Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2006) > Türkiye Siyaset > Çan-ka-ya, tür-ba-na tes-lim o-la-maz!
Türkiye Siyaset
Çan-ka-ya, tür-ba-na tes-lim o-la-maz!
A. Kemal Özer
MEÇHUL As­ker, mo­dern dün­ya­nın şe­hit kav­ra­mı­na kar­şı ge­liş­tir­di­ği bir sem­bol ol­sa ge­rek. Pe­ki, Meç­hul Ka­til ne­yin kar­şı­lı­ğı? Bu ka­dar ci­na­yet ni­çin iş­le­nir ve ni­çin fa­il­le­ri bir tür­lü bu­lun­maz? Bağ­la­mı bi­raz fark­lı ama, ka­ra pa­ra ko­nu­su­nun tar­tı­şıl­dı­ğı ulus­la­ra­ra­sı bir top­lan­tı­da, Ame­ri­ka­lı bir pro­fe­sör şöy­le de­miş­ti: “En ka­ra pa­ra­lar New York’ta ak­la­nır. Çün­kü Ame­ri­kan gü­cü­nün mer­ke­zi­dir New York. Ame­ri­ka da kü­re­sel gü­cün mer­ke­zi­dir. New York­lu ban­ka­cı­la­ra kim he­sap so­ra­bi­lir ki?”
Ka­ra pa­ra­yı bir ya­na itip, Meç­hul Ka­til me­ta­fo­ru­na ta­kı­la­bi­lir ve Da­nış­tay bas­kı­nı­nı ger­çek­leş­ti­ren ka­ti­lin ma­lum ol­du­ğu­nu, adı­nın Al­pars­lan, mes­le­ği­nin ise avu­kat­lık ol­du­ğu­nu fi­lan söy­le­ye­bi­lir­si­niz. Böy­le­ce be­ni ka­tı­la ka­tı­la gül­dü­re­bi­lir­si­niz. Bu he­sap­la, İkiz Ku­le­le­ri de ma­lum Arap genç­le­ri ha­va­ya uçur­muş ol­ma­lı. Fe­sup­ha­nal­lah!
 
Sa­va­şın Te­me­lin­de Cum­hur­baş­kan­lı­ğı Var
Or­ta­da, tec­rü­be­li ga­ze­te­ci Meh­met Ali Bi­rand’ın de­yi­şiy­le bir sa­vaş var ve “ya­şa­nan sa­va­şın te­me­lin­de Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi ya­tı­yor.” (Hür­ri­yet, 23 Ma­yıs 2006) Ger­çi Sa­yın Bi­rand’a gö­re, bu sa­va­şı ki­min baş­lat­tı­ğı­nı bul­mak im­kân­sız. “Ta­vuk mu yu­mur­ta­dan, yu­mur­ta mı ta­vuk­tan çık­tı so­ru­su­nu an­dı­rı­yor.” (Tu­haf­tır, ga­ze­te­ler bir iki gün son­ra bi­lim adam­la­rı­nın mu­am­ma­yı çöz­dü­ğü­nü ve ta­vu­ğun yu­mur­ta­dan çık­mış ol­du­ğu­nu ka­nıt­la­dık­la­rı­nı du­yur­du­lar. Bu bil­gi Bi­rand’ın işi­ne ya­rar mı bil­mem!)
Be­nim işi­me ya­rı­yor. Ba­kın, Sa­yın Bi­rand’ın ya­zı­sı­nın baş­lı­ğı şöy­le: “Baş­ba­kan, Çan­ka­ya’ya çık­ma­ya­ca­ğı­nı açık­la­ma­lı!” Bu­nu sa­de­ce Bi­rand de­ğil, kö­şe ba­şı­nı tut­muş bir­çok ya­zar dil­len­dir­di. Bu ka­dar ün­lü adam­la kırk yıl­da bir de ol­sa ay­nı fik­re sa­hip ol­du­ğum için uta­nı­yo­rum. Evet, ben de Baş­ba­kan’ın Çan­ka­ya’ya çık­ma­ma­sı­nı is­ti­yo­rum. Fa­kat çok fark­lı ge­rek­çe­ler­le.
Bi­rand’ın çağ­rı­sı­nın ge­rek­çe­si: Eşi tür­ban­lı ol­mak. “So­run, Baş­ba­kan’ın Çan­ka­ya’ya çık­ma­ma­sı de­ğil. So­run, Tür­ban’lı eşi olan bi­ri­nin Çan­ka­ya’ya çık­ma­sı­nın en­gel­len­me­si. La­ik Cep­he, Çan­ka­ya’yı Tür­ban’a tes­lim et­me­me ko­nu­sun­da tam bir gö­rüş bir­li­ği için­de…” Bi­rand’ın ya­zı­sın­da tür­ban (1) Bü­yük harf­le ya­zı­lı­yor; (2) Özel isim gi­bi, so­nek­ler apos­trof­la ay­rı­lı­yor; (3) Çan­ka­ya ile açık­ça zıt­laş­tı­rı­lı­yor. Sa­va­şın he­de­fi bel­li: Çan­ka­ya’yı Tür­ban’a tes­lim et­me­mek! (Çan ile ka­ya’nın an­la­şıl­maz bi­le­şi­mi, tür ile ban’ın an­lam­sız bi­le­şi­mi­ne tes­lim ol­ma­ma­lı el­bet! Her­kes ye­ri­ni bil­sin.)
 
Özal Git­ti, ANAP Bit­ti
Ben­se fark­lı ge­rek­çe­ler­le Baş­ba­kan’ın Çan­ka­ya’ya çık­ma­ma­sı­nı is­ti­yo­rum: (1) Müs­lü­man Türk’ün me­de­ni­yet, kim­lik ve ki­şi­li­ği­nin sim­ge­si ha­li­ne ge­len Tür­ban’ı her şey­den aziz tut­mak ve sığ in­san­lar ara­sın­da tar­tış­ma ko­nu­su ol­mak­tan çı­kart­mak. (2) ‘Sa­vaş’ tır­ma­na­cak olur­sa, da­ha faz­la sa­yı­da ün­lü la­ik göz­den çı­ka­rı­lıp, iş­te tür­ban­cı­lar bun­la­rı da vur­du de­ne­bi­lir. Al­pars­lan’ın fo­ya­sı ça­buk or­ta­ya çık­mış ola­bi­lir. Her ci­na­ye­tin fai­li bu den­li ça­buk ya­ka­la­na­mı­yor. (3) Ak Par­ti’nin ANAP’ın akı­be­ti­ne uğ­ra­ma­sı­nı ar­zu et­mi­yo­rum.
Ha­tır­lar­sı­nız. Özal, Baş­ba­kan­lık­tan Çan­ka­ya’ya yü­rü­dü; ANAP da ik­ti­dar­dan Hakk’a yü­rü­dü. Par­ti­nin kim­le­re mi­ras kal­dı­ğı­nı bi­le an­la­ya­ma­dık. Sa­yın Ak­bu­lut’a mı, Me­sut Yıl­maz’a mı, Sem­ra Ha­nım’a mı, yok­sa Da­vul­cu Asım’a mı? ANAP’ın bir ne­sil için­de %45 oy ta­ba­nın­dan %5’e ge­ri­le­miş ol­ma­sı, li­der­lik an­la­yış ve ah­lâ­kı­nın otur­tu­la­ma­ma­sın­dan­dı. Uzun sö­zün kı­sa­sı, Özal git­ti, par­ti bit­ti.
AKP, dört yıl­lık par­ti, üç yıl­dır ik­ti­dar­da. He­nüz ya­pı otur­ma­dan, bu par­ti­nin ka­riz­ma­tik baş­ka­nı Çan­ka­ya’ya sev­da­la­nır­sa, ar­dın­da toz du­man bı­ra­kır. Bu gö­rüş­le­ri­me bir­kaç ge­rek­çey­le kar­şı çı­ka­bi­lir­si­niz:
Ha­yır, Ak Par­ti’de çok sa­yı­da ye­te­nek­li ve li­der ka­pa­si­te­li ki­şi var; bun­lar Er­do­ğan’ın yok­lu­ğu­nu arat­maz­lar.
Er­do­ğan, Çan­ka­ya’ya çık­sa da, par­ti ile il­gi­si­ni sür­dü­rür ve kop­ma­la­rı ön­ler.
La­ik Cep­he’ye hak et­ti­ği ce­va­bı ver­me­nin vak­ti gel­miş­tir. Mil­let mi üs­tün, on­lar mı, an­la­sın­lar.
Bu ge­rek­çe­ler şık gö­zük­se de te­mel­siz­dir­ler. Kar­şı ce­vap­la­rı­mı sı­ra­lı­yo­rum:
Ben Ak Par­ti’de ye­te­nek­li adam yok de­mi­yo­rum ki! Ak­si­ne, baş­ta Ab­dul­lah Gül ol­mak üze­re çok sa­yı­da li­der ada­yı var. İş­te tam da bu yüz­den or­ta­lı­ğı toz du­man kap­la­ya­bi­lir di­yo­rum. Kav­ga, li­der az­lı­ğın­dan de­ğil, çok­lu­ğun­dan çı­kar.
Cum­hur­baş­kan­lı­ğı, ta­raf­sız ol­ma­yı ge­rek­ti­rir. Eğer Sa­yın Er­do­ğan ve­ya baş­ka bir Ak Par­ti­li Çan­ka­ya’da otu­rur­ken Sa­yın Se­zer gi­bi ta­raf­gir ola­cak­sa, hiç çık­ma­sın da­ha iyi. Hak­sız­lı­ğa, hak­sız­lık ile kar­şı­lık ol­maz. Er­do­ğan Cum­hur­baş­ka­nı ola­cak­sa, Ak Par­ti’den kül­li­yen kop­ma­lı­dır. Giz­li san­tra­for olu­na­bi­lir; fa­kat bir ül­ke­de hem Cum­hur­baş­ka­nı, hem giz­li Baş­ba­kan olun­maz.
La­ik Cep­he, fi­yas­koy­la so­nuç­la­nan se­nar­yo­lar­dan son­ra, hak et­ti­ği ce­va­bı mil­let­ten alı­yor za­ten.
 
Cum­hu­ri­ye­t’in 11 Ey­lülü
11 Ey­lül me­ta­fo­ru Er­tuğ­rul Öz­kök’ün de ak­lı­nı ba­şın­dan al­mış ol­ma­lı ki, o da Da­nış­tay sal­dı­rı­sı­nı “Cum­hu­ri­ye­t’in 11 Ey­lülü” ilan et­ti. Ge­rek­çe­le­ri kı­sa­ca şöy­le: “Bu ül­ke­de hiç kim­se din­ci­dir di­ye öl­dü­rül­me­di. Ama din­siz di­ye öl­dü­rü­len ve­ya ken­di­ne din­ci di­yen in­san­lar ta­ra­fın­dan öl­dü­rü­len çok in­sa­nı­mız var. Da­nış­tay bas­kı­nı, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin 11 Ey­lü­lü’dür. Re­ji­min te­mel di­rek­le­rin­den bi­ri olan Yar­gı, tam kal­bin­den vu­rul­muş­tur.”
Öz­kök’e so­ru­yo­rum: Yar­gı­yı kal­bin­den vu­ran han­gi din­ci­dir? Bu ül­ke­de hiç kim­se ‘din­ci­dir’ di­ye öl­dü­rül­mü­yor­sa, bu du­rum din­ci de­di­ği­niz in­san­la­rın La­ik Cep­he gi­bi ka­rı­şık he­sap­la­rı­nın ol­ma­ma­sın­dan kay­nak­la­nı­yor ol­ma­sın? Din­ci di­ye eti­ket­le­di­ği­niz din­dar in­san­la­rın, 1950’den be­ri sa­de­ce te­miz san­dık he­sa­bı var. Ken­di­ne hoy­rat­ça de­mok­rat ve cum­hu­ri­yet­çi eti­ket­le­ri­ni ta­kan La­ik Cep­he’nin ise tek der­di san­dık­la­dır. San­dık­tan bir tür­lü çı­ka­ma­yan­lar, Sa­yın De­niz Bay­kal’ın ön­der­li­ğin­de, san­dı­ğın ka­pı­la­rı­nı çi­vi­le­me­ye ça­lı­şı­yor­lar.
La­ik­çi­ler cum­hu­ri­yet­çi ve de­mok­rat ise­ler, ben de Sa­rı­yer oto­bü­sü­yüm!

 


Paylaş Tavsiye Et