Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Söyleşiyorum
Mustafa ÖZEL: “22 Temmuz, 4. Anadolu İhtilalidir”
Konuşan: Fahrettin ALTUN
Bu ay SöyleşiYORUM konuğumuz, genel yayın yönetmenimiz Mustafa Özel. Kendisi ile 22 Temmuz seçimlerinin anlamı üzerine derinlikli bir sohbet gerçekleştirdik. Herhalde bu seçimlerin başta gelen özelliklerinden bir tanesi, kalem erbapları ve entelektüeller nezdinde yarattığı hayret olsa gerek. Belki de bu nedenle, yapılan seçim değerlendirmeleri, çoğunlukla sosyolojik bir sosa bulandırılarak sunulan istatistikî çıkarımlarla sınırlı bir görünüm arz ediyor. Toplumumuzun tarihsel kimliği, bugünümüzü belirlemeye devam ediyor. Tarih içerisinde oluşan hususiyetlerimiz, karşı karşıya kaldığımız çelişkiler ve dahi iki yüz yıldır kabule şayan gördüğümüz politik tercihler, günümüz siyasi süreçlerini şekillendirmekte hâlâ ısrarlı. Tam da bu nedenle, tüm bu süreç, çelişki ve tercihleri yapısal ve tarihsel yönleri ile konuşabileceğimiz bir isimle, 22 Temmuz seçimlerini ve sonrasını değerlendirmeye karar verdik.
Buyurunuz…
 
Si­zin­le se­çim sü­re­ci­ni de­ğer­len­di­re­lim is­ti­yo­ruz. Ön­ce AKP’nin ni­ye bu ka­dar çok oy al­dı­ğın­dan baş­la­ya­bi­li­riz. AKP’ye gös­te­ri­len bu te­vec­cü­hün al­tın­da ya­tan se­bep­ler ne­ler­dir? Bu ba­şa­rı AKP’nin bu za­ma­na ka­dar or­ta­ya koy­du­ğu per­for­mans­tan mı kay­nak­la­nı­yor yok­sa baş­ka et­men­ler mi var?
AKP’nin yö­ne­tim ba­şa­rı­sın­dan kay­nak­la­nan bir­ta­kım se­bep­ler var el­bet­te. En or­ga­ni­ze par­ti gö­rü­nü­mü­nü ve­ren, he­men he­men bü­tün şe­hir­ler­de se­çi­me ha­zır­la­nan tek si­ya­si par­ti AKP ol­du. Tay­yip Er­do­ğan 60’a ya­kın şe­hir­de ko­nuş­ma ya­pan, halk­la yüz yü­ze ge­len tek li­der­di. MHP ve CHP Ana­do­lu’nun ne­re­dey­se ya­rı­sın­da pro­pa­gan­da bi­le ya­pa­ma­dı. Bü­tün bun­la­rı ve Er­do­ğan’ın bir li­der ola­rak di­ğer­le­rin­den da­ha ka­riz­ma­tik, et­ki­le­yi­ci ve ra­hat an­la­şı­lır ko­nu­mu­nu he­sa­ba kat­tı­ğı­mız­da AKP’nin di­ğer­le­ri­ne bir öl­çü­de fark ata­ca­ğı bel­liy­di. Bu ayı­rı­cı ni­te­lik­ler AKP’ye %34’lük es­ki oy ora­nı­nı mu­ha­fa­za gü­cü ver­di. Al­dık­la­rı ila­ve %13’ün AKP’yle doğ­ru­dan iliş­ki­li ol­du­ğu­nu san­mı­yo­rum. Hat­ta nor­mal şart­lar­da bu söy­le­di­ğim fak­tör­ler di­ğer par­ti­le­rin ha­zır­lık ve ye­te­nek­le­riy­le den­ge­len­miş ol­say­dı, AKP’nin %34’lük oyu­nun 5-10 pu­an aşa­ğı in­me­si bek­le­ne­bi­lir­di. Son beş yıl­lık eko­no­mik per­for­mans, özel­lik­le de dış po­li­ti­ka per­for­man­sı ba­şa­rı­lı ol­du. Fa­kat eko­no­mik per­for­man­sıy­la yol aç­tı­ğı ge­liş­me­ler AKP’ye oy ver­miş in­san­la­ra çok az, hat­ta ye­ri­ne gö­re ne­ga­tif şe­kil­de yan­sı­dı­ğı hal­de; AKP’ye oy ver­me­miş, bu se­fer de oy ver­me­yen ve ge­le­cek­te de ver­me ih­ti­ma­li ol­ma­yan ki­şi ve­ya züm­re­le­re ya­ra­dı. Ya­ni kü­çük ser­ma­ye­den, KO­Bİ’ler­den zi­ya­de, bü­yük ser­ma­ye­ye ya­ra­dı.
 
CHP’ye oy ve­ren ama AKP’yi ik­ti­dar­da gör­mek is­te­yen!
Evet. Do­la­yı­sıy­la eko­no­mik ve di­ğer sos­yal ve­ri­ler­den ha­re­ket­le AKP’nin oy­la­rı­nın %13 ar­tı %7 ya­ni yak­la­şık %20’lik bir kıs­mı­nı, AKP’nin per­for­man­sıy­la ir­ti­bat­lı gör­mü­yo­rum. Me­se­la AKP’ye oy ve­ren­ler en azın­dan ba­şör­tü me­se­le­sin­de bir iler­le­me bek­li­yor­lar­dı; ama ol­ma­dı. Kat­sa­yı re­za­le­ti sü­rüp git­ti. İmam Ha­tip­li­ler de, Mes­lek li­se­li­ler de çok ka­tı bir cen­de­re­nin için­de tu­tul­ma­ya de­vam et­ti­ler. Do­la­yı­sıy­la AKP’ye bu ke­sim­le­rin ye­ni­den oy ver­me­si için faz­la bir se­bep yok­tu. O za­man baş­ka bir şe­ye bak­mak la­zım.
Tür­ki­ye’de ön­ce çe­kin­gen bir as­ke­rî mü­da­ha­le ya da muh­tı­ra söz ko­nu­su ol­du. Ar­ka­sın­dan çok sa­yı­da in­san bü­yük şe­hir­ler­de mi­ting­ler yap­ma­ya baş­la­dı. Bu mi­ting­le­rin özü şuy­du: Hu­ku­ku as­kı­ya ala­lım. Tür­ki­ye bir hu­kuk dev­le­ti ol­ma­sın. Şu ya da bu ide­olo­jik ta­nım­la­ma­lar çer­çe­ve­sin­de, in­san­lar hak etik­le­ri nok­ta­la­ra gel­me­sin­ler. Ya­ni bir in­san mil­let­ve­ki­li ola­bi­lir, ba­kan ola­bi­lir, dı­şiş­le­ri ba­ka­nı ola­bi­lir me­se­la; ama ay­nı in­san cum­hur­baş­ka­nı ol­ma­sın. İş­te bir ke­re bu hu­kuk­suz­lu­ğa kar­şı halk bü­yük bir di­renç gös­ter­di oy­la­rıy­la. İkin­ci­si İç Ana­do­lu ve Do­ğu Ana­do­lu’da AKP’ye ola­ğa­nüs­tü bir te­vec­cüh söz ko­nu­su ol­du. Ki­mi yer­de %70’le­rin üze­ri­ne çı­kan bir oran­la in­san­lar AKP’yi di­ğer­le­rin­den çok çok ayır­dık­la­rı­nı gös­ter­di­ler. Öy­le ge­li­şi­gü­zel bir ayır­ma de­ğil, ade­ta di­ğer par­ti­le­rin ve söz­de ba­ğım­sız­la­rın üze­ri­ne si­fon çek­ti­ler.
Bu ta­vır ırk­çı­lı­ğa, kav­mi­yet­çi­li­ğe kar­şı de­rin bir bi­lin­cin ese­riy­di. CHP de MHP de iki önem­li mu­ha­le­fet oda­ğı ola­rak şe­hit ce­na­ze­le­ri­ni, do­la­yı­sıy­la Ku­zey Irak’a sal­dı­rı­yı gün­de­me ge­ti­re­rek, Kürt so­ru­nu di­ye or­ta­ya çı­ka­rı­lan me­se­le­de kav­mi­yet­çi, ırk­çı çö­züm­le­rin sa­vu­nu­cu­su ol­duk­la­rı­nı gös­ter­di­ler ve bu bağ­lam­da da AKP’yi bö­lü­cü­lük­le suç­la­dı­lar. Be­nim doğ­ru­su kor­ku de­me­sem bi­le en­di­şem şuy­du: İç Ana­do­lu’da (CHP’ye bek­le­mi­yor­dum ama) MHP’ye hiç de­ğil­se AKP’ye ya­kın bir oy ora­nı; Do­ğu ve Gü­ney­do­ğu Ana­do­lu’da da DTP kö­ken­li ba­ğım­sız mil­let­ve­kil­le­ri­ne yük­sek bir te­vec­cüh bek­li­yor­dum. Bu­nun tam ter­si ger­çek­leş­ti. Do­ğu Ana­do­lu in­sa­nı “Ben ön­ce Müs­lü­man’ım; son­ra Tür­küm, Kür­düm, iş­çi­yim, köy­lü­yüm” de­di. “Müs­lü­man­lı­ğım bü­tün bun­la­rın üs­tün­de; üs­tün­de bi­le de­ğil, öte­sin­de; baş­ka bir şey. Bu di­ğer kav­ram­lar be­ni ta­nım­la­ya­maz.” de­di.
Bun­dan da­ha önem­li­si İç Ana­do­lu in­sa­nı da, “Evet ta­bii he­pi­miz Türk’üz, ama be­nim Müs­lü­man­lı­ğım, Türk­lü­ğü­mün de çok öte­sin­de­dir” de­di. Bu fak­tö­rün, bu ila­ve %20 ora­nın­da­ki ar­tı­şı açık­la­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. İn­san­la­rı­mı­zın Müs­lü­man kim­lik­le­ri­ni be­lir­gin­leş­tir­dik­le­ri­ni, ta­ri­hin bu dö­ne­min­de bu kim­lik­le bi­lin­mek is­te­dik­le­ri­ni, o yön­de­ki ka­rar­lı­lık­la­rı­nı or­ta­ya koy­duk­la­rı­nı söy­le­ye­bi­li­riz. Şöy­le bağ­la­ya­lım. AKP’nin %47 do­la­yın­da oy al­ma­sı, Tür­ki­ye’de­ki iki seç­men­den bi­ri­nin oyu­nu al­mış ol­ma­sı; %50 ken­di ma­ri­fe­ti­nin, ama %50 de in­san­la­rı­mı­zın İs­la­mi kim­lik­le­ri­ni di­le ge­tir­me­le­ri­nin ese­ri­dir.
 
Pe­ki, bu nok­ta­da MHP’nin yük­se­li­şi ne­re­de du­ru­yor? Bu oy ora­nı­nı bek­li­yor muy­du­nuz? Bu yük­se­li­şi na­sıl açık­la­mak ge­re­kir?
Ben MHP’nin %8-12 ara­sın­da her­han­gi bir oy ora­nı­nı ala­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor­dum. Bir ke­re %10’un al­tın­da­ki oran­lar MHP’nin as­lın­da do­ğal ye­ri de­ğil­di. MHP ken­di ha­ta­la­rı yü­zün­den oy ora­nı düş­müş bir par­tiy­di. 1999’da %18 ora­nın­da oy al­mış­lar­dı. Her­hal­de ger­çek oy po­tan­si­yel­le­ri %15 ci­va­rın­day­dı. Do­la­yı­sıy­la şu an­da al­dık­la­rı oy bir pat­la­ma de­ğil; do­ğal oy oran­la­rı­na ka­vuş­ma­la­rı­dır. Eğer mil­li­yet­çi­lik­le­ri­ni ırk­çı, kav­mi­yet­çi bir çer­çe­ve­de ta­nım­la­mış ol­ma­sa­lar­dı, ra­hat­lık­la CHP ile yer­le­ri de­ği­şir­di, ya­ni bel­ki %20-25 ora­nın­da oy alır­lar­dı. Çün­kü CHP’nin ar­tık Tür­ki­ye’de tem­sil ede­bi­le­ce­ği hiç­bir şey kal­ma­mış­tır. İçe­rik­siz­leş­miş, içi boş bir sol­cu­luk; ye­ri gel­di­ğin­de aman ver­mez bir mi­li­ta­rizm; 1930’lar­da ta­kı­lı kal­mış bir söz­de dev­rim­ci­lik… Bun­lar CHP’yi ya­rın­la­ra ta­şı­ya­maz. Ata­türk’ün İş Ban­ka­sı üze­rin­den CHP’ye bı­rak­tı­ğı pa­ra­la­rı ke­sin, yö­ne­tim bir gün ayak­ta du­ra­maz. Zamk­la­rı pa­ra­dır!
 
Kol­tuk var bir de!
Yok ma­ale­sef. Çün­kü bo­yu­na ye­ni­li­yor­lar. Bu, Bay­kal’ın li­der ola­rak 4. se­çim ye­nil­gi­si. CHP tıp­kı SP gi­bi bir düş­kün­ler evi­ne, bir da­rü­la­ce­ze­ye dö­nüş­müş bu­lu­nu­yor. Bu da­rü­la­ce­ze­yi ayak­ta tu­tan tek şey çı­kar­dır ve bu si­ya­si çı­kar da de­ğil­dir, doğ­ru­dan mad­di çı­kar­dır. Ata­türk’ün mi­ra­sıy­la il­gi­li­dir. Do­la­yı­sıy­la cid­di bir ya­sal dü­zen­le­mey­le (12 Ey­lül’de ya­pıl­dı bu, son­ra ge­ri adım atıl­dı) CHP’nin bu is­tis­mar ko­nu­su olan im­ti­ya­zı­na son ve­ril­me­li­dir. O za­man bel­ki CHP’de ger­çek an­lam­da sos­yal de­mok­rat, top­lum­cu, halk­çı ya da la­ik si­ya­set ya­pan kad­ro­lar gün­de­me ge­le­bi­lir. O ema­net pa­ra­lar ora­da dur­du­ğu müd­det­çe o kurt da­rü­la­ce­ze mü­da­vim­le­ri genç sos­yal de­mok­rat­la­ra fır­sat ver­mez­ler.
 
Baş­lar­ken de­di­niz ki CHP ve MHP Tür­ki­ye’nin ya­rı­sın­dan ço­ğu­na git­me­ye bi­le ce­sa­ret ede­me­di. Tür­ki­ye’nin ya da ulu­sal bir ala­nın par­ti­si ol­ma­ya ça­lı­şan her­han­gi bir par­ti için bu du­rum ne ka­dar an­la­şı­la­bi­lir bir şey­dir?
Bu­nu an­la­mak­ta ben de ha­ki­ka­ten zor­luk çe­ki­yo­rum. Bir si­ya­si par­ti­si­niz, üs­te­lik baş­ka­la­rı­nı bö­lü­cü­lük­le suç­lu­yor­su­nuz; ama ken­di­niz bir­çok şe­hir­de ör­güt­le­ne­mi­yor­su­nuz, pro­pa­gan­da ya­pa­mı­yor­su­nuz. Ya­sak ol­du­ğu için ya da si­zi ora­da en­gel­le­dik­le­ri için de­ğil. Bu­nu ya­rar­sız, hat­ta im­kan­sız gö­rü­yor­su­nuz. Dö­nüp ken­di­niz­de bir ku­sur ara­ma­nız ge­rek­mi­yor mu? MHP’nin söy­le­mi şu: “Gü­ney­do­ğu’da, Do­ğu’da prob­lem var.” Ha­yır, Do­ğu’da ve­ya Gü­ney­do­ğu’da prob­lem yok. Prob­lem An­ka­ra’da. Ora­da bir ta­kım in­san­la­rın zi­hin­le­rin­de prob­lem var. Yan­lış bir ta­kım ta­nım­la­ma­lar, yan­lış bir ta­kım ide­olo­jik sap­lan­tı­lar­la ön­ce bö­lü­cü­lük ya­pı­lı­yor; son­ra bu­na di­ren­me­ye bö­lü­cü­lük adı ve­ri­li­yor. O za­man işin için­den çı­ka­maz­sı­nız. Hal­bu­ki MHP dar bir kav­mi­yet­çi ulus­çu­luk de­ğil de ger­çek ma­na­da bir mil­li­yet­çi­lik yap­say­dı, şu­nu gö­rür­dü: Her ül­ke­nin mil­li­yet­çi­li­ği te­mel bir un­su­ra da­yan­mak zo­run­da­dır. Me­se­la Al­man mil­li­yet­çi­li­ği, Al­man ır­kı di­ye­bi­le­ce­ği­miz bir un­su­ra da­yan­mak zo­run­da­dır. Ama bu­nun Fran­sa’da bi­re­bir kar­şı­lı­ğı yok­tur. Fran­sa’da kül­tü­rel bir mil­li­yet­çi­lik yap­mak zo­run­da­sı­nız.
 
Ya da Ari­lik iki­si için de fark­lı bir ta­nım­la­ma içe­ri­yor.
Evet. İs­viç­re’de va­tan kav­ra­mı öne çı­ka­rıl­mak zo­run­da­dır. Me­se­la kav­mi­yet kav­ra­mı öne çık­tı­ğı za­man bir İs­viç­re ulu­su ta­nım­la­ya­maz­sı­nız; ora­da Fran­sız­ca ko­nu­şan, Al­man­ca ko­nu­şan çok fark­lı un­sur­lar var. Ora­da va­tan­lı­ğı, ya­ni ta­rih için­de oluş­muş bir coğ­ra­fi bü­tün­lü­ğü öne çı­kar­mak zo­run­da­sı­nız. Ana­do­lu’da eğer mil­li­yet­çi­lik ya­pa­cak­sa­nız tek öne çı­ka­rı­la­cak un­sur var­dır; o da din­dir. Ta­bi­i di­ni bir si­ya­set mal­ze­me­si ola­rak kul­lan­mı­yor de­ğil­ler. Fa­kat sa­hih di­ni öne çı­kar­ma ce­sa­re­ti ya gös­ter­mi­yor­lar ve­ya bu­na ni­yet­le­ri yok. Ol­ma­dı­ğı za­man da Ana­do­lu’nun bü­tü­nü­ne ya­yıl­ma im­kan­la­rı yok. AKP ne­den her ta­ra­fa ya­yıl­dı? Bu tür komp­leks­le­ri ol­ma­dı­ğı için. Bu ül­ke­nin bü­tün in­san­la­rıy­la ay­nı dil­den ko­nuş­ma ye­te­ne­ği­ne sa­hip ol­du­ğu ve bu bağ­lam­da dev­le­tin ya da dev­let ide­olo­ji­si­nin da­yat­tı­ğı bir ta­kım sı­nır­la­ma­la­rı, eli­mi­zi ko­lu­mu­zu bağ­la­yan kı­sıt­la­ma­la­rı ta­nı­ma­dı­ğı için AKP her ta­raf­ta ra­hat ko­nu­şa­bil­di. Ga­ze­te­ci­ler an­la­tı­yor; AKP İz­mir’de mi­ting yap­tı­ğı za­man bü­yük bir ka­la­ba­lık top­la­nı­yor, ama İz­mir­li on­lar. İs­tan­bul’da yap­tı­ğı za­man İs­tan­bul­lu. Fa­kat MHP ya da di­ğer par­ti­ler mi­ting yap­tı­ğı za­man baş­ka şe­hir­ler­den en az 100 oto­büs kal­dı­rı­lı­yor. MHP Yoz­gat’ta, Nev­şe­hir’de, Niğ­de’de, Kay­se­ri’de, bir­çok Or­ta Ana­do­lu şeh­rin­de mu­az­zam oy pat­la­ma­sı bek­li­yor­du. Mi­ting­le­ri de o ha­va­yı ve­ri­yor­du. Ama ba­kı­yo­ruz ki ora­da AKP %70 oy alır­ken, MHP an­cak %10-15 ara­sı oy al­mış. Ne­re­ye git­ti bu in­san­lar? O şeh­rin yer­li­le­ri de­ğil­di ki! Ta­şı­ma suy­la de­ğir­men dön­mez. Böy­le ma­ni­pü­las­yon­lar­la so­nuç al­mak müm­kün de­ğil.
 
Pe­ki, bu­ra­dan cum­hur­baş­kan­lı­ğı me­se­le­si­ne ge­le­lim. Bun­dan son­ra­sı için AKP’nin önün­de iki se­çe­nek var: Ya Ab­dul­lah Gül ter­ci­hin­de ıs­rar ede­cek ya da ‘uz­laş­ma­cı’ bir po­li­ti­ka iz­le­ye­rek bu çer­çe­ve­de mu­ta­bık olu­na­bi­le­cek ye­ni bir aday be­lir­le­ye­cek. Bir si­ya­si stra­te­ji öne­ri­si ola­rak AKP’nin ne yap­ma­sı ge­re­kir ya da ne ya­pa­bi­lir bu sü­reç­te?
AKP Ab­dul­lah Gül’ü dı­şa­rı­da bı­ra­kan bir uz­laş­ma ada­yı­nı se­çim­den ön­ce de­ne­ye­bi­lir­di. Kıs­men bel­ki de­ne­di, ama ol­ma­dı. CHP ve­ya ANAP bi­raz uz­laş­ma­cı ol­sa­lar­dı Gül ve­ya baş­ka bir AKP ada­yı cum­hur­baş­ka­nı olur­du. Ya­ni se­çim­den ön­ce Gül’den baş­ka bi­ri üze­rin­de uz­laş­ma ola­bi­lir­di; mil­let de bu­nu an­la­yış­la kar­şı­lar­dı. Ama şim­di iki ki­şi­den bi­ri­si AKP’ye oy ve­re­rek, de­min ko­nuş­tu­ğu­muz çer­çe­ve­de “Biz ön­ce­lik­le Müs­lü­man’ız son­ra baş­ka şe­yiz” me­sa­jı­nı ver­diy­se, bir in­sa­na eşi ba­şör­tü­lü di­ye dev­le­tin en yük­sek ma­ka­mı­nı la­yık gör­me­mek saç­ma­lık olur. Do­la­yı­sıy­la AKP bu­ra­da Ab­dul­lah Gül’ü dı­şa­rı­da bı­ra­kan bir uz­laş­ma ara­yı­şı için­de ola­maz. Bu ken­di ka­rar­sız­lı­ğı­nı, za­fi­yet için­de olan ta­ra­fı­nı, ac­zi­ni gös­te­rir. Bu­nu de­ner, ol­maz; o ay­rı şey­dir. Baş­lan­gıç­ta Ab­dul­lah Gül’ü aday gös­ter­mek ve so­nu­cu­nu gör­mek zo­run­da­dır. Aday gös­te­rir; fa­kat 367’yi bu­la­ma­ya­bi­lir. İş uzar, ye­ni bir kri­ze gir­me­mek için bel­ki ada­yı de­ğiş­ti­re­bi­lir­ler, onu bi­le­me­yiz. Fa­kat Gül’ü hiç aday gös­ter­me­me­si, he­men ge­ri adım at­ma­sı man­tık­sız­lık olur.
 
Ama eğer Gül’ü aday gös­te­rir ve seç­ti­re­mez­ler­se Mec­lis’in tek­rar se­çi­me git­me­si ge­rek­mez mi? Böy­le bir ris­ki gö­ze ala­bi­lir mi siz­ce AKP?
Ben hu­kuk­çu de­ği­lim, bu me­se­ley­le il­gi­li ay­rın­tı­la­rı bil­mi­yo­rum. Gi­de­cek­se de git­sin. Ben­ce AKP yö­ne­ti­mi bü­tün bun­la­rı gö­ze al­ma­lı­dır. Gö­ze al­ma­ma­sı de­mek, hal­kı dik­ka­te al­ma­ma­sı de­mek­tir. 10 par­ti ve bir sü­rü ba­ğım­sız se­çi­me gi­ri­yor­sa ve siz ne­re­dey­se %50 oy alı­yor­sa­nız, si­ze bu oyu ver­miş in­san­la­rın has­sa­si­ye­ti­ni her tür­lü ku­rum­sal has­sa­si­ye­tin önü­ne al­mak zo­run­da­sı­nız. Mil­let­tir bu, ya­hu! Mey­dan­lar­da atı­lan slo­gan­la­rı ha­tır­la­yın. Tay­yip Er­do­ğan evet tek li­der gi­bi gö­zük­se de, bü­tün mi­ting­ler­de en te­mel slo­gan­lar­dan bi­ri “Cum­hur­baş­ka­nı Gül” şek­lin­dey­di. Bu­nun cid­di bir halk ta­le­bi ol­du­ğu­nu AKP eğer cid­di­ye al­maz­sa ken­di­si­ni ve seç­me­ni­ni cid­di­ye al­ma­mış ola­cak­tır. Bu­nu gö­ze ala­cak­la­rı ka­na­atin­de de­ği­lim.
 
Türk si­ya­si ta­ri­hin­de da­ha ön­ce baş­ka se­çim­ler­de de 22 Tem­muz’a ben­zer oy pat­la­ma­la­rı gö­rül­dü; me­se­la 1954’te De­mok­rat Par­ti’ye yi­ne çok yo­ğun bir te­vec­cüh ol­du. Şu an AKP’nin bu ga­li­bi­ye­ti ile söz ko­nu­su oy pat­la­ma­la­rı ara­sın­da na­sıl bir bağ­lan­tı ku­ru­yor­su­nuz? Hal­kın te­vec­cü­hü bağ­la­mın­da ben­zer şey­ler mi bun­lar?
22 Tem­muz’u “4. Ana­do­lu İh­ti­la­li” di­ye ad­lan­dı­ra­bi­li­riz. Bi­rin­ci halk ih­ti­la­li 1950’dir. Si­ya­si (hat­ta sos­yal) sis­te­min bü­tün or­gan­la­rı­na hâ­kim olan bir si­ya­si par­ti ilk de­fa ser­best bir se­çim de­ni­yor ve ola­ğa­nüs­tü bir halk ih­ti­la­li ger­çek­le­şi­yor­du. Son­ra 27 Ma­yıs mü­da­ha­le­si, ar­ka­sın­dan Ada­let Par­ti­si’nin ik­ti­da­ra gel­me­si, 12 Ey­lül’den son­ra Ana­va­tan Par­ti­si’nin ik­ti­da­ra gel­me­si, bu olay­lar­dan son­ra da 28 Şu­bat ve 5 yıl son­ra AKP’nin ik­ti­da­ra gel­me­si. Şim­di ikin­ci de­fa, üs­te­lik oyu­nu cid­di şe­kil­de art­tı­ra­rak, %34’ten %46,6’ya çı­ka­ra­rak mu­az­zam bir ba­şa­rı gös­ter­me­si. İş­te bu 4. önem­li halk ayak­lan­ma­sı­dır, hal­kın bit­mez tü­ken­mez di­ren­ci­ni ifa­de et­mek­te­dir.
Be­nim Türk mil­le­ti hak­kın­da­ki te­mel tes­pi­tim şu­dur: Bu mil­let çok gün­gör­müş bir mil­let­tir. Gün­gör­müş mil­let, ari­fa­ne di­re­nir; ya­ni di­ren­ci­ni za­ma­na ya­yar. Ya­ni bir bas­kı­ya, man­tık­sız bir güç gös­te­ri­si­ne ma­ruz kal­dı­ğı za­man, he­men par­la­maz. Ha­tır­lar­sa­nız 28 Şu­bat’ta ol­sun, 27 Ni­san mü­da­ha­le­sin­den son­ra ol­sun, sık sık ga­ze­te kö­şe­le­rin­de ra­di­kal ka­bul et­ti­ği­miz in­san­lar, çe­şit­li çev­re­ler­den İs­lam­cı, top­lum­cu di­ye eti­ket­le­nen ay­dın­lar, “Böy­le pı­sı­rık bir mil­let olur mu? Ar­jan­tin’de ek­mek fi­ya­tı ar­tı­yor, halk so­kak­la­ra dö­kü­lü­yor. Türk­ler ise he­men si­ni­ve­ri­yor­lar!” di­ye ni­ce ma­ka­le­ler dök­tür­dü­ler. So­ka­ğa dö­kü­len hal­ka, ‘yı­ğın’ de­nir. Türk mil­le­ti bir yı­ğın de­ğil­dir. Türk mil­le­ti gün­gör­müş bir top­lu­luk­tur. Bu top­rak­lar­da çok bü­yük çi­le­ler çek­miş­tir. Çi­le­ci­lik, di­ren­ci za­ma­na yay­ma us­ta­lı­ğı ka­zan­dı­rır bir top­lu­ma.
Pers­ler gel­miş geç­miş­ler Ana­do­lu’dan, ta Yu­nan’a git­miş­ler. Ar­ka­sın­dan İs­ken­der öbür ta­raf­tan ge­lip git­miş. Mo­ğol­lar gel­miş­ler do­ğu­dan, Haç­lı­lar gel­miş ba­tı­dan. Sel­çuk­lu gel­miş, Os­man­lı gel­miş. Ne­ti­ce­de bu top­ra­ğın in­sa­nı çok akın gör­müş, çok hü­küm­dar gör­müş, çok ge­lip ge­çen gör­müş ve bu ge­çiş­ler es­na­sın­da de­rin bir si­ya­si bi­linç, bir ne­vi us­ta­lık edin­miş. Us­ta­lı­ğın özü, hak­sız oto­ri­te­ye di­ren­mek; fa­kat bu­nu za­ma­na yay­mak­tır. So­ka­ğa dö­kül­mez; fa­kat as­la di­ren­mek­ten vaz­geç­mez. İs­lam­cı ya da top­lum­cu en­te­lek­tü­el­le­ri fı­tık ede­cek ka­dar de­rin bir sa­bır gös­te­rir bu mil­let! Bu­na bi­zim alış­ma­mız la­zım. Bu mil­let di­re­ne­rek İmam Ha­tip­le­ri kur­du. İmam Ha­tip­ler ne­re­dey­se ka­pa­tıl­dı. Şim­di bu­na di­ren­me­nin baş­ka yol­la­rı­nı de­ni­yor. Ço­cuk­la­rı­mı­zın bir kıs­mı Vi­ya­na’da, bir kıs­mı baş­ka yer­ler­de şim­di; on­lar­dan kim bi­lir ne­ler çı­ka­cak; ne fi­lo­zof­lar, ne yö­ne­ti­ci ve iş adam­la­rı; gö­re­ce­ğiz. Ben bu di­ren­me­nin top­lu­mun her ka­de­me­sin­de ye­ni bir İmam Ha­tip­li­lik bi­lin­ci için­de sü­rüp git­ti­ği­ni gö­rü­yo­rum; gör­mek­ten öte, bu­nu o ne­sil­le be­ra­ber ya­şı­yo­rum.
 
Siz gün­gör­müş di­yor­su­nuz ama se­çim ka­za­nan par­ti­ler bu di­ren­ci ca­hil­lik­le ve man­tık­sız­lık­la suç­lu­yor­lar. CHP’ye ar­tık sol bir par­ti de­ğil mil­li­yet­çi bir par­ti de­ni­yor; bir de MHP var mil­li­yet­çi par­ti. İki­si­nin de en üst dü­zey yö­ne­ti­ci­le­ri hal­kın ca­hil ve man­tık­sız dav­ran­dı­ğı ko­nu­sun­da açık­la­ma yap­tı­lar. Do­la­yı­sıy­la mil­li­yet­çi­lik­le bu yaz­gı ara­sın­da bir iliş­ki var mı? Var­sa ne­dir?
Hak­lı­sın, iki­si de mil­li­yet­çi par­ti de­ğil­ler; iki­si de dev­let­çi ve ırk­çı par­ti­ler. Ma­ale­sef mo­dern Türk dev­le­ti ku­ru­lur­ken -bu­nu ar­tık ka­bul et­me­nin ve yay­gın bir şe­kil­de tar­tış­ma­nın za­ma­nı gel­miş­tir- ‘ulus­çu­luk’ kis­ve­si al­tın­da ırk­çı bir ide­olo­ji be­nim­sen­di. Bu­nu bel­ki baş­lan­gıç­ta çok dil­len­dir­me­di­ler; ama 10-15 yıl içe­ri­sin­de böy­le bir te­mel­len­dir­me söz ko­nu­su ol­du. Bu, bü­yük bir mil­le­te, bu ka­dar en­gin ta­ri­hî bi­ri­ki­mi ol­muş bir mil­le­te giy­di­ril­miş çok sı­kı­cı bir el­bi­se­dir; dar bir kot pan­to­lon­dur ade­ta. Bu pan­to­lon, bu mil­le­te uy­maz. El­bet­te in­san­lar ırk­la­rı­na, ka­vim­le­ri­ne say­gı gös­te­rir­ler, tö­re­le­ri­ni sür­dü­rür­ler. Bu on­la­ra ma­nen güç ve­rir. Ama bir si­ya­si sis­te­mi, üs­te­lik için­de baş­ka sos­yal un­sur­la­rın da ya­şa­dı­ğı bir si­ya­si sis­te­mi sa­de­ce bu esa­sa da­yan­dır­mak, cid­di bir meş­ru­luk so­ru­nu do­ğu­rur. Meş­ru­luk so­ru­nu var­sa, sis­te­mi sür­dür­me­nin ma­li­ye­ti çok yük­sek de­mek­tir. Ge­niş­le­me po­tan­si­ye­li çok za­yıf de­mek­tir. Sis­tem ken­di içiy­le uğ­raş­mak­tan, dı­şa­rı­da­ki bü­yük fır­sat­la­rı gör­mez; gör­se de de­ğer­len­di­re­mez. 1920’le­rin, 30’la­rın şart­la­rın­da bu­na mec­bur edil­miş, bu­na zor­lan­mış ola­bi­li­riz. Fa­kat 2000’li yıl­lar­da böy­le bir saç­ma­lı­ğı sür­dür­mek an­cak bü­rok­ra­tik ve­sa­yet­ten doğ­ru­dan men­fa­at el­de eden çe­te­le­rin işi ola­bi­lir. Ak­lı ba­şın­da bir mil­le­tin yö­ne­ti­ci­le­ri sür­git böy­le dav­ra­na­maz. Ya­ni bu­ra­da çok ba­sit, sı­nıf bi­le di­ye­me­ye­ce­ğim, ba­sit züm­re men­fa­at­le­ri söz ko­nu­su­dur. Si­vil ya da as­ker fark et­mez. Bu men­fa­at­ler bir ırk­çı­lık çer­çe­ve­si için­de kol­lan­mak is­te­ni­yor. Fa­kat ar­tık böy­le emel­le­ri sür­dür­mek müm­kün de­ğil­dir. Si­lah zo­ruy­la an­cak yı­ka­bi­lir­si­niz; ya­pa­maz­sı­nız. Ame­ri­ka si­lah gü­cüy­le Or­ta­do­ğu’da her­han­gi bir şey ‘ya­pa­bi­li­yor’ mu?
 
Ama zul­met­me­ye de­vam edi­yor.
Güç sa­ye­sin­de yı­kı­cı ola­bi­lir­si­niz, fa­kat ya­pı­cı ola­maz­sı­nız. Ame­ri­ka için Irak’ta yı­kı­cı ol­mak zor ol­ma­ya­bi­lir; “Yı­kı­cıy­sam yı­kı­cı­yım der” çı­kar. Ama Türk dev­le­ti bu­nu dü­şü­ne­mez. Ya­pı­cı ol­mak zo­run­da­dır. Ya­pı­cı ol­du­ğu müd­det­çe ken­di ya­şa­ma im­kan­la­rı­nı, ken­di ha­yat sa­ha­sı­nı ge­niş­let­miş ola­cak­tır.
 
Bir­bi­riy­le ilin­ti­li iki so­ru so­ra­ca­ğım: Bu se­çim­de AKP’nin tem­sil et­ti­ği an­la­yış her ney­se, mu­ha­le­fet par­ti­le­riy­le de­ğil de es­ki sis­tem­le mü­ca­de­le et­ti ve ye­ni bir aşa­ma­ya ge­lin­di di­ye­bi­lir mi­yiz? İkin­ci ola­rak böl­ge de­ği­şi­yor, dün­ya de­ği­şi­yor, Tür­ki­ye de­ği­şi­yor, AKP ve seç­me­ni de­ği­şi­yor. Bu de­ğiş­me­nin men­fi ve müs­pet yön­le­ri hak­kın­da ne­ler söy­le­ye­bi­li­riz?
As­lın­da AKP’nin bi­linç­li ola­rak tem­sil et­ti­ği bir gö­rüş, te­mel­li bir an­la­yış ol­du­ğu ka­na­atin­de de­ği­lim. AKP çok do­ğal bir bi­çim­de bu mil­le­tin ço­cuk­su ta­bi­atı­nı, ma­sum yü­zü­nü gös­ter­di. Ya­ni AKP’nin için­de bir ara­ya ge­len in­san­lar şu ya da bu uz­laş­ma ara­yış­la­rı içe­ri­sin­de, şu ya da bu güç­süz­lük­ler­le, aciz­lik­ler­le meş­bû ol­sa­lar da; o çok­ça dil­len­di­ri­len “ba­kir Ana­do­lu ço­cu­ğu” tip­le­me­si­ni yan­sı­tı­yor­lar. Şu­nu ya­pa­ma­dı­lar, bu­nu ya­pa­ma­dı­lar di­ye eleş­ti­ri­yo­ruz ya -ki bun­dan böy­le sa­nı­rım da­ha faz­la eleş­ti­re­ce­ğiz- bu­na rağ­men he­pi­mi­ze çok do­ğal ge­len bir hal­le­ri var. Bu do­ğal­lık her şey­den ön­ce Müs­lü­man ev­la­dı ol­mak­tan ge­li­yor. (Ya­pay ko­lej ço­cuk­la­rı­nın on­la­rı an­la­ya­ma­ma­sı bu yüz­den­dir!) Müs­lü­man ev­la­dı ol­du­ğu­nuz za­man kav­mi­yet­çi, ırk­çı bü­tün pis­lik­ler­den ken­di­ni­zi arın­dı­rı­yor­su­nuz. Ba­kın ben Ağ­rı­lı­yım. Be­nim ço­cuk­lu­ğu­mun Ata­kürt’ü Na­ci Kut­lay’dı. Ef­sa­ne bir isim­di Ağ­rı’da. Bu son se­çim­de de aday­dı. Ağ­rı’da­ki oy­la­rın ya­rı­sı­nı ala­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor­dum. AKP’nin aday­la­rı da güç­lü de­ğil­di, ara­la­rın­da mah­ke­me­si sü­ren şa­i­be­li isim­ler bi­le var­dı. Bu­na rağ­men se­çi­mi 5-0 AKP al­dı. Ben bu oy­la­rın AKP’ye ve­ril­di­ği ve özel­lik­le aday­la­ra ve­ril­di­ği ka­na­atin­de de­ği­lim. Bu bir du­ru­şa, bir an­la­yı­şa ve­ril­di. O an­la­yış MHP’nin, CHP’nin tem­sil et­ti­ği kav­mi­yet­çi dev­let­çi­li­ğin zıd­dı olan bir şey­dir.
 
Tam ola­rak bir an­la­yış mı? Yok­sa bir var­sa­yım da var mı bu gö­rü­şün için­de?
AKP elin­de ola­rak ya da ol­ma­ya­rak on­la­rın kar­şı­sın­da ol­du­ğu için böy­le bir an­la­yı­şın tem­sil­ci­si ol­du. Bu­nun ide­olo­ji­si­ni ge­liş­tir­miş, te­ori­si­ni kur­muş de­ğil­ler. Ama “ba­kir Ana­do­lu ço­cu­ğu” ol­ma­nın ver­di­ği fe­ra­set, ka­zan­dır­dı­ğı ir­fan bu­nu do­ğal bir şe­kil­de or­ta­ya çı­kar­dı. Mil­let de o do­ğal­lı­ğı tut­tu. Bu­nu çok iyi an­la­ma­mız la­zım. Do­la­yı­sıy­la me­se­le AKP’nin çok müs­pet ol­ma­sın­da de­ğil; AKP’yi kar­şı­sı­na alan, onu kö­tü­le­yen­le­rin mil­le­tin na­za­rın­da hiç­bir de­ğer ta­şı­ma­ma­sın­day­dı. MHP bu­nu gör­dü­ğü için şim­di çark et­ti ve “Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı­nı en­gel­le­me­ye­ce­ğiz” de­me­ye baş­la­dı.
İkin­ci so­ru­ya ge­lin­ce; ha­tır­lar­sa­nız An­la­yış’ın ilk yıl­la­rın­da yaz­dı­ğım ya­zı­la­rın bir­ço­ğun­da mü­te­ma­di­yen şu­nu sa­vun­dum: “Biz­de­ki ulus­çu­lar AB’ye, Ame­ri­ka’ya kar­şı bir ta­vır or­ta­ya ko­yu­yor gi­bi­ler. Bu ta­vır sa­hi­ci bir ta­vır de­ğil­dir. As­lın­da neo­con­lar­la bi­zim ulus­çu­lar ay­nı ku­maş­tan in­san­lar­dır.” Ba­kın şim­di iki-üç ay­dır her ta­raf bu­nu dil­len­di­ri­yor. Ba­sit bir se­be­bi var bu­nun. Şu an­da bir dün­ya dü­ze­ni oluş­tu­ru­la­bil­miş de­ğil. So­ğuk Sa­vaş adı­nı ver­di­ği­miz kü­re­sel bir sa­vaş so­na er­di. Fa­kat kim­se­nin ye­ri bel­li ol­ma­dı. Bir muh­kem an­laş­ma or­ta­ya çık­ma­dı. Ne za­man çı­kar? Bel­ki 2010’da, bel­ki 2020’de emin de­ği­liz. Bir an­laş­ma or­ta­ya çı­kın­ca­ya ka­dar, Ah­met Da­vu­toğ­lu’nun sık sık vur­gu­la­dı­ğı gi­bi, her­kes ken­di ye­ri­ni tah­kim et­me­ye ça­lı­şır. Ya­ni “Bir ma­sa­ya otu­ra­cak­sak elim­den gel­di­ği ka­dar bi­ri­kim sağ­la­ya­yım da ma­sa­ya güç­lü otu­ra­yım” der. Böy­le dö­nem­ler­de hiç­bir ül­ke­ye ‘li­be­ral’ in­san­lar yö­ne­ti­ci ya­pıl­maz. Ya­ni yu­mu­şak, çok ta­lep­kar ol­ma­yan, uz­laş­ma­cı in­san­lar yö­ne­ti­ci ol­maz. Ne tür in­san­lar olur? Ra­di­kal in­san­lar, ta­lep­kar in­san­lar. Ame­ri­ka’da Bush, Al­man­ya’da Mer­kel, Fran­sa’da Sar­kozy, İran’da Ah­me­di­ne­jad… Bu­na ben­zer bir sü­rü ör­nek ve­ri­le­bi­lir.
Tür­ki­ye’de ulus­çu bir kad­ro­laş­ma, ulus­çu bir li­der­lik çok ar­zu edi­li­yor. Fa­kat çı­kıp da et­ra­fa bak­mı­yor­lar, di­ğer ül­ke­ler­de (Ame­ri­ka’da ha­fif bir ma­ni­pü­las­yon içer­mek­le be­ra­ber) bü­tün bu ra­di­kal­lik­ler hal­ka bir şe­kil­de da­ya­nı­yor. Biz­de ise dev­le­te ya da or­du­ya da­ya­nı­la­rak böy­le ra­di­kal bir li­der­lik el­de edil­mek is­te­ni­yor. Fa­kat şu an­da­ki dün­ya ve ül­ke kon­jonk­tü­rü bu­na el­ve­riş­li de­ğil. De­mok­ra­si­yi as­kı­ya ala­cak­sı­nız, son­ra bu ra­di­kal­li­ği or­ta­ya ko­ya­cak­sı­nız; bu müm­kün de­ğil. Tür­ki­ye, Ku­zey Irak’ta şu ya da bu so­nu­cu al­mak is­te­ye­bi­lir. Ama bu­nu sa­de­ce as­ker­ler is­te­di­ği için ba­şa­ra­maz. Bu­nu sa­de­ce ırk­çı­la­rı­mız, mil­li­yet­çi­le­ri­miz is­ti­yor di­ye ba­şa­ra­ma­yız. Böy­le bir şey bü­tün mil­le­tin ta­le­bi ola­rak or­ta­ya çı­kar­sa, ya­ni AKP’ye bu ka­dar oy ve­ren top­lu­luk “Ku­zey Irak’ta şu dü­zen­le­me­ler ol­sun” di­ye ta­lep eder­se ve ar­ka­sın­da du­rur­sa, za­ten Ku­zey Irak bu­na di­re­ne­mez. Çün­kü bu ka­dar çok in­sa­nın ta­le­bi yan­lış bir ta­lep ola­maz. Çok sa­yı­da ak­lı ba­şın­da in­san yan­lış üze­rin­de it­ti­fak et­mez. Ku­zey Irak’tan bi­le ka­tı­lım olur ve or­tak bir çö­züm bu­lu­nur.
Ama bu ra­di­kal kı­lık­lı in­san­lar çö­züm pe­şin­de de­ğil­ler. On­lar ken­di güç­le­ri­ni bir şe­kil­de ka­nıt­la­ya­rak ik­ti­dar­la­rı­nı sür­dür­mek pe­şin­de­ler. Me­se­la 27 Ni­san’dan son­ra PKK te­rö­rü­nün bu ka­dar az­ma­sı­nı na­sıl açık­la­ya­bi­li­riz? Te­rör ye­rin­de du­ru­yor­du; an­cak bir­den bi­re şid­det­len­di ve çok sa­yı­da as­ker­le be­ra­ber su­bay­la­rın da şe­hit edil­me­si­ne yol aç­tı. Ya­ni bu­nu bir te­rör ör­gü­tü­nün ken­di için­den kay­nak­la­nan bir olay ol­du­ğu­nu dü­şün­mek müm­kün de­ğil­dir. Hiç­bir te­rör ör­gü­tü ken­di ba­şı­na açık­la­na­bi­le­cek bir fe­no­men de­ğil­dir. Te­rö­rün hiz­met et­ti­ği bel­li güç­ler var­dır. Bu (iç ve­ya dış) güç­le­ri iyi teş­his et­me­miz la­zım.
 
İzin ve­rir­se­niz İs­lam­cı­lık me­se­le­si­ne ge­le­lim. Si­ya­set ta­ri­hin­de İs­lam­cı­lık di­ye ad­lan­dı­rı­lan bir da­mar var­dır. O da­ma­rın şu an­da Tür­ki­ye’de dil­len­di­ri­ci­si­nin ol­ma­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Tür­ki­ye’de böy­le bir im­kan var mı? Var­sa sü­reç na­sıl iş­ler?
AKP as­lın­da ken­di ge­le­ce­ği ba­kı­mın­dan man­tık­lı bir ye­re doğ­ru git­ti. “Ben top­lum­sal mer­ke­ze otur­mak is­ti­yo­rum” di­yor. Ha­yır­lı ol­sun! Za­ten or­ta­ya çı­kış­la­rın­da da “göm­lek de­ğiş­tir­dik” söy­le­mi var­dı. “Evet biz din­dar in­san­la­rız, fa­kat la­ik çer­çe­ve ile bir prob­le­mi­miz yok; sa­de­ce la­ik­çi­lik adı al­tın­da din­dar in­san­la­ra bas­kı ya­pıl­ma­sı­nı so­na er­dir­mek is­ti­yo­ruz” de­di­ler. Bu se­çim­de bi­raz da­ha so­mut­laş­tı­rıl­dı bu. Hat­ta te­ori­den öte­de, pra­tik­te de so­mut­laş­tı­rıl­dı. Ar­tık Dol­ma­bah­çe Pro­to­ko­lü di­ye bir uz­laş­ma­dan söz edi­yo­ruz. O pro­to­kol­den son­ra Mil­li Gö­rüş çiz­gi­sin­de ol­du­ğu dü­şü­nü­len 150 ka­dar ki­şi mil­let­ve­ki­li lis­te­si­ne alın­ma­dı. Do­la­yı­sıy­la AKP fii­lî ola­rak da mer­ke­ze yü­rü­mek­te ol­du­ğu­nu ka­nıt­la­mış ol­du.
Si­ya­set boş­luk kal­dır­maz. İçe­ri­ği na­sıl dol­du­ru­lur, na­sıl ta­nım­la­nır­sa ta­nım­lan­sın, Tür­ki­ye’nin cid­di bir İs­lam­cı mu­ha­le­fe­te ih­ti­ya­cı var­dır. Ta­bii her­kes bek­ler­di ki SP, ma­dem geç­miş­te de İs­lam­cı mu­ha­le­fe­tin si­ya­si da­ma­rı ola­gel­miş­tir, bu boş­lu­ğu dol­dur­sun. Ne ge­zer! SP, CHP’nin si­met­ri­ği­ni oluş­tur­du. O da bir tür da­rü­la­ce­ze top­lu­lu­ğu ol­du­ğu­nu or­ta­ya koy­du. Yaş or­ta­la­ma­sı ar­tık 75’in üze­rin­de in­san­lar­dan olu­şan bir te­pe yö­ne­ti­mi­ne sa­hip olan bu ha­re­ke­tin mil­le­te su­na­ca­ğı hiç­bir fi­kir yok­tur. Ken­di­le­ri­ne bu­gü­ne ka­dar zer­re ka­dar de­ğer ver­me­miş, inanç­la­rıy­la alay et­miş ulus­çu­lar­la bir­çok nok­ta­da ay­nı çiz­gi­ye gel­miş­ler­dir.
 
Pe­ki, bu an­lat­tık­la­rı­nız üze­rin­den gi­der­sek eğer; Tür­ki­ye’de şu an CHP’nin so­lu tem­sil et­me­di­ği or­ta­da; siz AKP ar­tık mer­ke­ze otur­du­ğu­nu ka­nıt­la­dı de­di­niz. O za­man Tür­ki­ye’de çok güç­lü, çok ra­hat­sız edi­ci şe­kil­de hem bir sol mu­ha­le­fet hem de bir İs­lam­cı mu­ha­le­fet boş­lu­ğu var. Bun­la­ra ih­ti­yaç var ve bu­nu tem­sil ede­cek der­li top­lu bir olu­şum yok di­ye­bi­lir mi­yiz?
Evet. CHP sol de­ğil, sa­ğın en sa­ğın­da. Sağ bi­le de­mok­rat­tır. CHP hiç de­mok­rat ol­ma­dı. Ba­kın, De­niz Bay­kal’ın kol­tu­ğu­na göz di­ken bü­yük(!) sa­nat­çı ve ay­dın Zül­fü Li­va­ne­li onu ne ile suç­lu­yor? Tay­yip Er­do­ğan’a mil­let­ve­ki­li ol­ma yo­lu­nu aç­mak­la! CHP sol de­ğil; ÖDP bir fan­te­zi; DTP baş­ka yön­den ırk­çı. İs­lam­cı bir odak da ufuk­ta yok.
 
Pe­ki, bu iki boş­luk na­sıl do­la­cak?
Ba­na ka­lır­sa iki boş­luk yok; bir tek boş­luk kar­şı­sın­da­yız!
 
Ne de­mek is­ti­yor­su­nuz?
Kü­re­sel ka­pi­ta­list sis­te­min di­renç odak­la­rı ar­tık 19. yüz­yıl­da ol­du­ğu gi­bi sı­nıf te­me­lin­de; 20. yüz­yıl­da ol­du­ğu gi­bi ulus te­me­lin­de ör­güt­le­ne­mez. Me­de­ni­yet-te­mel­li di­ren­me­ye ih­ti­yaç var­dır. Sol­cu­luk hak­sız bir kü­re­sel dü­ze­ne baş­kal­dı­rı ise İs­lam­cı­lık­tan çok uza­ğa düş­me­me­si ge­re­ki­yor!

 

 


Paylaş Tavsiye Et