Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2006) > Türkiye Ekonomi > İnsan en büyük sermayedir
Türkiye Ekonomi
İnsan en büyük sermayedir
Ömer Bolat
DÜNYADA eğitim düzeyi yüksek ama gelir düzeyi düşük insanlara nadiren rastlarız. Aynı şey, ülkeler için de geçerlidir. Eğitim seviyesi yüksek olan ülkelerin üretim seviyesi de yüksek olur. Mesela Almanya geçen yıl 195 milyar dolar gibi inanılmaz büyüklükte (Dünyada birinci, 132 milyar dolarla Japonya ikinci) dış ticaret fazlası verdi. Çünkü bu ülkede 450 bin bilim insanı var. Bizde ise bu rakam sadece 27 bin seviyesinde. Keza ülkemizin üretim gücünün, gelişen eğitim seviyesine göre arttığını müşahede ediyoruz. Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizin ihracatı 45 milyon seviyesindeydi. Çünkü Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan Türkiye’nin nüfusu 1927 yılında 13,6 milyondu. Bu nüfusun %25’i şehirde, %75’i ise köyde yaşıyordu ve ancak %11’i okur-yazardı. Dolayısıyla genç, şehirli ve eğitimli, dolayısıyla üretme potansiyeline sahip insan kaynağımızı yitirmiş bir durumdaydık. Geçen süre zarfında nüfusumuz 70 milyona çıktı; toplam nüfusun %65’ini aşan bir kısım kentlerde yaşar oldu ve okur-yazarlık seviyesi %90’lara yükseldi. Ancak göstergelerdeki bu iyileşmeye rağmen arzulanan sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlayamadık. Bunun nedeni de, verilen eğitimin ekonomik üretim gücümüzü artıracak nitelikte olmamasıdır.
Esasında ülkemizin bugün yaşamakta olduğu sıkıntıların temelinde, insanımızın bilgi seviyesinin, dolayısıyla üretim düzeyinin düşüklüğü yatıyor. Ekonomide yüreğimizi ağzımıza getiren cari açık riskinin ve buna bağlı olarak süren ekonomik kırılganlıkların sebebi, üretimi belirli bir bilgi seviyesi gerektiren, yüksek katma değerli ara mamulü ve ekipmanını pahalı bir şekilde ithal edip, bunlarla ürettiğimiz düşük değerdeki ürünleri ihraç etmemizdir. Bu yüzden de Türkiye’nin dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık riski her geçen gün artıyor.
O halde yapılması gereken şey, ülkedeki beşerî sermayenin geliştirilmesidir. Çünkü ekonomik faaliyetlerle ilgili olarak insanların sahip oldukları bilgi, beceri ve diğer niteliklerin toplamı olarak tanımlanan beşerî sermaye, günümüzde iktisadî gelişmenin temel belirleyicileri arasında kabul ediliyor. Bu açıdan bakıldığında günümüz toplumları öncekilere göre daha şanslılar. Nedeni de, önceden her insanı toprak ve sermaye sahibi yapmak mümkün değildi. Ama günümüzde her ülke, bütün vatandaşlarını eğitimli ve bilgi sahibi yapabilir. Yeter ki, bu vizyona sahip yöneticileri ve politikaları olsun.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı verilerine göre Türkiye, dünya ülkeleri arasında beşerî gelişmişlik bakımından 94. sırada yer alıyor ve son yıllarda ekonomide yaşanan başarılara rağmen Türkiye’nin bu listedeki yeri geriliyor. Türkiye’de beşerî gelişmişlik seviyesini yükseltebilmek için her şeyden önce planlı ve kapsamlı bir eğitim reformu hayata geçirilmelidir.
Eğitim vizyonumuz, ülkemizin sahip olduğu potansiyellere ve bu potansiyellerin katma değere dönüştürülmesine göre yapılandırılmalıdır. Ülke potansiyelleri dikkate alınarak oluşturulan bu vizyon, bundan sonra bir hükümet değil, devlet politikası haline getirilmelidir. Başlangıçta yüksek eğitimimizin meslekî bir hedefi yoktu. Dolayısıyla üniversitelerimiz ülke potansiyellerini açığa çıkaracak insan kaynağı yetiştiremedi. Türkiye, genç enerjiyi doğru yönlendiremediği için 1980 öncesinde ideolojik kavgalar, 1980 sonrasında ise başörtüsünü engelleme gibi gailelerle kendini meşgul etti. Ülkeyi kalkındıracak güç ve kuvvetler, farklı mecralara yönlendirilerek heba edildi.
Ülkemizde nitelikli insan kaynağı yetiştirme sorumluluğundaki Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK, farklı yaklaşımlara sahipler. Eğitimin farklı süreçlerinden sorumlu oldukları için bu iki kurumun yaklaşımlarının farklı olması doğal, ancak sonucun elde edilmesi için iki kurum arasında hedef birliği olmalıdır. Üniversitelerimizden beklenen, ülkemiz için bir vizyon geliştirmeleri ve bunun hayata geçirilmesi için ilgili kurum ve kişilerin katılımını sağlayarak millî sinerjiyi ortaya çıkarmalarıdır. Eğer bunu yapamıyorlarsa, o zaman yapanlara siyasî gerekçelerle engel çıkarmak yerine destek olunmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapsamının genişletilmesi ve statüsünün yükseltilmesi bu noktada bir çözüm olabilir.
Değişen şartlara ve ortaya çıkan ihtiyaçlara göre iş dünyası, yönetim ve organizasyon yapısını sürekli gözden geçiriyor ve yeniliyor. Dünyanın saygın ve başarılı üniversiteleri de aynı şeyi yapıyor. Çünkü nihayetinde üniversiteler de geniş ölçekli bir organizasyon ve onların yönetim yapıları da yeni şartlara göre revize edilmelidir. Yeni kurulacak üniversitelerde yer seçimi, siyasî mülahazalar yerine kurulacak bölgenin potansiyelini katma değere dönüştürme kriteri göz önüne alınarak yapılmalıdır.
Türkiye, bir yandan kendi insan kaynağını geliştirirken, diğer yandan da bölge ülkeleri için bir eğitim merkezi haline gelebilir. Çünkü dünya eğitim pazarı, milyar dolarlık bütçesiyle bütün ülkelerin iştahını kabartıyor. Mesela dünya eğitim ekonomisinden daha fazla pay almak için harekete geçen Çin hükümeti, 100 üniversitesini dünyadaki en yüksek kaliteye çıkarmak üzere bir projeyi uygulamaya koydu. Türkiye’nin yılda 30 bin kişiyi yurtdışına gönderdiğini ve bunun için yaklaşık 1 milyar 500 milyon dolarlık bir döviz kaybına uğradığını dikkate aldığımızda bu alanın geliştirilmesinin hem döviz çıkışının engellenmesi, hem de girişinin sağlanması açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.
Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye ve aday ülkeler arasında okul öncesi eğitimde %16’lık oranla son sırada yer alıyor. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki 2 milyon 940 bin çocuktan sadece 440 bini okul öncesi eğitim alabiliyor. İnsanların, zihinsel gelişiminin %75’ine yakınının 3-6 yaşları arasında tamamlandığı dikkate alınırsa, okul öncesi eğitimin Türkiye’de hızla yaygınlaştırılması ve zorunlu eğitim kapsamına dâhil edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Zira okul öncesi eğitim alan çocukların %44,7’si üniversiteye devam ederken, okul öncesi eğitimden yoksun çocuklarda ise bu oran %30,6 seviyesinde bulunuyor.

Paylaş Tavsiye Et