Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2005) > Türkiye Siyaset > Eyvah, mübarek Ramazan geldi!
Türkiye Siyaset
Eyvah, mübarek Ramazan geldi!
M. Mücahit Küçükyılmaz
MED­YA­NIN sü­rek­li, hız­lı ve de­ğiş­ken ol­ma zo­run­lu­lu­ğun­dan kay­nak­la­nan bir sığ­lı­ğa sa­hip ol­du­ğu mu­hak­kak. Ga­ze­te, rad­yo, in­ter­net ve­ya te­le­viz­yon gi­bi ile­ti­şim araç­la­rı, ele al­dık­la­rı ko­nu­la­rın bir gün son­ra “gün­dem dı­şı” ka­la­ca­ğı­nın fe­na hal­de far­kın­da ol­duk­la­rı için faz­la bir de­rin­lik kay­gı­sı güt­mez­ler. Bu, ken­di iç iş­le­yiş­le­ri­nin man­tı­ğı­na ters de­ğil­dir; ser­ma­ye­ye da­ya­lı her iş­let­me gi­bi med­ya sek­tö­rün­de fa­ali­yet gös­te­ren ku­ru­luş­lar da kâ­rı te­mel amaç sa­yar. Bu­nun için he­def kit­le­de eş­za­man­lı bir et­ki oluş­tu­ra­bil­mek, med­ya­nın ti­ca­rî, kül­tü­rel ve si­ya­sî gü­cü­nün tes­cil edil­me­si, do­la­yı­sıy­la kâ­ra tah­vil edil­me­si ba­kı­mın­dan önem­li­dir.
 
“Mü­ba­rek” Ra­ma­zan Medyası
Ma­lûm, Ra­ma­zan ayı gel­di­ğin­de, inan­cı­mı­za gö­re “şey­tan­lar bağ­la­nır”; in­san­la­rın Ahi­ret’e iliş­kin du­yar­lı­lık­la­rın­da bir ar­tış mey­da­na ge­lir. Bu­nun­la bir­lik­te Ra­ma­zan’da, top­lum­sal ya­şa­mın esas­lı bir gös­ter­ge­si ola­rak med­ya­ya bak­tı­ğı­mız­da, ya­zı­nın gi­ri­şin­de sö­zü edi­len med­ya­tik yü­zey­sel­li­ğin va­ha­met bo­yu­tu­na ulaş­tı­ğı­na şa­hit olu­ruz. En de­ri­ni ney ses­le­ri, se­ma­zen dö­nüş­le­ri, “ak­re­di­te” ila­hi­yat ho­ca­la­rı­nın har­cıa­lem fet­va­la­rı, sır di­zi­le­ri ve mev­lit ya­yın­la­rı ile te­ba­rüz eden med­ya Ra­ma­zan­la­rı, as­lın­da “Al­lah da­ğı­na gö­re kar ve­rir” şek­lin­de­ki ata­lar sö­zü­nün pek bir te­ces­süm et­miş hâli­dir. Kalp gö­zü­nü aç­mak için ka­pa­lı tut­ma­sı ge­re­ken te­le­viz­yo­nu, evi­ne de­ğil kah­ve­ha­ne­ye bi­le ede­ben sok­ma­ma­sı icap eden ga­ze­te­siy­le Ra­ma­zan’ı bir gü­nah çı­kar­ma se­an­sı­na dö­nüş­tü­ren Türk top­lu­mu­nun ge­nel di­nî ya­şan­tı­sı, mu­har­ref bir ge­le­nek an­la­yı­şı ile ka­rak­te­ri­ze ol­muş du­rum­da. Öte yan­da ise bu Müs­lü­man­la­ra tev­hi­dî bir ni­za­mat ver­me­ye kal­kan mo­dern teo­log­lar, med­ya­nın bir baş­ka “mü­ba­rek” kul­la­nım nes­ne­si ola­rak kar­şı­mı­za çı­kı­yor. Bu­ra­ya ka­dar med­ya Ra­ma­zan­la­rı­nın iki ba­şat un­su­ru te­bel­lür et­miş olu­yor: Ki­min, han­gi din pro­je­si­nin han­gi aya­ğın­da rol al­dı­ğı fe­ra­set sa­hip­le­rin­ce az çok kes­ti­ri­len mo­dern al­la­me sı­nı­fı; ve te­le­viz­yon­da if­tar-sa­hur va­kit­le­ri­ne, ga­ze­te­ler­de ise mün­ha­sır say­fa­la­ra “sığ”dı­rıl­mış di­nî söy­lem ve gö­rün­tü­ler…
Pe­ki bu iki ana un­sur dı­şın­da med­ya ve Ra­ma­zan de­yin­ce ha­tı­ra ge­len baş­ka sığ­lık­lar yok mu? Var el­bet­te; hat­ta bir kıs­mı­nı ce­ha­let­ten ne­şet eden sığ­lık­lar­la izah ede­me­ye­cek du­rum­da­yız: “Oruç cin­ne­ti” pro­vo­kas­yon­la­rı, ezan se­sin­den ür­ke­rek uya­nan çıt­kı­rıl­dım sos­ye­te­nin tra­jik(!) hâl­le­ri­ne ya­kı­lan med­ya­tik ağıt­lar… ilk ak­la ge­len­ler. Ta­bii da­ha va­him olay­lar ara­sın­da Fa­di­me-Müs­lüm-Kal­kan­cı ti­yat­ro­la­rı­nın, Si­na­gog-HSBC-İn­gi­liz Kon­so­los­lu­ğu pat­la­ma­la­rı­nın -her ne hik­met­se- Ra­ma­zan ayın­da mey­da­na gel­di­ği­ni unut­mak müm­kün de­ğil. Öy­le ki, ne­re­dey­se son 10 yıl­dır Ra­ma­zan’a gi­rer­ken, “bu kez na­sıl ze­hir ede­cek­ler?” te­dir­gin­li­ği is­ter is­te­mez sa­rı­yor in­sa­nı. Bu Ra­ma­zan ön­ce­si de, ABD Ge­nel Kur­may Baş­ka­nı’nın “hi­la­fet” sev­gi­si­ni iz­har et­ti­ği ko­nuş­ma­nın ar­dın­dan Fa­tih ve Ha­cı Bay­ram Ca­mi­le­ri gi­bi me­kan­lar­da pıt­rak mi­sa­li bi­ti­ve­ren Hiz­bu’t-Tah­rir­ci­ler sa­ha­ya gir­mek için ısın­dı­rı­lı­yor mu aca­ba? Ya da med­ya­nın, fa­ili­ni “De­li­dir ne yap­sa ye­ri­dir” gev­şek­li­ğiy­le ha­ber­leş­tir­di­ği “bi­rey­sel” Kü­tah­ya sui­kas­tı, AK Par­ti-MHP-“Dağ Türk­le­ri” üç­ge­nin­de ge­li­şen iliş­ki­ler­de­ki ge­ri­li­min Ra­ma­zan için­de da­ha da yük­se­le­ce­ği­ne bir işa­ret mi­dir?
 
Mo­dern Teo­log­lar Post-mo­dern Di­zi­le­re Kar­şı
İşin as­lı­na ba­kı­lır­sa, kı­sa va­de­de ve ânî et­ki­le­ri olan bu tür med­ya­tik teş­hir ve ted­hiş va­ka­la­rın­dan da­ha va­hi­mi, Ra­ma­zan’ın med­ya­da ele alı­nış bi­çi­mi­nin bes­le­di­ği “Ra­ma­zan Müs­lü­ma­nı” ti­po­lo­ji­si­nin meş­rui­yet ka­zan­ma­sı, hat­ta mak­bul ve mu­te­ber din­dar mo­de­li ola­rak öne sü­rül­me­si­dir. Bir ne­vî Ay­şe Öz­gün Şov iz­le­yi­ci­si­nin id­rak ve te­feh­hüm dü­ze­yi­ne de­mir at­mış din­dar­lar top­lu­lu­ğu oluş­tur­ma­ya doğ­ru yol alan med­ya, Ra­ma­zan ayı­na gi­rin­ce, sa­ir za­man­lar­da ser­gi­le­di­ği “Rah­met­li İs­met İnö­nü, ri­ya ol­ma­sın di­ye Cu­ma na­maz­la­rı­nı ev­de kı­lar­dı” ya da “Bu se­ne de Kur­ban Bay­ra­mı Hacc mev­si­mi­ne denk gel­di sev­gi­li iz­le­yi­ci­ler” kı­va­mı­nı ara­tan ic­ra­at­la­ra im­za ata­bi­li­yor. Sır di­zi­le­ri­nin ve eli âsa­lı, sa­ka­lı tak­ma ev­li­ya ka­rak­ter­le­ri­nin kol gez­di­ği film­le­rin iş­ga­li­ne uğ­ra­yan te­le­viz­yon ka­nal­la­rı, ay­nı za­man­da po­zi­ti­vist teo­log­la­ra ha­ra­ret­li fet­va­lar ya­yın­la­ta­rak, ka­ba ve post-mo­dern mis­ti­siz­min do­zu­nun faz­la gel­di­ği za­man­lar­da, iz­le­yi­ci­ye “ayar” ve­ri­yor. Böy­le­ce, top­lu­mun med­ya­tik hu­ra­fe­ler­le eği­len aki­de çiz­gi­si, bu kez med­ya­tik aka­de­mis­yen­le­rin dev­re­ye so­kuş­tu­rul­ma­sıy­la ter­si­ne bü­kül­müş olu­yor.
Ra­ma­zan med­ya­sı­nın ya da med­ya Ra­ma­zan­la­rı­nın ge­nel ka­rak­te­ri olan din­dar kis­ve­nin ve su­ret-i hak po­zis­yon­la­rı­nın ri­ya ile en faz­la har­man­lan­dı­ğı yer­ler­den bi­ri­si de, te­le­viz­yon­lar­da -hat­ta da­ha çok mu­ha­fa­za­kâr olan­la­rın­da- ya­yın­la­nan yar­dım prog­ram/pro­pa­gan­da­la­rı. Şöh­re­ti/gö­rün­me­yi âfet ka­bul eden bir inan­cın men­sup­la­rı­nın, fa­ra­za âfet­ze­de­le­re yar­dım ulaş­tı­rır­ken, bin bir zah­met ile ışık, ka­me­ra, tri­pod, şar­yo, set mal­ze­me­le­ri, hat­ta ucuz ak­tör ve ak­tris­ler fi­lan ta­şı­ma­la­rı­nı da yar­dım fa­ali­ye­ti­nin bir par­ça­sı mı sa­ya­ca­ğız? Yok­sa ne? Sağ elin ver­di­ği­ni sol elin gör­me­me­si, yok­su­lun duy­gu­la­rı­nın dik­ka­te alın­ma­sı ve in­san­lık onu­ru­nun in­ci­til­me­me­si ge­re­kir­ken; “Ba­kın sev­gi­li se­yir­ci­ler, ‘Bil­mem Ne’ prog­ra­mı sa­ye­sin­de ar­tık Kü­çük Mer­ve’nin de bir bi­sik­le­ti var!” tü­rün­den anons­lar­la bi­sik­le­tin ya da her ney­se o sö­züm ona sa­da­ka nes­ne­si­nin, “ek­ran­la­rı ba­şın­da biz­le­ri iz­le­yen mil­yon­lar”ın gö­zü­ne so­kul­ma­sı­nın se­beb-i hik­me­ti ne­dir? Bu­ra­da söz ko­nu­su olan, med­ya­tik sığ­lık­tan öte ka­pi­ta­list ya­şa­mın oyun ku­ral­la­rı­nın din­dar ser­ma­ye ta­ra­fın­dan da iç­sel­leş­ti­ril­me­si ve tar­tı­şıl­ma­dan be­nim­sen­me­si­dir. Da­ha doğ­ru­su, İs­la­mî ola­nın bil­gi­si­ne vâ­kıf ol­duk­la­rı­nı dü­şü­nen din­dar ser­ma­ye­dar­lar, pi­ya­sa ku­ral­la­rı­nın bu bil­gi ile çe­liş­me­di­ği­ni ya da bu iki­si­nin bir­bi­rin­den ay­rı de­ğer­len­di­ril­me­si ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nü­yor ola­bi­lir­ler. Böy­le­ce söz­de kı­ya­sı­ya kı­na­nan se­kü­ler/pro­fan dü­zen ve onun da­yat­tı­ğı yap­ma-ey­le­me tar­zı, iş med­ya dün­ya­sı­na ve onu da içe­ri­si­ne alan ti­ca­rî ya­şa­ma ge­lin­ce, meş­ru­iye­ti ken­din­den men­kul bir ar­gü­man olu­ve­ri­yor.
Do­ku­nul­ma­sı ge­re­ken bir di­ğer so­run, -din­dar ya da de­ğil- med­ya­da Ra­ma­zan’ın içi­nin bo­şal­tı­la­rak “ge­le­nek­sel eğ­len­ce ayı” şek­lin­de al­gı­la­tıl­mak is­ten­me­si­dir. Be­le­di­ye­le­rin if­tar ça­dır­la­rı kur­mak ve­ya Ka­ra­göz-Ha­ci­vat oy­nat­mak gi­bi Ra­ma­zan’ın ru­hu­na ters düş­me­di­ği söy­le­ne­bi­le­cek uy­gu­la­ma­la­rı­nın kı­sa za­man­da ra­yın­dan çık­ma­sı ve Pe­tek Din­çöz-Ke­nan Do­ğu­lu kon­ser­le­ri­ne ka­dar tır­man­ma­sı, Ra­ma­zan’ın bir fes­ti­val dö­ne­mi ola­rak se­kü­ler­leş­me­si­ne hiz­met eder ol­du. Hat­ta iş, Ley­le-i Ka­dir­ler­de Sul­ta­nah­met mey­da­nın­da ha­vai fi­şek pat­lat­ma toy­luk­la­rı­na ka­dar var­dı. Bu cüm­le­den ol­mak üze­re, kan­dil prog­ram­la­rı­nın da “mev­lit ve Kur’an zi­ya­fet­le­ri” ye­ri­ne ya­vaş ya­vaş po­pü­ler sa­nat­çı­la­ra ic­ra et­ti­ri­len “öz­gün” ila­hi ve marş­lar­la “id­rak” edi­lir ol­ma­sı şa­yan-ı dik­kat­tir.
Ne­ti­ce-i ke­lam, sa­hih Ra­ma­zan ge­le­ne­ği­ne sa­hip çı­ka­ma­yan top­lum­da, sığ med­ya, ne­vi şah­sı­na mün­ha­sır bir Ra­ma­zan ve da­ha ge­nel­de din kült/ür/ü oluş­tur­ma yo­lun­da ce­sa­ret kes­be­di­yor. Ne de­sek bu­na; ca­hil ce­sa­re­ti mi? Yok­sa “Halk bu­nu is­ti­yo kar­de­şim” mi?

Paylaş Tavsiye Et