Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Başörtüsünü tartışırken, neyi tartışıyoruz?
Nazife Şişman
ÇEY­REK yüz­yı­lı aş­kın bir sü­re­dir ba­şör­tü­sü ya­sak­la­rı­nı tar­tı­şı­yo­ruz. Üni­ver­si­te­ye gi­den­le­rin yüz­de­si açı­sın­dan ba­kıl­dı­ğın­da ni­ce­lik­sel ola­rak; si­ya­si, kül­tü­rel ve eko­no­mik baş­ka pek çok prob­le­min var­lı­ğı dik­ka­te alın­dı­ğın­da ise ni­te­lik­sel ola­rak, me­se­le­nin ge­re­ğin­den faz­la gün­de­mi iş­gal et­ti­ği ka­naa­ti hâ­kim pek çok ki­şi­de. Ya­sa­ğa ta­raf­tar olan­lar da ya­sa­ğın kalk­ma­sı­nı is­te­yen­ler de “tür­ban gün­dem­le­ri”nden bık­kın­lık du­yu­yor ve bu tak­di­min baş­ka gün­dem­le­ri ör­ten bir araç ol­du­ğu ka­naa­ti ne­re­dey­se ge­nel bir ka­bul gö­rü­yor. Ta­raf­lar, ko­num­la­rı­na gö­re ya “tem­cit pi­la­vı” ile ya da “kan­gre­nin te­da­vi edil­me­den de­şil­me­si” is­ti­are­le­riy­le ta­nım­lı­yor­lar du­ru­mu.
Pe­ki, ne­den yük­sek ge­ri­lim­li bir tar­tış­ma or­ta­mı ya­ra­tı­yor ba­şör­tü­sü “so­run”u? Çün­kü ba­şör­tü­sü­nü tar­tı­şır­ken as­lın­da sa­de­ce ba­şör­tü­sü­nü de­ğil, mo­dern­leş­me sü­re­ci­mi­ze iç­kin eze­li so­run­la­rı­mı­zı da tar­tı­şı­yo­ruz. Türk ulu­sal kim­li­ği­nin bü­tün prob­lem­li alan­la­rı­nı, kü­re­sel­leş­me­nin be­ra­be­rin­de ge­tir­di­ği kül­tür/kim­lik ça­tış­ma­la­rı­nı, din-la­ik­lik iliş­ki­si­ni, de­mok­ra­tik va­tan­daş­lı­ğı, öz­gür­lü­ğü, AB’ye gi­ri­şi, sı­nıf­sal ça­tış­ma­la­rı, dev­let ku­rum­la­rı ara­sın­da­ki iliş­ki­yi, post­mo­dern dö­ne­min ha­yat tar­zı fark­lı­laş­ma­la­rı­nı da bu ve­si­ley­le, ör­tü üze­rin­den tar­tış­mış olu­yo­ruz.
As­lın­da bu du­rum bi­ze öz­gü de de­ğil. Fran­sa’da da pek çok kri­tik ko­nu, l’af­fai­re du fou­lard (ba­şör­tü­sü me­se­le­si) üze­rin­den gün­de­me ge­li­yor. Irk­çı­lık, ya­ban­cı düş­man­lı­ğı gi­bi Av­ru­pa’nın es­ki has­ta­lık­la­rı, hep bu ze­min­de ken­di­si­ni gös­te­ri­yor. La­ik­lik, cum­hu­ri­yet­çi eşit­lik­çi­lik ve de­mok­ra­tik va­tan­daş­lık ge­le­ne­ği­nin na­sıl mu­ha­fa­za edi­le­ce­ği de; Müs­lü­man ül­ke­ler­den göç eden­le­rin Fran­sız top­rak­la­rın­da doğ­muş üçün­cü ku­şak ço­cuk­la­rı­nın var­lı­ğı ile or­ta­ya çı­kan çok-kül­tür­lü­lük bas­kı­sı­na na­sıl mu­ka­ve­met edi­le­ce­ği de, ba­şör­tü­sü üze­rin­den tar­tı­şı­lı­yor. Ya­ni Fran­sız mil­li kim­li­ği­nin kü­re­sel­leş­me ve çok-kül­tür­lü­lük ça­ğın­da kar­şı­laş­tı­ğı he­men bü­tün çe­liş­ki­ler, bu özel olay­da gö­rü­nür olu­yor.
Pek çok önem­li so­ru­nu on­la­rın da bi­zim de ba­şör­tü­sü üze­rin­den tar­tı­şı­yor ol­ma­mız, ta­bii ki or­tak bir ze­min­den bah­set­ti­ği­miz an­la­mı­na gel­mi­yor. Irk­çı­lık ve ya­ban­cı düş­man­lı­ğı gi­bi Av­ru­pa ta­ri­hi­ne iç­kin prob­lem­le­rin ya­nı sı­ra sö­mür­ge geç­mi­şi ve göç­men so­ru­nu, me­se­le­nin Av­ru­pa ze­mi­ni­ni bi­zim­kin­den fark­lı­laş­tı­ran hu­sus­lar. Hal­kın ta­ma­mı­na ya­kı­nı­nın Müs­lü­man ol­ma­sı­na ve din sa­vaş­la­rı­nın ya­kı­cı tec­rü­be­si­ni ya­şa­ma­mış bir din-dev­let iliş­ki­si geçmişine rağ­men Fran­sız usu­lü bir la­ik­lik uy­gu­la­ma­sı ise bi­zim tar­tış­ma ze­mi­ni­mi­zi on­la­rın­kin­den fark­lı kı­lan hu­sus­lar­dan.
Fa­kat yi­ne de, her şe­yin her şe­yi et­ki­le­di­ği kü­re­sel bir dün­ya­da ya­şa­ma­mız ne­de­niy­le, kö­ken ve ta­ri­hî tec­rü­be açı­sın­dan fark­lı­lık arz et­me­si­ne rağ­men me­se­le­yi ele alır­ken or­tak bir ter­mi­no­lo­ji kul­lan­ma­mız ne­re­dey­se ka­çı­nıl­maz: La­ik­lik, ka­mu­sal alan­da di­nî uy­gu­la­ma­la­rın iz­ha­rı, çok-kül­tür­lü­lük, ha­yat tar­zı, di­nin özel ha­ya­ta ait bir hu­sus olu­şu vb. Kıs­men bu or­tak ter­mi­no­lo­ji­ye mü­ra­ca­atı­mız kıs­men de ken­di top­lum­sal ve si­ya­sal çe­liş­ki­le­ri­miz, ba­şör­tü­sü ya­sak­la­rı­nı ve “ba­şör­tü­sü­ne öz­gür­lük”ü doğ­ru bir ze­min­de de­ğer­len­dir­me­mi­ze en­gel teş­kil edi­yor. Bu se­bep­le, ön­ce­lik­le “ba­şör­tü­sü­nü tar­tı­şır­ken her şe­yi tar­tış­tı­ğı­mız ze­min, ne ka­dar isa­bet­li?” so­ru­su­nun ce­va­bı­nı net­leş­tir­me­miz ge­re­ki­yor.
I-Di­nin ka­mu­sal iz­ha­rı­nın la­ik­li­ğin el­den git­me­si­ne yol aça­ca­ğı en­di­şe­si, bu so­ru­nun doğ­ru bir ze­min­de ele alın­ma­sı­nı en­gel­le­yen al­gı ve ref­leks­le­rin ba­şın­da ge­li­yor. Yu­ka­rı­da da be­lir­til­di­ği gi­bi, bi­zim din-dev­let iliş­ki­le­ri­miz Av­ru­pa’da­kin­den çok fark­lı bir geç­mi­şe sa­hip ve fa­kat biz Fran­sız usu­lü bir la­ik­lik uy­gu­la­ma­sı­nı de­vam et­ti­ri­yo­ruz. Av­ru­pa ül­ke­le­ri­nin fark­lı se­kü­ler­leş­me tec­rü­be­le­ri ol­ma­sı­na rağ­men, or­tak nok­ta din sa­vaş­la­rı­dır. As­lın­da mo­dern se­kü­le­rizm/la­ik­lik, 17. yüz­yıl­da Av­ru­pa din sa­vaş­la­rı­nı so­na er­dir­mek üze­re si­ya­si bir çö­züm ola­rak or­ta­ya çık­mış­tı. Ön­ce­lik­le Hı­ris­ti­yan mez­hep­le­ri­nin ça­tı­şan dok­trin­le­ri ara­sın­da as­ga­ri bir müş­te­rek bul­ma­ya ça­lı­şı­yor; ikin­ci ola­rak da si­ya­si eti­ği ta­ma­men di­nî doktrin­ler­den ba­ğım­sız bir şe­kil­de ta­nım­lı­yor­du bu çö­züm öne­ri­si, ya­ni din ve dev­let ay­rı­lı­ğı­nı. Böy­le­ce dev­let fark­lı di­nî ina­nış­la­ra ta­raf­sız dav­ra­na­cak ve din bi­rey­sel bir me­se­le ha­li­ne ge­le­cek, di­nî hoş­gö­rü de böy­le­ce sağ­lan­mış ola­cak­tı.
Ama ne ya­zık ki, la­ik­li­ğin tek­lif et­ti­ği çö­züm, ak­si id­di­a edil­se de, fark­lı­lık ve ço­ğul­cu­lu­ğa to­le­rans de­ğil, bel­li ba­zı di­nî öz­nel­lik­le­ri li­be­ral si­ya­si yö­ne­tim­le uyum­lu ola­cak tarz­da ye­ni­den şe­kil­len­dir­mek ola­rak te­za­hür et­ti. Ya­ni bu dok­tri­nin tek­lif et­ti­ği çö­züm, din ve dev­le­tin ay­rı­lı­ğın­dan zi­ya­de, se­kü­ler bir kül­tü­rün üs­tün­lü­ğü­nü id­di­a ve oto­ri­ter­li­ği­ni ilan et­me an­la­mı­na gel­mek­te. Bu açı­dan ba­kıl­dı­ğın­da se­kü­ler ka­mu­sal ala­nın din­le­re eşit me­sa­fe, nötr ol­ma gi­bi id­di­ala­rı­nın eleş­ti­ri­ye açık ol­du­ğu gö­rü­lür. Ya­ni la­ik­lik ya da se­kü­le­rizm, ge­rek teo­rik ge­rek­se pra­tik açı­dan tar­tı­şı­la­maz de­ğil­dir. Her ül­ke­nin ken­di­ne öz­gü ko­şul­la­rı çer­çe­ve­sin­de ye­ni­den yo­rum­lan­ma­ya açık si­ya­si pro­je­ler­dir.
II-Di­nin gös­te­riş­çi bir şe­kil­de ya­şa­na­rak bas­kı un­su­ru oluş­tur­du­ğu id­dia­sı da Av­ru­pa top­lum­la­rın­da di­nin ka­mu­sal iz­ha­rı­nı so­run­sal­laş­tı­ran se­bep­ler ara­sın­da yer alıyor. Fran­sa’da ilk ve or­ta öğ­re­tim ku­rum­la­rın­da di­nî sim­ge­le­rin ya­sak­lan­ma­sı­nın ge­rek­çe­le­rin­den bi­ri bu. Son yıl­lar­da Tür­ki­ye’de de ben­zer en­di­şe­ler di­le ge­ti­ril­me­ye baş­lan­dı. Me­se­la Ha­san Bü­lent Kah­ra­man’ın ba­şör­tü­sü­nün üni­ver­si­te­ler­de ser­best kal­ma­sı­na bir iti­ra­zı yok. Fa­kat hiz­met ve­ren ko­nu­mun­da bir ba­şör­tü­lü­nün yer al­ma­sı­na, pro­se­li­tiz­me (zor­la din de­ğiş­tir­me) yol aça­bi­le­ce­ği en­di­şe­siy­le kar­şı çı­kı­yor (Sa­bah, 21.01.2008). Bu de­ğer­len­dir­me­de pro­se­li­tizm kav­ra­mı kul­la­nı­lır­ken Hı­ris­ti­yan­lı­ğın ruh­la­rı kur­tar­ma idea­li ile Müs­lü­man­lı­ğın “din­de zor­la­ma yok­tur” an­la­yı­şı ara­sın­da cid­di bir fark­lı­lık ol­du­ğu unu­tu­lu­yor. Kar­şı­sın­da­ki­nin ru­hu­nu kur­tar­mak için her ne pa­ha­sı­na olur­sa ol­sun Hı­ris­ti­yan­laş­tır­ma ça­ba­sı olan mis­yo­ner­lik ile Hakk’ın çağ­rı­sı­nın her­ke­se du­yu­rul­ma­sı an­la­mı­na ge­len teb­liğ ara­sın­da­ki fark da dik­ka­te alın­mı­yor. Böy­le olun­ca da Hı­ris­ti­yan bir geç­mi­şe sa­hip Av­ru­pa’da­ki kor­ku­lar, doğ­ru­dan Müs­lü­man top­lu­ma trans­fer edi­li­yor.
Fa­kat bu­gün 11 Ey­lül son­ra­sı at­mos­fe­rin, fun­da­men­ta­list ve bas­kı­cı bir İs­lam yo­ru­mu­nu da te­da­vü­le sok­tu­ğu­nu göz ar­dı ede­me­yiz. Tüm dün­ya­da stra­te­jik ola­rak bes­le­nen İs­lam fo­bi­si­nin Tür­ki­ye’de de et­ki­le­ri gö­rü­lü­yor ve ba­şör­tü­sü “yı­kı­cı öte­ki”nin sem­bo­lü ola­rak kod­la­nı­yor. Ba­şör­tü­sü­nün nev­zu­hur bir sim­ge­sel­li­ğe hap­se­dil­me­si ve “gö­nül­lü stig­ma ta­şı­yı­cı” si­ya­si kim­lik vur­gu­su üze­rin­den ana­liz edil­me­si de doğ­ru­dan bu kon­jonk­tür­le il­gi­li. Hal­bu­ki bu kon­jonk­tü­rel sap­ma­la­rı te­mel ala­rak -ki bun­lar bü­yük oran­da “me­de­ni­yet­ler sa­va­şı” pro­je­si­nin bes­le­di­ği stra­te­ji­ler­dir- top­lum­sal ge­ne­ti­ği­mi­zi ta­ma­men göz ar­dı eden bir tav­rı be­nim­se­mek, ken­di bin­di­ği­miz da­lı kes­mek an­la­mı­na ge­lir.
II­I-Ba­şör­tü­sü­nün ka­mu­sal alan­da yer alı­şı­nın, mo­dern ha­yat tar­zı­nın de­vam­lı­lı­ğı açı­sın­dan bir teh­dit oluş­tu­ra­ca­ğı id­di­ası­nın ar­ka pla­nın­da ise mo­dern­leş­me­yi Ba­tı­lı ha­yat tar­zı­nın ka­bu­lü şek­lin­de tec­rü­be edi­şi­mi­zin et­ki­si var. Üst sı­nıf­la­rın Ba­tı­lı ha­yat tar­zı­nı be­nim­se­me­si ve la­ik­li­ğin de bu ha­yat tar­zı­nın bi­ri­cik­li­ği üze­rin­den ta­nım­lan­ma­sı ne­de­niy­le ba­şör­tü­sü, hep mo­dern­li­ğin dı­şın­da, geç­miş­te bı­ra­kıl­ma­sı ge­re­ken, eği­tim ve kent­leş­me ile ber­ta­raf edi­le­cek bir un­sur ola­rak ka­bul edi­le­gel­di. AKP ik­ti­da­rı­nın ba­şör­tü­sü­nün gö­rü­nür­lü­ğü­ne yap­tı­ğı kat­kı ne­de­niy­le de ya­şam tar­zı teh­di­di al­gı­sı bes­len­di.
Bu al­gı­ya gö­re, ba­şör­tü­sü gi­bi bir sem­bol­le din­dar­lı­ğı­nı gö­rü­nür kı­lan kim­se, ilk ola­rak din­dar­lı­ğa bir stan­dart ge­ti­re­rek kar­şı­sın­da­ki­nin Müs­lü­man­lı­ğı ya­şa­ma bi­çi­mi­ni sor­gu­la­mış olu­yor­du. İkin­ci ola­rak da “ma­hal­le bas­kı­sı”, “ik­ti­dar bas­kı­sı” gi­bi araç­lar kul­la­nı­la­rak bu ha­yat tar­zı­nı zor­la be­nim­set­me ih­ti­ma­li söz ko­nu­suy­du. Hal­bu­ki böy­le bir nok­ta­dan ba­kı­lır­sa tam ter­si de doğ­ru­dur. Li­be­ral-se­kü­ler bir bi­rey de ken­di ya­şam tar­zı­nı gö­rü­nür kı­lar. Özel­lik­le Tür­ki­ye’de­ki gar­dı­rop mo­dern­leş­me­si de­ni­len Ba­tı­lı gi­yim ku­şa­mın mo­dern­leş­me sü­re­ci­miz­de­ki öne­mi ve la­ik­li­ğin Ba­tı­lı ya­şam tar­zı­nın ay­rı­ca­lık­lı olu­şu­na da­yan­dı­rıl­dı­ğı dik­ka­te alı­nır­sa, mo­dern gö­rü­nü­mün, ba­şı açık­lı­ğın stan­dart, ba­şör­tü­lü­lü­ğün ise sap­ma olu­şu­nun “bas­kı­cı­lı­ğı” da or­ta­ya çık­mış olur.
Kı­sa­ca ifa­de edi­le­cek olur­sa, li­be­ral-se­kü­ler öz­ne­nin norm ol­du­ğu ka­bu­lü tar­tış­ma­ya açıl­ma­dık­ça ve çok-kül­tür­lü­lü­ğün ko­nu edil­di­ği or­tam­lar­da bi­le, kül­tü­rel far­kın çi­zi­li­şin­de bel­li bir mer­ke­zin (Ba­tı­lı tec­rü­be­nin) esas alın­dı­ğı dik­ka­te alın­ma­dık­ça, ba­şör­tü­sü­nün doğ­ru bir ze­min­de tar­tı­şıl­ma­sı sağ­la­na­maz.
IV-Bir di­ğer önem­li hu­sus ise di­nî iba­det­le­rin salt sim­ge­sel­lik üze­rin­den yo­rum­lan­ma­sı­dır. Özel­lik­le 80’li yıl­lar­dan iti­ba­ren ba­şör­tü­sü, kim­lik üze­rin­den ve si­ya­si ha­re­ket­ler­le bağ­lan­tı­lı ola­rak ana­liz edil­di. Hem aka­de­mi hem de si­ya­sal stra­te­ji üre­ten mer­kez­ler, İs­lam’la il­gi­li be­den­sel pra­tik­le­ri, özel­lik­le ör­tü­yü da­ha zi­ya­de be­lir­li sos­yal ha­re­ket­le­rin ve si­ya­si he­def­le­rin sem­bo­lü ola­rak yo­rum­la­ma eği­li­min­de ola­gel­di­ler. Ba­şör­tü­sü ol­sa ol­sa tüm dün­ya­da yük­se­len İs­lam’ı, Arap mil­li­yet­çi­li­ği­ni, fa­na­tik İs­la­mi ha­re­ket­le­ri ve Av­ru­pa kim­li­ği­ne en­teg­re ol­ma­yan Müs­lü­man kül­tür­le­ri sem­bo­li­ze eden bir araç ola­bi­lir­di. Bu pra­ti­ği uy­gu­la­yan­lar, di­nî ge­rek­çe­ler öne sür­se­ler de med­ya, si­ya­set ve aka­de­mi­ye bu ana­liz hâ­kim ol­du .
Me­se­la Ni­lü­fer Gö­le, Müs­lü­man­lık­tan İs­lam­cı­lı­ğa ge­çiş ola­rak ta­nım­lı­yor­du bu du­ru­mu. Ona gö­re ba­şı­nı ör­ten ka­dın­lar da­ha ön­ce­le­ri Ba­tı ta­ra­fın­dan ezil­miş­li­ğin, ge­ri­li­ğin sem­bo­lü olan ba­şör­tü­sü­nü ye­ni­den ve ina­dı­na be­nim­si­yor­lar; bir ne­vi ırk­çı­lık kar­şı­tı ha­re­ke­tin “si­yah gü­zel­dir” vur­gu­su gi­bi “ba­şör­tü­sü öz­gür­leş­ti­ri­ci­dir” söy­le­mi­ni dil­len­di­ri­yor­lar ve kö­tü bir “dam­ga” (stig­ma)yı bir pres­tij ara­cı­na dö­nüş­tü­rü­yor­lar­dı. Ba­tı­lı öz­ne­nin ta­hak­kü­mü dik­ka­te alın­dı­ğın­da sö­mür­ge­ci­lik kar­şı­tı ha­re­ket­ten de bes­le­nen böy­le bir tav­rın hiç var ol­ma­dı­ğı söy­le­ne­mez. Ama ba­şı­nı ört­me­yi sa­de­ce bir kim­lik gös­ter­ge­si, si­ya­sal bir ta­vır ola­rak yo­rum­la­mak di­nî iba­det­ler­le il­gi­li çok önem­li bir bo­yu­tu göz ar­dı et­mek an­la­mı­na ge­lir.
Bu­ra­da ön­ce­lik­le dik­kat edil­me­si ge­re­ken hu­sus, di­nî dav­ra­nış­la­rın, iba­det­le­rin dı­şa doğ­ru bir id­di­a de­ğil, içe doğ­ru bir ik­na ve eği­tim sü­re­ci­nin gös­ter­ge­si ol­ma­sı­dır. Di­nin em­ret­ti­ği, tav­si­ye et­ti­ği dav­ra­nış­la­rı ye­ri­ne ge­ti­re­rek bel­li bir ter­bi­ye­yi he­def­ler din­dar in­san, çev­re­si­ne me­saj ver­me­yi de­ğil. Ba­şı­nı ört­me­nin de bu ma­na­da ki­şi­yi ter­bi­ye edi­ci bir iş­le­vi var­dır. Bu açı­dan ba­kıl­dı­ğın­da ör­tün­me­yi sa­de­ce di­nî ya da si­ya­sal bir sem­bo­le in­dir­ge­mek, ay­nı ha­ta­lı de­ğer­len­dir­me­ye yö­nel­tir ki­şi­yi.
Gi­riş­te­ki tes­pi­ti tek­rar­la­ya­cak olur­sak, Tür­ki­ye’de ba­şör­tü­sü­nün tar­tı­şıl­dı­ğı va­sa­tın, gün­de­lik si­ya­si kav­ga di­li­nin ve aka­de­mik kör­lük­le­rin öte­si­ne geç­me­si sağ­la­na­bi­lir­se, çağ­daş pek çok prob­le­mi­mi­zi de da­ha va­zıh ve el­ve­riş­li bir sa­tıh­ta tar­tı­şa­bi­li­riz.

Paylaş Tavsiye Et