Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2007) > Film
Film
Persepolis
Yönetmen-Senaryo: Marjane Satrapi,
Vincent Paronnaud
Yapım: Fransa, 2007, 95 dk.
 
Kit­le­le­rin ma­ni­pü­las­yo­nun­da son de­re­ce et­ki­li bir ile­ti­şim ara­cı olan si­ne­ma, ta­ri­hi bo­yun­ca po­li­ti­ze edil­mek­ten kur­tu­la­ma­dı. Özel­lik­le ABD’nin si­ya­si pro­je­le­ri ko­nu­sun­da ile­ri ka­ra­ko­lu ola­rak kul­lan­dı­ğı Holl­ywo­od’un bu­nu sık­lık­la yap­tı­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz. Bü­yük Or­ta­do­ğu’yu şe­kil­len­dir­me adı­na ol­duk­ça el­ve­riş­li olan me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı te­zi, si­ne­ma­nın da yar­dı­mıy­la kir­li bir sa­va­şı kit­le­ler nez­din­de meş­ru kıl­mak için kul­la­nıl­dı ve kul­la­nıl­ma­ya da de­vam edi­yor. Me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın gör­sel iz­dü­şü­mü ni­te­li­ğin­de­ki Yü­zük­le­rin Efen­di­si, Bü­yük İs­ken­der, 300 Spar­ta­lı gi­bi film­le­rin kit­le­le­ri si­ya­si bir pro­je­ye ha­zır­la­dı­ğı aşi­kâr. Bu nok­ta­da ha­tı­rı sa­yı­lır bir yar­dım, İran asıl­lı Mar­ja­ne Sat­ra­pi’nin İran İs­lam Dev­ri­mi ön­ce­si ve son­ra­sın­da ya­şa­dık­la­rı­nı an­lat­tı­ğı Per­se­po­lis isim­li oto­bi­yog­ra­fik çiz­gi ro­ma­nı­nın uzun met­raj­lı si­yah-be­yaz bir ani­mas­yo­na dö­nüş­tü­rül­dü­ğü Fran­sa’dan gel­di.
Şah re­ji­mi­nin yı­kıl­ma­sı­nın ar­dın­dan kü­çük Mar­ja­ne ve ai­le­si se­vinç­le so­kak­la­ra dö­kü­lür­ler. An­cak uzun sü­ren san­cı­lı bir dö­ne­min ar­dın­dan de­mok­ra­tik bir dü­ze­nin ge­le­ce­ği­ne ina­nan İran­lı­la­rı, cid­di ha­yal kı­rık­lık­la­rı bek­le­mek­te­dir. Dev­rim­le ba­rı­şa­ma­yan Mar­ja­ne, eği­tim için Vi­ya­na’ya gön­de­ri­lir. Mar­ja­ne bu­ra­da da ‘öte­ki’ ol­mak, er­gen­lik, ilk aşk acı­sı gi­bi so­run­lar­la bo­ğu­şa­cak­tır. İran Dev­ri­mi sı­ra­sın­da ya­şa­nan­la­rı bir ço­cu­ğun gö­zün­den an­la­tan Per­se­po­lis, fark­lı po­li­tik ik­lim­le­rin içi­ne dü­şen in­san­la­rın trav­ma­la­rı­na ışık tu­tu­yor. İran min­ya­tür­le­rin­den esin­ti­ler ta­şı­yan film, ya­lın çi­zim­le­ri ve gös­te­riş­siz an­la­tı­mıy­la İran si­ne­ma­sı­nın mi­ni­ma­liz­mi­ni ha­tır­lat­sa da; Fran­sız si­ne­ma­sı­nın ka­ram­sar­lı­ğı, va­ro­luş­çu ni­hi­liz­mi ve sür­re­el çi­zim­le­ri­nin film üze­rin­de da­ha et­ki­li ol­du­ğu söy­le­ne­bi­lir.
İran­lı yet­ki­li­le­rin İran ve İs­lam kar­şı­tı ol­mak­la suç­la­dı­ğı Per­se­po­lis, bu­na ge­rek­çe ola­bi­le­cek ta­raf­gir bir an­la­tım içe­ri­yor. Dev­rim son­ra­sı İran’ını, öz­gür bı­ra­kıl­sa­lar(!) par­ti par­ti do­la­şa­cak ve sı­nır­sız al­kol tü­ke­te­cek ha­tun­lar ve ba­yan­la­rın koş­ma­la­rı­nı bi­le müs­teh­cen bu­lan bas­kı­cı mü­zek­ker­ler­den iba­ret kı­lan film­de, dev­ri­me dö­nük sert eleş­ti­ri­yi ba­zı ül­ke­le­rin ya­ban­cı­la­rı hep ‘ya­ban­cı’ bı­ra­kan dış­la­yı­cı tav­rı­na kar­şı ola­rak gö­re­mi­yo­ruz ör­ne­ğin.
Kuş­ku­suz ül­ke­si­nin önem­li bir ta­ri­hî dö­ne­me­ci­ne ta­nık­lık et­miş Sat­ra­pi’nin bu oto­bi­yog­ra­fi­si, AB­BA ve Iron Mai­den eş­li­ğin­de­ki er­gen­lik bu­na­lım­la­rı, bil­has­sa Vi­ya­na’da ‘öte­ki’ler­le ara­sın­da ol­du­ğu­nu fark et­ti­ği de­va­sa uçu­rum (ne ka­dar is­te­se de bir tür­lü ni­hi­list ola­ma­ma ha­li) ese­rin tüm si­ya­si me­saj­la­rın­dan aza­de bir öz su­nu­yor. An­cak “ye­ni eleş­ti­ri”nin “ese­ri, ya­zıl­dı­ğı dö­nem­de­ki ta­rih­sel ve top­lum­sal ko­şul­dan, içer­di­ği ah­la­ki, di­nî ya da si­ya­sal bil­di­ri­den ba­ğım­sız de­ğer­len­dir­me” öne­ri­si­ne ka­tıl­ma­mız bu­ra­da çok müm­kün gö­rün­mü­yor. Zi­ra İran’a sal­dı­rı fik­ri­nin her ge­çen gün meş­ru­laş­tı­rıl­ma­ya ça­lı­şıl­dı­ğı bir kon­jonk­tür­de çe­ki­len ve “İran­lı­lar, as­lın­da Ba­tı­lı ha­yat tar­zı­na sa­hip ol­ma öz­gür­lü­ğü elin­den alı­nan za­val­lı­lar” söy­le­mi­ni içe­ren Per­se­po­lis, bi­zi si­ne­ma­ya sa­de­ce si­ne­ma ola­rak bak­ma im­ka­nı ver­mi­yor. /Hilal Turan

Tavsiye Et
Barton Fink DVD
Yönetmen-Senaryo: Ethan Coen, Joel Coen
Oyuncular: John Turturro, John Goodman
Yapım: ABD, 1991, 115 dk.
 
İde­a­list se­nar­yo ya­za­rı Bar­ton Fink, Holl­ywo­od’dan bir gü­reş fil­mi(!) se­nar­yo­su yaz­ma­sı için ge­len tek­li­fi ka­bul eder. An­cak bu­ra­da onu, “ya­za­ma­ma sen­dro­mu”, ken­di­sin­den Bar­ton Fink­va­ri se­nar­yo­lar(!) is­te­yen sığ ya­pım­cı­lar, ce­hen­nem­va­ri bir otel ve psi­ko­pat bir otel ar­ka­da­şı bek­le­mek­te­dir. Nev­ro­tik ka­rak­ter­ler, kaf­ka­esk me­kan­lar ve de­rin ka­ram­sar­lı­ğın dam­ga­sı­nı vur­du­ğu Co­en si­ne­ma­sı, bil­has­sa ilk gü­nah ve dü­şüş te­ori­sin­den bes­le­nen film no­ir tü­rü­ne da­ya­nır. Ba­ğım­sız ya­pım­la­rı ile ta­nı­nan Co­en bi­ra­der­le­rin us­ta­lık fil­mi Bar­ton Fink, İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı dö­ne­mi­nin yük­se­len fa­şiz­mi­ne ve ye­te­nek öğü­ten Holl­ywo­od’una eleş­ti­ri ok­la­rı fır­la­tır. Ya­rat­ma sü­re­ci­ni ba­şa­rı­lı bir şe­kil­de res­me­den film­de ge­ri­lim un­su­ru otel, Fink’in zih­ni­ni tem­sil eder. Bu ka­bus or­ta­mın­dan ka­çış ise de­niz man­za­ra­lı bir pos­te­re olur. An­cak ha­yat üze­ri­ne onul­maz bir ka­ram­sar­lı­ğa sa­hip Co­en­ler, bu düş­sel tab­lo­yu ölüp su­ya dü­şen bir kuş­la bi­tir­mek­te be­is gör­mez­ler. /Hilal Turan

Tavsiye Et
İstila / The Invasion
Yö­netmen: Oliver Hirschbiegel
Se­nar­yo: Dave Kajganich, Jack Finney
Oyun­cu­lar: Nicole Kidman, Daniel Draig
Ya­pım: ABD, 2007, 93 dk.
 
Dal­las’tan Was­hing­ton’a ka­dar semayı aydınlatan dev bir patlama, Patriot adlı uzay mekiğinin parçalarını ABD üzerine savurur. Du­rum kı­sa bir sü­re içe­ri­sin­de kon­trol al­tı­na alı­nır. An­cak uzay me­ki­ği­nin bı­rak­tı­ğı ha­sar za­man­la an­la­şı­lır. Me­ki­ğin üze­rin­de­ki bir mad­de aşı­rı ısı­ya da­ya­nık­lı kim­ya­sı ile in­san­la­ra bu­laş­ma­ya baş­lar. Res­mî ka­nal­lar­dan ge­len açık­la­ma­lar bir ve­ba gi­bi ya­yı­lan bu has­ta­lı­ğın yal­nız­ca ye­ni bir grip tü­rü ol­du­ğu yö­nün­de­dir. Psi­ki­yatr Ca­rol Ben­nell ise yet­ki­li­le­rin açık­la­ma­la­rı­na rağ­men du­rum­da bir ters­lik ol­du­ğu­nun far­kın­da­dır. Du­ru­mun ke­sin­lik ka­zan­ma­mış ol­ma­sın­dan ötü­rü çok ra­hat­sız ol­ma­yan Ca­rol, oğ­lu­nu haf­ta­so­nu için es­ki ko­ca­sı­nın ya­nı­na gön­de­rir. Son­ra­sın­da fark eder ki Was­hing­ton’u iki­ye bö­len sal­gın Ca­rol’un es­ki ko­ca­sı­na da bu­laş­mış­tır. Ve has­ta­lık bu­la­şan­lar­la bu­laş­ma­yan­lar bir­bir­le­rin­den ko­lay­ca ay­rı­lır. Vü­cu­du­na gir­di­ği ki­şi­nin uy­ku es­na­sın­da DNA ya­pı­sı­na sal­dı­ran ve uyan­dı­ğın­da ki­şi­yi ken­di­si gi­bi gös­te­ren, an­cak tüm in­sa­ni duy­gu­la­rın­dan arın­dı­ran has­ta­lık di­ğer­le­ri ta­ra­fın­dan ta­nı­na­bi­le­cek ka­dar dı­şa­vu­ru­mu yük­sek bir po­tan­si­ye­le sa­hip­tir.
İs­ti­la, ço­cu­ğu elin­den alı­nan Was­hing­ton’lu bir ka­dı­nı­nın gö­zün­den an­la­tı­lan bol ak­si­yon­lu bir ge­ri­lim fil­mi ola­rak da iz­le­ne­bi­lir, uzay­lı­la­rın bit­me­yen is­ti­la­la­rı­nın so­nu ya da 11 Ey­lül film­le­ri­nin de­va­mı ola­rak da. Ne şe­kil­de iz­le­nir­se iz­len­sin İs­ti­la, 11 Ey­lül pa­ra­no­ya zin­ci­ri­nin ye­ni ve son hal­ka­sı gi­bi du­ru­yor. Fark­lı olan ise kor­ku un­sur­la­rı­nın bir­lik­te­li­ğin­den Mat­rix­va­ri bir ak­si­yon fil­mi­nin doğ­muş ol­ma­sı. Se­ne­ler­ce uzay­lı­la­rın dün­ya­mı­zı na­sıl zapt ede­cek­le­ri­ni iz­le­dik­ten son­ra İs­ti­la’yı bi­raz da­ha es­te­ti­ze ede­rek 11 Ey­lül ar­dı­na sı­ğış­tır­mak çok da da­hi­ya­ne bir bu­luş de­ğil. Bu yüz­den film da­ha ge­niş bir çer­çe­ve­de ev­ren­sel kö­tü­den bah­set­me­yi he­def­li­yor. “Her ne şe­kil­de olur­sa ol­sun dün­ya­da­ki bü­tün kö­tü­le­rin öl­dü­rül­me­si bi­le kö­tü­lü­ğe son ver­me­ye­cek” me­sa­jı ile şi­şi­ri­len film, in­sa­nın özün­de var­say­dı­ğı kö­tü­lü­ğe yas­la­nı­yor. Post­mo­dern fe­mi­nist dok­tor Ca­rol ise bi­lin­cin ha­la ev­rim aşa­ma­sın­da ol­du­ğu­nu sa­vu­nur­ken; dün­ya­lı­lar ya­vaş ya­vaş uzay­lı­lar sa­fı­na geç­me­ye de­vam edi­yor. Uzay­lı­lar, var­lık­la­rıy­la kar­şı­mı­za di­kil­me­den kim­ya­sal kö­ken­li bir sal­dı­rı ile kü­re­sel sal­gı­nın ger­çek bir teh­dit un­su­ru ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor­lar. Pe­ki, ama “uzay­lı­lar kim­ler?” Bu teh­dit­ten kur­tul­ma­nın tek yo­lu da ma­ni­dar bir çer­çe­ve­de su­nu­lu­yor: “Uya­nık kal­mak”. Eğer uyu­ma­yıp her şe­yi gör­me­ye ve sa­vaş­ma­ya da­ya­na­bi­lir­se­niz vi­rüs vü­cu­du­nu­za hük­me­de­mi­yor. Fil­min en ba­şa­rı­lı kıs­mı bu nok­ta­dan yo­la çı­kı­yor ol­ma­sı. An­cak son­ra­sın­da iyi bes­len­me­yip, sa­de­ce se­yir­ci bol­lu­ğu­nu he­def­le­yen İs­ti­la, değ­ne­ği­ni kü­re­sel teh­dit­le­re do­kun­du­rup so­nun­da bir ak­si­yon ve ge­ri­lim fil­mi ola­rak kal­ma­yı ter­cih edi­yor. /Es­ra Bu­lut

Tavsiye Et