Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2007) > Türkiye Siyaset > Asker İsrail’e gitsin
Türkiye Siyaset
Asker İsrail’e gitsin
M. Mücahit Küçükyılmaz
İS­RA­İL’İN Lüb­nan’a sal­dı­rı­sı son­ra­sı Tür­ki­ye, 6 Şu­bat, 1 Mart ve 20 Mart 2003’te ya­şa­dı­ğı tez­ke­re­li gün­dem­le­rin dör­dün­cü­sü­ne doğ­ru gi­der­ken, çar­pı­şan her ar­gü­man, di­le ge­ti­ri­len her ke­li­me ken­di öz an­la­mı­nı aşan bir ni­te­li­ğe bü­rü­ne­cek bi­çim­de kul­la­nı­lı­yor. Ha­zır or­tam oluş­muş­ken Tür­ki­ye’ye öz­gü si­ya­sal-ide­olo­jik ke­sim­ler de, mev­cut tab­lo­dan en uy­gun man­za­ra­yı ko­par­mak için el­le­ri­ne fır­ça­yı al­mış gö­rü­nü­yor. “Türk or­du­su Lüb­nan’a git­sin” ya da “git­me­sin” di­yen­le­rin bi­le ço­ğu za­man fark­lı ge­rek­çe­ler­den yo­la çık­ma­la­rı­nın ya­nı sı­ra, “Türk or­du­su Kan­dil’e git­sin” di­yen­ler, fır­sat­tan is­ti­fa­de, “Os­man­lı’yı ar­ka­dan vu­ran kal­leş Arap­lar” jar­go­nu­nu ara­ya so­kuş­tu­ran­lar, “Git­sin ama…” ya da “Git­me­sin ama…” ko­şul­lan­ma­la­rıy­la ka­fa ka­rı­şık­lık­la­rı­nı ‘en­te­lek­tüa­lizm’le per­de­le­me­ye uğ­ra­şan­lar tar­tış­ma­yı ze­min­siz­li­ğe sü­rük­lü­yor. En akıl/ger­çek/sı­ra dı­şı gö­rü­nen ge­rek­çe ve söy­le­min bi­le, güç­lü bir ras­yo­na­li­te­den bes­le­ni­yor olu­şu­na şaş­ma­mak müm­kün de­ğil; an­cak bu par­ça­lı ras­yo­na­li­te, pa­ra­dok­sal bir bi­çim­de, tu­tar­lı ve sağ­du­yu­lu bir or­tak tav­rın oluş­tu­rul­ma­sı­nın önün­de­ki en cid­di en­gel olu­yor. İde­o­lo­jik ter­cih­le­rin be­lir­le­yi­ci­li­ğin­den baş­ka, ya­kın dö­nem­de pek çok ulus­la­ra­ra­sı ko­nu­da kar­şı­laş­tı­ğı­mız gi­bi, bu­ra­da da re­fe­rans alı­nan öl­çek­le­re gö­re de­ği­şen ta­vır­lar söz ko­nu­su. Ke­za bi­rey, ulus, üm­met, kü­re öl­çek­le­ri dü­ze­yin­de dil­len­di­ri­len söy­lem­ler de, ken­di iç­le­rin­de de­ği­şik, hat­ta çe­li­şik ge­rek­çe­ler­den üre­ti­le­bi­li­yor. Dik­kat edi­lir­se, sö­zü­nü et­me­ye ça­lış­tı­ğı­mız ko­nu­nun adı­nı, bir tür­lü ko­ya­bil­miş de­ği­liz; zi­ra han­gi ad­lan­dır­ma­ya baş­vu­rur­sak vu­ra­lım, bir ter­ci­hi de açı­ğa çı­kar­mış ola­ca­ğız. Lüb­nan’a “ba­rış gü­cü” gön­der­mek ile “as­ker” gön­der­mek bir­bi­rin­den fark­lı şey­ler ol­du­ğu gi­bi, “Türk as­ke­ri” gön­der­mek bam­baş­ka bir ta­vır ve ter­ci­hi yan­sı­ta­cak­tır. Tu­zu ku­ru ki­mi re­el po­li­tik­çi uz­man­la­rın te­ren­nüm et­ti­ği gi­bi “BM mis­yo­nu­na ka­tıl­mak” de­sek, bu sı­cak me­se­le­nin ağır­lı­ğı ve cid­di­ye­ti­nin buz kes­me­si teh­li­ke­si var. He­le ki, NA­TO’ya ka­tıl­mak uğ­ru­na 1950’de bir tu­gay yol­la­dı­ğı­mız Ko­re Sa­va­şı’nda 1000’e ya­kın Türk as­ke­ri­nin can ver­di­ği ha­tır­la­nır­sa, BM mis­yo­nu ifa­de­si­nin faz­la­sıy­la so­ğuk ve se­vim­siz bir tı­nı­ya dö­nüş­me­si iş­ten bi­le de­ğil.
Pe­ki, adı­nı bi­le ko­ya­ma­dı­ğı­mız mev­cut tar­tış­ma­yı na­sıl de­ğer­len­dir­mek la­zım? “De­niz ke­na­rı­nı mes­ken tu­tup si­lah­lı kamp ku­ran Ru­fai­ler” ha­ber­le­riy­le, med­ya­dan işa­re­ti alan ve de­vir-tes­lim sı­ra­sın­da “TSK’nın Cum­hu­ri­yet’i ko­ru­ma ve kol­la­ma va­zi­fe­si” çer­çe­ve­sin­de içe­ri­de­ki ir­ti­cai güç­le­re gür­le­yen ‘şa­hin’ Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı gi­bi, “Lüb­nan’a as­ker gön­der­me ka­ra­rı si­ya­sî ira­de­nin işi­dir” de­yip -ki doğ­ru olan bu tav­rın her iki du­rum­da da gös­te­ril­me­si­dir- sıy­rı­la­bil­sek keş­ke. Gel gör ki, so­nu­cun hu­ku­ki so­rum­lu­lu­ğuy­la en az Cum­hur­baş­ka­nı ka­dar il­gi­siz ol­du­ğu hal­de, vic­da­nî so­rum­lu­luk sa­hi­bi her va­tan­daş, ko­nu­nun bü­tün öl­çek­ler­de ya­kın­dan ta­kip­çi­si ol­mak zo­run­da. Bu ba­kım­dan, “Lüb­nan’a as­ker gön­der­me­me” ko­nu­sun­da Cum­hur­baş­ka­nı ile tu­haf bir şe­kil­de ay­nı nok­ta­da bu­luş­mak­la be­ra­ber, ta­ma­men bir­bi­ri­ne zıt ge­rek­çe­ler­den yo­la çı­kan yak­la­şım sa­hip­le­ri­nin de bu­lun­du­ğu­nu ek­le­mek ge­re­ki­yor.
 
Ne İçin­de­yiz BOP’un, Ne Dı­şın­da…
As­lın­da Tür­ki­ye’den ve İs­ra­il’i ta­nı­maz­lık et­me­yen pek çok ül­ke­den Lüb­nan’a as­ker gön­der­me­si­nin ta­lep edil­me­si, “Lüb­nan’a git­mek” ya da “git­me­mek” iki­le­mi­nin öte­sin­de, pek ço­ğu­mu­zun bi­lin­çal­tı­na yol­la­dı­ğı bir so­ru’nun ge­ci­ken ce­va­bı­nın ta­lep edil­me­si­dir: “Bü­yük Or­ta­do­ğu Pro­je­si’nin için­de mi­si­niz, dı­şın­da mı?” ABD-İs­ra­il el­bir­li­ğiy­le dün­ya­nın ge­ri ka­la­nı­na “ya için­de­si­niz ya dı­şın­da” teh­di­di sav­ru­la­rak yü­rür­lü­ğe ko­nan BOP’un içe­ri­sin­de “de­mok­ra­tik or­tak” ola­rak yer al­dı­ğı­nı da­ha ön­ce açık­la­yan Tür­ki­ye, bir ba­kı­ma “hem için­de­yim, hem dı­şın­da” me­sa­jı ver­mek is­te­miş­ti. Uy­gu­la­ma­da da ön­ce 1 Mart 2003’te Irak’a as­ker gön­der­me tez­ke­re­si­ni red­de­de­rek dı­şa­rı­da kal­ma­ya; ar­dın­dan 20 Mart tez­ke­re­si­ni ka­bul ede­rek içe­ri­de ol­ma­ya ça­lış­mış­tı. Böy­le­ce, ne­o-con­la­rın bel­ki de en faz­la ca­nı­nı sı­kan gri alan­la­rı kul­la­na­rak, ken­di­si­ne bi­çi­len mo­del­lik ro­lün­den fark­lı ola­rak, üçün­cü yol se­çe­ne­ği­nin de­ğer­len­di­ri­le­bi­le­ce­ği ko­nu­sun­da mo­del ol­muş­tu.
Bu­gün de, ül­ke­de eli­ne fır­ça­yı alıp ken­di ağa­cı­nı bo­ya­mak­la meş­gul olan ace­mi res­sam­lar or­man man­za­ra­sı­nı ber­bat et­me­den ön­ce, dış po­li­ti­ka­da­ki tu­tar­lı­lı­ğın sür­dü­rül­me­si adı­na, yi­ne bir üçün­cü yol bul­mak el­zem gö­rü­nü­yor. Çün­kü Lüb­nan’a as­ker gön­der­me ko­nu­su ne dün­ya­dan el etek çek­miş, içe­ri­ye şa­hin dı­şa­rı­ya gü­ver­cin ke­si­len ulus-dev­let ref­leks­le­riy­le, ne de “En­do­nez­ya’da bur­nu ka­na­yan te­baa­sı için Hint do­nan­ma­sı­nı gö­re­ve yol­la­yan şan­lı Os­man­lı” ha­ma­se­tiy­le açık­la­na­cak gi­bi de­ğil­dir. Öy­ley­se “gi­de­lim-git­me­ye­lim” ko­lay­cı­lı­ğın­dan öte, bu­ra­da­ki üçün­cü yol, her ha­lü­kâr­da Tür­ki­ye’nin Or­ta­do­ğu’da­ki kom­şu­la­rı -bun­la­ra ABD de dâ­hil!- ta­ra­fın­dan al­gı­la­nış bi­çi­mi­ne za­rar ver­me­ye­cek bir ni­te­lik ta­şı­ma­lı­dır. Si­lah­lı as­ker yol­la­mak baş­ka; in­sa­nî yar­dım kon­voy­la­rı, si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı, res­mî-si­vil tem­sil­ci­ler ve -keş­ke- baş­ta Fi­lis­tin­li­ler ol­mak üze­re böl­ge halk­la­rı­nın acı­sı­nı pay­la­şıp İs­ra­il’in kat­li­am­la­rı­nı dün­ya­ya güç­lü bi­çim­de du­yu­ra­cak med­ya ile Lüb­nan’da ve de Fi­lis­tin’de bu­lun­mak bam­baş­ka bir şey­dir. Lüb­nan’da as­ker bu­lun­dur­ma­nın psi­ko-sos­yal, ta­rih­sel ve sem­bo­lik öne­mi el­bet­te in­kâr edi­le­mez; an­cak han­gi mis­yon­la, han­gi ça­tı al­tın­da, kim­le­rin da­ve­ti üze­ri­ne gi­dil­di­ği ve ora­da kim­ler­le ça­tış­ma ih­ti­ma­li­nin ol­du­ğu da­ha önem­li­dir. Za­ten Ba­tı’da­ki Tür­ki­ye ima­jı, ge­rek eko­no­mi­de­ki kı­rıl­gan­lık­lar, ge­rek­se iç sos­yo-po­li­tik ge­ri­lim­le­rin iki asır­dan bu ya­na bir tür­lü din­me­miş ol­ma­sı ne­de­niy­le, Os­man­lı’nın son dö­ne­min­de­ki has­ta adam ima­jın­dan pek hal­li­ce iken, bir de Or­ta­do­ğu’da özel­lik­le halk­lar nez­din­de ka­za­nıl­mış çi­çe­ği bur­nun­da iti­ba­rı he­ba et­me­ye de­ğer mi? Üs­te­lik bun­dan 11 yıl ön­ce Sreb­re­nit­sa’da BM Ba­rış Gü­cü gö­ze­ti­min­de kat­le­di­len Müs­lü­man­la­rın hâ­lâ ce­set­le­ri çı­ka­rıl­mak­tay­ken, New York’ta­ki bi­na­sı­nın akan ça­tı­sı­nı onar­mak için Ame­ri­kan yö­ne­ti­min­den öde­nek uman BM’nin ‘ça­tı­sı’ al­tın­da böl­ge­de bu­lun­mak ne den­li gü­ven­li­dir? Gö­rül­dü­ğü gi­bi, Ka­na kat­lia­mı son­ra­sın­da bi­le Ame­ri­ka’nın bas­kı­sı üze­ri­ne İs­ra­il’i kı­na­ya­ma­yan BM, sal­dı­rı­ya uğ­ra­yan “Hiz­bul­lah’ı si­lah­sız­lan­dır­mak” gi­bi saç­ma sa­pan bir gö­rev ta­nı­mı ya­pı­yor. Hal böy­le olun­ca, Lüb­nan’a gi­de­cek Türk as­ke­ri­nin bi­ze pek ca­zip ge­len sem­bo­lik de­ğe­ri, da­ha mak­ro dü­zey­de ba­kıl­dı­ğın­da, olum­suz bir sem­bo­lik de­ğe­re dö­nüş­me ris­ki­ni de ba­rın­dı­rı­yor.
 
Si­lah­lı Ru­fai­ler Lüb­nan’a…
Son ola­rak ek­le­mek ge­re­kir­se; Af­ga­nis­tan’a gi­den Ba­rış Gü­cü Af­gan Hü­kü­me­ti’ni Ta­li­ban’dan, Ko­so­va’da­ki ise Ko­so­va­lı­la­rı Sırp sal­dı­rı­la­rın­dan ko­ru­mak için­di. Bu du­rum­da Lüb­nan’a gi­de­cek Ba­rış Gü­cü’nün Lüb­nan’ı sa­vun­muş olan Hiz­bul­lah’ı si­lah­sız­lan­dır­mak için ko­nuş­la­na­cak ol­ma­sı tam bir ga­ra­bet arz edi­yor. Lüb­nan’a sal­dı­ran, mil­yon­lar­ca do­lar­lık alt­ya­pı ha­sa­rı­na, 1,5 mil­yon­dan faz­la ki­şi­nin evi­ni terk et­me­si­ne ne­den olan ve 1500’e ya­kın ma­sum si­vi­li kat­le­den Hiz­bul­lah mı, yok­sa İs­ra­il mi? Eğer Türk or­du­su, Lüb­nan’ı ve­ya Fi­lis­tin’i İs­ra­il sal­dır­gan­lı­ğın­dan ko­ru­ya­cak­sa, he­men git­sin; keş­ke gü­cü yet­se de, nük­le­er İs­ra­il’i si­lah­sız­lan­dır­ma mis­yo­nu­nu da yük­len­se… Yok­sa bu mis­yo­nu, de­niz ke­na­rın­da pom­pa­lı tü­fek­ler­le eği­tim ya­pan(!) Ru­fa­ile­re mi tev­di et­sek…

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR