Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2006) > Dünya Siyaset > Ortadoğu’da Suud-İran rekabeti ve Türkiye
Dünya Siyaset
Ortadoğu’da Suud-İran rekabeti ve Türkiye
Hasan Kösebalaban
IRAK Sa­va­şı, uzun va­de­li bir so­nuç ola­rak Şii un­sur­la­rı ik­ti­da­ra ta­şı­ya­rak böl­ge­de­ki ka­dim bir re­ka­be­ti ye­ni­den su yü­zü­ne çı­kar­dı. İş­gal­ci ABD’nin ken­di ta­ri­hin­den da­ha es­ki bir re­ka­bet bu. Şii İran ve onun hi­ma­ye­sin­de olu­şan bir Şii je­o-kül­tür hav­za­sı, Sün­ni Arap re­jim­le­ri­ni faz­la­sıy­la ra­hat­sız edi­yor. An­cak hiç­bi­ri se­çim­le iş­ba­şı­na gel­me­miş olan bu Arap re­jim­le­ri­nin Lüb­nan ko­nu­sun­da gös­ter­dik­le­ri ta­vır­da, mez­hep fark­lı­lı­ğı­nın ya­nı sı­ra, si­ya­sî kay­gı­lar da önem­li rol oy­na­dı. Ken­di hal­kıy­la içi­çe ya­şa­yan bir di­re­niş ha­re­ke­ti olan Hiz­bul­lah’ın li­de­ri Ha­san Nas­ral­lah bü­yük bir iti­bar ka­za­nır­ken; bin­ler­ce Lüb­nan­lı’nın kat­le­dil­me­si sı­ra­sın­da ya­pa­bil­dik­le­ri sa­de­ce bir­kaç mil­yon do­lar­lık pet­ro-do­lar yar­dım çe­ki gön­der­mek­ten iba­ret ka­lan Arap re­jim­le­ri ken­di halk­la­rı nez­din­de bü­yük bir iti­bar kay­bı­na uğ­ra­dı, meş­ru­iyet­le­ri da­ha da sor­gu­la­nır ha­le gel­di.
Mı­sır ve Suu­di Ara­bis­tan baş­ta ol­mak üze­re Arap ül­ke­le­ri­nin bu kriz­de or­ta­ya koy­du­la­rı tep­ki, Hiz­bul­lah’ı tek ba­şı­na ha­re­ket et­mek­le suç­la­mak­tan iba­ret kal­dı. Arap dev­let baş­kan­la­rı, Bir­leş­miş Mil­let­ler Ge­nel Sek­re­te­ri Ko­fi An­nan ka­dar bi­le net bir ta­vır ser­gi­le­ye­me­di­ler. As­lın­da bu re­jim­ler Ba­tı’da­ki “İs­ra­il üze­rin­den Hiz­bul­lah’ın or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı” bek­len­ti­si­ni pay­la­şır bir tarz­da ha­re­ket et­ti­ler. Suu­di Ara­bis­tan’da­ki res­mî di­nî ide­olo­ji olan Vah­ha­bi­li­ğin en önem­li isim­le­rin­den Şeyh Se­fer el-Ha­va­li’nin, “Hiz­bul­lah için du­a bi­le et­mek ca­iz de­ğil­dir” şek­lin­de­ki fet­va­sı ise Sün­ni Arap ka­yıt­sız­lı­ğı­nın ya­nı­sı­ra Şii aleyh­tar­lı­ğı­nın ulaş­tı­ğı bo­yu­tu da göz­ler önü­ne se­ri­yor­du. Suu­di İs­lam oto­ri­te­le­ri­nin Şii Hiz­bul­lah ile İs­ra­il kar­şı­sın­da ta­kın­dık­la­rı bu tu­tum Arap ve İs­lam dün­ya­sın­da olum­lu yan­kı bul­ma­dı. 
As­lın­da böy­le­si bir fet­va Vah­ha­bi öğ­re­ti­sin­de Şi­i­li­ğe at­fe­di­len ko­num açı­sın­dan hiç de aşı­rı bir gö­rüş de­ğil­di. İbn Tey­mi­ye’ye ka­dar uza­nan ve onun bir­çok Sün­ni İs­lam ali­mi ta­ra­fın­dan bi­le pay­la­şıl­ma­yan gö­rüş­le­ri­ni te­mel alan Suu­di İs­lam öğ­re­ti­si, Şi­i­le­re kar­şı son de­re­ce ka­tı bir yak­la­şı­ma sa­hip. Di­ğer ta­raf­tan Şi­i­le­rin ül­ke nü­fu­su için­de kü­çük bir azın­lık ol­ma­la­rı­na rağ­men pet­rol zen­gi­ni do­ğu sa­hil böl­ge­sin­de yo­ğun ola­rak ya­şa­dık­la­rı dü­şü­nül­dü­ğün­de, Su­udi­le­rin Şii aler­ji­si­nin sa­de­ce mez­he­be da­ya­lı bir en­di­şe de­ğil, ay­nı za­man­da bir gü­ven­lik has­sa­si­ye­ti ol­du­ğu da or­ta­ya çı­kı­yor. Bu açı­dan Su­udi­ler Lüb­nan’dan son­ra Irak’ta­ki Şi­i­le­rin de güç­len­me­si­nin Or­ta­do­ğu’da bir İran je­o-kül­tür ha­ki­mi­ye­ti do­ğu­ra­ca­ğı­nı ve bu­nun da baş­la­rı­nı epey­ce ağ­rı­ta­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yor­lar. An­cak İran he­ge­mon­ya­sı­na da­ir en­di­şe­nin halk ara­sın­da bü­yü­me­si pa­ra­dok­sal açı­dan Sün­ni Arap re­jim­le­ri­ne da­ir meş­rui­yet sor­gu­la­ma­sı­nı da güç­len­di­ri­yor.
Ge­nel­de Arap Sün­ni ve özel­de Suu­di mu­ha­le­fet ha­re­ket­le­ri, Or­ta­do­ğu’da İran eko­no­mik, si­ya­sî ve as­ke­ri güç ara­yı­şın­da iken Suu­di Ara­bis­tan, Mı­sır ve Ür­dün gi­bi ül­ke­le­rin ne­den cı­lız as­ke­rî güç­ler­le ye­ti­nip gü­ven­lik­le­ri­ni, pet­rol ve dış po­li­ti­ka­da sa­da­kat kar­şı­lı­ğın­da, ya­ban­cı ak­tör­le­re tev­di et­tik­le­ri­ni sor­gu­lu­yor­lar. Si­ya­sî il­gi­le­ri­ni gös­ter­me­si açı­sın­dan önem­li bir not ola­rak, bu­gün Suu­di genç­li­ği ül­ke­de­ki pet­ro­lün ne za­man bi­te­ce­ği ve pet­ro­lün bit­ti­ği yıl­da ül­ke nü­fu­su­nun ne ka­dar ola­ca­ğı­na da­ir is­ta­tis­ti­ki bil­gi­le­re sa­hip. Suu­di Ara­bis­tan’ın pet­rol zen­gin­li­ği­ni uzun va­de­li bir kal­kın­ma va­ade­den ya­tı­rım­la­ra dö­nüş­tü­re­me­miş ol­ma­sı ve pet­rol kay­nak­la­rı­nın tü­ken­me­siy­le bir­lik­te ül­ke­nin içi­ne dü­şe­ce­ği du­rum, sa­yı­la­rı gi­de­rek ar­tan eği­tim­li Su­ud genç­li­ği­nin en azın­dan şah­sî gün­de­min­de. Bu en­di­şe­le­rin top­lum­sal an­lam­da ses­len­di­ri­ci­li­ği­ni ise şu ana ka­dar sa­de­ce el-Kai­de ya­pa­bil­di.
Hiz­bul­lah’ın İs­ra­il’e kar­şı ba­şa­rı­lı di­re­ni­şi yal­nız­ca Suu­di re­ji­mi­ni de­ğil, bu re­ji­me kar­şı olan el-Kai­de ör­gü­tü­nü de ra­hat­sız edi­yor. Bu kriz­den kı­sa bir sü­re ön­ce Hiz­bul­lah ile el-Kai­de ara­sın­da kar­şı­lık­lı atış­ma­lar ya­şan­mış­tı. El-Kai­de’nin ak­si­ne Hiz­bul­lah ken­di­si­ni bir coğ­raf­ya ile sı­nır­lı bir di­re­niş ha­re­ke­ti ola­rak ni­te­len­di­ri­yor. El-Kai­de ise Arap ve Or­ta­do­ğu coğ­raf­ya­sı­nı aşan ev­ren­sel söy­le­miy­le, sür­gün­de­ki bir İs­lam hi­la­fe­ti gi­bi dav­ra­nı­yor ve Ba­tı’yla olan he­sap­laş­ma­sı­nı hem ta­rih­sel, hem de coğ­ra­fi ola­rak sı­nır­sız ad­de­di­yor. Şim­di­ye ka­dar el-Kai­de’nin li­der­lik dü­ze­yin­de­ki te­mel ta­rih oku­ma­sı­nı şu söy­lem be­lir­le­di: İs­lam coğ­raf­ya­sı­nın için­de bu­lun­du­ğu he­zi­met sek­sen se­ne ön­ce baş­la­dı ve ha­len sü­rü­yor.
Bu söy­lem, doğ­ru­dan doğ­ru­ya, baş­ta Os­man­lı’ya kar­şı bir is­yan­la ku­ru­lan Suu­di Ara­bis­tan ol­mak üze­re bü­tün Arap re­jim­le­ri­nin meş­ru­iye­ti­ni he­def­li­yor ve Arap re­jim­le­rin­de­ki yay­gın mil­li­yet­çi ya da Vah­ha­bi öğ­re­ti­nin ak­si­ne, Os­man­lı Sün­ni hi­la­fe­ti­ni bir İs­lam ik­ti­da­rı ola­rak be­nim­si­yor ve bu mi­ra­sın va­ris­li­ği­ni id­di­a edi­yor. Coğ­ra­fi ola­rak da el-Kai­de’nin söy­le­min­de Fi­lis­tin, Irak, Lüb­nan gi­bi Arap da­va­la­rı ka­dar Keş­mir gi­bi Arap ol­ma­yan da­va­lar da önem­li bir yer tu­tu­yor. An­cak ev­ren­sel söy­lem güç­lü ol­du­ğu ka­dar ay­nı za­man­da so­yut­tur ve kit­le­le­ri, im­ha edil­miş İs­ra­il tank­la­rı ka­dar bi­le et­ki­le­mez. Ev­ren­sel söylemine rağ­men el-Kai­de’nin, Hiz­bul­lah’ın ak­si­ne Ba­tı’ya kar­şı ka­zan­mış ol­du­ğu, Arap ve Müs­lü­man halk­la­rın gu­rur­la ana­bi­le­cek­le­ri bir ba­şa­rı­sı yok. Bu du­rum da Hiz­bul­lah’ı ve ar­dında­ki İran’ı, Şii ima­jı­na rağ­men, Arap ve İs­lam dün­ya­sın­da bir kah­ra­man ko­nu­mu­na so­ka­bi­li­yor.
Sün­ni Arap-Şii İran re­ka­be­ti bir açı­dan Os­man­lı’nın Or­ta­do­ğu’da bı­rak­tı­ğı boş­lu­ğun ar­dın­dan or­ta­ya çık­tı. Şa­yet Tür­ki­ye ya­kın coğ­raf­ya­sın­da İran’ın ya da İs­ra­il’in he­ge­mon­ya­sı­nı is­te­mi­yor­sa, bu­nu an­cak Or­ta­do­ğu’da ak­tif rol üst­le­ne­rek en­gel­le­ye­bi­lir. An­cak böy­le bir ro­lü An­ka­ra’nın üst­le­ne­bil­me­si için ge­rek bil­gi, ge­rek­se kim­lik an­la­mın­da önem­li en­gel­ler bu­lu­nu­yor. “Arap­lar ta­ra­fın­dan ar­ka­dan han­çer­len­me” psi­ko­lo­ji­si özel­lik­le “be­yaz Türk” ya­zar­la­rın da sü­rek­li iş­le­di­ği bir tez ola­rak bi­linç al­tın­da et­ki­li ol­ma­ya de­vam edi­yor. Türk ha­ri­ci­ye ve is­tih­ba­rat teş­ki­la­tı Or­ta­do­ğu’da ak­tif gö­rev için ge­re­ken dü­zey­de Arap­ça ve Fars­ça bil­gi­sin­den yok­sun. Bu dil­ler Türk eği­tim sis­te­min­de ne ya­zık ki öğ­re­til­mi­yor. Arap­ça ha­len ABD Eği­tim Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan tav­si­ye edi­len dil­ler ara­sın­da sa­yı­lır ve bir­çok yer­de li­se dü­ze­yin­de öğ­re­til­me­si­ne baş­la­nır­ken, ya­kın geç­miş­te YÖK ta­ra­fın­dan bir ya­ban­cı üni­ver­si­te­nin denk­li­ği­nin ip­ta­lin­de Arap­ça eği­ti­mi gör­müş ol­mak bir ge­rek­çe ola­rak yer ala­bi­li­yor­du. Ay­nı du­rum Yu­nan­ca ve Er­me­ni­ce gi­bi dil­ler için de ge­çer­li­dir.
Prob­le­min kay­na­ğı gün­lük dış po­li­ti­ka­lar de­ğil, viz­yon­dur. ABD’nin, Av­ru­pa’nın, hat­ta gi­de­rek Çin’in em­per­yal viz­yo­nu­na kar­şı Tür­ki­ye küs­kün ulus-dev­let ref­leks­le­ri­ne de­vam edi­yor. Tür­ki­ye şim­di­ye ka­dar Or­ta­do­ğu’da­ki is­tih­ba­ra­hat açı­ğı­nı İs­ra­il ile kur­du­ğu it­ti­fak yo­luy­la ka­pat­ma­ya ça­lış­tı. An­cak İs­ra­il’in iz­le­di­ği po­li­ti­ka­lar ar­tık bu tür bir iş­bir­li­ği­nin de önü­nü tı­kı­yor. Tür­ki­ye’nin Or­ta­do­ğu’da ağır­lı­ğı­nın art­ma­sı sa­de­ce bir kim­lik dö­nü­şü­müy­le, bu dö­nü­şüm de ken­di­si­ni Şam ve Bey­rut’ta da evin­de his­se­den­le­rin eliy­le ger­çek­le­şe­bi­lir. Tür­ki­ye, ar­tık iyi­den iyi­ye bir ko­me­di ha­li­ne ge­len, Ame­ri­kan-İs­ra­il çif­te va­tan­daş­la­rı­nın elin­den çık­ma Bü­yük Or­ta­do­ğu Pro­je­si’nin ta­şe­ro­nu ola­rak böy­le­si bir ro­lü üst­le­ne­mez.

Paylaş Tavsiye Et