Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2006) > Film
Film
Dondurmam Gaymak

Yönetmen-Senaryo: Yüksel Aksu
Oyuncular: Turan Özdemir, Gülnihal Demir
Yapım: Türkiye, 2006, 113 dk.

Ege’nin küçük bir kasabasında babadan kalma mesleği dondurmacılıkla geçinen Ali Usta, büyük dondurma şirketleriyle Don Kişot misali mücadele etmektedir. Ali Usta, bir yandan borçla aldığı motorunun parasını ödemeye çalışırken bir yandan da bu şirketlerle rekabet uğruna yerel TV’de dondurmasının reklamını yayınlatmaya çabalar. O, büyük şirketlerin onun dondurmasının peşinde olduğunu düşünedursun; kasabanın haylaz çocuklarının gözü ise onun sarı motorunda ve tabii ki içindeki dondurmalardadır.
Küresel kapitalist sistemin içerisinde eski tarz üretimle çalışmayı sürdüren “küçük esnaf”ın trajikomik hikayesine odaklanan Dondurmam Gaymak, Muğla halkından oluşan oyuncu kadrosunun eğlenceli şivesi ve Baba Zula imzalı yerel müzikleri ile Ege kültürünün kendine has dinamiklerini başarıyla yansıtıyor. İçkisini de içen, camiye gidip namazını da kılan; belli bir yaştan sonra da hacca gidip kemale eren Ege insanı prototipini mizahi bir dille resmediyor Dondurmam Gaymak. Filmde geleneksel bir İslam anlayışının Ege insanı özelinde, “Türk İslam’ı” vurgusuyla sunulduğunu da söylemek mümkün. Bu anlamda hayat ile kavgalı olmayan, kadere karşı tevekkül duygusunu yoğun bir biçimde veren filmde, her karakter, yaptığının karşılığını buluyor. Ayrıca film Türk sinema tarihinin en olumlu imam ve hacı karakterlerine de imza atıyor.
Aslında Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak tadında ancak onun sinema duygusu ve naifliğinden uzak; yine de en az onun kadar içten bir film Dondurmam Gaymak. Yönetmenin de samimi bir şekilde ifade ettiği gibi tümüyle “bir Ege geyiği”. Kendini gerektiğinden fazla ciddiye almamanın verdiği bir dürüstlük ve Beş Vakit gibi hayatında hiç köy görmemiş birinin elinden çıktığı havası veren suni köy filmlerinden uzak bir yaşanmışlıktan besleniyor. Sırf turistik tanıtıma yönelik olduğu aşikar “gezelim görelim” tadı veren sahnelerin sırıttığı, bir çok yan karakter ve olayı geliştiremeyip havada bırakan ve yer yer farklı skeçlerin bir araya getirilmesi gibi bütünsellikten uzak bir anlatıma dönüşen senaryosu ise filmin en büyük zaafı. Ayrıca filmin kendine has Anadolu mizahını yersiz Amerikanvari bel altı espriler; ironik küreselleşme eleştirisini ise sol tandanslı gereksiz ideolojik göndermeler zedeliyor. Netice olarak Türk sineması izleyicilerinin, her şeye birden sahip olamayacağı gerçeğiyle yaşamayı öğrenmesi gerekiyor.
2007 Oscar ödüllerinde aday adayı film olarak yarışmak üzere seçilen ve anti kahramanının beceriksizliğinden farklı olarak Oscar yollarında sıkı bir lobi yapan Dondurmam Gaymak, ılımlı İslam’ın revaçta olduğu bir dönemde çizdiği Anadolu İslam’ı resmi ile ABD’lilerin dikkatini çeker mi bilinmez. Ancak bu haliyle film, yerelin evrenselleşme uğrunda yerelliğinden çok şey kaybetmesi gerektiğini de aşikâr kılıyor. Yine de “yerli malı yurdun malı” ne de olsa… Ne diyelim, izleyin gari! /Hilal Turan


Tavsiye Et
Yazgı DVD

Yönetmen-Senaryo: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Serdar Orşin, Zeynep Tokuş
Yapım: Türkiye, 2001, 121 dk.

Zeki Demirkubuz’un, Albert Camus’nun ‘Yabancı’sından esinlenerek çektiği Yazgı, Karanlık Üzerine Öyküler üçlemesinin ilk filmidir. Yazgı, yaşamın boş ve saçma olduğuna inanan, annesinin ölümünden etkilenmeyecek ve eşinin kendisini aldatmasına aldırmayacak kadar hayata ve kendine yabancılaşmış bir karakter olan Musa’nın hikayesine odaklanır. ‘Kader’siz bir kaderciliği ve Camus’dan ödünç bir varoluşçuluğu temel alan Yazgı, yönetmenin yaşadığı ontolojik evsizliğin de izdüşümüdür. Uzun diyaloglar, kapanmayan kapılar, TV izleyen karakterler ve yoğun argo kullanımı gibi Demirkubuz sinemasının kendine has özellikleri Yazgı’ya da yansır. Yazgı yönetmenin filmografisinde özellikle hukuk sisteminin anomalilerini ustalıkla ortaya serişi ve etkili oyuncu yönetimiyle öne çıkar. /Hilal Turan 


Tavsiye Et
Kader

Yönetmen-Senaryo: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Ufuk Bayraktar, Vildan Atasever
Yapım: Türkiye, 2006, 103 dk.

Bekir, Uğur ve Zagor, bir aşk üçgeninin köşelerine çivilenmiş üç insandır. Uğur’un içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının tek yolu aşkının sularında kendince yol almasıdır. Bata çıka, yalpalayarak… Hayat silahını kendine döndürmüş; üçgenin bencillik bulaşmamış kenarında kendine zarar durmaktadır. Bırakıp kaçtığı hayat, yaşadığı hayattan farklı değildir. Bu yüzden Zagor’un peşinden sürüklenmeyi seçer. Zagor, suç işlemeye âşıktır. Dünyası hapistir. Bekir ise çocuğunu ve karısını düşünmeden Uğur’un peşinden gider. Üçgen kendini sürekli tekrarlar ve bütün yollar Zagor’a çıkar. Zeki Demirkubuz’un bize hayal meyal gösterdiği ama Zagor denilince hepimizin kaç adam bıçakladığını bildiğimiz efsanevi kahramanına… Yaşananların adı ise aşktır. Arkasında sadakat, nefret, para ve acıyı getiren aşk. Uğur hapishanedeki Zagor’un peşinden, Bekir ise her türlü imkansızlığa rağmen Uğur’un peşinden gider. Hikayenin ikinci kısmı ise 1997’de Masumiyet’le başlamıştır. Taşra pavyonlarında, gecekondularda, izbe sokaklarda hayattan vazgeçmişlerin dolaysız bir anlatımıdır Masumiyet. Kader ise, Bekir, Uğur ve Zagor’un 25 yıl önceki durumlarına geri döner. Birbirlerini görmelerine, âşık olmalarına, Masumiyet’teki hallerine dönüşmelerine... Bekir otel lobisinde Masumiyet filmini izler, yani kendisinin seneler sonraki halini. Masumiyet’te Haluk Bilginer’in dillendirdiği monologlar Kader’de, Bekir’in şaşkın bakışlarında tükenmişliğin ve kendinden vazgeçmişliğin izlerine dönüşür. Demirkubuz, filmlerinde ideolojik söylem biçimlerinden kaçınırken toplumsal gerçeklerin en hastalıklı taraflarını da karakterlerine gömer. Kader de bu yüzden Masumiyet, Yazgı ve yönetmenin diğer tüm filmleri gibi acılarını içselleştirmiş karakterlerden oluşur. Anlatmak için aşkın bin türlü halinden birini seçen yönetmen vahşi ve yaralayıcı bir noktadan beslenir. Şüphesiz insanın en zayıf taraflarından biri olan ‘aşk’ı anlatan film, onu çaresiz bir hastalığa dönüştürür. Sıradan bir konu gibi gözükse de yaşanan olayların doğallığı filmin inandırıcılığını arttırır. Bu doğallık, anlatımda karakterlerin kimlikleri ile örtüşen bir üslubun gelişmesini sağlar. Masumiyet’te de varolan aşırı küfürlü diyaloglar, toplumsal yaralar kadar sinema açısından da acıtıcı bir tonlamaya sahiptir. Suçun sosyolojik çalkantısında yol alan karakterlerin kirlenmişliğe olan yakınlığı yönetmenin, sinemasında halkı bilinçlendirme kaygısından uzak duruşu ile açıklanabilir. Masumiyet ve Kader ile arabesk bir kıvamda devam ettirdiği yolculuğunu unutulmaz bir zincirle birbirine bağlayan ve karakterlerinin yarasını seyircilerine de bulaştıran Demirkubuz, toplumsal yozlaşmayı anlatırken ne kadar haklı bir duruş sergiliyorsa, tüm yaşananlara kader adını koyması ile de ‘kader’e aynı derecede haksızlık ediyor. /Esra Bulut


Tavsiye Et