Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Putin’in Ankara ziyareti
Vügar İmanbeyli
RUSYA Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Volodya Putin’in ‘tarihî’ olarak nitelendirilen Ankara ziyareti nihayet geçtiğimiz yılın 5–6 Aralık günlerinde gerçekleşti. Ziyaret çerçevesinde dostluk ve işbirliğinin derinleştirilmesiyle ilgili bildirgenin yanı sıra, yarım düzine antlaşmaya da imza atıldı. Türk-Rus ilişkilerinin zirve noktası sayılan bu ziyaretin birçok işbirliği noktası yaratmakla geleceğe dönük önemli bir açılım olacağı çoğu kişi tarafından kabul ediliyor.
Putin’in dış politika danışmanı Sergey Prikhodko, söz konusu ziyaretin “son yıllarda başkanın gerçekleştirdiği en önemli gezi” olduğu kanaatinde. Ona göre, Türkiye her zaman “NATO’nun ileri bir karakolu olarak telakki edilmekte ve ilişkilerde suni gerginlik havası devam ettirilmekteydi; ama son yıllardaki ciddi temaslarla münasebetlerin normalleşmesini pekiştirecek bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bu ziyaret de, ilişkileri daha iyi bir düzeye çıkarma ihtiyacından doğmuştur.”
Şüphesiz ki Rusya, Türkiye’nin sıradan bir komşusu değil. İster bölgesel, ister küresel düzlemde Rusya’nın hesaba katılmadığı denklem eksik olmakta; nitekim Kıbrıs meselesindeki Rus vetosu bunun bir göstergesiydi.
1990’lı yıllarda Soğuk Savaş’tan kurtulmasına rağmen, bu sefer de Soğuk Barış şartlarında geçen Türk-Rus siyasî ilişkileri, 2000’lere gelindiğinde artan ticaret ve turizm sayesinde nitelik değiştirdi. Putin’e göre, “milyonlarca turist ve iş çevreleri, hükümeti bu münasebetleri daha yüksek bir düzeye çıkarmaya zorladı.” İktisadî boyuta bakılırsa Rusya, Türkiye’nin ithalatında 2., ihracatında ise 8. sırada; toplam ticaret hacminin de yıl sonuna doğru 7 milyar doları aşması bekleniyor. Türk şirketlerinin Rusya’da genellikle inşaat ve gıda sektöründe 12 milyar dolara varan yatırımlarına karşılık, Rus şirketlerinin Türkiye’deki yatırımlarının 400 milyon dolar olduğu biliniyor. Bunun yanında, 2003’ün tamamında 1 milyon 600 bin olan Rus turist sayısı, 2004’ün ilk yarı rakamlarına göre 900 bine ulaştı. Ayrıca, Rusya’da yaklaşık 50 bin Türk’ün yaşadığı belirtilmelidir.
Siyasî münasebetlerdeki dönüm noktalarından biri, Ankara’nın son iki yılda özellikle Irak konusunda bağımsız bir politika yürütme kabiliyetini ortaya koyması idi. İlişkilerin iyileşmesinin diğer bir nedeninin de, Türk liderlerin güven verici kişiliklerinde yattığını söylemek yanlış olmaz. Putin, Başbakan Recep T. Erdoğan hakkında, “özü sözü bir adamdır. En çok etkilendiğim husus, bir şeye söz verdiyse, ne kadar zor olursa olsun, yerine getirebilir olmasıdır” sözlerini sarf etmesi boşuna değil.
Ziyaret sırasında en çok konuşulan mevzu enerji idi. Öyle anlaşılıyor ki Rusya, dev elektrik şirketi “EES-Rossiya”nın başkanı A. Çubays’ın ortaya attığı düşünce -kaba güçle değil; doğal gaz, petrol ve enerji alanında nüfuzunu çevreye yaymak- çerçevesinde “liberal imparatorluk” olma yolunda. Ziyaret sırasında Gazprom ile BOTAŞ arasında varılan mutabakat bu açıdan önemli. Çünkü Türkiye’de doğal gaz deposu da kurmak isteyen Rusya’nın bu doğal gaz devi, Anadolu güzergâhından faydalanarak Orta Doğu ve Akdeniz’e açılmak niyetinde. Mavi Akım Projesi tamamlandığında, Türkiye’den İsrail gibi üçüncü bir ülkeye doğal gaz aktarım hattı kurulması an meselesi olacak. Ayrıca, Boğazların yükünü hafifletecek bir petrol boru hattının yapımı da gündemde; şu an mesele güzergâh seçiminde düğümlenmiş durumda. Türk tarafı Samsun-Ceyhan’a öncelik verirken, Ruslar Kıyıköy-Saros hattını yeğliyor.
Askerî işbirliğine gelince, malzeme ithalatını tamamen NATO ülkelerinden yapan Türkiye’nin bu ticaretinde Rusya’nın payı %1’den az ve bunun pek ileriye götürüleceğini şu aşamada söylemek zor görünüyor. Gerçi Türk tarafı, Erdoğan helikopterleri yerine 2007’de Rusya ordusunda hizmete girecek olan daha gelişkin MI-2 modellerine ilgi duyuyor. Rus basınındaki söylentilere bakılırsa, Türkiye’nin bu ilgisi, aslında helikopter ihalesinde diğer firmaların fiyat politikasını etkilemekten öteye geçmeyecektir.
Yukarıdakilerle beraber, ilişkiler henüz “sıfır problem” düzeyinde seyretmiyor. Örneğin, ülkeler arasındaki kültür ve eğitim alanındaki işbirliği sınırlı kalmaya devam ediyor. Ayrıca, ziyaret sonunda Putin’in yaptığı bazı uyarılar şunlardı:
• Bavul ticaretinin “altın çağı” geride kalmıştır.
• Ticaret hacmindeki dengesizlik giderilmelidir.
• AB’ye üyelikle beraber doğal gaz projelerinin özel durumu ve vize sorunları dikkate alınmalıdır.
Rus-Türk ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde süreklilik göstererek gelişmesi, küresel gidişatın yanında her iki ülkedeki algılamanın değişmesine de bağlı. 18 ve 19. asırlarda dörder, 20. asırda (Soğuk Savaş dâhil) iki kez yaşanan savaşlar, Türk ve Rusların hafızasında ve her iki ülkenin milli kimliklerinin oluşmasında belli izler bırakmış. Bundan başka, günümüzde yapılan kamuoyu araştırmaları Ruslar ve Türklerin birbirini tanıma düzeyinin hâlâ düşük olduğunu gösteriyor. Sözgelimi, Rus-Türk Araştırmaları Merkezi’nin Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yaptırdığı “Rusları nasıl bilirsiniz?” konulu anketlerde %28’lik kesim Rusya ile Türkiye’yi “birbirine yakın ülkeler” olarak görürken, %58,5 bunun aksini düşünüyor. Putin ise, Türk insanına en yakın 3. lider olarak algılanıyor. Rusya denilince de %33,6’lık kesimin aklına ilk olarak “hayat kadınları” gelmekte iken; %20,9 “soğuk ülke”, %12,2 ise “votka”yı hatırlıyor.
Netice olarak, yeterli olmasa da, Putin’in ziyaretiyle önümüzdeki dönemde diplomatik ilişkilerin (Ocak ayı içinde Başbakan Erdoğan’ın Moskova’ya gitmesi bekleniyor) yanında iki ülke arasında diğer alanlarda da işbirliği çabaları artacaktır. TÜPRAŞ’ı satın alan Tatneft şirketinin işi “tatlıya bağlanırsa”, bundan sonra Türkiye’deki ihalelerde Rus şirketlerini daha fazla göreceğiz. Rusya gibi bir ülkeyle sıkı ilişkiler geliştirmesi, Türkiye’ye Avrasya derinliğini kazandırmanın yanında AB yolundaki engelleri bertaraf etme, bölgesel çatışmaların çözümünü kolaylaştırma, barış ve istikrarın tesisine katkı sağlama konularında yardım edecektir.

Paylaş Tavsiye Et