Yönetmek de, diretmek de güç değil, bilgelik ister. ABD kaba güç kullanarak dünyaya düzen vermek istiyor, sözde muhalif direnç odağı el-Kaide aynı mantıkla cevap veriyor. Soros gibi ünlü bir spekülatör bile Amerikan neokonservatizmini ‘kaba bir toplumsal Darvinizm’ olarak niteliyor. Kaba, çünkü “en uygun olanın ayakta kalmasında sadece rekabeti vurguluyor, işbirliğinin önemini es geçiyor.”
Amerika’yı yönetenler, hegemonyalarının çözülüş aşamasında “En büyük ABD, başka büyük yok!” psikozuna yakalandılar. Büyüklük hastalığı bir tür ideolojiye dönüştü: En kuvvetli biz olduğumuzdan, haklıyız da. Diğer toplumlara düşen, kuzu kuzu Amerikan modelini izlemektir. Oysa, ülkelerin başarısı için bir tek modelden söz edilemeyeceği gibi, başarıları inkar edilemez olan Amerikan modelini başkalarının taklit etmesi esasen mümkün de değildir. Taklit edilebilse, Amerikalılara sistemde yer kalmaz!
Türkiye, Necip Fazıl ve Nurettin Topçu gibi, Kemal Tahir ve Cemil Meriç gibi ciddi düşünürlerimizin yıllar önce dile getirdikleri şekliyle, ‘varolmak’ için Bu Ülke’nin emperyalizm karşısındaki yükselen sesi olmak zorundadır. Bu Ülke sadece Anadolu coğrafyası değil, aynı zamanda ve öncelikle bin yıllık tarihtir, kültürdür, bilinçtir. Küresel yağmacılığa karşı gerçek direnç odakları bu bilincin yaşatıldığı toplumsal zeminlerdir. Türkiye’de, Orta Doğu’da, bütün dünyada.
Aralık sayımızın dosya konusu: Zümrüdüanka’nın kırık kanadı Balkanlar. İstanbul’dur Zümrüdüanka: Bir kanadı Anadolu, diğer kanadı Balkanlar. Bir kanadı mustarip, diğer kanadı muhacir. Gövdenin toparlanmasını bekliyorlar.
Paylaş
Tavsiye Et