Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2009) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Irak’ın ayakkabısı / S'ad Mahyo, El-Halic, 18 Aralık 2008
Arap Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Hatice Boynukalın Şenkardeşler
 
Ga­ze­te­ci Mun­ta­zar Zey­di’nin Bağ­dat’ta ABD Baş­ka­nı Ge­or­ge W. Bush’a fır­lat­tı­ğı ayak­ka­bı, Irak’ın ge­çir­di­ği üzü­cü bir yı­la ko­mik bir ka­pa­nış ha­zır­la­dı. Ame­ri­ka­lı­lar ve Av­ru­pa­lı­lar ta­ra­fın­dan bir in­sa­nın yü­zü­ne ayak­ka­bı fır­la­tıl­ma­sı, Do­ğu kül­tü­rü­nün ak­si­ne, ha­ka­re­tin son sı­nı­rı ola­rak ka­bul edil­mi­yor. An­cak mey­da­na ge­len bu ha­di­se­nin çok önem­li an­lam­lar içer­di­ği mu­hak­kak.
Bu ey­le­min ABD’li­le­re söy­le­mek is­te­di­ği şu: “Si­zin yal­nız­ca ha­ta ola­rak ad­lan­dır­dı­ğı­nız şey­ler, bi­zim açı­mız­dan ka­sıt­lı ola­rak iş­len­miş suç­lar ola­rak al­gı­lan­mak­ta. Ül­ke­mi­zi iş­ga­li­ni­zin, Sad­dam’ın za­lim ve to­ta­li­ter kor­ku cum­hu­ri­ye­ti­ni so­na er­dir­di­ği doğ­ru­dur. An­cak bu iş­gal, geç­miş yö­ne­ti­min ka­lın­tı­la­rı üze­ri­ne bö­lü­cü, yı­kı­cı, yol­suz­luk­la­ra bo­ğul­muş ‘cum­hu­ri­yet­ler’ kur­muş ve so­nu gel­me­yen mez­hep kav­ga­la­rı ile et­nik ça­tış­ma­la­ra yol aç­mış­tır.”
Bush bu son zi­ya­re­tin­de, Irak Sa­va­şı’nın “ABD’nin gü­ven­li­ği, Irak’ın umu­du ve dün­ya ba­rı­şı için ge­rek­li” ol­du­ğu­nu tek­rar­la­dı ve gü­ven­lik an­laş­ma­sı­nı “öz­gür bir top­lu­mun in­şa­sı için Irak hal­kı­na bir yar­dım ve ABD’nin dost­lu­ğu­nun bir ka­nı­tı” ola­rak ni­te­le­di. Do­la­yı­sıy­la Zey­di’nin ayak­ka­bı­sı, Bush’un sarf et­ti­ği bu id­dia­lı cüm­le­le­re kar­şı güç­lü bir iti­raz ni­te­li­ğin­de.
Ger­çek­ten de Irak hal­kı ya­rım yüz­yıl­dır öz­gür­lük rü­ya­sı gö­rü­yor, de­mok­ra­si ha­ya­li ku­ru­yor. An­cak ABD’nin al­tı yıl­dır sü­re­ge­len iş­ga­li­nin ger­çek he­de­fi öz­gür­lük de­ğil. Zi­ra iş­ga­lin, kit­le­le­ri öz­gür­leş­tir­mek ye­ri­ne im­ha et­ti­ği ga­yet açık.

Tavsiye Et
Zeydi’nin ayakkabısı, Ortadoğu’daki güç dengelerini değiştirebilir mi? / S'ad Mahyo, El-Halic, 19 Aralık 2008
Arap Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Hatice Boynukalın Şenkardeşler
 
Bir ayak­ka­bı­nın ta­ri­hin akı­şı­nı de­ğiş­ti­rip de­ğiş­tir­me­ye­ce­ği so­ru­su şa­ka gi­bi gel­se de or­ta­ya çı­kan tab­lo ol­duk­ça dik­kat çe­ki­ci. Zi­ra bu ey­le­min Arap halk­la­rı ara­sın­da gör­dü­ğü bü­yük des­tek, pek çok ger­çe­ğin or­ta­ya çık­ma­sı­na se­be­bi­yet ver­di.
Bun­la­rın il­ki, ulu­sal onu­run “su yü­zü­ne çık­ma­yan” böl­ge si­ya­se­tin­de önem­li bir rol oy­na­dı­ğı ger­çe­ği­nin dek­la­re edil­me­si. Ayrıca bu du­rum psi­ko­lo­jik bir va­ka de­ğil; ola­yın iç yü­zü­nü an­la­mak için uz­man psi­ko­log­la­rın gö­rüş­le­ri­ne baş­vur­mak ge­rek­mez. Bu, böl­ge halk­la­rı­nın kim­lik­le­ri­nin bir par­ça­sı du­ru­mun­da­ki ken­di­le­ri­ne öz­gü top­lum­sal bi­linç­le­ri­nin ve kes­kin ha­fı­za­ya sa­hip ol­ma­la­rı­nın te­za­hü­rü. İş­te bu kim­lik on­la­rı ba­ğım­sız­lık­la­rın­dan ve öz­say­gı­la­rın­dan ödün ver­me­me­ye iti­yor.
İkin­ci ola­rak, son al­tı yıl­dır fert­le­rin öz­gür­lü­ğü ile dev­let ve ulu­sun öz­gür­lü­ğü kav­ram­la­rı­nın ara­sı­nı ayır­ma ça­ba­la­rı bo­şa çık­tı. De­mok­ra­si ta­lep­le­ri ba­zı Arap top­lum­la­rın­da ger­çek­ten yük­se­len de­ğer ha­li­ne gel­se de, böl­ge halk­la­rı için ba­ğım­sız­lık ve ulu­sal öz­gür­lük hâ­lâ ol­duk­ça önem­li.
Ba­zı Ba­tı­lı yo­rum­cu­lar, Arap ül­ke­le­rin­de fer­dî öz­gür­lük ile ulu­sal öz­gür­lük fe­no­men­le­ri ara­sın­da­ki bu sı­kı ba­ğın de­va­mı­nı, ABD ve İs­ra­il ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ri­len iş­gal­le­rin yal­nız­ca dev­let­le­ri he­zi­me­te uğ­rat­ma­sı­na bağ­lı­yor. İş­gal­ler Arap top­lum­la­rı­nı ye­ne­me­di. Oy­sa İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sın­da Al­man­ya ve Ja­pon­ya hem dev­let hem de top­lum ola­rak ye­nil­gi­ye uğ­ra­mış­lar­dı. Do­la­yı­sıy­la bu du­rum, ABD iş­gal güç­le­ri için sı­fır­dan bir top­lum ya­rat­mak yo­lun­da bü­yük ko­lay­lık sağ­la­mış­tı.
İn­ce bir ana­liz ol­sa da bun­lar, va­ka­yı açık­la­mak için ye­ter­li de­ğil. Her iki öz­gür­lü­ğün bir­bi­riy­le iç içe geç­me­si­ne et­ki eden baş­ka et­ken­le­rin bu­lun­du­ğu açık: Arap top­lum­la­rı­nın güç­lü ulu­sal bi­lin­ci ve az ön­ce işa­ret et­ti­ği­miz top­lum­sal ha­fı­za­la­rı. Yi­ne ha­len hü­küm sür­mek­te olan Arap ül­ke­le­ri­nin al­ter­na­tif ye­rel kim­lik­ler oluş­tur­ma­da ye­ter­siz kal­ma­sı ve ta­bii Bush yö­ne­ti­mi­nin Irak’ta ve Arap top­rak­la­rın­da yap­tı­ğı bü­yük ha­ta­lar.
Üçün­cü ola­rak, Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin yı­kıl­ma­sın­dan be­ri böl­ge­nin ka­de­ri üze­rin­de İs­ra­il, ABD ve “ılım­lı” Arap hü­kü­met­le­ri­nin ye­ga­ne söz sa­hi­bi ol­ma­sı, sa­de­ce yok­sul­lu­ğun art­ma­sı, Arap eko­no­mi­si­nin bal­ta­lan­ma­sı ve kim­lik kri­zi­nin de­rin­leş­me­si­ne yol aç­tı. Bu du­rum Arap Or­ta­do­ğu’su­nun tıp­kı 7., 12., 19. ve 20. yüz­yıl­lar­da ol­du­ğu gi­bi boş­lu­ğa düş­me­si­ne ve bir kah­ra­man ara­yı­şı­na yö­nel­me­si­ne ne­den ol­du. Usa­me bin La­din bu ro­lü oy­na­ya­bi­le­ce­ği­ni dü­şün­dü. An­cak şid­det içe­ren ey­lem­le­ri ve dar ide­lo­ji­si böl­ge­ye da­ha faz­la iş­gal ve yı­kım ge­tir­di.
Mun­ta­zar Zey­di’nin ayak­ka­bı­sı ise ne böl­ge­nin güç den­ge­si­ni ne de ta­ri­hin gi­di­şa­tı­nı de­ğiş­ti­re­cek­tir. An­cak Arap böl­ge­si­nin için­de bu­lun­du­ğu ha­lin böy­le de­vam et­me­ye­ce­ği­ni ve mut­la­ka bir de­ği­şi­me ge­be ol­du­ğu­nu dü­şü­nen­le­rin eli­ne da­ha kuv­vet­li bir ar­gü­man su­na­ca­ğı­nı söy­le­mek müm­kün.
Pe­ki, bu do­ğum na­sıl ger­çek­le­şe­cek? Bel­ki de bu so­ru­nun ce­va­bı Mun­ta­zar Zey­di’nin zih­nin­de giz­li.
 

Tavsiye Et
Bush ve yeni yumuşak ayakkabı / Rosa Brooks, Los Angeles Times, 18 Aralık 2008
Amerikan Basını Los Angeles Times
Çe­vi­ri: Burcu Anatay
 
Eğer bi­ri­ne bir şey ata­cak­sa­nız; ayak­ka­bı, el bom­ba­sı ve­ya ha­va bom­bar­dı­ma­nın­dan da­ha iyi bir ter­cih­tir. Bağ­dat’ta­ki ba­sın top­lan­tı­sı sı­ra­sın­da ayak­ka­bı­la­rı­nın iki­si­ni de Baş­kan Bush’a fır­la­tan Irak­lı ga­ze­te­ci Mun­ta­zar Zey­di’yi sa­vu­nu­yor de­ği­lim. He­def ne ka­dar kış­kır­tı­cı olur­sa ol­sun, ga­ze­te­ci­le­rin sev­me­dik­le­ri ki­şi­le­re sert ci­sim­ler ye­ri­ne iğ­ne­li söz­ler sa­vur­ma­la­rı bek­le­nir.
Yi­ne de en­di­şe­len­me­yin. Bü­tün bun­lar Bush’un gü­neş­li kü­çük ev­re­nin­de bir tit­re­me­ye yol aç­tı o ka­dar. Bush sa­de­ce Zey­di’nin ayak­ka­bı­la­rı­nı fır­lat­ma­sı do­la­yı­sıy­la şa­şır­dı­ğı­nı di­le ge­tir­di. Zey­di’nin Irak­lı gö­rev­li­ler ta­ra­fın­dan dö­vül­me­si ve yer­ler­de sü­rük­len­me­si­nin ar­dın­dan mu­ha­bir­le­re ne­şe­li bir şe­kil­de, “Bu şah­sın ni­çin böy­le dav­ran­dı­ğı­nı bil­me­di­ği”ni söy­le­di.
Zey­di’nin söz­le­ri­ni Baş­kan’a ter­cü­me eder­ken muh­te­me­len kim­se faz­la en­di­şe­len­me­miş­tir. Zey­di ilk ayak­ka­bı­sı­nı fır­la­tır­ken, “Bu sa­na Irak­lı­la­rın bir he­di­ye­si; bu bir ve­da bu­se­si, se­ni kö­pek!” di­ye ba­ğır­dı. Zey­di ikin­ci ayak­ka­bı­sı­nı sa­vu­rur­ken ise da­ha açık­tı: “Bu da dul­lar­dan, ye­tim­ler­den ve Irak’ta öl­dü­rü­len in­san­lar­dan!” Irak­lı ol­sun ya da ol­ma­sın in­san­la­rın ço­ğun­lu­ğu, as­lın­da ayak­ka­bı fır­la­tıl­ma­sı­nı be­nim­se­me­sek bi­le, Zey­di’yi ne­yin ha­re­ke­te ge­çir­di­ği­ni, gö­re­vi bit­mek­te olan Baş­kan’dan da­ha iyi an­la­mış ol­ma­lı.
ABD’nin Irak mü­da­ha­le­si ve iş­ga­li, 25 mil­yon­luk bir nü­fus içe­ri­sin­de, 89.892 ile 1,3 mil­yon ara­sın­da (sa­yı­lar tar­tış­ma­lı­dır) Irak­lı si­vi­lin ölü­mü­ne yol açan bir ça­tış­ma sar­ma­lı­nı te­tik­le­di. Do­la­yı­sıy­la bir Irak­lı­nın Bush’a bi­raz kin du­ya­bi­le­ce­ği­ni gö­re­bil­mek için faz­la ha­yal gü­cü­ne ge­rek yok. Zey­di’nin dün­ya­nın bü­yük kıs­mın­da bir an­da kah­ra­ma­na dö­nüş­me­si­ni an­la­mak da ol­duk­ça ko­lay.
Arap ve İs­lam dün­ya­sın­da, pan­kart­lar­la bir­lik­te ayak­ka­bı­la­rı­nı ha­va­ya kal­dı­rıp sal­la­yan he­ye­can­lı ka­la­ba­lık­lar, Zey­di’nin he­men ser­best bı­ra­kıl­ma­sı ve Ame­ri­ka po­li­ti­ka­la­rı­nın hız­la de­ğiş­me­si çağ­rı­sı ya­pı­yor­lar. Dün­ya­nın -ABD’den da­ha yok­sul ve da­ha güç­süz olan- bü­yük ço­ğun­lu­ğu­na, Bush dö­ne­min­de­ki ABD, aç­göz­lü ve ka­ba­da­yı bir ül­ke gi­bi gö­rü­nü­yor. Bu yüz­den de çok sa­yı­da in­sa­nın Zey­di’ye öy­kün­me­si ve onun gi­bi Bush’a ayak­ka­bı­la­rı­nı, hat­ta el bom­ba­sı gi­bi da­ha öl­dü­rü­cü şey­le­ri at­mak­tan mem­nu­ni­yet duy­ma­sı da sür­priz ol­ma­ya­cak­tır.
Zi­ra ora­lar­da çok bü­yük bir öf­ke var. Bu öf­ke­nin bir kıs­mı Bush’a, bir kıs­mı ABD’ye, bir kıs­mı da gü­cü ol­du­ğu dü­şü­nü­len ve­ya güç­lü olan­lar­la it­ti­fak ya­pan ve­ya­hut da güç­lü­ler için önem ta­şı­yan her­ke­se yö­ne­li­yor. Ka­sım ayın­da Hin­dis­tan’ın fi­nans mer­ke­zi Mum­ba­i’ye yö­ne­lik te­rö­rist sal­dı­rı­la­rı dü­zen­le­yen­ler ara­sın­da yer alan 21 ya­şın­da­ki Pa­kis­tan­lı Azam Emir ile Zey­di’nin hi­ka­ye­si­ni bir kar­şı­laş­tı­rın. Ba­zı açı­lar­dan Zey­di’nin­ki­ne ben­ze­yen Emir’in hi­ka­ye­si, ada­let­siz­lik ve ümit­siz­lik ör­nek­le­riy­le do­lu. Tek fark onun öf­ke­si­ni çok da­ha ölüm­cül bir şe­kil­de or­ta­ya koy­ma­sı.
Emir’in, Pa­kis­tan’ın Pen­cap eya­le­tin­de yer alan, çok az ki­şi­nin oku­ma-yaz­ma bil­di­ği, ne­re­dey­se her­ke­sin umut­suz bir şe­kil­de yok­sul ol­du­ğu ve re­fa­ha ulaş­ma fır­sat­la­rı­nın he­men he­men hiç bu­lun­ma­dı­ğı Fe­rid­kot isim­li kü­çük bir ka­sa­ba­da bü­yü­dü­ğü be­lir­til­di. Emir 2005’te ev­den kaç­mış. Ha­ya­tı­nı ka­zan­ma­yı ba­şa­ra­ma­yan genç, 2007’de Leş­ker-i Tay­yi­be isim­li ör­güt ta­ra­fın­dan dev­şi­ril­miş.
Emir, bu ör­gü­tün eği­tim prog­ram­la­rı içe­ri­sin­de ken­di kü­çük yok­sul­lu­ğu­nu, Hin­dis­tan’ın, İs­ra­il’in ve ABD’nin se­bep ol­du­ğu da­ha bü­yük ada­let­siz­lik­le­re bağ­la­ma­yı öğ­ren­di. So­nun­da da Leş­ker’in eğit­ti­ği di­ğer do­kuz genç­le bir­lik­te Mum­ba­i’ye gel­di. An­cak on­lar he­def­le­ri­ne ayak­ka­bı ye­ri­ne el bom­ba­la­rı atıp ar­dın­dan da kur­şun yağ­dır­dı, ara­la­rın­da İs­ra­il­li ve Ame­ri­ka­lı­la­rın da yer al­dı­ğı 170’ten faz­la in­sa­nı öl­dür­dü­ler.
Şüp­he­siz bu ye­ni bir hi­ka­ye de­ğil. Bu­gü­nün dün­ya­sın­da öf­ke ve güç­süz­lük, gi­de­rek da­ha yay­gın bir şe­kil­de, üzer­le­ri­ne sak­la­nan bir bom­ba ve rast­ge­le se­çi­len bir he­def va­sı­ta­sıy­la ifa­de edi­li­yor: Fi­lis­tin­li ço­cuk­lar ta­ra­fın­dan İs­ra­il tank­la­rı­na atı­lan mo­lo­tof kok­teyl­le­ri ve taş­lar, Mum­ba­i’de­ki te­rö­rist­le­rin el bom­ba­la­rı, pat­la­yı­cı yük­lü be­den­le­ri­ni in­san­lar­la do­lu me­kan­la­ra fır­la­tan in­ti­har bom­ba­cı­la­rı bu­nun ör­nek­le­ri.
Çe­liş­ki­li ol­sa da, bel­ki tam da bu yüz­den, ayak­ka­bı fır­la­tan Zey­di’den ve onun halk kah­ra­ma­nı ha­li­ne gel­me­sin­den ne­re­dey­se ne­şe­le­ni­yo­rum. Zey­di, yol­dan ge­çen Ame­ri­kan kon­vo­yu­na bir el bom­ba­sı ata­bi­lir ve­ya bir in­ti­har bom­ba­cı­sı kı­lı­ğı­na bü­rü­nüp ken­di­ni Bağ­dat’ta­ki Ye­şil Böl­ge’ye fır­la­ta­bi­lir­di.
Ama o bun­la­rın hiç­bi­ri­ni yap­ma­dı. Sem­bo­lizm yük­lü ama ger­çek­te ken­di­sin­den baş­ka kim­se için teh­li­ke arz et­me­yen (Giz­li Ser­vis ajan­la­rı onu vur­ma­dık­la­rı için şans­lıy­dı) bir ha­re­ket yap­tı; ayak­ka­bı­la­rı­nı fır­lat­tı.
Yal­nız­ca ayak­ka­bı fır­lat­mak için hap­se­dil­me­yi ve öl­me­yi gö­ze al­mak su­re­tiy­le, ben­zer du­rum­da­ki güç­lü ve güç­süz­le­re de, tek bir sem­bo­lik ha­re­ke­tin bin ta­ne el bom­ba­sın­dan da­ha et­ki­li ola­bi­le­ce­ği­ni ha­tır­lat­mış ol­du.

Tavsiye Et