Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Asya hattında değişen dengeler
Ebru Afat
1989’DA iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinden itibaren bir geçiş dönemi yaşayan dünya sisteminin 21. yüzyılda alacağı biçim yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Kendi nüfuz alanları üzerinde hegemonya kurmak isteyen bölgesel güçler, ABD’nin tek süper güç olarak diplomasi oyununun kurallarını çok fazla zorlamadığı, ancak uluslararası iktidarı da tek başına kontrol ettiği on yılı, tahkimatlarını güçlendirmekle geçirdiler. ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından açıkça küresel bir imparatorluk kurmaya girişmesiyle birlikte bu tek kutuplu geçiş dönemi, muhtemel çok kutuplu dünya düzeninin ön safhasına dönüşmeye başladı. Avrupa Birliği, Çin, Hindistan, Rusya ve Japonya gibi kaynak ve pazar paylaşımı masasında kendilerinin de söz hakkı olmasını isteyen diğer aktörler, hem ABD’ye, hem de birbirlerine karşı kartlarını açmaya yöneldiler.
Almanya ile Fransa’nın liderliğindeki AB, Türkiye’ye üyelik müzakereleri için tarih vermek suretiyle, ABD’ye rakip bir küresel güç olma yolunda büyük bir hamle yaptı. Ancak Amerikan hegemonyasına karşı verilen en dikkat çekici mücadele Asya’da yaşanıyor. Amerika’nın imparatorluk girişimlerine açıkça tavır alan Rusya, Hindistan ve Çin arasındaki ilişkiler stratejik bir yapıya bürünürken, ABD’nin pozisyonuna karşı çıkmayan ancak artık kendisi de uluslararası sahnede başrollerden birini oynamak isteyen Japonya da hareket alanını genişletmeye çalışıyor. ASEAN (Güneydoğu Asya Devletleri Topluluğu) Zirvesi’ndeki atılımlar ile Putin’in Hindistan ziyareti sırasında gündeme gelen Rusya-Hindistan-Çin ekseni, Asya’daki bu hareketliliğin son örnekleri.
29-30 Kasım tarihlerinde Laos’un başkenti Vientiane’de düzenlenen ASEAN Zirvesi ile ASEAN Artı Üç (Japonya, Çin, Güney Kore) toplantısında önemli kararlar alındı. 1967’de bölge ülkeleri arasında ekonomik işbirliğini sağlamak amacıyla kurulan ASEAN’ın üyeleri (Malezya, Endonezya, Singapur, Brunei, Filipinler, Tayland, Myanmar, Laos, Vietnam, Kamboçya) ile Japonya, Çin ve Güney Kore arasında serbest ticaret bölgesinin kurulması konusunda nihayet tam bir uzlaşmaya varıldı. Özellikle Japonya ve Malezya basını ile Batı basınındaki birçok yorumcu tarafından Asya’da AB’ye rakip olacak dev bir ekonomik birlik yaratılmasına gidecek tarihî bir adım olarak nitelenen bu girişimle, 1997’de başlayan ve iki yıl önce kurumsallaşan ASEAN Artı Üç süreci somut bir hale getirildi.
Bu doğrultuda 2010’da başlayacak bir ASEAN-Çin Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulmasını öngören ekonomik ortaklık anlaşmasının uygulanmasını hızlandırmak için ASEAN ile Çin arasındaki ticaret tarifelerinin 2005’ten itibaren azaltılmaya başlanması kararlaştırıldı. Bu karar, ASEAN’ın entegrasyon sürecini de olumlu yönde etkiledi. Üye ülke liderleri, ASEAN içi ticarete konu olan 11 ana ürün grubundaki tarifelerin 2007 yılına kadar kaldırılması noktasında anlaşma sağladılar.
ASEAN ülkeleri ekonomik büyüme mucizesi gerçekleştiren Çin sayesinde ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek için bu ülkeyle yakın ilişki kurmak istiyor, ancak bölge liderliğine oynayan Çin’in ihtiraslarından da endişe duyuyorlar. Bu anlaşma bir taraftan Çin’in Asya’nın ekonomik işbirliği ve gelişmesinin lider ülkesi pozisyonunu güçlendirirken, diğer taraftan da bölgede Çin’in uzun vadeli niyetlerinden duyulan endişenin kısmen de olsa dağılmasına yardım edecek.
Çin’in bölgedeki etkisini kırmaya çalışan Japonya ve Güney Kore ile grup arasındaki ekonomik ortaklık müzakerelerinin 2005’te başlaması kararlaştırıldı. Bu müzakerelerin iki yıl içinde tamamlanması ve ekonomik ortaklığın 2012’de ASEAN-Japonya Serbest Ticaret Bölgesi ile sonuçlanması gerekiyor. 2001’de iktidara gelen Başbakan Junichiro Koizumi, Japonya’yı küresel bir aktör haline getirmek için cesur adımlar atıyor. Irak’a insanî yardım amaçlı 550 kişilik bir birlik gönderen ve bu birliğin görev süresini 14 Aralık’ta bir yıl daha uzatan Koizumi hükümeti, Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olması için destek toplamaya çalışıyor. ASEAN Zirvesi’nden de Japonya’ya bu konuda tam bir destek çıktı.
Çin’in Asya’daki dengeleyicisi Hindistan ile ABD’nin Pasifikler’deki jandarması Avustralya ve Yeni Zelanda’nın katılımları zirvenin bir diğer dikkat çekici yönü. Hindistan’la ortaklık anlaşması imzalayan ASEAN böylelikle Çin’e alternatifsiz olmadığı mesajını veriyor. Avustralya ve Yeni Zelanda liderleri ise ilk defa ASEAN Zirvesi’nde yer alarak bölgedeki hareketliliğe bigane olmadıklarını gösterdiler. Ancak Avustralya Başbakanı John Howard’ın saldırganlıktan uzak bölgesel bir pakt olan ASEAN Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’nı imzalamayı reddetmesi, bölge ülkelerini büyük hayal kırıklığına uğrattı. Howard’ın bu tavrı, Avustralya’nın 2005’te Malezya’da düzenlenecek ve ASEAN üyesi 10 ülke ile Japonya, Çin ve Güney Kore’nin katılacağı bir Doğu Asya Zirvesi’ne ve herhangi bir Asya gruplaşmasına dahil olma şansını sona erdirdi.
ASEAN’ın Myanmar’daki askerî yönetimin baskıcı politikalarına ve Tayland’ın Müslümanların yaşadığı güney bölgesindeki şiddet olaylarına değinmemesi özellikle Batı basınında zirvenin başarısız olduğu yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Ancak bütün zaaflarına rağmen ASEAN’ın 2 milyarlık dev bir ortak pazara dönüşme yoluna girmesi, Asya’nın yakın gelecekte diplomatik arenada alacağı pozisyonun ipuçlarını veriyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ASEAN Zirvesi’nin hemen ardından 3-5 Aralık’ta Hindistan’a gerçekleştirdiği ziyaret, Rusya, Hindistan ve Çin arasında 2002’den beri gelişmekte olan stratejik üçgenin gündeme gelmesine vesile oldu. Moskova-Yeni Delhi-Pekin arasında bir eksen kurulması çağrısını tekrarlayan Putin, tek kutuplu bir dünyanın küresel tehlikeler doğurabileceğini söyledi. Her ne kadar tek taraflı güç olarak bir isim zikretmediyse de Putin’in ABD’yi kastettiği açıktı. Çünkü Putin’e göre 2,5 milyar insanı içine alan nükleer silahlara sahip üç ülkenin ittifakı, ABD’nin küresel gücünü dengeleyecek ve küresel barışı getirecektir.
Üç ülkenin, Müslüman nüfuslarının dini yönelişini durdurmak ve ABD’nin Orta Asya’daki nüfuzunu kırmak gibi ortak çıkarlarının yanı sıra çeşitli anlaşmazlıkları da mevcut. Aralarındaki ekonomik ve askerî rekabetin yanında sınır anlaşmazlıkları ve Tibet sorunu, Çin ile Hindistan arasında güvensizliğe sebep oluyor. Hindistan’da nükleer enerji yatırımları yapan Rusya ise hem Çin, hem de Hindistan’a milyarlarca dolarlık silah satışı gerçekleştirmekte. Rusya, küresel bir oyuncu olmaya çalışan Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olma isteğini de destekliyor. Putin’in ardından Hindistan’ı ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Hindistan’a ABD ile ortak füze savunma sistemi geliştirmeyi önerdi.
Sonuç olarak Asya’da yakın zamanda ABD’ye karşı önemli bir güç merkezi ortaya çıkacak. Ancak bu gücün alacağı şekli, bölge ülkelerinin birbirleri ve ABD ile ilişkilerinin niteliği belirleyecek. Diplomasinin yakın gelecekteki ana unsurlarından biri de şüphesiz bu Asya gücü olacak.

Paylaş Tavsiye Et