Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2006) > Panorama
Panorama
Ateşkes, Beyrut harap olduktan sonra
Lübnan’da nihayet ateşkes kararı alındı. 12 Temmuz’da başlayan ve 34 gün süren İsrail’in havadan ve karadan saldırılarında %30’u çocuk binden fazla Lübnanlı hayatını kaybetti. Lübnan halkına gönderilen acil yardımların da engellenmesiyle binlerce kişi ölümle karşı karşıya kaldı.
Bütün bu katliamlara rağmen dünya kamuoyu, savaşı durdurmak için uzunca bir süre somut bir adım atmadı. Savaşın sona erdirilmesi konusunda yürütülen çabalar BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin, AB’de ise İngiltere’nin engeline takıldı. Dünya çapında yapılan savaş karşıtı gösteriler ve diplomatik çabalar sonucu BM Genel Sekreter Kofi Annan, Güvenlik Konseyi’nden “acil ateşkes çağrısı” yapmasını istedi. Konsey, ateşkes tasarısını savaşın başlamasından tam bir ay sonra onayladı; ateşkes ise 14 Ağustos’ta yürürlüğe girdi. Ayrıca bölgeye 15.000 kişilik BM Barış Gücü gönderilmesi kararlaştırıldı. Savaş sırasında İsrail’in sivil halka yönelik katliamları dünyanın pek çok bölgesinde protesto edilirken, Hizbullah’ın İsrail karşısındaki başarısı başta Lübnan halkı olmak üzere bölgedeki Sünniler nezdinde takdirle karşılandı. Dünya kamuoyu savaşın galibinin kim olduğunu tartışadursun, savaşın mağluplarından biri ortada: Bir ay boyunca öldürülen masumları seyreden tüm dünya…

Tavsiye Et
Türkiye Barış Gücü’nde yer alacak mı?
Ağustos ayının gündeminde, BM Güvenlik Konseyi kararına göre Güney Lübnan’a konuşlandırılması öngörülen Barış Gücü’nde Türkiye’nin yer alıp almaması tartışmaları vardı. Barış Gücü’ne Türkiye’nin katılımı hususunda nabız yoklamak üzere bölge turuna çıkan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 16 Ağustos’ta Lübnan’a, 21 Ağustos’ta da İsrail ve Filistin’e günübirlik ziyaret düzenledi. Gül’e, İsrail’de yaptığı görüşmelerde, İsrail’in BM Barış Gücü içinde Türk askeri görmeyi istediği resmî olarak iletildi. Gül, İsrail ziyareti sırasında Hizbullah tarafından kaçırılan askerlerin aileleriyle de görüştü. Görüşme talebinin ailelerden geldiği ve ailelerin askerlerin serbest bırakılmasıyla ilgili insanî çerçevede yardım istedikleri kaydedildi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile de görüşen Gül, son olarak Suriye’ye gitti. Temaslar sonrasında Suriye, Türkiye’nin BM Barış Gücü için asker göndermeye karar vermesi durumunda lojistik teçhizatın nakli için kendi topraklarının kullanılması konusunda kolaylık göstermeye hazır olduğunu açıkladı. Bölge turunun ardından 28 Ağustos’ta toplanan Bakanlar Kurulu sonrasında Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, prensip olarak Güney Lübnan’da konuşlanacak BM Barış Gücü’ne katılmaya karar verildiğini açıkladı.

Tavsiye Et
Büyükanıt genelkurmay başkanı
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte Türkiye’nin ana gündemini oluşturan ve çeşitli spekülasyonlara neden olan Yüksek Askerî Şura toplantısı (YAŞ) ve genelkurmay başkanı ataması sonunda gerçekleşti. 1-4 Ağustos’ta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda toplanan YAŞ sonucunda, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin yeni komuta kademesi belirlendi. Genelkurmay Başkanlığı’na Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt getirilirken; atamanın Şura öncesinde açıklanması ise YAŞ’a damgasını vurdu. YAŞ kararlarına göre, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Birinci Ordu Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, yaş haddinden emekliye ayrılan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri’nin yerine Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Işık Koşaner atandı. Durumları değerlendirilen personelden 17’sinin disiplinsizlik nedeniyle TSK’dan uzaklaştırılmalarına karar verilirken; Başbakan Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da kararlara şerh koydu.

Tavsiye Et
‘Yılmaz’ siyasetçiler geri dönüyor
Genel seçimlere bir yıl kala, 3 Kasım 2002 seçimlerinde ‘kaybedenler’in siyasî arenada boy göstermeye başlamaları siyaseti iyice hareketlendirdi. Ecevit(ler), Demirel, Hüsamettin Özkan gibi siyasilerden sonra, son yapılan seçimlerde büyük bir hayal kırıklığına uğrayan ve “siyaseti bırakan” Mesut Yılmaz da siyasete döndüğünü açıkladı. Yüce Divan’da yargılanan ancak “af ve zaman aşımı” sayesinde ceza almayan Yılmaz, Ağustos başında siyasete ANAP’ta devam etme kararı aldığını ifade etti. İlk yurt gezisini baba ocağı Rize’ye gerçekleştiren Yılmaz, hemşehrileri tarafından coşkuyla karşılandı. Mitingde siyasete dönüş nedenini millete “hizmet aşkı”yla açıklayan Yılmaz, 23 senelik siyasî tecrübesini kullanarak önümüzdeki dönemde çok çalışacağını söyledi. Bu çerçevede siyasî bir oluşum turuna çıkan Yılmaz, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile 24 Ağustos’ta bir araya geldi.
Siyasete dönüş kararı “hayırlı olsun” temennileriyle karşılansa da, her seçimde oy kaybederek iktidardaki ANAP’ın oy oranını %40’lardan %5’lere düşüren ve 28 Şubat sürecinde geniş halk kitlelerini karşısına alan Yılmaz’ın hangi toplumsal kesime hitap edeceği merak konusu.

Tavsiye Et
Suudi Arabistan Kralı Türkiye’deydi
Suud Kralı Faysal’ın 1966’da İstanbul’daki uluslararası bir toplantıya katılmasından 40 yıl sonra ilk kez bir Suud Kralı Türkiye’ye resmî ziyarette bulundu. Kral Abdullah bin Abdülaziz es-Suud, 8 Ağustos’ta beraberinde 300 kişilik bakan, işadamı, bürokrat ve kraliyet ailesinden oluşan bir heyetle Ankara’ya geldi. Heyetler arası görüşmelerde siyasî danışmalara ilişkin mutabakat, devlet arşivleri arasında işbirliği, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması, çifte vergilendirmenin önlenmesi, sağlık alanında işbirliği ve karayoluyla yolcu ve yük taşımacılığının düzenlenmesi alanında 6 anlaşma imzalandı. Ayrıca ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve karşılıklı yatırımların arttırılması konusunda da mutabakata varıldı. İki ülke arasındaki siyasî ve iktisadî ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktası olan bu ziyaretle birlikte önümüzdeki günlerde Körfez sermayesinin Türkiye’ye ilgisinin de artması bekleniyor.

Tavsiye Et
Şakir Kocabaş vefat etti
Düşünce ve bilim hayatımıza önemli katkıları olan ve özellikle yapay zeka konusundaki çalışmalarıyla tanınan değerli ilim adamı Doç. Dr. Şakir Kocabaş, 19 Ağustos sabahı evinde geçirdiği ani rahatsızlık sonucu vefat etti. Kocabaş, 1970 yılında İTÜ Kimya Fakültesi’nden mezun oldu. 1985’te yayımladığı İfadelerin Gramatik Ayırımı isimli kitabı ‘Düşünce’ dalında Yazarlar Birliği’nin ödülünü kazandı. Doktorasını Londra Üniversitesi King’s College’da tamamlayan ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde yapay zeka bölüm başkanlığı yapan Kocabaş, 1992’den bu yana İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Kocabaş’ın yapay zekada bilgi organizasyonu, bilimsel buluşların modellenmesi ve gerçek zamanlı simülasyon konularında 20’den fazla uluslararası dergi ve konferans yayını bulunuyor. İslâm’da Bilginin Temelleri ve Fizik ve Gerçeklik: Bilim Felsefesine Kavramsal Bir Yaklaşım, Kur’an’da Yaratılış: Uzayların ve Maddenin Yaratılışı ve İslam’da Gerçeklik Kavramı: Kur’an’da Hakk Kelimesi onun eserlerinden bazılarını oluşturuyor.

Tavsiye Et
Bosnalılar tuzağa düşmedi!
Bosna-Hersek devletinin kurucusu ve aynı zamanda ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in Saraybosna’daki kabrine kimliği belirsiz kişilerce 11 Ağustos’ta bir bombalı saldırı düzenlendi. İzzetbegoviç’in naaşının zarar görmediği olayda, şehitlikte bulunan anıtkabir patlayıcıyla tahrip olurken, mezarın etrafında 70 cm’lik bir çukur oluştu. Saldırı sonrası şehitlik kordon altına alındı. Olayın failleri hakkında henüz ipucu bulunamazken, bombalamayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. Saldırının kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiği yönünde fikir yürüten Boşnaklar, Sırplardan kuşkulanırken; Sırplar ise, saldırıyı Bosnalıların tertiplediğini öne sürüyor.
Bosnalılar için sadece bir cumhurbaşkanı değil, ülkenin bağımsızlığının sembolü olan İzzetbegoviç’in kabrine yapılan menfur saldırıyla yeniden yaratılmaya çalışılan etnik çatışma ortamı, Bosnalıların sağduyulu yaklaşımı ile önlenmiş oldu.

Tavsiye Et
Irak diplomasisinde PKK gündemi
Türkiye, bir yandan Irak Savaşı sonrası yaşanan kaos ortamında canlanma eğilimine giren PKK terörünü sona erdirmeye çalışırken, diğer yandan Irak’taki yeni hükümetle diplomatik ilişkilerini sürdürüyor. Irak Devlet Başkan Yardımcısı Tarık el-Haşimi ve beraberindeki heyetin temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye yaptığı on günlük ziyaret, bu çabanın bir göstergesi. 4 Ağustos’ta İstanbul’a gelen el-Haşimi, Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve diğer yetkililerle bir araya geldi. Görüşmelerde hem Başbakan, hem de Dışişleri Bakanı’nın Kerkük ve terör örgütü PKK konularında Türkiye’nin beklentilerini iletmeleri üzerine Haşimi, PKK terörünün tasfiyesi konusunda Ankara’ya kesin bir taahhüt verdi. Zaten Irak hükümeti bu çerçevede Ağustos ayı içerisinde, PKK’nın başkent Bağdat’taki bürolarını kapatma kararı almış, buradaki bir kültür merkezini de kapatmıştı.
Öte yandan, Irak hükümetinden daha somut adımlar bekleyen Cumhurbaşkanı Sezer’in, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin ziyaret talebini reddetmesi, Türkiye’nin PKK konusundaki hassasiyetinin Cumhurbaşkanlığı nezdindeki tezahürü olarak değerlendirildi.

Tavsiye Et
Mutteki’den Türkiye’ye sürpriz ziyaret
Ortadoğu’daki önemli gelişmelere paralel bir şekilde bölge ülkeleri arasındaki stratejik işbirliği ve mücadeleler de hız kazanıyor. Bu minvalde Suud Kralı Abdullah ve Irak Devlet Başkan Yardımcısı Tarık el-Haşimi’den sonra, İran Dışişleri Bakanı Manuçer Mutteki de 11 Ağustos’ta İstanbul’a sürpriz bir ziyarette bulundu. Mutteki’nin Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmelerde, Filistin ve Lübnan’la ilgili son gelişmeler, İran’ın nükleer çalışmaları ve Irak’taki PKK varlığı ele alındı.
Ziyaretin ardından dış basında yer alan “Türkiye ve İran’ın koordineli bir şekilde Kandil Dağı’ndaki PKK kamplarını vurduğu ve iki ülkenin Irak sınırına tank, ağır silah ve asker yığdığı” iddiaları Türk Dışişleri tarafından yalanlandı. Bununla birlikte, PKK’nın Türkiye’deki saldırılarının artmasıyla paralel bir şekilde, örgütün İran kolu PJAK’ın da saldırılarını artırmasının, iki ülkeyi PKK konusunda yakınlaştırdığı görülüyor. Ancak, İran’dan, Türk hava sahasını kullanarak Suriye’ye giden uçaklarla, Lübnan’daki Hizbullah’a silah sevkıyatı yapıldığı ihbarları üzerine Türkiye’nin, bazı İran uçaklarını Diyarbakır Havaalanı’na indirerek arama yaptığı iddiaları iki ülke arasında soğuk rüzgarlara neden oldu. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hamid Rıza Asefi, iddiaları doğrularken; “iki ülkenin iyi ilişkilere sahip olduğu bir dönemde, İran’ın, uçakların aranmasını doğru bulmadığını” belirtti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan ise aramaların rutin bir olay olduğu ve Türkiye ile İran arasında siyasî bir sorun olmadığı açıklamasında bulundu.

Tavsiye Et
Her yıl yeni bir “11 Eylül”
7 Temmuz 2005’te yaşanan kanlı terör olayıyla diken üstünde olan İngiltere, “ikinci bir 11 Eylül saldırısının önlendiği”ni duyurarak dünya kamuoyunun gündemine oturdu. 10 Ağustos’ta, İngiliz polisi ile istihbarat birimi MI5, İngiltere’den havalanan birkaç uçağın havadayken infilak ettirilmesini amaçlayan terör saldırısının son anda açığa çıkarıldığını açıkladı ve güvenlik önlemleri olağanüstü seviyeye çıkarıldı. Londra’ya uçuşlar durdurulurken, binlerce yolcu havaalanlarında sıkıntılı günler geçirdi. Teröristlerin patlamayı “sıvı yanıcı-patlayıcı madde”yle gerçekleştireceklerine dair haber sebebiyle, yolcuların uçak içine sıvı madde sokması yasaklandı. Konuyla ilgili 24 İngiliz vatandaşının gözaltına alındığı bildirildi. Saldırı ihtimaline karşı Avrupa çapında birçok havaalanında uçuşlar da askıya alınırken; güvenlik tedbirleri sıkılaştırıldı ve kriz masaları oluşturuldu. Havada patlatılması planlanan uçakların ABD’ye gideceği iddiası ise, Amerikan hükümetini “kırmızı alarm”a geçirdi.
Muhtemel saldırı girişimiyle ilgili Amerikan ve İngiliz istihbaratlarınca birbirinden farklı açıklamalar eleştiri konusu olurken, ayrıntıları hâlâ netleşmeyen olayın mahiyetine ilişkin çeşitli iddialar ortaya atıldı. Olayı, 11 Eylül yıldönümlerinde nükseden bir korku sendromu veya Blair’in Irak Savaşı nedeniyle kamuoyu nezdindeki kayıplarını önleme girişimi olarak değerlendirenler oldu. Söz konusu iddiaların, İsrail’in Lübnan saldırıları dolayısıyla Amerikan ve İngiliz yönetimlerinin eleştirildiği bir dönemde ortaya konması ise dikkat çekti.

Tavsiye Et