Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2006) > Türkiye Siyaset > Siyasetin bitpazarı
Türkiye Siyaset
Siyasetin bitpazarı
A. Kemal Özer
DE­Mİ­REL’i ye­ni ku­şak­la­ra an­lat­mak çok zor; Me­sut Yıl­maz’ı an­lat­mak ta­lih­siz­lik; Rah­şan Ece­vit’i an­lat­mak ise lü­zum­suz­dur. Ata­la­rı­mız bo­şu­na “Es­ki­ye rağ­bet ol­sa, bit­pa­za­rı­na nur ya­ğar­dı!” de­me­miş. Bit­pa­za­rı­na bu se­fer si­ya­set­çi yağ­dı. Hem de ne si­ya­set­çi­ler! Ki­mi hor­tum­cu ye­ğen­le­rin in­ti­kam me­le­ği; ki­mi az bu­çuk dü­zel­miş bir eko­no­mi­yi ye­ni­den ta­lan çem­be­ri­ne sok­mak is­ti­yor; ki­mi bit­ki­sel ha­yat­ta­ki eşi­nin iti­ba­rı­nı si­ya­sî nak­de çe­vir­me pe­şin­de.
De­mi­rel’i ye­ni ku­şak­la­ra an­lat­mak çok zor. Es­ki­le­rin ta­bi­riy­le, o ka­dar su­ret-i hak­tan ko­nu­şur ki, Al­lah’ın ve­li bir ku­lu­nu din­li­yor gi­bi olur­su­nuz. Yo­lu han­gi top­lu­lu­ğa uğ­ra­mış­sa, o top­lu­lu­ğun en ateş­li üye­si kı­lı­ğı­na gir­miş; da­ha doğ­ru­su, öy­le gö­rün­me­yi be­cer­miş­tir. İlk baş­ba­kan­lı­ğı sı­ra­sın­da, ken­di­si­ni zi­ya­ret eden bir ce­maa­tin üye­le­ri, ne­den ce­ma­at üye­si mil­let­ve­kil­le­rin­den hiç­bi­ri­ni ba­kan yap­ma­dı­ğı­nı sor­duk­la­rın­da, ce­va­bı şu­dur. “Aa­a, ka­bi­ne­de ben va­rım ya!..”
Onun va­sıf­la­rı­nı en iyi tas­vir eden­ler­den bi­ri, Ne­cip Fa­zıl mer­hum­du. Bun­dan 35 yıl ön­ce, ya­ni De­mi­rel si­ya­set­te he­nüz 10. yı­lı­nı bi­le dol­dur­ma­mış­ken, Bü­yük Şa­ir bü­yük bir se­ziş­le İs­lam­köy­lü uya­nık si­ya­set­çi­nin akıl ve ruh por­tre­si­ni çi­zi­yor­du:
 
Ok­ka ok­ka vic­dan sa­tın alır­sın;
To­pu­zu al­tın­dan oy bas­kü­lü­sün!
 
Bir gök­de­len sa­nır se­ni gö­ren göz;
Bil­mez ki, te­mel­den çö­kün­tü­lü­sün!
 
Bağ­lı­sın hak bil­mez ye­min­li­le­re;
Hak­kı bi­len­ler­den çö­zün­tü­lü­sün!
 
Ken­di­si­ni en son ya­kın­dan gö­rü­şüm 3. (ba­zı­la­rı­na gö­re 4.) İz­mir İk­ti­sat Kon­gre­si’nde ger­çek­leş­ti. Tur­gut Özal, Cum­hur­baş­ka­nı sı­fa­tıy­la o ka­dar plan­lı bir ko­nuş­ma yap­tı ki, Baş­ba­kan De­mi­rel tam an­la­mıy­la bu­na­lı­ma gir­di. Ön­ce Tür­ki­ye’nin mak­ro eko­no­mik he­def­le­ri­nin ne­ler ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­nin çer­çe­ve­si­ni çi­zen Özal, son­ra bu­nu ger­çek­leş­ti­re­cek olan top­lu­mun in­sa­nî va­sıf­la­rı­nı or­ta­ya koy­du. Hu­kuk ve si­ya­se­tin bu bağ­lam­da na­sıl dü­zen­len­me­si ge­rek­ti­ği­nin de ana il­ke­le­ri­ni va­ze­den Özal, 50 yıl­lık bir viz­yon be­lir­le­ye­rek kür­sü­den in­di.
Ken­di­sin­den son­ra kür­sü­ye çı­kan Baş-ba-kan De­mi­rel ise, 1000 do­la­yın­da­ki seç­kin din­le­yi­ci­yi sa­de­ce gül­dür­dü. Evet, mü­ba­la­ğa et­mi­yo­rum; sa­de­ce gül­dür­dü. Kon­gre tu­ta­nak­la­rı mu­hak­kak DPT ve­ya dü­zen­le­yi­ci ku­rum han­gi­siy­se onun ta­ra­fın­dan ya­yın­lan­mış­tır. Bu­lup oku­ya­bi­lir­si­niz. “Enf­las­yon dü­şü­yor­du da, biz mi dü­şür­me­dik? Bu mem­le­ke­tin iki ya­ka­sı bir ara­ya ge­li­yor­du da, biz mi ge­tir­me­dik?” gi­bi ipe sa­pa gel­mez cüm­le­ler­le Türk bi­lim ca­mi­ası­na hi­tap et­mek­ten ge­ri dur­ma­dı.
Bu tat­sız anı­yı an­la­tı­şı­mın se­be­bi, onun da­ğar­cı­ğın­da bu­nun gi­bi içi boş la­kır­dı­lar­dan baş­ka bir söz ol­ma­dı­ğı­nı be­lirt­mek­tir. Hiç­bir za­man cid­di bir bil­gi­len­me en­di­şe­si ol­ma­dı. Tu­tar­lı­lık en­di­şe­si ol­ma­dı. Ah­lâ­kî­lik en­di­şe­si ol­ma­dı. Mu­ha­le­fet­tey­ken eleş­tir­di­ği her şe­yin, ik­ti­dar­da beş mis­li­ni yap­mak­tan sı­kıl­ma­dı. Onun ba­şa geç­me­si muk­te­dir ol­ma­sı de­ğil; ger­çek muk­te­dir­le­re kul kö­le ol­ma­sı de­mek­ti. Ne­cip Fa­zıl bu nok­ta­yı da çok iyi tes­pit et­miş­ti:
Yok­tur iz­le­di­ğin bir da­va yo­lu;
Bir bu yan, bir şu yan, bü­kün­tü­lü­sün!
 
Türk’e zıt ser­ma­ye mer­kez­le­rin­den,
Bir zik­zak­lı yol­da hep, gü­dü­lü­sün!
 
Mil­li yek­pa­re­lik gel­mez işi­ne;
Bu yüz­den par­ça­lı, bö­lün­tü­lü­sün.
 
Ve dev­le­te ma­son bi­ra­der­le­rin
Tam da mas­la­ha­ta denk ödü­lü­sün!
 
Ku­zum, se­nin ne­ren Ana­do­lu’dur?
Türk’e Ame­ri­kan püs­kür­tü­lü­sün!
 
Far­kın şu ki, es­ki Baş­ba­kan­lar­dan,
Sen o be­la­la­rın son püs­kü­lü­sün!
 
Me­sut Yıl­maz’ı ye­ni ku­şak­la­ra an­lat­mak ise ta­lih­siz­lik­tir ve bun­da en bü­yük ka­ba­hat hiç şüp­he­siz Tur­gut Özal’ın­dır. Özal, dö­ne­mi­nin di­ğer si­ya­sî li­der­le­ri­ne (on­lar­dan li­der di­ye söz et­mek ca­iz ise!) fark atan bir li­der­di. Fa­kat ör­güt­sel ak­la de­ğil, yal­nız­ca ken­di ak­lı­na gü­ve­ni­yor­du. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mı­na yük­se­lin­ce, kur­du­ğu ör­gü­tün de ayak­la­rı yer­den ke­sil­di. Ken­di­sin­den son­ra Ana­va­tan Par­ti­si’nin ki­min li­der­li­ği­ne kal­dı­ğı hiç­bir za­man an­la­şı­la­ma­dı: Yıl­dı­rım Ak­bu­lut’a mı, Sem­ra, Ah­met ve­ya Zey­nep Özal’a mı, da­vul­cu Asım’a mı?
Me­sut Yıl­maz, bu bu­la­nık su­da ta­ka­sıy­la ba­lık av­la­yan si­ya­set­çiy­di. Tut­tu­ğu ba­lık­la­rın bir kıs­mı­nı sa­la­mu­ra­ya ya­tır­mış ol­ma­lı ki, sol­cu ve mil­li­yet­çi or­tak­la­rıy­la en­ka­za çe­vir­di­ği ül­ke ne­fes al­ma­ya baş­la­yın­ca ye­ni­den sah­ne­ye çık­tı. Ken­di­si­ni 28 Şu­bat’ın te­tik­çi­le­rin­den sa­yan­lar­la ay­nı dü­şün­ce­de ol­ma­sak bi­le, 28 Şu­ba­t’ın müs­te­fit­le­rin­den ol­du­ğu­na şüp­he yok. Ül­ke­yi beş yıl­da beş mis­li da­ha bor­ca so­kan 28 Şu­bat ti­yat­ro­su, Me­sut Yıl­maz ve ben­zer­le­ri ol­ma­sa oy­na­na­maz­dı. Ne­cip Fa­zıl’dan il­ham alıp şöy­le bir Me­sut­nâ­me ya­za­bi­li­riz:
 
Ne ver­din mil­le­te ik­ti­da­rın­da
Kok­ma­ya baş­la­mış tur­şu kü­pü­sün
 
Sa­hi­ci zan­ne­der ne­şe­ne ba­kan
Dı­şa­rı pırt­la­mış ma­cun tü­pü­sün
 
Dö­nü­şün hiç hay­ra ala­met de­ğil
Sen ye­ni bir dep­re­min güp­gü­pü­sün
 
Rah­şan Ece­vit’i ye­ni ku­şak­la­ra an­lat­mak lü­zum­suz ol­sa da, ge­rek­çe­si­ni ver­mem la­zım. Üç çey­rek yüz­yıl­lık öm­rün­de, Ece­vit’in eşi ol­mak­tan baş­ka, bir tek şey­le anı­lır ol­du: Rah­şan Af­fı! Si­ya­sî oto­ri­te­nin ni­kâh yo­luy­la ge­çe­bi­le­ce­ği­ni veh­me­den De­mok­ra­tik Sol Par­ti­li­ler, Rah­şan Ha­nım’ın ön­cü­lü­ğün­de “Mer­kez Sağ­dan oy kap­ma” pe­şi­ne dü­şe­cek­le­ri­ne, Müs­lü­man bir top­lum­da sol­cu (ya­ni ger­çek mu­ha­lif) ol­ma­nın ne de­mek ola­bi­le­ce­ği­ne ka­fa yor­sa­lar, şüp­he­siz çok da­ha ba­şa­rı­lı olur­lar. Yu­ka­rı­da­ki üç isim­le ay­nı ke­fe­ye kon­ma­sa da, Er­ba­kan Ho­ca’yı da bu bağ­lam­da an­mam ge­rek­ti­ği­ni söy­le­yen­ler ola­cak­tır. Ho­ca’nın prob­le­mi fark­lı: O, ön­der­lik aşa­ma­sı­nı %100 ba­şa­rıy­la ge­ri­de bı­rak­mış bir si­ya­sî ha­re­ke­tin, özerk­lik sı­na­vın­dan çak­ma­sı­na mü­kem­mel ör­nek­tir. Bu ko­nu­yu Ağus­tos sa­yı­mız­da ele ala­lım.

Paylaş Tavsiye Et