Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2007) > Film
Film
Polis
Yönetmen-Senaryo: Onur Ünlü
Oyuncular: Haluk Bilginer, Özgü Namal
Yapım: Türkiye, 2006, 104 dk.
 
Türk si­ne­ma­sın­da tür film­le­ri son dö­nem­de gi­de­rek iv­me ka­za­nı­yor. Kor­ku, avan­tür, ko­me­di, uyar­la­ma ve ta­ri­hî film­ler der­ken ar­tık nur­to­pu gi­bi bir ka­ra film (film no­ir) ör­ne­ği­miz de var: Po­lis.
Mu­sa Ra­mi, maf­ya­ya kar­şı mü­ca­de­le­siy­le ef­sa­ne ol­muş bir ci­na­yet ma­sa­sı po­li­si­dir. Ai­le­si­nin ha­zır­la­dı­ğı sür­priz bir par­ti ile 63. do­ğum gü­nü­nü kut­la­ma­sın­dan bir gün son­ra kan­ser ol­du­ğu­nu ve iki ay öm­rü kal­dı­ğı­nı öğ­re­nir. Ün­lü maf­ya ai­le­si İz­mit­li­le­rin kü­çük kar­de­şi­ni öl­dü­ren Mu­sa Ra­mi, bu iki ay içe­ri­sin­de, hem ai­le­si­ni öl­dür­mek­le teh­dit eden maf­yay­la bo­ğu­şup, hem de ken­di­sin­den 40 yaş kü­çük üni­ver­si­te öğ­ren­ci­si Fun­da’ya aş­kı­nı ilan et­me­ye ça­lı­şır. An­cak at­tı­ğı her adım onu bi­raz da­ha di­be ba­tı­ra­cak­tır.
Po­lis, si­ne­ma kli­şe­le­ri­ni ters­yüz et­me­yi he­def­le­yen yö­net­men Onur Ün­lü ve Ef­la­tun Film eki­bi­nin, or­tak özel­lik­le­ri ‘no­ir’ un­sur­lar ta­şı­mak olan Mil­li Ci­na­yet Ko­lek­si­yo­nu is­mi­ni ver­dik­le­ri se­ri­nin ilk hal­ka­sı.
Ba­tı’da II. Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sın­da ge­li­şen kor­ku, pe­si­mizm ve şüp­he­ci­li­ğin si­ne­ma­ya yan­sı­ma­sı ola­rak or­ta­ya çı­kan film no­ir, Adem’in ilk gü­na­hıy­la la­net­le­nen (!) in­sa­noğ­lu­nun kir­li, çü­rük ve adi bir dün­ya­da­ki va­ro­luş­sal yal­nız­lı­ğı­nı an­la­tır. No­ir, ab­sürd, avan­tür ve ko­me­di gi­bi bir­çok tü­rün öğe­le­ri­ni bün­ye­sin­de ta­şı­yan Po­lis’e, tü­müy­le bir post­mo­dern si­ne­ma ör­ne­ği ola­rak bak­mak müm­kün. Bu an­lam­da post­mo­dern si­ne­ma film­le­ri­nin en önem­li özel­li­ği ‘pas­tiş’in (es­ki film­le­rin ye­ni bir dü­zen­le­mey­le ye­ni­den ya­ra­tıl­ma­sı) tüm fil­me ege­men ol­du­ğu­ söy­le­ne­bi­lir.
“Ger­çek as­la gö­rün­dü­ğü gi­bi de­ğil­dir” fel­se­fe­sin­den yo­la çı­kan; an­cak ger­çe­ğin gö­rü­nüm­le­ri ar­dın­da­ki bir ha­ki­kat vur­gu­sun­dan zi­ya­de rö­la­ti­vist su­lar­da do­la­nan Po­lis’i, as­lın­da tam da bu fel­se­fe­sin­den yo­la çı­ka­rak eleş­tir­mek müm­kün. Evet, hiç­bir şey gö­rün­dü­ğü gi­bi de­ğil­dir: Her bi­ri fark­lı yö­net­men­le­rin film­le­rin­den esin­le­ne­rek çe­kil­miş tek­nik açı­dan ol­duk­ça iyi ol­sa da bir­bi­rin­den ko­puk ‘uyar­la­ma’ se­kans­la­rın top­la­mı her za­man “iyi bir film” yap­maz. Maf­ya üye­le­ri­nin Ko­re­li­le­re (!) ben­ze­di­ği, Mu­sa Ra­mi’nin ise Tür­ki­ye’de ya­şa­yan bir po­lis­ten zi­ya­de Ame­ri­ka­lı loo­ser bir ka­rak­te­ri an­dır­dı­ğı film­de, Ra­mi’nin ara­da bir et­ra­fın­da­ki­le­re “Cu­ma­ya gi­de­lim mi?” di­ye sor­ma­sı da ma­ale­sef ona yer­li­lik ka­zan­dır­mak­ta ye­ter­li ol­maz. Ta­kes­hi Ki­ta­no’dan (pik­nik mü­zi­ka­li), Ta­ran­ti­no’ya (dö­vüş sah­ne­si) hat­ta Da­vid Lynch’e (sah­ne yi­ne­le­me­ler) tür­lü çe­şit ‘esin­len­me’ ba­rın­dı­ran ve bun­la­rı as­lı­nı hiç de arat­ma­ya­cak öl­çü­de tek­nik ka­li­te­de ya­pan Po­lis, as­lın­da çok film iz­le­miş bir zih­nin kur­gu ve ka­me­ra ha­re­ket­le­ri gi­bi si­ne­ma­tog­ra­fik mal­ze­me­nin tü­mü­nü öl­çü­süz ve şı­ma­rık­ça kul­lan­ma sen­dro­mun­dan muz­da­rip di­ye­bi­li­riz. Bü­tün bun­la­rın ar­ka­sın­da­ki ze­ka pa­rıl­tı­sı ve si­ne­ma­tog­ra­fi bi­zi he­ye­can­lan­dır­sa da bu un­sur­la­rı bir ara­da tu­ta­cak bir ‘ta­sav­vur’ yok­sun­lu­ğu fil­min en önem­li ano­ma­li­le­rin­den bi­ri. As­lın­da Türk si­ne­ma­sı­nın öz­gün bir dil üre­te­me­yi­şi­nin en önem­li ne­de­ni de bu de­ğil mi za­ten? Her şey var; ama ‘ta­sav­vur’ yok. / Hilal Turan
 

Tavsiye Et
Çizme VCD
Yönetmen: İsmail Güneş
Senaryo: Ömer Lütfi Mete
Oyuncular: Engin İnal, Macit Flordun
Yapım: Türkiye, 1992, 90 dk.
 
Çiz­me, 1932’de baş­la­yan Türk­çe ezan uy­gu­la­ma­sı­nın De­mok­rat Par­ti’nin ik­ti­da­ra gel­me­siy­le bir­lik­te 1950’de so­na er­di­ri­li­şi­ni bir na­hi­ye üze­rin­den an­la­tır. Eza­nın Arap­ça okun­ma­sı­na yö­ne­lik ya­sak her yer­de kalk­ma­sı­na rağ­men, bu na­hi­ye­de yıl­lar­ca ye­rel hal­kı des­pot­ça yö­net­miş olan CHP’li ve ‘Çiz­me’ la­kap­lı Na­hi­ye Mü­dü­rü, “He­nüz Cum­hur­baş­ka­nı onay­la­ma­mış­tır” di­ye­rek hal­kı oya­la­mak­ta­dır. Halk Arap­ça eza­nı tek­rar du­ya­bil­mek için he­ye­can için­de bek­le­şir­ken, Eş­kı­ya Boz Ali ölü­le­ri­nin ke­fen­len­me­si­ni bi­le “as­ke­rin pan­to­lo­nu(!) yok” ge­rek­çe­siy­le en­gel­le­yen Çiz­me’yi öl­dür­me ni­ye­tin­de­dir. Si­ya­sal me­ta­for­la­rın yo­ğun bi­çim­de ha­kim ol­du­ğu film­de, şap­ka tepeden inmeci modernleşmeyi, çiz­me ise halk üze­rin­de­ki ja­ko­ben ve ce­be­rut yö­ne­ti­mi sim­ge­ler. Çe­kil­di­ği dö­nem­de Tür­ki­ye Ya­zar­lar Bir­li­ği Ödü­lü’nü ka­za­nan Çiz­me, po­li­tik hic­ve yas­la­nan an­la­tı­mıy­la et­ki­le­yi­ci bir dö­nem fil­mi. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Danton DVD
Yönetmen: Andrzej Wajda
Senaryo: Jean Claude Carrière
Oyuncular: Gérard Depardieu, Wojciech Pszoniak
Yapım: Fransa/Polonya, 1983, 130 dk.
 
Çok ge­niş ke­sim­le­re ula­şa­bi­len si­ne­ma­nın, bel­li bir al­gı­la­yı­şı kit­le­sel­leş­tir­me ve ta­ri­he iliş­kin top­lum ha­fı­za­sın­da ka­lı­cı iz­ler bı­ra­ka­bil­me özel­li­ği yad­sı­na­maz. Ki­mi za­man, res­mî ide­olo­ji­ler de ‘ulus’un ta­rih­sel hi­ka­ye­si­ni in­şa et­me­de si­ne­ma­nın bu et­ki­le­yi­ci gü­cün­den ya­rar­lan­mış­tır. Bir ta­rih­sel dö­ne­mi gör­sel­leş­ti­ren film­ler, as­lın­da ele al­dık­la­rı dö­nem­den çok, çe­kil­dik­le­ri dö­ne­min ken­din­den ön­ce­ki bir ta­rih­sel dö­ne­mi na­sıl ta­sav­vur et­ti­ği­ni yan­sı­tır. Kuş­ku­suz ta­ri­hî film­ler her dö­nem tar­tış­ma­la­ra ne­den ol­muş, ide­olo­jik et­ki­le­ri, içe­rik­le­ri ve ma­ni­pü­las­yon güç­le­ri açı­sın­dan has­sa­si­yet oluş­tur­muş­tur.
Çe­kil­di­ği dö­nem­de Fran­sa’da cid­di tar­tış­ma­la­ra ne­den olan Dan­ton, Fran­sız İh­ti­la­li son­ra­sın­da 1793 son­la­rın­da­ki yok­sul Pa­ris’in kas­vet­li gö­rün­tü­le­riy­le açı­lır. Dev­rim son­ra­sın­da kra­lın tu­tuk­lan­ma­sın­da önem­li bir ye­ri olan ve halk nez­din­de kı­sa sü­re­de bir kah­ra­ma­na dö­nü­şen Dan­ton, taş­ra­da­ki evin­den, mo­nar­şi­nin dü­şü­rül­me­sin­den son­ra biz­zat ken­di­si­nin de ya­ra­tıl­ma­sı­na yar­dım­cı ol­du­ğu te­rör or­ta­mı­nı dur­dur­ma ama­cıy­la Pa­ris’e ge­ri dö­ner. Halk ta­ra­fın­dan coş­kuy­la kar­şı­la­nan Dan­ton, çev­re­sin­de­ki her­ke­si re­jim düş­ma­nı gö­ren ve va­ta­na iha­net­ten gi­yo­ti­ne gön­de­ren Ro­bes­pi­er­re’in et­ra­fın­da top­la­nan Ja­ko­ben­le­re kar­şı Ilım­lı­lar cep­he­sin­de saf tu­tar. Va­tan­se­ver­lik kar­şı­tı ey­lem­ler dü­zen­le­di­ği ge­rek­çe­siy­le tu­tuk­la­na­rak sa­nık san­dal­ye­si­ne otur­tu­lan Dan­ton ve ar­ka­daş­la­rı­nın ma­ce­ra­sı 1794’te gi­yo­tin­de son bu­lur. İn­san­la­ra öz­gür­lük, eşit­lik ve ada­let va­at eden Fran­sız İh­ti­la­li bir­çok ben­ze­ri gi­bi, so­nun­da dik­ta­tör­lü­ğe evril­miş­tir.
Po­lon­ya­lı us­ta yö­net­men And­zrej Waj­da’nın ül­ke­sin­de­ki as­ke­rî ve ce­be­rut yö­ne­ti­min bir ale­go­ri­si olan Dan­ton, Ja­ko­ben ge­le­ne­ğin mi­ras­çı­sı ol­duk­la­rı­nı ilan eden Fran­sız sos­ya­list ve ko­mü­nist­le­ri öf­ke­len­di­rir. Çağ­daş Fran­sız en­te­lek­tüe­li, ken­di­si için bir rol mo­del olan Ro­bes­pi­er­re’in za­lim ve nev­ro­tik yo­ru­mu ne­de­niy­le fil­mi kar­şı-dev­rim­ci ol­mak­la suç­la­r. Özel­lik­le kü­çük bir er­kek ço­cu­ğu­nun ab­la­sı ta­ra­fın­dan yı­ka­nır­ken Fran­sız dev­ri­mi­ne il­ham ve­ren pren­sip­le­ri içe­ren İn­san Hak­la­rı Bil­di­ri­si’nin ilk dört mad­de­si­ni ez­ber­den oku­ma­ya ça­lış­tı­ğı, ke­li­me­ler ak­lı­na gel­me­dik­çe ab­la­sı­nın eli­ne vur­du­ğu sah­ne, dev­ri­mi iro­nik bir bi­çim­de des­pot­luk­la öz­deş­leş­ti­rir. Fran­sız­lar, ge­nel ola­rak fil­min dev­ri­mi ba­şa­rı­sız, dev­ri­min ‘ide­ali­ze’ edil­miş kah­ra­man­la­rın­dan Dan­ton’u sar­hoş, Des­mo­ul­lins’i za­yıf, Ro­bess­pi­er­re’i ise tam bir dik­ta­tör ola­rak sun­du­ğu­nu dü­şü­nür.
Ay­dın­lan­ma dü­şün­ce­si­nin sos­yal ve po­li­tik ala­na uy­gu­lan­ma­sın­dan do­ğan Fran­sız Dev­ri­mi, yay­dı­ğı bi­rey­ci­lik ve ulus­çu­luk gi­bi ce­re­yan­lar­la tüm dün­ya­yı ol­du­ğu gi­bi ül­ke­miz Cum­hu­ri­yet eli­ti­ni de et­ki­ler. Bu an­lam­da fil­mi özel­lik­le her iki cum­hu­ri­yet de­ne­yi­mi­nin or­tak nok­ta­la­rı bağ­la­mın­da kar­şı­laş­tır­ma pers­pek­ti­fiy­le iz­le­mek ufuk açı­cı ola­bi­lir. / Hilal Turan
 

Tavsiye Et