Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2005) > Müzik
Müzik
Alâeddin Yavaşca
Hasan Oral Şen
İstanbul: TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Yayınları, 1997
Türk sanat müziğinin önemli besteci, icracı ve hocalarından biri olan Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın hayatına ilişkin ayrıntılı bilgilerin yer aldığı, kendi ağzından hatıraların anlatıldığı bu biyografik eser, yaşayan değerlerimizden birinin kıymetini takdir etme noktasında bizleri daha şuurlu kılacaktır elbet. 1926 senesinin Mart ayının ilk gününde Kilis’te dünyaya gelen Alâeddin Yavaşca’nın soyu Kırım Türklerine dayanıyor; ailesi ise sanatla iç içe bir aile. O sebeple, daha beşikten itibaren Türk müziğiyle bir aşinalığı var. Güzel, neşeli ve müzikle dolu çocukluk günlerinin ardından gelen ortaokul eğitimi sebebiyle bulunduğu Konya’daki gurbet yılları, ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a gelişi ve İstanbul Erkek Lisesi’ndeki başarılı tahsili… İstanbul Erkek Lisesi, Alâeddin Yavaşca’nın başarılarla dolu hayatının, özellikle de Türk musikisine merhaba dediği sevgi dolu bir irfan yuvasıdır. Zira edebiyat hocası Neyzen Hakkı Süha Gezgin’le tanışıp onun evinde düzenlenen fasıllara katılması, kendisi için musiki hayatındaki başlangıç noktası olmuştur. Yavaşca, 1945 yılında Tıp Fakültesi’nin imtihanına girer ve kazanarak tıp tahsiline başlar. Talebelik yılları ile ihtisasını yaptıktan sonraki uzunca bir zaman diliminde, Alâeddin Yavaşca’nın hekimliği önde tuttuğunu, musikiyi ise bir hobi olarak kabul ettiği görülür. İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal’ın Mercan’daki evinde yapılan pazartesi toplantılarına yıllarca katılır ve oraya gelen seçkin insanlarla sohbet eder, musiki meşk eder. Hatta kendi anlattığına bakılırsa, Kadın-Doğum ihtisasına başlayabilmesi dahi, İbnü’l-Emin’in evinde okuduğu Dede Efendi’ye ait Beyatî bir şarkı vesilesiyle gerçekleşir; zira Yavaşca böyle bir mecliste okuduğu mezkur eseri, Kadın-Doğumcu Ord. Prof. Tevfik Remzi Kazancıgil’in fark etmesi sonucunda hocasıyla yakınlaşma fırsatı bulur. Radyo yıllarında Mes’ud Cemil, Kemanî Nubar Tekyay, Bestekâr Kemanî Cevdet Çağla, Kemençevî Ruşen Ferit Kam, Tanburî İzzettin Ökte, Neyzen Burhanettin Ökte, Neyzen Dede Süleyman Erguner, Udî Yorgo Bacanos, Kanunî Vecihe Daryal, Klârnet icracısı Şükrü Tunar ve Kudümzen Vahit Anadolu gibi büyük üstatlarla kurduğu dostluklar, onun kişiliğinin ne derece zengin olduğunu anlamak için bilhassa önemlidir. Türk müziğinin yaşayan büyük çınarlarından birinin gölgesine sığınmak ve onu tanımak isteyenler için, Hasan Oral Şen’in hazırladığı, ayrıca Yavaşca’nın seslendirdiği 20 şarkılık bir CD’nin de hediye olarak sunulduğu bu kitap mutlaka okunması gereken değerli bir eser. / Cihat Arınç

Tavsiye Et
Mecmûa’dan Saz ve Söz
Bezmârâ Topluluğu
Yapım: Kalan Müzik, 2004
Bugünlerde “Türk müziği nereye gidiyor?” sorusu görsel ve yazılı basında sıkça yer almaya başladı. Böyle bir soruya cevap vermeden önce yapılması gereken asıl şey, kanaatimizce “Türk müziği nereden geliyor?” sorusuna cevap vermektir. Bu temel soru, Türk müziğinin kökenlerine, aslî unsurlarına ve dinamiklerine işaret eder ki, buna sağlıklı bir cevap vermeksizin Türk müziğine ilişkin sorulacak her soru, anlamsız ve amaçsız kalmaya mahkumdur. Zira tartışmanın zemini kaybedilmiştir bir kere. Öyleyse bizler, müziğimizin bugünkü sorunlu yapısını doğru dürüst tahlil edebilmek için, bir kıstas olarak onun kökenlerini iyi bilmeliyiz. Neyse ki bu yolda yeni atılmaya başlanan sahici adımlar da yok değil. Bezmârâ Topluluğu, kendisine sınırları iyi tespit edilmiş bir hedef seçen sahih oluşumlara güzel bir örnek. Türk müziği tarihinde önemli bir yeri olan Prens Dimitrie Cantemir’in [Kantemiroğlu] (1673-1723) Kitâbü İlmi’l-Mûsikî ‘alâ Vechi’l-Hurûfât başlıklı eserindeki 16. ve 17. yüzyıllara ait peşrev ve semaîleri, bestelendikleri dönemlerin sazlarıyla seslendirmek üzere 1996’da Fikret Karakaya tarafından kurulan Bezmârâ Topluluğu, bu albümünde Kantemiroğlu’ndan yarım asır kadar önce yaşamış Leh mühtedisi Wojciech Bobowski’nin [Ali Ufkî Bey] (1610?-1675?) Mecmûa-i Sâz ü Söz ismiyle tanınan nota derlemesindeki sözlü ve sözsüz eserlerden örnekler sunuyor. Ali Ufkî, 17. yüzyılın ortalarında derlediği bu eserde, Enderun’da öğrendiği sözlü ve sözsüz eserlerin yanı sıra kendi bestelerine de yer verdi. Peşrevler, sâzende semaîleri ve raks havalarının önemli bir yer tuttuğu Mecmûa’da murabba, hânende semaîsi, varsağı, türkî gibi sözlü türlerin pek çok örneği ve dinî-tasavvufî eserler olan ilâhîler ve tesbihler vardır. Bugün artık kullanılmayan o döneme ait sazların yeniden üretilmesiyle ve Osmanlı Türkçesindeki şiveye sadık kalınarak icra edilen eserler, albümü diğer örneklerden ayıran önemli bir özellik. Topluluk sanatkârlarının, topluluk sazlarının ve mezkur iki nazariyatçımızın tanıtıldığı İngilizce-Türkçe bir kitapçıkla beraber piyasaya sürülen albümde, taksimlerle birlikte 35 eser yer alıyor. Albümdeki “Gitdi eyyâm-ı şitâ, irişdi eyyâm-ı bahâr” (Kış günleri geçti, nihayet bahar günlerine erdik) adlı sözlü eserin ifade ettiği derunî mananın, halihazırda içerisinde bulunduğumuz kültürel sığlıktan (manevî kış mevsiminden) bizleri kurtarabilmek için tarihî medeniyet birikimini bugüne ve geleceğe taşıyan bu türlü asil ve cesur teşebbüslerle gerçekleşmesi dileğiyle. / Cihat Arınç

Tavsiye Et
Hüzünlü Gurbet
Ahmet Özhan
Yapım: Fon Müzik, 2005
Albüm, uzun soluklu bir projenin ürünü. Muhtevadaki eserler ağırlıklı olarak, çağımızın yaşayan Itrî’si olarak tavsif olunan bestekâr Ahmet Hatipoğlu’nun, M. Fethullah Gülen’in şiirlerini bestelemesiyle ortaya çıkmış. Ertuğrul Erkişi’nin de iki besteyle katkıda bulunduğu albümdeki eserler, hem bestelerdeki melodik yapının zenginliği, hem icranın klasik bir tavırla gerçekleştirilmiş olması, hem de Ahmet Özhan gibi bir ses sanatkârı tarafından okunmuş olması bakımından dinleyiciye büyük bir zevk veriyor. “Millet Ruhu” adlı Evc şarkı, bugünden ziyade neo-klasik dönemde bestelenen şarkıları hatırlatıyor. “Aşılmaz” adlı Uşşak ilâhî, çok değişik bir melodik yapıya sahip. “Hülyalarımdaki Dünya” isimli Hüzzam şarkı da yine kendini öne çıkaran eserlerden. Hiçbirisi bir diğerine benzemeyen eserler, kendisini farklı bir tat olarak dinleyicinin beğenisine sunuyor ve Göksel Baktagir, Derya Türkan, Yurdal Tokcan gibi seçkin icracılardan oluşan bir sazende topluluğu tarafından icra ediliyor. Albümde ayrıca Ahmet Hatipoğlu’nun sesinden bir naat da yer alıyor. Dinleyiciyi asla hayal kırıklığına uğratmayacak bir albüm. / Emin Ali Kunt

Tavsiye Et