bir söylem benimsemesi, el-Quds el-Arabi’den Abdülbari Atvan’a göre ABD’nin silmeye çalıştığı Irak’ın Arap kimliğinin vurgulanması ve Irak intifadasının Araplaştırılması anlamına geliyordu.
Sadr’ın yandaşlarının dışında da direnişe destek veren ve mezhep ayrılığını göz ardı ederek sadece vatanî duygularla hareket eden Şiilerin bulunduğunu vurgulayan Mısırlı yazar Fehmi Huveydi ise, “Sadr’ın niyeti ne olursa olsun, onun Irak Şiilerine iade-i itibar sağladığı karşı çıkılmaz bir gerçektir. Artık, direnişi yalnızca Sünni üçgenle sınırlı tutamayacağımız ve Şiilerin tamamını da işgalcilerle barış içinde yaşama taraftarı olarak yaftalayamayacağımız bir döneme giriyoruz” diyordu.
Mukteda es-Sadr’ın bu çıkışı yapacağının daha önceden de tahmin edildiğinin altını çizen eş-Şark el-Avsat yazarı Abdurrahman er-Râşid, “Mukteda, en başından beri ülkede bulunan yerli ve yabancı güçlere muhalif bir çizgi izliyor; onları tehdit eden bir dil kullanıyordu. Ancak tüm bu olanlarda asıl endişe verici durum, ‘Irak’ı, ancak Saddam tipi bir diktatör bir arada tutarak yönetebilir!’ tezini savunanlara dayanak teşkil eden bir nitelik taşımasıdır” diyerek endişelerini dile getiriyordu.
 
Yöntem Aynı, Amaçlar Farklı (mı?)
Direnişçi grupların tamamı arasında bir mutabakatın var olup olmadığı sorusuna ise, Şakir el-Cevheri, er-Ra’y Gazetesindeki makalesinde yanıt arıyordu: “Görülen o ki, Felluce ve Azamiyye kentlerindeki direniş hareketleri, Şiilerin çoğunlukta olduğu Sadr, Necef, Kerbela ve Divaniyye şehirlerindeki direnişle aynı amacı gütmüyor. Bu gerçek aynı zamanda gizli bir tehlikenin de habercisi durumunda. Sünni üçgende yapılan direnişin amacının ABD askerlerini Irak’ı terk etmeye zorlamak olduğu âşikar. Ancak Sünni çevreler, kendi aralarında dahi, gelecekte tesis edilecek yönetim konusunda farklı görüşlere sahip. Sayıları az da olsa Baas Partisi’ni destekleyen direnişçiler, halen Saddam Hüseyin’in yönetimini tek meşru yönetim olarak görmekte iken, İslamcı direnişçilerin amacı Irak’ta İslamî bir yönetim kurmaktır.”
Bu noktada Şii direnişçilerin ne Saddam yönetimine, ne de Ehli Sünnet’i esas alan bir yönetime yeşil ışık yakmayacağını belirten yazar, direnişçilerin lideri es-Sadr’ın amaçlarını şu iki maddeyle özetliyor: “30 Haziran’da Irak yönetimini seçilmiş bir hükümete devretmek ve Saddam Hüseyin’in bu hükümet tarafından yargılanmasını sağlamak.”
Mukteda es-Sadr’ın yandaşlarının yaptığı eylemlerin, Irak’taki Şii gruplar arasında ayrılık çıktığının en önemli göstergelerinden biri olduğuna da değinen el-Cevheri, “Irak Geçici Konseyi’nde temsil edilmeyen tek Şii grup, Sadr’ın grubu. Bunun nedenleri hakkında birden fazla görüş ileri sürülmekte. Ancak sebep ya da sebepler ne olursa olsun, önemli olan Sadr’ın Irak’ın geleceğinde önemli bir rol almak istediği gerçeğidir. Sadr, bunun yolunun güç gösterilerinden geçtiğinin farkında. Bu eylemler neticesinde Sadr grubu, ABD’ye kendi varlığını kabul ettirme peşinde. Halk arasında popülaritesinin artması, Sadr’ı ileri tarihlerde yapılacak bir seçimde öne çıkan isimlerden biri yapar. Bu durum ise gençler tarafından desteklenen Sadr ile diğer Şii merciler arasındaki ayrışmayı daha da keskin hale getirir. Sadr’ın işgalcilere karşı çıkmasından dolayı Şii halkın büyük kısmının desteğini arkasına almasından endişe duyan merciler, kendi itibarlarının halk nezdinde sarsılmasından ve bu itibarı korumak için ABD ve müttefiklerine karşı çıkma konusunda Sadr ile aynı tutumu göstermek zorunda kalmaktan çekiniyor” diyordu.
Bu bağlamda bölgedeki dengeleri yeniden alt üst edebilecek bir nitelik taşıyan Mukteda es-Sadr hareketinin önümüzdeki günlerde takınacağı tutum, Irak’ın geleceğini şekillendirmede de önemli bir rol oynayacağa benziyor.

Paylaş Tavsiye Et