Yerel seçim sonuçları iktidardaki parti için tam bir hezimet!
Şimdi bu sonuçlar için ne diyecekler çok merak ediyorum.
Ne kılıflar uydurmaya kalkacaklar!
Ne taklalar atacaklar!
Ne masallar anlatacaklar!
Oylarımızı on puan artırdık demeleri en akla yatkın ihtimal gibi görünüyor.
Ama koskoca Ali Cengiz Tuğrul bunu yutar mı?
Adama çarşaf çarşaf yayımlanan anketleri hatırlatmaz mı?
Hani nerede o yüzde altmış, altmış beşlerdeki oy oranları diye sormaz mı?
Tabii sorar.
Kökleri çarşafa uzananların çarşafa dolandıklarını gösteren aydınlık bir tablodur bu sonuçlar.
Dikkat edin!
Altmış beş değil, altmış değil.
Elli dokuz değil, elli sekiz değil, elli yedi değil.
Demokrat Parti’nin yaklaşık elli sene önce aldığı elli altıları, elli üçleri de değil.
Elli iki değil.
Elli bir değil.
Elli bile değil.
İnsan aşağı doğru saymaktan usanıyor.
Bunlar seçimleri açık ara kazandık demekten utanmıyor.
İktidar olmanın bütün avantajları kullanıldığı halde;
Oy yoksa para da yok, yardım da yok denildiği halde;
Seçmene tehdidin bini bir para olduğu halde;
Meydanlarda vatandaşa en amiyane tabirle zılgıt çekildiği halde;
Zar zor ancak toparlanabilmiş yüzde kırk civarlarında bir oy alacaksın.
Sonra çıkıp “iktidar olmama rağmen oyumu eksiltmedim, artırdım” diye propaganda yapacaksın.
İnsan biraz utanır.
Ali Cengiz’in tahlilleri karşısında hiç olmazsa biraz sıkılır.
BUNUN NERESİ BAYRAM?
Nitekim ana muhalefet partisinin sayın genel başkanı seçim sonuçlarının açıklandığı gece örnek bir davranış sergiledi.
Hiçbir kanalda arz-ı endam etmedi.
Millet oy verme kaygısı ile gergin bir gün geçirdi; onları bir de ben germeyeyim dedi.
Gayet ılımlı davrandı.
Başbakansa “bu bir demokrasi bayramıdır” diye demeç veriyor.
Bu memleketin bayramları bellidir.
Bu bayramlar da kanun ve nizamnamelerle belirlenmiştir.
Başbakan bile olsan öyle çıkıp tek başına bayram ilan edemezsin.
Milleti kanunsuzluğa, nizamsızlığa teşvik edemezsin.
“Deliye her gün bayram” lafı ise bir halk deyişidir.
Onlarınsa yargıdan muaf olduğunu herkes bilir.
Hem bunun neresi bayram?
Toplumun yüzde elli sekizi, altmışı iktidara oy vermemiş.
Onca çabaya rağmen çoğunluk iradesi muhalefet lehinde tecelli etmiş.
Hem “tek bir oy dahi kutsaldır” de, hem de kırk iki, elli sekizden büyükmüş gibi davran.
Daha ilkokuldayken insana elli sekizin kırk ikiden büyük olduğunu öğretmiyorlar mı?
Siyaset işte böyle bir meslektir.
İnsanı şaşırtır.
Sen o kadar “şaşırmayacağız, şımarmayacağız” de, sonra bütün gece kanal kanal dolaş.
Lütfen söyleyin;
Başka bir tek kanal kanal dolaşan genel başkan var mıydı 28 Mart gecesi.
Yoktu.
AĞIR SİYASET
Nitekim genel başkanlık ağır bir mesuliyettir.
Ağır ve ılımlı davranmayı gerektirir.
Bakın sayın Ağar’a;
Oylarını kaç puan artırdı.
Yine de ağırlığından bir gram taviz verdiğine şahit olmadık.
Sayın Nas “bizim için seçim sonuçları sürpriz olmayacak” diyordu.
“Çünkü biliyoruz ki oyumuz yüzde bir” diye de ekliyordu.
Oylarını iki puan artırdığı halde zil takıp oynadı mı?
Asla!.
Sayın Bahçeli 3 Kasım gecesi “mesuliyet şahsıma aittir; çekiliyorum” demişti.
Gayet ciddi bir başkanlık örneği sergiledi.
O kadar ağır davrandı ki sözünü tutmaya fırsatı bile olmadı.
Sayın Çiller bile “seçimin esas galibi benim; zamanında attığım, saçtığım tohumlar yüzümü ağarttı” diye ortalığa fırlamadı.
Peki neden?
Çocuklar bile biliyor ki yerel seçimlerde oy vermenin psikolojisi genel seçimlerden çok farklıdır.
Yerliliğin ve yerelliğin ne demek olduğunu bir önceki sayımızda etraflıca analiz etmiştim.
İkisinin de bizatihi birbirlerinden beter olduğuna işaret etmiştim.
Analizin ne olduğunu da iki önceki sayımızda siz okurlarıma öğretmiştim.
ESAS SORUMLU VATANDAŞIN KENDİSİDİR
Ama bu memleketin en büyük problemi işte bu;
Ne Ali’yi, ne Cengiz’i, ne Tuğrul’u kaale almıyorsunuz.
Yazdıklarımı okumuyorsunuz.
Yahut okuyorsunuz, anlamıyorsunuz.
Veyahut anlıyorsunuz, inadına tersine davranıyorsunuz.
Size çölleri aşmanız için ne emin adımlar, ne emin adamlar gösteriyoruz.
Şuraya oy verin, buraya vermeyin diyoruz, dinlemiyorsunuz.
Öyle kendi başınıza buyruk hareket ediyorsunuz.
Marttı, bahardı tınmıyorsunuz.
Ne pikniğe gidiyorsunuz, ne hamakta sallanıyorsunuz.
Elinizi, kolunuzu öne arkaya sallasanız hadi neyse!
O taşralı parmaklarla oy tutuyorsunuz.
Tutup o oyu sandığa atıyorsunuz.
Bizleri de olmadık analizler yapmak zorunda bırakıyorsunuz.
Bir defa hiç değilse şu noktada samimi olalım.
Yerel seçimlerde iktidardaki parti yaklaşık yüzde otuz fazla oy alır.
Muhalefettekiler ise yaklaşık yüzde otuz az alır.
Nereden mi çıkartıyorum?
Herhalde şapkadan tavşan çıkartmıyorum.
Anketlerden çıkartıyorum.
Erdemli bir anketçi yüzde altmış beşi nereden bulup çıkarıyorsa, ben de oradan bulup çıkartıyorum.
Hatta tarhana çorbalarımızı yudumlarken ‘gel şu altmış beşi yetmiş beş, seksene çıkartalım’ diye teklif de etmiştim.
Kabul ettiremedim.
Kabul etseydi ‘yarı yarıya oy kaybettiler’ diye manşet atacaktım.
Olmadı.
Artık kısmetse başka bahara!
SON SÖZ
Yenilen pehlivan yenilmiş olur.
Paylaş
Tavsiye Et