Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2005) > Dosya > Modern çocuğun sanal din pandorası
Dosya
Modern çocuğun sanal din pandorası
Mustafa Ruhi Şirin
ÇOCUKLUĞUN anlamını bilen bin yıl yaşamış gibi olur. Tam olarak bunu bilmek ise imkansızdır. Çocukluğun anlamını bilme çabası olmadan hayatın anlamını fark etmek de mümkün olamaz. Çocuk da kendi anlamını bilmez. Hayata dair tecrübesi olmayan varlıktır çocuk. Tıpkı bir filozofa benzer. Hayret etme yeteneği çok güçlüdür. Tereddütsüzdür; hayata şaşarak bakar. En yaman sorularını sormaktan da çekinmez. İlk çocukluk evresinde sorduğu en çetin sorular ise çocuk maneviyatı ile ilgilidir. Çocuğun kendini gerçekleştirme süreci ne kadar erken başlarsa, hayatın farkına varması da o ölçüde kolaylaşır.
Kimdir çocuk? Çocuk, insandır. Çocukluk insan hayatının kök saldığı evredir. Çocuğun çocuk olduğu görüş birliği halinde kabul edilir; ancak çocuğun anlamı hakkında tıpkı hayat konusunda olduğu gibi görüş birliği yoktur.
Hayat nedir? İnsanın yaşama serüveni. İnsan hayata dair ödevlerini yerine getirerek iyi yaşayabilir. Nedir iyi? Hakikîliktir; hayatın ayakta kalması için yardımcı kuvvettir. Fernando Savater, iyi yaşamak için haklı bir duygudaşlık adaleti ya da haklı bir acıma duygusuna sahip olma yeteneğinin gerektiğini hatırlatır bize. Tagore, ‘en iyi’ arkadaşlarıyla birlikte gelir, diyor. Yaşadığımız çağda ‘iyi’ konusunda da insanlığın kafası bir hayli karışık. İnsanlığın görüş birliği içinde olmadığı konulardan biri de ne yazık ki nelerin ortak iyi olduğudur.
Bana göre en zor iki soru “Çocuk Nedir?” ve “Hayat Nedir?” sorularıdır. Niçin zordur bu iki soru? İnsanoğlu ne hayat, ne de çocuk hakkında bir görüş birliğine varabilmiştir henüz. Buna karşılık, çocuk ve hayat konusunda hemen herkesin konuşması ise anlaşılır bir şeydir. Çünkü her ikisi de birbirini var eden gerçekliğin özüdür.
İnsanoğlunun çocuk ve hayat konusunu daha anlaşılır hale getirmek için çağlar boyu teorilere ihtiyaç duymasının nedeni bu olmalı. Çocukluğun ne olduğunu anlamaya çalışan en basit teorinin ‘çocuk/küçük insan teorisi’ olduğu kabul edilir. Çocuk gelişiminin yalnızca büyüme süreci olduğu noktasını merkeze aldığımızda makûl bir teoridir bu. Çocuğu tanımak için Gareth B. Matthews’ın, “İyi bir çocuk teorisine ihtiyacımız var mı?” sorusunu ödünç alarak ilerleyelim:
Gareth B. Matthews, çocukluk üzerine teoriler kurabilecek ilk kişilerin psikologlar olması gerektiği görüşünde. “Ama” diyor, “eğitimcilerin de belli başlı teorileri olması gerekir; tıpkı antropologlar, dilbilimciler, kültür tarihçileri ya da siyaset bilimcilerin teorileri olması gerektiği gibi.” Çocukluk kavramı felsefî anlamda sorunlu olduğu için listesinde felsefeciler olmadığı gibi, modern çocuk bilimi çevrelerinin geleneğine uygun olarak, teologlar da yok. Niçin yok? Batı aydınlanması temelinde geliştirilen eğitim teorileri din’i kiliseye bıraktığı için yok. Rönesans sonrası din’in sürgün edilmesi gerektiği için yok. Din kiliseye bırakıldığı ve okul’un din iklimine uzak tutulması öngörüldüğü için yok.
Hiçbir çocukluk teorisinin diğerine üstünlüğü olmasa da deneyime, yinelemeye ve yaradılışçı modellere dayalı teorilerin daha sık kullanıldığını biliyoruz. Benjamin Spok’un “insanoğlunun tüm tarihini yinelemektedir çocuk” yaklaşımını esas alan yineleme teorisi, bireyin gelişim süreci boyunca insanlığın gelişim sürecini tekrarladığı esasına dayanır ve en popüler olanıdır. Buna karşılık hiçbir modern çocukluk teorisi medeniyete vurgu yapmaz.
Kuşkusuz, insanın/çocuğun en anlamlı ve kuşatıcı düzeni medeniyette vardır. Her medeniyet kendi çocukluk kozasını örerek kendini yeniler. Bizi çocuk anlayışı ile yüzleştiren en temel belirleyici, medeniyetin çocuk bilgisidir. Medeniyetlerin çocuk konusunda birleştiği ortak nokta, en iyinin, önce çocuklara ait olduğu yaklaşımıdır. Semavî dinlerin ortak çocuk anlayışı ise, çocuğun Allah’ın emaneti kabul edilmesidir; çocuk ve dünya yetişkinlere emanettir; çocuğun ve dünyanın geleceği ikisinin birlikte düşünülmesine bağlıdır.
Medeniyetimizin dayandığı çocuk anlayışının temeli ahlâk eğitimidir. Çocuk yetiştirmek, pratik ahlâkın ana meselesidir. Çocuğun irade, ahlâk, vicdan ve adalet duygusu eğitiminin kozasını ören ise çocuk maneviyatıdır. Çocuk maneviyatı, çocuğun yaradılış doğasına ve ilâhî mimarîsine uygun eğitilmesinin funda toprağıdır.
Aslında çocuğu konuşmak bir çocukta bütün çocukları, dahası, bütün insanlığı konuşabilmektir. Semavî dinlerin hareket noktası, Hz. Âdem’in insanlığın başlangıcı kabul edilmesi esasına dayanır. Çocuk ise, insanlığın geleceğe dönük yüzüdür. Bu nedenle çocuk, en büyük insanlık gerçeği ve en anlamlı evet’tir. Çocuk üzerine konuşmanın ikinci anlamı ise, çocuğun bütün insanlığın serüvenini konuşmaya yönelik temel özne olmasıdır.
Yeni dünyada çocuk, doğasını yansıtmayan, temelsiz, eksik ve bilinçsiz çalışmalardan olduğu kadar başka hiçbir şeyden bu kadar sarsıcı zarar görmemiştir. Modern çocuk tasarımı Rönesans’ın en pedagojik ütopyasıydı. Bugün çocukları tanımada kullandığımız dil ise, 19. yüzyıldan bu yana gelişen modern çocuk dili’dir. Daha açık ifade ile, bebeklikten gençliğe kadar parçalı bir çocuk dili.
Sosyal tarihçi Philippe Ariés, çocukluğun icat edildiğini savunuyordu. Çocuk gelişimci ve psiko-tarihçi Erikson ise çocukluğun kültürel bir oluşum sonucu ortaya çıktığını ve geliştiğini ileri sürmüştü. Aslında, modern çocukluk tasarımı, icat edilen yapay bir kurgudur. Rönesans’ın en insanî tasarımı olarak alkışlanan bu tasarım, aynı zamanda 19. ve 20. yüzyılı etkileyen iki entelektüel çocuk yaklaşımı olarak da belirir: Locke’un öncülüğündeki Protestan anlayışında “biçimlenmemiş bir kişi”dir çocuk. Rousseau’nun öncülüğünü yaptığı Romantik çocuk anlayışında ise çocuk, “bozuk biçimli yetişkin”dir. Gerek Lockeçu gerekse Rousseaucu çocuk yorumlarında çocuk ve yetişkinin farklı olduğu hipotezi öngörülse de, çocuk ve yetişkin teorileri birbirini tamamlamaktan çok, paracı felsefeye dayalı, birbirine dönüşmüş psikolojik kurgulardır.
Çocukluğun kültürel bir oluşumla var olduğunu söyleyen ve paracı felsefe anlayışına dayandığı için modern çocukluk anlayışına itiraz edenlerden biri de Neil Postman’dır. O, modern çocuk kurgularının oluşturduğu yapay çocukluk yerine, çocukluğu dil öğrenimine benzetir. Çocukluğun biyolojik temeli vardır; fakat sosyal bir çevre çocukluğu başlatmadıkça ve bakıp büyütmedikçe, yani ona ihtiyaç duymadıkça gerçekleşmeyebilir.
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu’nda tek bir çocuk yorumu olmadığını hatırlatarak, modern çocukluk ve yetişkinliğin açmazını da fark etmemizi ister bizden: Hiç kimse çocukların yetişkinliği başarabilmesi gerektiğini tartışmamıştır. Hiç kimse çocukların yetişmesiyle ilgili sorumluluğun yetişkinlere ait olduğuna itiraz etmemiştir. Gerçekte hiç kimse, çocukların bakımı konusunda yetişkinlerin en iyi ve en uygar olduklarına ilişkin bir anlayışın olduğunu tartışmamıştır. Modern çocukluk paradigmasının modern yetişkinlik paradigması da olduğunu hatırlamalıyız. Çocuğun ne olmasını istediğimizi söylediğimizde, kendimizin de ne olduğunu söyleriz… Tıpkı bugün hayretle ve şaşarak birer çocuk gibi söylediğimiz gibi.
Modern çocukluk tasarımı anlayışı, yeni çocukluğun biçimlenmesinde en etkili süreç olmayı sürdürüyor. Din ise, bu çocukluğun seküler bahçesinden kovulmuştur. Sanal cennetlere ve paracı ütopyalara alıştırılan dünya çocukları için din, sanal bir algı düzeyine indirgenmiştir. Rönesans’ın kiliseye ve vicdanlara terk ettiği din ile çocuğun ilişkisi, ebeveyninin dindarlığı ile sınırlıdır. Bu egemen tutum sonucu, çocuk maneviyatı, eğitimin merkez üssü olan ‘okul’da ya bir kültür dersidir ya da son pandoraya sıkıştırılmış din bilgisi düzeyindedir.
Tarih boyunca çocukla din’in arası hiç bu kadar açılmamıştı. Ve insanlık hiçbir çağda din’e karşı bu kadar kayıtsız kalmamıştı. Bu ise, insanlığın yeniden çocuğa ve din’e dönüşün eşiğinde olduğu anlamına mı gelmektedir? Evet. Sizce de öyle değil mi?

Paylaş Tavsiye Et