Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Film
Film
Küçük Deniz Kızı Ponyo / Gake no ue no Ponyo
Yönetmen-Senaryo: Hayao Miyazaki
Yapım: Japonya, 2008, 100 dk.
“İnsan olmak mı? Aptal ve korkunç bir yaratık olup da ne yapacaksın?” Fujimoto
Bencileyin Miyazaki hayranlarının heyecanla beklediği Küçük Deniz Kızı Ponyo, en nihayetinde vizyona girdi. 2001 yılında çektiği Oscar ödüllü Ruhların Kaçışı ile adını tüm dünyaya duyuran anime ustası Miyazaki, Komşum Totoro, Prenses Mononoke, Küçük Cadı Kiki gibi tüm dünyanın ilgisini çeken filmografisi ve kendine has çizimleri ile animasyon sektörüne damgasını vurdu. Oğlu Goro’nun çektiği Yerdeniz Öyküleri’nden sonra yine bir Ghibli yapımıyla yönetmenlik koltuğuna dönen Miyazaki bu defa, insan olmak isteyen kırmızı elbiseli Japon balığı Ponyo’nun öyküsünü anlatıyor.
İnsan olabilmek için, babasının denizler altındaki krallığından kaçan Ponyo, beş yaşındaki Sasuke ile karşılaşır. Zamanla Ponyo ve Sasuke arasında güçlü bir arkadaşlık oluşur. İnsanlardan doğayı kirlettikleri için nefret eden babası Fujimoto ise Ponyo’yu tekrar okyanusa döndürmek için elinden geleni yapmaktadır. Ponyo her şeye rağmen amacına ulaşmak üzere adım adım ilerlerken, istemeden dünyanın ekolojik dengesini bozar.
Andersen’in masalı Küçük Deniz Kızı ve Japon halk masalı Urashima Taro’dan uyarlanan Ponyo’da, tamamı el emeği 70 bini aşkın çizimden faydalanılıyor. Hikaye olarak Miyazaki’nin en basit filmi olsa da Ponyo, özellikle deniz altı dünyasını ve canlılarını tasvir eden muhteşem çizimleriyle görsellik açısından Miyazaki filmografisinde oldukça iyi bir yerde duruyor.
Bir tür animizm olan Japon Şinto inancından beslenen Miyazaki filmlerinin tümünde olduğu gibi Ponyo’da da rüzgar, yağmur, fırtına, deniz gibi doğa güçlerini temsil eden “kutsal ruhlar/tanrılar” mevcut. Uzak Doğu’ya has yin yang diyalektiğinden hareketle, iyilik ile kötülüğün iç içe geçtiği, salt iyi ve salt kötüyü temsil etmeyen karakterler; çalışmanın yüceltilmesi; genellikle kadın karakterlerin arayışını anlatan hikayeler; insanoğlunun hırs ve açgözlülüğünün etrafına, özellikle de doğaya verdiği zarar; isme verilen önem Miyazaki filmlerinin ortak noktalarıdır. Nitekim bu defa küçük bir deniz kızının öyküsüne odaklanan Ponyo’nun finalinde de çevreyi felakete sürükleyen insanoğlundan nefret eden Fujimoto’nun aslında hiç de o kadar kötü olmadığını, Ponyo’nun Sasuke’yi sevme nedeninin ona bir isim vermesi olduğunu görüyoruz.
Öte yandan Ponyo’nun muhteşem görselliğinin, Miyazaki filmografisinde senaryo açısından yaşanan gerilemeyi görmemizi engellemediğini de belirtmek gerekiyor. Özellikle Ruhların Kaçışı’ndan itibaren sanki görselliğe fazla odaklanıp hikayenin akışını atlayan, bir an önce mutlu sona ulaşmaya çalışan bir çizgiye girdi Miyazaki filmografisi. Her ne kadar bu satırların yazarı, onun tüm filmlerini yüzünde büyük bir gülümsemeyle izliyor olsa da senaryo açısından Miyazaki filmografisinin kırmızı alarm verdiği gözden kaçırılamayacak bir sorun olarak ortada duruyor.

Tavsiye Et
Teldeki Adam / Man on Wire DVD
Yönetmen: James Marsh
Oyuncular: Philippe Petit, Annie Allix
Yapım: İngiltere/ABD, 2008, 94 dk.
Fransız ip cambazı, devasa yapıların tepesinde tabiri caizse fink atan Philippe Petit, New York’ta yeni yapılan İkiz Kuleler’in arasına ip gererek üzerinde yürümeyi aklına koyar. 1974 yılında, uzun uğraşlar sonunda, sevgilisi ve arkadaşlarının desteği ile illegal bir biçimde de olsa bu hayalini gerçekleştirir. Ancak telden yere indiğinde o artık bir kahramandır, hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Petit’in ve arkadaşlarının tanıklıkları ve video kayıtlarıyla neredeyse olayın heyecanını birebir izleyiciye yaşatan, akıcı bir kurguya sahip Teldeki Adam, temel itibarıyla “Gerçekçi ol, imkansızı iste” mesajı üzerine kurulu bir belgesel. Ancak Petit’in telden inişiyle yani şöhretle tanışmasıyla yaşananları, arkadaşlarının ve artık “ex” olan sevgilisinin hayal kırıklığı taşıyan yaşlı gözlerinden yansıtan filmin son on beş dakikası, Petit’in başarı hikayesinden çok daha etkileyici. 2008 En İyi Belgesel Ödülü’nü alan film, “başarı”yı tanrılaştıran modern dünyada, hayatın asıl “telden inince” başladığını aşikâr ediyor.

Tavsiye Et
İçimizdeki Düşman / L’ennemi Intime
Yönetmen-Senaryo: Florent Emilio Siri
Oyuncular: Benoît Magimel, Albert Dupontel
Yapım: Fransa, 2007, 111 dk.
İnce Kırmızı Hat’tan sonra kayda değer bir savaş filmi olarak öne çıkan İçimizdeki Düşman, eski Fransız sömürgesi Cezayir’in, 1954-1962 yılları arasında Fransızlara karşı verdiği özgürlük savaşından bir kesit sunuyor. Rehine adlı filmiyle hatırlayacağımız Fransız yönetmen Florent Emilio Siri, son filmiyle bölüğün başına getirilen idealist ama çaylak Teğmen Terrien’le, tecrübeli Çavuş Dougnac’ın kişilikleri üzerinden savaşın çetin koşullarını anlatmaya çalışıyor. 1959’da Fransız askerî birlikleri Cezayir’e yönelik operasyonlarını arttırır. Bölük komutanının öldürülmesi ile bölüğün başına geçen Teğmen Terrien, göreve başladığında idealist yapısı nedeniyle savaşın gerekliğini sorgulayan, vicdanı ile görevi arasında sesi titrek, kafası karışık bir lider olur. Aynı bölükteki Çavuş Dougnac ile aralarındaki zıtlık, ikiliyi burun buruna getirecekken savaşın sonunda sessiz bir dostluğa dönüşür. İkili arasındaki tezat, Cezayir ile Fransa’ya öykünerek, karakterleri ülkelerin savaş psikolojisinin temsilleri şeklinde geliştirir. Çavuş’un sert mizacı, acımasızlığı ve deneyimi Teğmen’in savaşa olan inançsızlığını, anti-militarist tavrını, merhametini ve tiz sesini savaş boyunca bastırır… Ta ki Teğmen Terrien, birliğinden bir grubun gözleri önünde öldürülmesine tanıklık edene kadar. Savaş iki karakterin kendi iç dünyalarının devasa karşılığı gibidir. Psikolojik bir gerilimle ilerleyen film, insanın korkunç koşullar altında ne kadar değişebileceğinin öyküsünü anlatır. Askerî birliklerin savaş sırasında yaptıkları stratejik hatalar, yardım ve yataklık yapan civar köylerle olan mücadele, birliğe karışma ihtimali olan ajanlar, gerillaları pusuya düşürme çabaları ise savaş atmosferini psikolojik bağlamdan kopartan gerçekçi çabalar olarak öne çıkar. İçimizdeki Düşman, FLN savaşçılarının izini süren bir grup askerin yaşadıklarından bir vicdan ve ahlak meselesi çıkartmaya çalışıyor. İnkar edilmiş ve yüzleşilmemiş bir tarihî gerçeğin Fransa’daki gelişmeler ve Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin popülaritesiyle alakalı olarak yeniden gündeme getirilmesi filmi ayrıca değerli kılıyor. Batı’nın günah çıkartmak adına çektiği birçok savaş filminden ayrılan İçimizdeki Düşman, psikolojik gerilimle ilerlediği için savaşın iki yüzü adına birçok soruyu eşitçe sormaya, birçok vicdani muhasebeyi etkileyici kılmaya özen gösteriyor. Ancak Terrien’ın muhasebesiyle Fransa ne kadar “Biz de acı çektik” dese de insan Cezayirlileri düşününce timsah gözyaşlarına tav olamıyor.

Tavsiye Et