Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2008) > Türkiye Siyaset > Muhalefete muhtıranın ardından siyaset
Türkiye Siyaset
Muhalefete muhtıranın ardından siyaset
Ümit Aksoy
EDE­Bİ­YAT ku­ra­mın­da üst-kur­ma­ca gi­bi bir li­te­ral kav­ram var­dır. Çok ba­sit bir ifa­dey­le üst-kur­ma­ca, ge­le­nek­sel ola­rak var olan her şe­yi bi­len, met­nin hâ­ki­mi, efen­di­si olan ya­za­rın ko­nu­mu­nun, ya­zı­lan met­nin bir kur­ma­ca ol­du­ğu­nun far­kın­da ola­rak sor­gu­ya açıl­ma­sı an­la­mı­na ge­lir. Üst-kur­ma­ca bir ba­kı­ma, met­nin ken­di­si­nin bir kur­gu ol­ma­sı­nı bi­le­rek efen­di-ya­za­rın ken­di ken­di­si­nin bu yaz­ma ey­le­min­de var olan po­zis­yo­nu­nu eleş­ti­ri­ye aç­ma­sı da­ha doğ­ru­su bu­nun bir kur­gu ol­du­ğu­nu fark edi­yor ol­ma­sı­nı ile­tir biz­le­re. Ya­zar üret­ti­ği met­nin kur­gu ol­du­ğu­nu biz­le­re söy­ler ve en önem­li­si tam da bu­nu biz­le­re söy­le­di­ği an­da, bu edim­le bir­lik­te me­tin oluş­ma­ya, ya­zıl­ma­ya de­vam eder. Bir an­lam­da tek­nik bir kav­ram­sal­laş­tır­ma gi­bi du­ran üst-kur­ma­ca ifa­de­sin­den bu­ra­da bah­set­me­min ne­de­ni, ge­çen ay için­de ya­şa­nan CHP/MHP-TSK ger­gin­li­ği­ni an­la­ma­mız­da bi­ze ha­tı­rı sa­yı­lır bir olanak sağlamasıdır.
Kla­sik ede­bî me­tin­de ya­zar­la okur ara­sın­da­ki “Bu met­nin bir kur­ma­ca ol­du­ğu­nu bi­li­yo­rum; ama bu­na rağ­men bu kur­ma­ca met­nin bir kur­ma­ca me­tin ol­du­ğu­na inan­mı­yo­rum” gi­bi bir akit ar­tık “Bu­nun bir kur­ma­ca me­tin ol­du­ğu­nu bi­li­yo­rum; bu­nu bi­le­rek ve ka­bul ede­rek bu met­ni oku­yo­rum” gi­bi bir du­ru­ma dö­nüş­müş­tür. Türk si­ya­si ha­ya­tın­da­ki si­ya­si ve as­ke­rî alan ay­rı­mı, kla­sik ede­bî me­tin­de­ki ya­zar ile oku­yu­cu ara­sın­da­ki ör­tük iliş­ki­ye ben­zer bir şe­kil­de ku­rul­muş­tu. Oy­sa şim­di­ler­de üst-kur­ma­ca­da­ki du­rum gi­bi her­kes her şe­yin far­kın­da­dır ve her şey bu far­kın­da­lık üze­rin­den iler­le­mek­te­dir. Bu far­kın­da­lık tam ola­rak bi­ze, ne­den ar­tık gö­re­ce özerk bir sta­tü­sü bu­lu­nan si­ya­sal ala­na, si­ya­sal ala­nın dı­şın­da­ki şid­det sa­hi­bi er­kin doğ­ru­dan mü­da­ha­le ede­me­di­ği­ni gös­ter­mek­te­dir as­lın­da. Doğ­ru­dan bir şid­det uy­gu­la­ma­sı yok­tur. Çün­kü bu iki ala­nın üye­le­ri ara­sın­da­ki ak­tör­ler “za­ma­nın ru­huy­la” bir­lik­te şid­de­tin bu ka­dar ko­lay uy­gu­lan­ma ala­nı bu­la­ma­ya­ca­ğı­nı, tıp­kı bir met­ni oku­ya­nın ar­tık bu met­nin kur­ma­ca ol­du­ğu­nu bil­me­si gi­bi bil­mek­te­dir. Bu­nun­la bir­lik­te yi­ne bu far­kın­da­lık biz­le­re, si­ya­sal ala­nın ar­tık baş­ka tür bir söz­leş­me üze­rin­den iler­le­di­ği­ni ve de bu iki par­tiy­le te­mel­de ay­nı ek­sen­de du­ran meş­ru şid­det gü­cü­nün na­sıl bir ça­tış­ma içi­ne gir­di­ği­ni de söy­le­mek­te­dir.
CHP ve MHP’nin Ku­zey Irak ope­ras­yo­nuy­la il­gi­li TSK’yla gir­dik­le­ri po­le­mik tam ola­rak, TSK’nın stra­te­jik bir ham­ley­le ar­tık “güç kul­lan­mak­sı­zın güç kul­lan­ma­sı” ola­rak ifa­de edi­le­bi­le­cek bil­di­ri-mü­da­ha­le­le­ri gi­bi, si­ya­sal ala­nın ye­ni­den di­zay­nı­nın adı­dır as­lın­da. Bu an­lam­da söy­len­me­si ge­re­ken ilk şey, meş­ru şid­det gü­cü­nü elin­de bu­lun­du­ran ya­pı­nın ar­tık is­te­se de es­ki efen­di-ya­zar ko­nu­mun­da ol­ma­dı­ğı­na da­ir nok­ta­nın vur­gu­lan­ma­sı ol­ma­lı­dır. Du­rum tam ola­rak ay­nı si­ya­sal sü­tun üze­rin­de bu­lu­nan güç­le­rin ça­tış­ma­sı­nın adı­dır ve bu­nun ne­de­ni es­ki sa­hip ol­du­ğu bü­yük ya­zar im­ge­si­ni yi­ti­ren TSK’nın pra­tik si­ya­sal ala­na mü­da­hil ol­ma­sı, gi­ri­ver­me­si­dir. TSK’nın si­ya­sal ala­na gir­me­si CHP ve MHP’nin ka­pı­la­rın­dan ol­mak­ta­dır.
TSK ar­tık sa­de­ce şid­det­le de­ğil “söz”le de ken­di var­lı­ğı­nı his­set­tir­mek­te­dir. Bu an­lam­da TSK için sa­de­ce söz­le ken­di var­lı­ğı­nı du­yu­ra­bil­di­ği bir alan olan si­ya­sal ala­na dâ­hil ol­mak, 28 Şu­bat ile baş­la­yan, şid­det ol­mak­sı­zın sa­de­ce söz­le ya­pı­lan mü­da­ha­le­le­rin do­ğal bir so­nu­cu­dur as­lın­da. Si­ya­set eğer sa­de­ce doğ­ru za­man­da doğ­ru söz­le­ri söy­le­mek sa­na­tıy­sa, TSK Cum­hu­ri­yet ta­ri­hin­de hiç ol­ma­dı­ğı ka­dar si­ya­sal bir ko­num al­mış du­rum­da­dır tam da şu an­da. Ve bun­dan do­la­yı da CHP ve MHP ope­ras­yo­nu ba­ha­ne ede­rek bu meş­ru şid­det gü­cü­nü elin­de bu­lun­du­ran kuv­vet­le ça­tış­ma­ya gir­mek­te­dir. Çün­kü TSK’nın pra­tik ve ger­çek si­ya­sal ala­na dâ­hil ol­ma­sı bu iki par­ti­nin si­ya­set yap­tık­la­rı ala­na bir mü­da­ha­le­dir. Bu mü­da­ha­le tam ola­rak, bu iki par­ti­nin iş­gal et­tik­le­ri si­ya­sal di­lin tem­sil ka­bi­li­ye­ti­ni or­ta­dan kal­dı­rır­ca­sı­na ken­di var­lı­ğı­nı on­la­ra da­yat­ma­sı an­la­mı­na gel­mek­te­dir ve asıl önem­sen­me­si ge­re­ken nok­ta da bu­ra­sı­dır.
Bu du­rum bi­ze si­ya­sal ala­nın ya­pı­sı­nın -ama da­ha faz­la­sı di­li­nin- ye­ni­den di­zayn edil­di­ği­ni söy­le­mek­te­dir. Her ne ka­dar ay­nı zih­ni­yet düz­le­min­de de yer al­sa­lar bu üç un­sur ara­sın­da si­ya­sal par­ti olan­lar, en azın­dan bir si­ya­sal alan di­li­ne sa­hip­tir­ler. TSK ise bu di­le sa­hip de­ğil­dir ve tam da bu yüz­den ken­di­siy­le ay­nı si­ya­sal po­zis­yon­da bu­lu­nan un­sur­lar­dan bi­le ken­di­si­ne yö­ne­lik bir eleş­ti­ri ser­de­dil­di­ğin­de on­la­ra yek­ten “ha­in” gi­bi bir sı­fa­tı la­yık gö­re­bil­mek­te­dir. Bu ha­in sö­zü as­lın­da bu gü­cün söz söy­le­me sa­na­tı olan si­ya­se­te ne ka­dar ya­ban­cı ol­du­ğu­nu gös­ter­mek­te­dir biz­le­re. Ama şim­di­ler­de ye­ni baş­tan şe­kil­le­nen si­ya­sal ala­nın, bu ul­tra-oto­ri­ter dil­den na­si­bi­ni al­ma­sı hiç de az bir ih­ti­mal de­ğil­dir. Do­la­yı­sıy­la bu­ra­da asıl önem­sen­me­si ge­re­ken şey, bu si­ya­sal ala­nın ye­ni baş­tan di­zay­nın­da si­ya­sal di­lin bu ul­tra-oto­ri­ter dil ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lan kav­ram­lar­la/söz­ler­le ku­rul­ma­sı teh­li­ke­si­dir. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi ön­ce­sin­de cum­hur­baş­ka­nı­nın asıl ta­şı­ma­sı ge­re­ken sı­fa­ta da­ir bu güç­le­rin ağ­zın­dan ser­de­di­len “söz­de de­ğil öz­de” ta­nım­la­ma­sı­nın na­sıl bu si­ya­sal di­li kur­du­ğu­nu ve in­şa et­ti­ği­ni ha­tır­la­mak, bu si­ya­sal di­lin ne tür­den bir şe­kil­len­me için­den oluş­tu­ğu­nu an­la­ma­mı­za yar­dım­cı ola­cak­tır.
 

 

Bu an­lam­da AKP’nin söz konusu “iç-ça­tış­ma”ya ses­siz kal­ma­sı hiç de iyi bir tu­tum alış de­ğil­dir. AKP’nin bu ça­tış­ma­ya ses­siz kal­ma­sı­nın te­mel ne­de­ni, şid­det sa­hi­bi gü­cün si­ya­sal ala­na dâ­hil ol­du­ğu ka­pı­nın/di­lin CHP ve MHP’nin ala­nı ol­ma­sın­dan ve ken­di­si­nin bu ça­tış­ma­dan et­ki­len­me­di­ği­ni dü­şün­me­sin­den­dir. Oy­sa fark et­me­miz ge­re­ken nok­ta hâ­li­ha­zır­da bir si­ya­sal ala­nın/si­ya­set di­li­nin ye­ni­den kur­gu­lan­ma­sı/in­şa edil­me­si du­ru­mu­nun ol­du­ğu ve bu­nun ka­çı­nıl­maz ola­rak AKP’ye de bu­la­şa­ca­ğı­dır. Bu an­lam­da AKP’nin bu ola­ya ses­siz kal­ma­sı hâ­li­ha­zır­da oluş­mak­ta olan si­ya­sal ala­nın ve onun di­li­nin na­sıl AKP’yi de içi­ne ala­rak şe­kil­len­dir­me­ye de­vam et­ti­ği­ni net bir şe­kil­de gös­ter­mek­te­dir. Meş­ru te­kel gü­cü­ne sa­hip er­kin ar­tık sa­de­ce ik­ti­dar par­ti­si­ne de­ğil (her ne ka­dar mu­ha­lif­lik­le­ri tar­tış­ma­lı bi­le ol­sa) mu­ha­le­fe­te de mü­da­ha­le et­me­si­nin, ik­ti­dar par­ti­si­ni en ha­fif ta­bir­le il­gi­len­dir­me­me­si ve “Bü­tün­lü­ğü­mü­zü boz­ma­yın!” gi­bi boş bir re­to­rik­le ge­çiş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­ma­sı, bu di­lin na­sıl da her ye­re sız­dı­ğı­nın net bir gös­ter­ge­si­dir as­lın­da. Ve son ola­rak AKP’ye kar­şı açı­lan da­va bu oto­ri­ter di­lin ken­di si­ya­sal di­li­ni bu ye­ni oluş­mak­ta olan di­le da­yat­ma­sın­dan, bu si­ya­set di­li­ni bas­tır­mak is­te­me­sin­den baş­ka bir şey de­ğil­dir.
Bu ül­ke­de, si­ya­sal alan ar­tık ka­çı­nıl­maz ola­rak bir de­ği­şim sü­re­ci­ne gir­miş­tir ve gö­re­ce öz­gür­lük alan­la­rı or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Ama unut­ma­mak ge­re­kir ki tıp­kı ne­oli­be­ral öz­gür­lük ham­le­le­ri gi­bi hiç­bir ye­ni ta­sa­rım, sa­nı­la­nın ak­si­ne baş­lı ba­şı­na bir de­ğer ta­şı­ma­mak­ta­dır. Bu ye­ni­len­me, ço­ğu za­man son­ra­dan far­kı­na va­rı­lan sis­te­min si­ya­set di­li­nin ken­di­ni ye­ni­den üret­me­si du­ru­mun­dan baş­ka bir an­la­ma te­ka­bül et­me­mek­te­dir. Ve ya­pıl­ma­sı ge­re­ken şey tam da şim­di ken­di­ni ye­ni­den üret­me ey­le­min­de bu­lu­nan bu di­li boz­mak­tan geç­mek­te­dir. Yok­sa çok geç ola­bi­lir.

 

 

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR