Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2004) > Film
Film
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
Yönetmen-Senaryo: Ahmet Uluçay
Oyuncular: İsmail Hakkı Taslak, Kadir Kaymaz, Gülayşe Erkoç
Yapım: Türkiye, 2004, 98 dk.
Kütahya’nın Tepecik Köyü’nde kendi kısıtlı imkanlarıyla sinema yapmaya çalışan, çektiği kısa filmlerle ulusal ve uluslararası festivallerde yirmiden fazla ödül alan Ahmet Uluçay’ın ilk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, nihayet vizyonda seyirciyle buluşuyor. Uluçay’ın ilk kısa filmi Optik Düşler (1994)’in uzun versiyonu sayılabilecek bu otobiyografik nitelikteki film, 1960’lı yıllarda küçük bir Anadolu köyündeki iki çocuğun sinema tutkusunu konu ediniyor.
Recep ve Mehmet, gündüz köylerinin yakınındakiTavşanlı kasabasında çıraklık yapan, geceleri ise köyün delisi Ömer’in de yardımıyla derme çatma bir film projeksiyon makinesi yapmaya çalışan iki arkadaştır. Recep karpuzcunun, Uluçay’ın canlandırdığı Mehmet ise aksi bir berberin çırağıdır. İki kafadar bir yandan Recep’in aşık olduğu kasabalı Nihal’in ilgisini çekmek için çareler düşünürken, diğer yandan da projeksiyon makinelerinde var güçleriyle saniyede 24 kare yakalamaya çalışmaktadır. Çocuklar köyde ilk gösterimlerini yaparken yerel bir sinema terminolojisi de gelişir. Köylülerin büyük bir kısmının ilk defa tanıklık ettiği gösterimlere, “sinema” sözcüğünü karşılayan eğlenceli bir isim takılır: “Gımıldak”.
23. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde En İyi Türk Filmi seçilen, 52. San Sebastian Film Festivali Jüri Özel Ödülü ve 26. Montpellier Film Festivali En İyi Film Ödülü’nü kazanan film, yerel bir sinema tutkusunu son derece çocuksu, yalın ve büyüleyici bir evrensel dille anlatıyor.
Karakterlerinde yenilgileri, coşkuları ve mücadeleciliği meczeden Uluçay sineması, ıstırabı ve çatışmayı kutsallaştıran Batılı trajik hayat görüşünden uzak, trajik olmayan yerli hayat anlayışı ve estetiğine duyarlı bir sinema. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta hüzün ve tevekkülün yanından sessizce sürtünerek geçen bir kedi ile simgelenen ölüm, trajik bir sonuç değil, hayatın doğal bir parçası; yatır ise bir köylü çocuğunun “resimlerin bir türlü gımıldamadığı ve Nihal’in de bir türlü yüz vermediği” şeklindeki dertlenmelerinin en yakın ortağıdır. Filmde “köy”, sıkıntı veren sınırlayıcı bir mekan değil, kandillerin doğal ışığıyla oluşan optik yanılsamaları ve gölgelerin üzerinde oynaştığı sinema perdesini andıran duvarları ile doğal bir sinema salonu gibidir.
Uluçay, köydeki kısıtlı imkanlarla filmlerinde, Hollywood’un üstün sinema teknolojisi ile kotardığı filmlerden daha etkileyici bir sinema tekniği oluşturur. Türk sineması adı altında, başarısızlıklarında kaynak yokluğu ve teknik olanaksızlıkları bir paravan olarak kullanan, içinde bulundukları toplumun değerlerini anlamayan filmlerin çekildiği bir dönemde, kendi sinema evrenini oluşturan; hayata, kendi kültürüne özgün bir gözlükle bakan, maddi zorlukların içinde manevi zenginlikleri öne çıkaran sahici ve tevazu sahibi bir sinema örneği Uluçay filmleri, Türk sineması için bir umut ışığıdır. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Köy / Village
Yönetmen-Senaryo: M. Night Shyamalan
Oyuncular: Bryce D. Howard, Juaquin Phoneix
Yapım: ABD, 2004, 108 dk.
19. yüzyıl sonlarında etrafı ormanlarla çevrili güzel bir kasabanın halkı, ormanda yaşayan “sözünü etmediklerimiz” diye isimlendirdikleri yaratıklarla köyün ihtiyar heyeti arasında yapılan bir anlaşmanın kurallarına uyarak hayatlarını sürdürmektedir. Köyde kırmızı renk yasak olduğu ve insanlarla yaratıklar birbirlerinin yaşam alanı sınırlarını ihlal etmediği sürece barış devam edecektir. Ancak “bilinmeyen”e olan merakını yenemeyen genç Lucius’un sınır ihlali anlaşmayı bozar.
Shyamalan, Altıncı His ile başladığı “sürpriz finalli filmler” dizisine Köy’le devam ediyor. Yönetmen, yaratıkların ihtiyar heyeti tarafından sosyal kontrol mekanizması olarak kullanıldığı Köy’de korku kültürünü ve korkunun toplum psikolojisine olan etkilerini inceliyor. Dış tehditlere karşı güvenliği sağlamanın halkı bir arada tutan temel etmen olduğu, dünyadan tümüyle izole edilmiş bu ütopik köy size de tanıdık geliyor mu? / Hilal Turan

Tavsiye Et
G.O.R.A
Yönetmen: Ömer Faruk Sorak
Senaryo: Cem Yılmaz
Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Şafak Sezer, Özkan Uğur
Yapım: Türkiye, 2004, 127 dk.
Kayserili bir halıcı olan Arif, sahte ufo fotoğrafları satmaya çalıştığı iki uzaylı tarafından Gora Gezegeni’ne kaçırılır. Çenesi durmayan Arif, uzayda da sivrilmeyi başarır. Oysa Türk, uzayda henüz kendisini göstermemiştir bile. Gora’ya bir ateş topu yaklaşmaktadır. Eğer Beşinci Element filminden hatırladıkları işe yararsa Arif, Gora’yı kurtaracak ve Gora Prensesi Ceku’nun kalbini kazanacaktır. Gora, dört elementten ve Ceku ile Arif’in sinerjisinden çıkan ışık sayesinde kurtulur. Ceku ve Arif birbirlerine aşık olur ve Gora’dan kaçarlar. Acımasız komutan Logar ise Ceku’yu yakalatır. İlahî güçlerin temsili olan Garavel, Arif’e Ceku’yu kurtarması için Rocky, Matrix, Amerikan Ninjası, Karate Kid, Yıldız Savaşları ve Dünyayı Kurtaran Adam filmlerinden alınan savaş taktikleri ile dolu bir kaset yükler. Modern savaş taktikleriyle donatılmış Türk, artık fedailiğe hazırdır.
Türk’ün uzayla imtihanını hakkıyla geçmek, Sadri Alışık ve Cüneyt Arkın’dan sonra Cem Yılmaz’a da nasip oldu. Cem Yılmaz şöhretini, politik göndermeler yapmaya gerek duymadan zekasının kıvraklığı ve doğaçlamaları sayesinde elde etmiş bir komedyen. Argo ve cinsellik vurgusunun birlikteliğinden türettiği bir mizah anlayışına sahip. Bunu yaparken Türk insanının klişelerini kullanıyor. Halkın sempatisinin yanı sıra Türkiye’nin kanaat önderleri tarafından da kabul gören ve deha mertebesine yükseltilen belki de tek komedyen. Durum böyle olunca ortaya çıkacak filmin de eğlendirici olma beklentisi doğal bir sonuca dönüşüyor.
Ancak Cem Yılmaz kendisi için çekmiş olduğu filmde yoğun eşcinsellik vurgulu, düzeysiz esprileriyle belki de tüm zamanlarından daha eğlencesiz ve bayağı kalıyor. Ayrıca kült uzay filmimiz “Dünyayı Kurtaran Adam” filminden bu yana, uzay hep yerinde sayıyor gibi. Hâlâ aynı gemiler, aynı yanıp sönen lambalar, aynı ateş topları... Farklı olan tek şey uzaylıların artık bize benzemesi. Kıyafetleri ve davranışlarıyla hepsi birer dünyalı türevi. Sonuç olarak ortaya öyküsü, anlatım stili, kurgusu ve teknolojisi ile güdük kalmış bir film çıktığını söylemek mümkün. Yine de film, Türk şov tarihinin parlak bir ismine sahip olması, profesyonel pazarlama teknikleri ve stratejik ortaklıklarıyla ticarî bir başarıya doğru ilerliyor.
Bu durumda da Gora’nın devletin tozlu raflarından kaldırılıp izleyiciyle buluşmasında emeği geçen büyüklerimize Türk sinema tarihi, yerinde bir soru sorma hakkını elde ediyor: Ortaya koyduğu hezeyanla kült olmayı vaat eden yeni uzay filmimiz Gora’nın, izlendikten sonraki tozlarıyla izlenmeden önceki tozları arasında ne gibi bir fark olacak acaba? / Esra Bulut

Tavsiye Et