Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2007) > Toplum > Bergman’ın ardından: Kaygının auteurünü tanımak
Toplum
Bergman’ın ardından: Kaygının auteurünü tanımak
Fuat Er
İS­VEÇ­Lİ yö­net­men Ing­mar Berg­man geç­ti­ği­miz Tem­muz ayın­da Fa­rö Ada­sı’nda­ki evin­de ha­ya­ta ve­da et­ti. Berg­man’ın mo­dern si­ne­ma­nın şe­kil­len­me­sin­de en önem­li us­ta­lar­dan bi­ri ol­du­ğu­na şüp­he yok. Mo­dern, zi­ra “fa­il ben” an­la­yı­şın­dan mül­hem, âlâ­sın­dan bir “oto­bi­yog­ra­fik ef­sa­ne­”ye sa­hip­li­ğiy­le Berg­man, tıp­kı Fel­li­ni ve Tar­kovs­ki gi­bi içe ba­kar. Va­ro­lu­şa da­ir bu ba­kış­ta si­ne­ma bir ze­min­dir ve gör­dü­ğü/gös­ter­di­ği kaygıdır ve ko­nu da ‘ben’/au­te­ur/Berg­man: Ka­ra bir yok­luk ve yal­nız­lık du­ru­mu.
Berg­man’ın ka­ran­lı­ğı, Lut­her­ci bir pa­paz olan ba­ba­nın çev­re­sin­de ce­za­lar ve azar­lar­la, yo­ğun bir ile­ti­şim­siz­lik, ses­siz­lik ve sev­gi­siz­lik­le baş­lar. Bu hal, bü­tün ha­ya­tı-eser­le­ri bo­yun­ca de­vam eder. İn­san­lık du­ru­mu kar­şı­sın­da duy­du­ğu deh­şe­ten­giz yok­luk, iz­le­yi­ci­si için de sar­sı­cı bir de­ne­yim­dir. Zi­ra Berg­man’ın film­le­ri biz­den, kim ve ne ol­du­ğu­mu­zun ce­va­bı­nı is­ter. Bi­zi çok­luk­la uçu­ru­mun önün­de bı­ra­kır, kay­gı­da: İn­san, inanç­sız (iyi­ye, top­lu­ma, Tan­rı’ya, ken­di­ne) bir ha­ya­tı na­sıl sür­dü­re­bi­lir?
Me­se­le­ye, ge­nel ge­çer bir in­san­lık du­ru­mun­dan zi­ya­de, ta­ri­hî ve­ya mo­dern Av­ru­pa’yı ya­hut Ki­er­ke­ga­ard, Kaf­ka, (Berg­man söz ko­nu­suy­sa) Strind­berg ve La­gerk­vist’i he­sa­ba ka­tan bir göz­le yak­la­şı­la­bi­lir. İs­veç öze­lin­den gö­rü­nen­ler­se, Berg­man aka­de­mis­yen­le­rin­den Maa­ret Kos­ki­nen’e gö­re, İs­veç’te­ki ye­ni se­kü­ler ya­pı­la­rın es­ki norm­la­rın ye­ri­ni ala­ma­mış, boş­lu­ğu/yok­lu­ğu dol­du­ra­ma­mış ol­ma­sı­dır: “Bu yüz­den İs­veç top­lu­mun­da ruh­sal bir hu­zur­suz­luk hâ­kim­dir.” Kos­ki­nen, Berg­man’ın film­le­ri­ni de bu­nun bir yan­sı­ma­sın­dan iba­ret gör­mek­te­dir. Bu ha­liy­le, Berg­man’da­ki yok­luk, hiç­lik­ten zi­ya­de ab­sen­ce’a dö­nü­şür. Film­le­ri, bir ek­sik­li­ği, ‘asl’ın şu an ve bu­ra­da bu­lun­ma­yı­şı­nı an­la­tır. Ger­çek­ten de, Berg­man’da­ki ‘yok­luk’ Ba­tı’da 60’lar­dan bu ya­na il­gi oda­ğı olan Do­ğu mis­ti­siz­mi­nin ve­ya ay­nı hi­za­da du­ran Ni­etzs­che’nin ‘hiç’i de­ğil­dir. Zi­ra Bir Yaz Ge­ce­si Gü­lüm­se­me­le­ri (1956)’ni say­maz­sak, Berg­man’ı ulus­la­ra­ra­sı ta­nı­nır­lı­ğa ulaş­tı­ran fil­mi Ye­din­ci Mü­hür (1956)’de Şö­val­ye(nin), as­lın­da Ölüm’ün ta ken­di­si ol­du­ğu­nu bil­me­di­ği pa­pa­za ses­le­ni­şin­de şu ifa­de­ye rast­la­rız: “Ya­şa­yan hiç kim­se her şe­yin bir hiç­lik ol­du­ğu­nu bi­le­rek Ölüm’le yüz yü­ze ge­le­mez.”
Ye­din­ci Mü­hür, şüp­he­siz Berg­man’ın en meş­hur ese­ri­dir. Ve­ba sal­gı­nı­nın her ta­ra­fa ya­yıl­dı­ğı bir dün­ya­da Berg­man, kah­ra­ma­nı­nı Ölüm’le sat­ran­ca tu­tuş­tu­rur. De­rin bir es­te­tik, yo­ğun bir fel­se­fi di­lin hâ­kim ol­du­ğu Ye­din­ci Mü­hür, bü­tün bu özel­lik­le­ri­nin ya­nı sı­ra sun­du­ğu ale­go­ri ve sem­bo­lik tar­zı ile de ori­ji­nal bir si­ne­ma di­li­nin unu­tul­maz mi­sa­li­ni or­ta­ya ko­yar (Da­vid Lynch’in, Mul­hol­land Dri­ve’da me­ta­fi­zik bir kov­boy­la bu fil­me yap­tı­ğı na­zi­re, si­ne­ma ta­ri­hin­de­ki bir­çok Berg­man re­fe­ran­sın­dan bi­ri­dir). Ölüm’ü ele al­ma­sı ise in­sa­nın va­ro­luş sü­re­ci­nin ya­ni kay­gı­nın bir an­lam­da baş­lan­gı­cı­dır. Zi­ra Hei­deg­ger’e gö­re, ‘düş­müş’, dün­ya­ya fır­la­tıl­mış in­sa­nın Var­lık’a dö­nü­şü­nü sağ­la­yan tek te­mel ruh ha­li var­dır: Angst. Ve Angst, “biz­zat Ek­zis­tens ol­ma ha­li­dir.” Bu sen­de­le­ten kay­gı du­ru­mu, cid­di bir inanç kri­zin­den baş­ka bir şey de­ğil­dir. Her ka­re­ye si­nen söz ko­nu­su en­di­şe, Ki­er­ke­ga­ard’ın ke­li­me­le­riy­le da­ha an­lam­lı ha­le ge­lir: “Ki­şi, ken­di­si­ne ar­ka­daş ya da ak­ra­ba­lık­la bağ­lı bir ka­la­ba­lı­ğa ba­ka­rak, ta­sa­sı­nı uzak­ta bir yer­de sak­lı tu­tar; ne var ki ta­sa hâ­lâ ora­da­dır ve bü­tün bun­lar (ken­di­sin­den) alın­sa na­sıl his­se­de­ce­ği­ni dü­şün­mek bi­le is­te­mez.”
Berg­man iş­te bu ta­sa­yı, ‘nor­mal’de giz­le­me­ye ça­lış­tı­ğı­mız, eş­ya ve ha­di­se­ler­le üze­ri­ni ört­tü­ğü­müz kay­gı­yı hem ken­di­si­nin, hem de se­yir­ci­si­nin tam kar­şı­sı­na di­ker: Ben ki­mim? Ölüm ne­dir?
Ye­din­ci Mü­hür’de et­raf­lı­ca iş­le­nen inanç me­se­le­si, Ya­ban Çi­lek­le­ri (1957)’nde da­ha çok kah­ra­ma­nın ken­di­ni ka­bul­len­me ara­yı­şı, baş­ka­la­rıy­la ve geç­mi­şiy­le ye­ni­den bir ara­ya gel­me ça­ba­sın­da iç­kin­dir. Bi­çim ba­kı­mın­dan ise Berg­man’ın kul­lan­dı­ğı, za­man ve ha­fı­za­ya da­ir, çiz­gi­sel ol­ma­yan üs­lu­bu, rü­ya sah­ne­le­ri ve flash­back­ler o za­man için dev­rim ça­pın­da­dır.
Oda Üç­le­me­si’ni [Ay­na­da­ki Gi­bi (1961), İba­det Eden­ler (1962) ve Ses­siz­lik (1963)]he­sa­ba ka­tın­ca, Ye­din­ci Mü­hür ve Ya­ban Çi­lek­le­ri as­lın­da zi­fi­ri ka­ran­lık da de­ğil­dir. Ör­ne­ğin, Ye­din­ci Mü­hür’de­ki ai­le ay­dın­lık bir gö­rün­tü, kü­çük de ol­sa bir umut va­at eder. Ama üç­le­me, bi­zi Ki­er­ke­ga­ard’ın ifa­de et­ti­ği an­lam­da­ki ta­sa­nın en di­bi­ne gö­tü­rür. Öy­le ki, ak­ra­ba­lar ve dost­lar bir ya­na, ‘ben’le de ile­ti­şi­min im­kan­sız­lı­ğıy­la baş ba­şa ka­lı­rız. İba­det Eden­ler’de sev­gi var­dır ama ne­re­de­dir, na­sıl ku­cak­la­nır, onun­la ko­nu­şu­lur mu? Son­ra, Ses­siz­lik’te “ya­ban­cı bir dil­den ke­li­me­ler”le ne ka­dar, ne­re­ye ka­dar ile­ti­şim im­ka­nı var­dır? Üs­te­lik bun­lar her­han­gi bir ya­ban­cı dil­den de­ğil; ol­ma­yan, ta­ma­men kur­ma­ca bir dil­den ke­li­me­ler­dir. Oda Üç­le­me­si, Berg­man fil­mog­ra­fi­sin­de bir kı­rıl­ma­dır. Yüz­ler, du­dak­lar, göz­ler, el­ler ve baş uğur­suz bir ‘hiç’in tam or­ta­sın­da du­rur: Her şey hiç­se ni­çin ya­şa­ma­lı­yız? Va­ro­luş­sal ni­hi­lizm­dir as­lın­da bu, Berg­man da iman­sız bir inanç­lı.
Oda Üç­le­me­si, Berg­man’ın mo­dern kül­tü­re bir mey­dan oku­ma­sı­dır ay­nı za­man­da. Bu ra­di­kal dö­nem­de Berg­man, içe­rik ve bi­çim ba­kı­mın­dan mer­kez­den uzak­la­şır. He­de­fin­de bu kül­tü­rün em­po­ze et­ti­ği norm­lar, bir baş­ka de­yiş­le sis­tem var­dır. İle­ti­şi­min, sev­gi­nin ve di­lin yok­lu­ğu­nu da bu sis­tem, gö­rün­me­yen ik­ti­dar mı ön­gör­müş­tür? Ya yö­net­men? O da bir ik­ti­dar de­ğil mi­dir ve film de onun ara­cı?
Böy­le bir oku­ma Per­so­na (1966) ve Kurt­la­rın Saa­ti (1968)’ni, film üze­ri­ne film ola­rak, ger­çek­li­ğin sor­gu­lan­ma­sı şek­lin­de gör­me­mi­ze im­kan ta­nır. On­to­lo­jik bir ka­yıp­la ani­den ses­siz ka­lan oyun­cu ile ona hiz­met eden hem­şi­re ara­sın­da­ki alış­ve­riş, dö­nü­şüm, ay­rış­ma­da­ki par­ça­lı du­rum, bu ba­kım­dan, ha­ki­kat al­gı­sı­na da­ir­dir ay­nı za­man­da. Me­ta­fi­zi­kî bir me­ta-si­ne­ma­dır söz ko­nu­su olan. Si­ne­ma­sal ger­çek­lik, ön­ce ken­di-ola­rak Berg­man’ın, oyun­cu­la­rın, son­ra yö­ne­ti­le­nin, oy­na­yan­la­rın ve biz se­yir­ci­le­rin ger­çek­li­ğiy­le içi­çe ge­çer.
Berg­man’ın ha­ya­tı da film­le­ri ile içi­çe ge­çer. Bu yüz­den Berg­man de­mek, Liv Ull­man de­mek­tir, Bi­bi An­ders­son de­mek­tir, Strind­berg ve Kaf­ka de­mek­tir, en çok da Bach de­mek­tir. İn­ce in­ce de­ğer­len­dir­me im­ka­nı ol­ma­sa da film­le­ri­nin he­men hep­si­nin ren­gi­ni ve­ren te­mel un­sur en az ya­kın plan­lar ka­dar vaz­ge­çe­me­di­ği Bach’tır. Öy­le ki, Bach’ın mü­zi­ği onun film­le­ri­ne da­hil de­mek ye­ri­ne, film­le­ri Bach’a da­ir de­mek da­ha doğ­ru­dur.
Ay­rı­ca, Berg­man de­mek as­lın­da Fa­rö Ada­sı de­mek­tir. Hem film­le­ri­ne, hem san­cı­la­rı­na me­kân olan bu ada onun ha­ya­tı­nı ve si­ne­ma­sı­nı özet­le­yen bir me­ta­for­dur, ölü­müy­le ar­tık mü­hür­le­nen bir me­ta­for.
Duy­gu­laş­mış fik­ri en yet­kin kul­la­nan­lar­dan Berg­man’ın se­yir­ci­si­ne sun­du­ğu ke­sif dil, Holl­ywo­od’da hiç­bir za­man yer edin­me­di. Ame­ri­kan ba­ğım­sız­la­rı da ar­tık ken­di kli­şe­le­ri­ni örü­yor; Av­ru­pa ise, 1960’la­rın dal­ga­sı­nı sa­yık­la­mak­la meş­gul. Söy­len­miş­le­rin al­tın­da­ki bi­linç­li ve­ya bi­linç­siz angst, o yo­ğun ka­ra­ba­san ise tü­ken­miş de­ğil. Tü­ken­me­ye yüz tu­tan, de­li­ce­si­ne ara­yan, ta­ra­yan, çır­pı­nan Ba­tı’nın ha­ki­kat ara­yı­şı. Hâ­sı­lı Berg­man öl­dü; ama si­ne­ma­sı­nın me­se­le­le­ri hâ­lâ çö­züm­len­me­yi, da­ha doğ­ru­su ye­ni­den okun­ma­yı ve de­ğer­len­di­ril­me­yi bek­li­yor.

Paylaş Tavsiye Et