Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2009) > Söyleşiyorum > ZÜHTÜ ARSLAN: “Anayasa Mahkemesi ‘Egemen benim’ dedi”
Söyleşiyorum
ZÜHTÜ ARSLAN: “Anayasa Mahkemesi ‘Egemen benim’ dedi”
Konuşan: Bekir Berat ÖZİPEK
TBMM çatısı altındaki dört partinin desteklediği ve milletvekillerinin dörtte üçlük çoğunluğunun oyuyla Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yaptığı değişiklik geçtiğimiz ay Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Mevcut Anayasa’ya göre anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından ele alma yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararı hukukçular nezdinde büyük infiale neden oldu. Biz de Anayasa Mahkemesi’nin bu şaibeli tutumunu yetkin bir hukukçu olan Doç. Dr. Zühtü Arslan ile konuştuk. 1964 yılında doğan Zühtü Arslan, 1987 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını ve doktorasını sırasıyla 1991 ve 1996 yıllarında Leicester Üniversitesi’nde hukuk alanında tamamladı. 2002 yılında anayasa hukuku dalında doçentlik unvanı alan Zühtü Arslan, halen Polis Akademisi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. İnsan hakları, anayasa hukuku, hukuk-siyaset ilişkisi ve siyaset felsefesi gibi alanlarda çeşitli ulusal ve uluslararası akademik dergilerde makaleleri yayımlanan Arslan’ın bir de Vahit Bıçak ile birlikte kaleme aldığı Constitutional Law of Turkey (Türkiye’nin Anayasa Hukuku) başlıklı bir kitabı bulunuyor.
 
Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin Anayasa’nın 10. ve 42. mad­de­lerindeki de­ği­şik­lik­le­ri ip­tal ka­ra­rını hu­ku­ki ba­kım­dan na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin bu ka­ra­rı Ana­ya­sa’nın açık­ça ih­la­li an­la­mı­na ge­li­yor. Sa­de­ce tek bir mad­de de­ğil bir­çok mad­de ih­lal edil­di. Çün­kü Mah­ke­me’nin ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni sa­de­ce şe­kil ba­kı­mın­dan de­net­le­me yet­ki­si var. Oy­sa Mah­ke­me bu sı­nı­rın çok öte­si­ne ge­çe­rek, 10. ve 42. mad­de­de­ki de­ği­şik­lik­le­ri şe­kil gö­rün­tü­sü al­tın­da esas­tan de­net­le­di.
 
Şe­kil de­ne­ti­mi­nin, de­ğiş­ti­ril­me­si tek­lif da­hi edi­le­mez mad­de­le­ri de kap­sa­ya­cak şe­kil­de ge­niş­le­til­me­si müm­kün mü?
Bence Mah­ke­me­ onu yap­tı. 148. mad­de­de­ki şe­kil de­ne­ti­mi şart­la­rın­dan bi­ri­si olan tek­lif ço­ğun­lu­ğu şar­tı­nı ge­niş yo­rum­la­dı. Tek­lif ço­ğun­lu­ğun­dan ön­ce tek­lif edi­le­bi­lir­lik şar­tı­na ba­kıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni dü­şün­dü. Do­la­yı­sıy­la 148’den 4. mad­de­ye gi­de­rek, de­ğiş­ti­ril­me­si tek­lif da­hi edi­le­me­ye­cek ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni de şe­kil ba­kı­mın­dan de­net­le­ye­bi­le­ce­ği­ni ile­ri sür­dü. An­cak bu, ar­tık şe­kil de­ne­ti­mi ol­mak­tan çı­kı­yor, esas de­ne­ti­mi­ne gi­ri­yor. Çün­kü bir de­ği­şik­li­ğin Ana­ya­sa’nın ilk üç mad­de­sin­de­ki hu­sus­la­ra ay­kı­rı olup ol­ma­dı­ğı­nı be­lir­le­ye­bil­mek için şe­kil­le ye­tin­me­niz müm­kün de­ğil; esa­sa gir­me­niz la­zım.
Za­ten şek­li bu ka­dar ge­niş ta­nım­la­yın­ca şe­kil de­ne­ti­mi­nin dı­şın­da ka­la­bi­le­cek hiç­bir ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği ola­maz her­hal­de, öy­le de­ğil mi?
Ke­sin­lik­le öy­le. Ana­ya­sa’nın 2. mad­de­sin­de­ki ni­te­lik­ler çok so­yut ve ge­nel il­ke­ler­dir. De­mok­ra­tik dev­let, sos­yal dev­let, hu­kuk dev­le­ti, la­ik­lik gi­bi il­ke­ler çok ge­niş yo­rum­lan­dı­ğın­da bu­nun dı­şın­da ka­la­bi­le­cek bir ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği müm­kün de­ğil­dir. Do­la­yı­sıy­la Ana­ya­sa Mah­ke­me­si şe­kil gö­rün­tü­sü al­tın­da tüm ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni de­net­le­ye­bi­lir ha­le gel­mek­te­dir.
 
Pe­ki, şe­kil şart­la­rı­na iliş­kin ana­ya­sal hü­küm bu ka­dar yo­ru­ma açık mı?
Ana­ya­sa’da­ki şe­kil şart­la­rı çok açık. Ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri sa­de­ce tek­lif ve oy­la­ma ço­ğun­lu­ğu ile iki de­fa gö­rü­şül­me şart­la­rı ba­kı­mın­dan de­net­le­ne­bi­lir. Bun­lar her­ke­sin ra­hat­lık­la an­la­ya­bi­le­ce­ği şart­lar. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si bu­nu zor­la­dı, yet­ki ala­nı­nı ge­niş­let­ti. 1970’li yıl­lar­da­ki iç­ti­ha­dıy­la bir an­lam­da tu­tar­lı bir ka­rar ver­di. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ku­rul­du­ğun­dan bu ya­na, ana­ya­sa­la­ra rağ­men, sü­rek­li ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri ko­nu­sun­da yet­ki ala­nı­nı ge­niş­le­ti­yor. Ya­ni yar­gı­sal ak­ti­viz­mi be­nim­se­yen, ken­di­si­ne Ana­ya­sa ile ve­ri­len yet­ki­le­ri ge­niş­le­te­rek, hat­ta ve­ril­me­yen yet­ki­le­ri de ken­di­si­ne ta­nı­ya­rak sü­rek­li si­ya­sal ala­na mü­da­ha­le eden bir mah­ke­me var kar­şı­mız­da.
Ana­ya­sa Mah­ke­me­si yet­ki­si­ni ilk kez aş­mı­yor ya­ni.
Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin yet­ki aşı­mı ve yet­ki gas­pı sa­yı­la­bi­le­cek ka­rar­la­rı hep ol­du. 61 Ana­ya­sa­sı dö­ne­min­de de ol­du; bu dö­nem­de de var. Ama bu bo­yut­ta, bu ka­dar açık bir ana­ya­sa ih­la­li ben da­ha ön­ce ha­tır­la­mı­yo­rum. Bu ka­rar, 367 ka­ra­rın­dan çok da­ha ile­ri dü­zey­de bir yar­gı­sal ak­ti­viz­mi, hat­ta ak­ti­viz­min öte­sin­de bir yet­ki gas­pı­nı ifa­de edi­yor. As­lın­da “yar­gı­sal ak­ti­vizm” kav­ra­mı bi­le bu ka­ra­rı açık­la­ma­da ye­ter­siz ka­lı­yor.
 
Kav­ra­mın tü­ken­di­ği yer…
Evet, ba­zen sö­zün, kav­ra­mın ve hu­ku­kun tü­ken­di­ği ye­re ge­lip da­ya­nı­yor­su­nuz. Çün­kü hu­kuk çer­çe­ve­sin­de, Ana­ya­sa ku­ral­la­rı çer­çe­ve­sin­de bu ka­ra­rı açık­la­mak ko­lay de­ğil. As­lın­da, son za­man­lar­da sık kul­la­nı­lan ve bi­raz da ge­li­şi­gü­zel kul­la­nıl­dı­ğı için vül­ga­ri­ze olan “yar­gı dar­be­si” bu ka­rar için ge­çer­li­dir. Bu kav­ram, ana­ya­sa te­ori­sin­de özel­lik­le yük­sek mah­ke­me­le­rin yo­rum yo­luy­la ana­ya­sal dü­ze­nin te­mel pa­ra­met­re­le­ri­ni de­ğiş­ti­ren ka­rar­la­rı için kul­la­nı­lır. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin son ip­tal ka­ra­rı, bu an­lam­da ta­li ku­ru­cu ik­ti­dar hak­kın­da­ki te­mel ana­ya­sal nor­mu de­ğiş­ti­ren bir yar­gı dar­be­si­dir.
 
Ben Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ge­rek­çe­si­ni bek­le­mek ge­rek­ti­ği­ni söy­le­yen hu­kuk­çu­la­rı an­la­mak­ta zor­la­nı­yo­rum. Şim­di­den ka­ra­rın na­sıl bir ge­rek­çe­si ola­bi­lir, di­ye de so­ru­la­maz mı?
Ben bu ka­ra­rın ge­rek­çe­si­ni bek­le­mek ge­re­kir, de­mi­yo­rum. Za­ten bel­ki de ilk kez ge­rek­çe­yi bek­le­me­den bir ka­ra­ra yö­ne­lik eleş­ti­ri­le­ri­mi yap­tım. An­cak ba­zı­la­rı ön­ce ka­ra­rın ge­rek­çe­si­ni gö­re­lim, di­yor. Ba­zı ka­rar­lar­da bu doğ­ru. Tar­tış­ma­lı di­ye­bi­le­ce­ği­miz, yo­ru­ma açık ku­ral­la­rın ge­çer­li ol­du­ğu da­va­lar­da, mah­ke­me­ler bi­zim ön­ce­den ön­gö­re­me­di­ği­miz bir ge­rek­çey­le ka­ra­rı açık­la­ya­bi­lir. Ama bu ka­ra­rın ge­rek­çe­si ben­ce çok önem­li de­ğil. Çün­kü Ana­ya­sa Mah­ke­me­si han­gi ar­gü­ma­nı ile­ri sü­rer­se sür­sün bu ve­ri­len ka­ra­rı hak­lı­laş­tı­ra­maz. Ge­rek­çe ne olur­sa ol­sun, Ana­ya­sa’nın açık hü­küm­le­ri ih­lal edil­miş du­rum­da.
 
Ge­rek Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ge­rek­se yük­sek yar­gı­nın di­ğer or­gan­la­rı­nın ka­rar­la­rı, san­ki sa­de­ce hu­ku­ki bir tar­tış­ma söz ko­nu­suy­muş gi­bi ele alı­nı­yor. Me­se­le­nin bir de eko­no­mi po­li­ti­ği yok mu? Tür­ki­ye’de­ki ege­men­lik iliş­ki­le­riy­le bu­nun bir iliş­ki­si yok mu?
Bu son ka­rar, as­lın­da Tür­ki­ye’de ege­me­nin kim ol­du­ğu so­ru­suy­la ya­kın­dan il­gi­li. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si bir an­lam­da bu ka­rar­la “Tür­ki­ye’de ege­men be­nim” de­di. Çün­kü bi­li­yor­su­nuz, ege­men her­han­gi bir tar­tış­ma­lı ko­nu­da son sö­zü söy­le­ye­bi­len­dir. Bu­ra­da da şu tar­tış­ma gün­de­me gel­di: Üni­ver­si­te­ler­de ba­şör­tü­sü ser­best­li­ği la­ik­li­ğe ay­kı­rı mı­dır, de­ğil mi­dir? Ana­ya­sa ko­yu­cu ira­de “Ay­kı­rı de­ğil­dir” de­di. Tam ter­si­ne ba­şör­tü­sü ser­best­li­ği la­ik­li­ğin bir ge­re­ği­dir; ni­te­kim de­mok­ra­tik la­ik ül­ke­ler­de böy­le bir ya­sak yok­tur, de­di. Ve Mec­lis dört­te üç ço­ğun­luk­la ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği yap­tı. An­cak Ana­ya­sa Mah­ke­me­si de­di ki, da­ha ön­ce ver­di­ğim ka­rar­lar­da ol­du­ğu gi­bi ba­şör­tü­sü ser­bes­tî­si la­ik­li­ğe ay­kı­rı­dır; do­la­yı­sıy­la Ana­ya­sa’nın de­ğiş­ti­ri­le­mez hü­küm­le­rin­den bi­ri­si olan 2. mad­de­ye ay­kı­rı­dır. So­nuç ola­rak, bu tar­tış­ma­da son sö­zü Mec­lis ira­de­si­ni ip­tal eden Ana­ya­sa Mah­ke­me­si söy­le­miş ol­du.
Pe­ki, bu du­rum Ana­ya­sa’nın be­nim­se­di­ği ege­men­lik an­la­yı­şı­na uy­gun mu?
Mah­ke­me, “Bu tür si­ya­sal ko­nu­lar­da son sö­zü söy­le­me yet­ki­si ba­na ait­tir” de­di. An­cak bu­nu meş­ru­laş­tı­ra­cak bir ze­min Ana­ya­sa’da yok. Ana­ya­sa bu ko­nu­lar­da son sö­zü söy­le­me yet­ki­si­ni çok açık ve net bir dil­le Mec­lis’e bı­ra­kı­yor. Tür­ki­ye’de ta­li ku­ru­cu ik­ti­dar ola­rak Mec­lis’in ilk üç mad­de dı­şın­da Ana­ya­sa’yı de­ğiş­tir­me yet­ki­si var ve bu yet­ki­yi baş­ka her­han­gi bir or­gan­la pay­laş­ma­sı müm­kün de­ğil. Mah­ke­me­ bu ka­rar­la mün­ha­sı­ran Mec­lis’e bı­ra­kı­lan ana­ya­sa­yı de­ğiş­tir­me yet­ki­si­ne, ya­ni ta­li ku­ru­cu ik­ti­dar yet­ki­si­ne or­tak ol­muş du­rum­da. Bu du­rum Ana­ya­sa’da ifa­de­si­ni bu­lan ege­men­li­ğin te­mel pa­ra­met­re­le­ri­nin de­ğiş­ti­ril­me­si an­la­mı­na ge­li­yor.
 
Bu ka­rar­la be­ra­ber Tür­ki­ye’de­ki ya­sa­may­la yar­gı ara­sın­da­ki iliş­ki­ler­de bir tı­kan­ma, kuv­vet­ler ay­rı­lı­ğı­nı bo­zan bir du­rum ya da bir hi­ye­rar­şi oluş­muş du­rum­da ve her­hal­de bu hep böy­le de­vam ede­me­ye­cek. Kı­sa va­de­de bu­nun aşı­la­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?
As­lın­da geç­miş­te de böy­le sı­kın­tı­lar ya­şan­dı. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si 1970’ten iti­ba­ren ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni şe­kil gö­rün­tü­sü al­tın­da hep esas­tan de­net­le­di. 61 Ana­ya­sa­sı’nda ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­nin de­net­le­ne­bi­le­ce­ği­ne da­ir bir hü­küm ol­ma­ma­sı­na rağ­men, Mah­ke­me yo­rum yo­luy­la bu yet­ki­yi ken­di­si­ne ta­nı­dı ve baş­lan­gıç­ta hem esas hem de şe­kil de­ne­ti­mi yap­tı. 1971’de Mah­ke­me’ye bir tep­ki ola­rak Mec­lis Ana­ya­sa’yı de­ğiş­tir­di ve de­di ki, “Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni sa­de­ce şe­kil ba­kı­mın­dan de­net­le­ye­bi­lir.” Ama Mah­ke­me bu­nun­la ye­tin­me­di; şe­kil gö­rün­tü­sü al­tın­da esas de­ne­ti­mi yap­ma­ya de­vam et­ti. Bu­nun üze­ri­ne de 82 Ana­ya­sa­sı’nı ya­pan­lar, Mah­ke­me­yi bir yer­de dur­dur­mak ge­rek­ti­ği­ni dü­şün­dü­ler. Ana­ya­sa’yı ka­le­me alır­lar­ken, ana­ya­sa­yı de­ğiş­tir­me yet­ki­si­nin sa­de­ce Mec­lis’e ait ol­du­ğu­nu, Mah­ke­me­’nin bu yet­ki­ye or­tak ola­ma­ya­ca­ğı­nı be­lirt­ti­ler. Ni­te­kim 1982 Ana­ya­sa­sı’nı ya­pan Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nu ve Da­nış­ma Mec­li­si tu­ta­nak­la­rı in­ce­len­di­ğin­de bu ka­rar­lı ira­de açık­ça gö­rü­le­cek­tir. Ak­si yön­de­ki bü­tün öner­ge­ler, ya­ni ilk üç mad­de­ye ay­kı­rı ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­nin Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nce de­net­len­me­si­ni tek­lif eden tüm öner­ge­ler Da­nış­ma Mec­li­si’nde red­de­dil­di. 
 
Bu bir an­lam­da Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin 1980 ön­ce­si tav­rı­na tep­ki de­ğil mi?
Evet, bu açık ve ka­rar­lı bir tep­kiy­di. Ana­ya­sa’yı ya­pan­lar, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin da­ha ön­ce yo­rum yo­luy­la du­rum­dan va­zi­fe çı­kar­ma­sı­na ve yet­ki ala­nı­nı ya­sa­ma or­ga­nı aley­hi­ne ge­niş­let­me­si­ne açık­ça tep­ki gös­ter­di­ler. Bu tep­ki so­nu­cun­da şe­kil de­ne­ti­mi­nin ne an­la­ma gel­di­ği­ni tek tek sa­ya­rak, es­ki de­yim­le tah­di­di ve ta­da­di ola­rak be­lir­ten 148. mad­de or­ta­ya çık­tı. As­lın­da son ka­ra­ra ka­dar da bu ko­nu­da cid­di bir so­run ya­şan­ma­dı. 82 Ana­ya­sa­sı dö­ne­min­de ha­tır­la­dı­ğım ka­da­rıy­la üç ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği ile il­gi­li Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’ne baş­vu­ru ya­pıl­dı; bun­la­rın üçü­nü de Mah­ke­me red­det­ti. An­cak, şim­di Mah­ke­me 70’li yıl­lar­da­ki iç­ti­ha­dı­na ge­ri dön­müş gö­rü­nü­yor.
 
Bu­na kar­şı ya­sa­ma or­ga­nı ne ya­pa­bi­lir?
Bu­na tep­ki ola­rak ya­sa­ma or­ga­nı el­bet­te de­ği­şik­lik ya­pa­bi­lir; ama bu de­ği­şik­li­ğin kı­sa va­de­de olup ol­ma­ya­ca­ğı şüp­he­li. Ben doğ­ru­su kı­sa va­de­de Mah­ke­me’nin bu ka­ra­rı­na tep­ki ola­rak ye­ni bir ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği ya­pı­la­bi­le­ce­ği­ne ih­ti­mal ver­mi­yo­rum. Bel­ki or­ta ve­ya uzun va­de­de ye­ni bir ana­ya­sa ya­pı­mı sü­re­cin­de bu du­rum tek­rar gün­de­me ge­le­cek ve ta­rih­sel ge­li­şi­me pa­ra­lel ola­rak muh­te­me­len Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin şe­kil de­ne­ti­mi yet­ki­si de elin­den alı­na­cak. Bu do­ğal bir ge­liş­me. Ben bu­nun ola­bi­le­ce­ği­ni, hat­ta ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nü­yo­rum.
 
Bu bi­raz da Tür­ki­ye’de­ki atan­mış­lar­la se­çil­miş­ler ara­sın­da­ki den­gey­le de iliş­ki­li de­ğil mi? Çün­kü son dö­nem­de yet­ki­si­ni aşan ku­rum sa­de­ce Ana­ya­sa Mah­ke­me­si de­ğil. Tür­ki­ye’de­ki “Mer­kez” ile “Çev­re” ya da pi­ra­mi­din üs­tü ile al­tı ara­sın­da­ki çe­liş­ki de­rin­leş­tik­çe ku­rum­lar da ken­di yet­ki alan­la­rı­nı da­ha ra­hat aşa­bi­lir du­ru­ma gel­me­ye baş­la­dı­lar. Do­la­yı­sıy­la bu sa­de­ce Ana­ya­sa Mah­ke­me­si so­ru­nu de­ğil ga­li­ba.
Evet. Bu, hu­kuk için­de­ki bir tar­tış­ma gi­bi gö­rün­mek­le bir­lik­te, çok da­ha ge­nel­de bir si­ya­si ik­ti­dar ça­tış­ma­sı. Bu ik­ti­dar mü­ca­de­le­sin­de, ba­sit­leş­tir­mek ge­re­kir­se, bir ta­raf­ta mer­ke­zî güç­ler, bü­rok­ra­tik ik­ti­dar odak­la­rı var; di­ğer ta­raf­ta çev­re­nin tem­sil­ci­si ko­nu­mun­da de­mok­ra­tik si­ya­set. Ve baş­lan­gı­cın­dan be­ri bü­rok­ra­tik ik­ti­dar­la si­ya­si ik­ti­dar ara­sın­da­ki mü­ca­de­le­de hu­kuk çok önem­li bir araç ro­lü­nü oy­nu­yor. Mer­ke­zî güç­ler bu hu­kuk si­la­hı­na sa­hip­ler ve bu­nu da ye­ri gel­dik­çe kul­la­nı­yor­lar. Hu­ku­kun bu şe­kil­de si­ya­sal­laş­tı­rıl­ma­sı ve si­ya­si ik­ti­dar mü­ca­de­le­sin­de bir araç ola­rak kul­la­nıl­ma­sı, bel­ki kı­sa va­de­de si­ya­si ik­ti­da­rı ik­ti­dar­sız­laş­tır­mak su­re­tiy­le bü­rok­ra­tik ik­ti­da­rın işi­ne ge­le­bi­lir ve onu da­ha avan­taj­lı ko­nu­ma ge­ti­re­bi­lir. An­cak uzun va­de­de bu du­rum, as­lın­da bü­rok­ra­tik ik­ti­da­rın ko­ru­ma­ya ça­lış­tı­ğı te­mel de­ğer­le­re de ay­kı­rı bir so­nuç ya­ra­ta­cak­tır. Ne­dir bü­rok­ra­tik ik­ti­da­rın sü­rek­li sa­vun­du­ğu? Cum­hu­ri­yet’in de­ğiş­ti­ri­le­mez ni­te­lik­le­ri. Bu ni­te­lik­ler ara­sın­da la­ik­li­ğin ya­nı sı­ra in­san hak­la­rı, de­mok­ra­si ve hu­kuk dev­le­ti var.
 
Ama bu son söy­le­dik­le­ri­niz son­ra­dan ek­len­di.
Evet, 27 Ma­yıs’tan son­ra. 1961 Ana­ya­sa­sı’yla bir­lik­te Ana­ya­sa’nın de­ğiş­ti­ri­le­mez hü­küm­le­ri ola­rak or­ta­ya çık­tı bun­lar. Ay­rı­ca son­ra­dan ek­len­miş ol­ma­la­rı de­ği­şe­bi­lir ol­du­ğu­nu ya da ön­ce ek­le­nen­ler­den da­ha az önem­li ol­du­ğu­nu gös­ter­mi­yor. De­mek is­te­di­ğim şu: Bü­rok­ra­tik ik­ti­da­rın Ana­ya­sa ta­nı­maz tav­rı, ne­ti­ce­de ko­ru­ma­ya ça­lı­şır gö­rün­dü­ğü Cum­hu­ri­yet’in de­mok­ra­tik hu­kuk dev­le­ti ni­te­li­ği­ni ör­se­le­mek­te­dir.
Pe­ki, bu­gün­kü ik­ti­da­rın ya da ge­le­cek­te­ki her­han­gi bir ik­ti­da­rın ya­pa­ca­ğı bir yar­gı re­for­mu, bu tür so­run­la­ra yol ver­me­me­si için siz­ce han­gi te­mel özel­lik­le­ri ta­şı­ma­lı?
Bir ke­re yar­gı­nın te­mel fonk­si­yo­nu­nu çok iyi ta­nım­la­mak la­zım. Pra­tik an­lam­da ku­rum­sal bir­ta­kım de­ği­şik­lik­ler öner­me­den ön­ce, “Yar­gı bir hu­kuk dev­le­tin­de ne işe ya­rar?” so­ru­su­nu ce­vap­lan­dır­mak ge­re­ki­yor. Biz­de yar­gı ken­di­si­ni si­ya­si re­ji­min ko­ru­yu­cu­su ola­rak gö­rü­yor. Hal­bu­ki de­mok­ra­tik re­jim­ler­de yar­gı­nın gö­re­vi, bi­rey­le­rin hak ve öz­gür­lük­le­ri­ni si­ya­sal oto­ri­te kar­şı­sın­da ko­ru­mak­tır.
 
“Yar­gı­nın Tür­ki­ye’de­ki ege­men­lik iliş­ki­le­rin­de iş­le­vi ne ol­ma­lı?” di­ye bir so­ru so­rul­muş ve ona ce­vap ve­ril­miş Tür­ki­ye’de…
Ay­nen öy­le. Yar­gı ca­ri sis­te­mi ko­rur. Bu ca­ri sis­tem ne ka­dar an­ti­de­mok­ra­tik olur­sa ol­sun ko­ru­ma­ya de­ğer­dir gi­bi bir an­la­yış var. Yar­gı bu ik­ti­dar kav­ga­sın­da ta­raf ol­du­ğu müd­det­çe ve as­li va­zi­fe­si­nin te­mel hak ve öz­gür­lük­le­ri, hu­kuk dev­le­ti­ni ko­ru­mak ol­du­ğu­nu unut­tu­ğu müd­det­çe, ya­pa­ca­ğı­nız yar­gı re­form­la­rı­nın da çok faz­la bir an­la­mı ol­ma­ya­cak­tır. İş­te alan araş­tır­ma­la­rın­da or­ta­ya çı­kan bir an­la­yış var. Bir­çok yar­gı men­su­bu “Söz ko­nu­su olan ül­kem­se hu­kuk mu­kuk din­le­mem” di­yen bir zih­ni­yet­te.
 
Bir pa­ran­tez aça­yım, “si­ya­sal oto­ri­te kar­şı­sın­da” de­di­niz. Bu­na as­lın­da Tür­ki­ye’de dev­let oto­ri­te­si de­mek ge­re­ki­yor.
Ta­bii si­ya­si oto­ri­te­den kas­tım, sa­de­ce de­mok­ra­tik yol­lar­la se­çil­miş ik­ti­dar de­ğil, esas iti­ba­rıy­la dev­let oto­ri­te­si. Çün­kü ma­ale­sef Tür­ki­ye’de bu iki­si her za­man bir­bi­riy­le ör­tüş­mü­yor. Bi­li­yor­su­nuz si­ya­set bi­li­min­de bu du­rum “de­mok­ra­si açı­ğı” ola­rak ni­te­len­di­ri­li­yor. Ya­ni bir ül­ke­de te­mel si­ya­si ka­rar­la­rı alan­lar, de­mok­ra­tik yol­lar­la se­çi­len­ler de­ğil­se, bu­ra­da de­mok­ra­si açı­ğı var de­mek­tir. Tür­ki­ye bu de­mok­ra­si açı­ğı­nı uzun sü­re­dir ya­şı­yor. Son yar­gı ka­rar­la­rı da bu açı­ğı iyi­ce de­rin­leş­tir­di. Çün­kü si­ya­sal alan­da ka­rar­la­rı ar­tık de­mok­ra­tik an­lam­da se­çil­miş­ler de­ğil, atan­mış bü­rok­rat­lar ve­ri­yor. Bu da si­ya­se­tin yar­gı­sal­laş­ma­sı de­di­ği­miz du­ru­mu or­ta­ya çı­ka­rı­yor. Si­ya­se­ten alın­ma­sı ge­re­ken ka­rar­la­rı, yar­gı alı­yor. Bu da so­nuç ola­rak, de­mok­ra­tik si­ya­sal ala­nı da­ral­tı­yor.
 
Bu de­mok­ra­si açı­ğı­nı gi­de­re­cek olan bir re­for­mun şart­la­rıy­la il­gi­li ko­nuş­ma­ya de­vam ede­cek olur­sak, bir­çok eleş­ti­ri var; yar­gı­nın hal­ka he­sap ve­re­bi­lir­li­ği­nin ve ba­ğım­sız­lı­ğı­nın ya­nın­da ta­raf­sız­lı­ğı­nın da sağ­lan­ma­sı ya da yük­sek yar­gı or­gan­la­rı­nın ya­pı­sıy­la il­gi­li ba­zı de­ği­şik­lik­ler gi­bi. Bu ko­nu­da­ki yak­la­şı­mı­nız ne­dir?
Özel­lik­le ana­ya­sa yar­gı­sı ko­nu­sun­da bir de­ği­şik­lik ka­çı­nıl­maz gö­rü­nü­yor. Biz­zat Ana­ya­sa Mah­ke­me­si de 2004’ten be­ri bu yön­de de­ği­şik­lik­ler öne­ri­yor. Bir ke­re Mah­ke­me’­nin de­mok­ratik meş­ru­iye­t so­ru­nu, di­ri bir so­run ola­rak or­ta­da du­ru­yor. Bu ko­nu sa­de­ce biz­de de­ğil, Ba­tı­lı de­mok­ra­tik re­jim­ler­de de tar­tı­şı­lı­yor. So­ru çok ba­sit: Ata­na­rak gö­re­ve ge­len çok az sa­yı­da­ki üye, de­mok­ra­tik yol­lar­la se­çi­le­rek iş­ba­şı­na gel­miş me­se­la 550 ki­şi­nin ira­de­si­ni na­sıl et­ki­siz kı­la­bi­lir? Ba­tı de­mok­ra­si­le­rin­de bu­nu meş­ru­laş­tır­ma­ya ça­lı­şan Ro­nald Dwor­kin gi­bi et­ki­li hu­kuk teo­ris­yen­le­ri var. Bu­nun kar­şı­sın­da Je­remy Wal­dron gi­bi, ana­ya­sa yar­gı­sı­nın ke­sin­lik­le de­mok­ra­tik meş­ru­iye­ti­nin ola­ma­ya­ca­ğı­nı sa­vu­nan­lar da var. Biz­de san­ki bu bir ön ka­bul gi­bi al­gı­la­nı­yor; ana­ya­sa yar­gı­sı ol­maz­sa ol­maz gi­bi ka­bul edi­li­yor. Hat­ta ba­zı­la­rı da­ha da ile­ri gi­di­yor. “27 Ma­yıs’tan ön­ce bir Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ol­say­dı dar­be ya­şan­maz­dı Tür­ki­ye’de” di­yor. Bun­lar ana­ya­sa mah­ke­me­le­ri­nin ta­rih­sel­li­ği­ni göz ar­dı eden ve bun­la­rı de­mok­ra­tik re­jim­ler için ol­maz­sa ol­maz ku­rum­lar ola­rak gö­ren ön­yar­gı­lı dü­şün­ce­ler. Hal­bu­ki ana­ya­sa yar­gı­sı­na yer ver­me­yen kök­lü de­mok­ra­tik re­jim­ler de var. İn­gil­te­re, Hol­lan­da ve İs­kan­di­nav ül­ke­le­rin­de ana­ya­sa mah­ke­me­le­ri yok. An­cak bu ül­ke­ler­de hu­kuk dev­le­ti il­ke­si, de­mok­ra­si pe­kiş­miş du­rum­da ve te­mel hak­lar önem­li öl­çü­de ko­run­uyor.
So­run sa­de­ce ana­ya­sa yar­gı­sı­nın var­lı­ğı so­ru­nu de­ğil. Tür­ki­ye’de­ki ana­ya­sa yar­gı­sı­nın ya­pı­sıy­la ana­ya­sa yar­gı­sı­na sa­hip olan Ba­tı­lı de­mok­ra­si­ler­de­ki ya­pı da ay­nı de­ğil.
 
Evet, Tür­ki­ye’de­ki Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin de­mok­ra­tik hiç­bir tem­si­li ni­te­li­ği yok. Ba­tı’da ana­ya­sa yar­gı­sı­na yer ve­ren ül­ke­ler­de bu mah­ke­me­nin üye­le­ri­ni önem­li öl­çü­de par­la­men­to­lar be­lir­li­yor. Hat­ta Al­man­ya, Po­lon­ya ve Ma­ca­ris­tan gi­bi ül­ke­ler­de ana­ya­sa mah­ke­me­le­ri­nin tüm üye­le­ri­ni par­la­men­to be­lir­li­yor. Al­man­ya’nın Na­zi geç­mi­şi­ni dü­şün­dü­ğü­nüz­de bu çok da­ha önem­li ha­le ge­li­yor. Na­zi tec­rü­be­si ya­şa­mış bir ül­ke­de bi­le si­ya­si­le­re biz­de­ki gi­bi gü­ven­siz­lik yok. Biz­de ise özel­lik­le 27 Ma­yıs 1960 Dar­be­si’nden son­ra ana­ya­sal dü­ze­ni be­lir­le­yen duy­gu­sal fak­tör, si­ya­set ve si­ya­set­çi kor­ku­su ol­du. Bu kor­ku be­ra­be­rin­de si­ya­se­te ve si­ya­sal ku­rum­la­ra gü­ven­siz­li­ği ge­tir­di. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin üye­le­ri­nin hiç­bi­ri­ni par­la­men­to­nun be­lir­le­me­me­si­nin te­mel se­be­bi bu.
 
Pe­ki, si­ya­set kor­ku­suy­la de­mok­ra­si bağ­da­şır mı?
El­bet­te bağ­daş­maz. Si­ya­se­te gü­ven­siz­lik üze­ri­ne sağ­lık­lı bir de­mok­ra­si in­şa ede­mez­si­niz. Çün­kü si­ya­se­te yö­ne­lik kor­ku ve gü­ven­siz­lik, bü­rok­ra­tik ik­ti­da­rı tah­kim eden en önem­li un­sur­lar­dır. Bu kor­ku ve gü­ven­siz­li­ğin dep­reş­ti­ği dö­nem­ler­de ya­şa­nan şey, ik­ti­da­rın si­ya­set­siz­leş­ti­ril­me­si ve si­ya­se­tin ik­ti­dar­sız­laş­tı­rıl­ma­sı­dır. İk­ti­da­rın si­ya­set­siz­leş­ti­ril­di­ği yer­de de de­mok­ra­si­den bah­se­de­mez­si­niz. Onun için ya­pı­la­cak bir ana­ya­sa re­for­mun­da Ana­ya­sa Mah­ke­me­si üye­le­ri­nin önem­li bir kıs­mı­nın, söz­ge­li­mi en az ya­rı­sı­nın Mec­lis ta­ra­fın­dan bel­li ni­te­lik­le­re sa­hip ki­şi­ler ara­sın­dan se­çil­me­si sağ­lan­ma­lı­dır. Za­ten 1961 Ana­ya­sa­sı’na gö­re Mah­ke­me üye­le­ri­nin üç­te bi­ri Mec­lis ta­ra­fın­dan se­çil­mek­tey­di. Ay­rı­ca Ana­ya­sa Mah­ke­me­si de 2004 tek­li­fin­de “17 mah­ke­me üye­sin­den dör­dü­nü Mec­lis seç­sin” de­miş­ti. Mec­lis ya­pa­ca­ğı ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği ile bu sa­yı­yı çok da­ha yu­ka­rı çe­ke­bi­lir. Av­ru­pa or­ta­la­ma­sı­na ge­ti­re­bi­lir bu­nu. Me­se­la bi­zim ha­zır­la­dı­ğı­mız ana­ya­sa tas­la­ğın­da ol­du­ğu gi­bi 17 üye­nin 8’ini se­çe­bi­lir Mec­lis. Bu bir ta­raf­tan ya­sa­ma or­ga­nıy­la Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ara­sın­da­ki ge­ri­li­mi ya da ça­tış­ma­yı azal­ta­cak, di­ğer ta­raf­tan da esa­sen ne­ga­tif ya­sa ko­yu­cu iş­le­vi­ne sa­hip olan Mah­ke­me’nin de­mok­ra­tik meş­ru­iye­ti­ni sağ­la­ya­cak­tır. En azın­dan bu­nu sağ­la­ma­ya yö­ne­lik bir kat­kı­da bu­lu­na­cak­tır. Ta­bii sa­de­ce bu­nun­la da, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin te­mel hak ve öz­gür­lük­le­ri, hu­kuk dev­le­ti­ni ve de­mok­ra­tik pren­sip­le­ri gö­ze­ten bir ku­rum ha­li­ne gel­me­si­ni sağ­la­ya­maz­sı­nız. Esas de­ği­şim, ya­pı­sal de­ği­şik­lik­le­rin öte­sin­de zih­ni­yet de­ği­şi­mi­dir.
 
Tür­ki­ye’de­ki te­mel so­run top­lu­mun fark­lı ke­sim­le­ri ara­sın­da­ki bir var­lık mü­ca­de­le­si ol­du­ğu­na gö­re, böy­le bir zih­ni­yet de­ği­şi­mi­nin ken­di­li­ğin­den ge­liş­me­si­ni bek­le­mek müm­kün de­ğil ga­li­ba?
Ba­kın, Tür­ki­ye’de bu ko­nu­da bir uz­laş­ma­nın sağ­lan­ma­sı la­zım ar­tık. Bu top­lum si­ya­si ge­ri­lim­le­ri, ça­tış­ma­la­rı ilâ­ni­ha­ye ta­şı­ya­maz. Tür­ki­ye’de fark­lı ide­olo­jik grup­lar, fark­lı çev­re­ler, fark­lı sı­nıf­lar ar­tık fark­lı­lık­la­rıy­la bir ara­da ya­şa­mak zo­run­da ol­duk­la­rı­nı an­la­ma­lı­dır. Bu­nun da bir­ta­kım as­ga­ri ku­ral­la­rı var. Bu ku­ral­lar üze­rin­de an­laş­ma­mız ge­re­ki­yor. El­bet­te her­ke­sin ay­nı si­ya­si gö­rü­şü pay­laş­ma­sı, ay­nı ide­olo­ji­yi be­nim­se­me­si ge­rek­mi­yor. Bu, eş­ya­nın ta­bi­atı­na aykırı. Do­ğa­da ol­du­ğu gi­bi, top­lum­sal ve si­ya­sal alan­da da çe­şit­li­lik esas­tır. Ama en azın­dan oyu­nun ku­ral­la­rı ko­nu­sun­da an­la­şa­bi­li­riz. Me­se­la ül­ke­yi ki­min yö­ne­te­ce­ği, ana­ya­sal ku­ral­la­rı ki­min ve na­sıl de­ğiş­ti­re­bi­le­ce­ği gi­bi ko­nu­lar­da an­la­şa­bi­li­riz. Bi­zim Tür­ki­ye’de an­la­şa­ma­dı­ğı­mız nok­ta bu­ra­sı. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin son ka­ra­rı da bu oyu­nun ku­ral­la­rı­nın ka­bul edil­me­me­siy­le il­gi­li. As­lın­da oyu­nun ku­ral­la­rı bel­li. Tür­ki­ye’de Ana­ya­sa’yı bel­li bir ço­ğun­luk­la, bel­li şart­la­ra uy­mak şar­tıy­la Mec­lis de­ğiş­ti­re­bi­li­yor. Ama Ana­ya­sa Mah­ke­me­si di­yor ki, “Ha­yır ol­maz, o ku­ral nor­mal dö­nem­ler­de ge­çer­li. Şu an­da si­ya­si re­ji­me yö­ne­lik bir teh­dit­ten do­la­yı ola­ğa­nüs­tü du­rum var, do­la­yı­sıy­la nor­mal­de ge­çer­li olan norm ar­tık ge­çer­li de­ğil.” Pe­ki, teh­di­de ve ola­ğa­nüs­tü du­ru­ma kim ka­rar ve­ri­yor? Carl Schmitt’in ifa­de­siy­le “ege­men.” Do­la­yı­sıy­la, son ka­ra­rıy­la Ana­ya­sa Mah­ke­me­si meş­ru­iye­ti ken­din­den men­kul bir ola­ğa­nüs­tü­lük üre­te­rek, nor­mu as­kı­ya al­mış­tır. Bu­nun adı, ilan edil­me­miş bir ola­ğa­nüs­tü hal­dir. Bil­di­ği­niz gi­bi, ola­ğa­nüs­tü hal ar­tık oyu­nun ku­ral­la­rı­nın ta­ma­men de­ğiş­ti­ği bir du­ru­mu ifa­de et­mek­te­dir. İş­te ku­rum­sal dö­nü­şü­mün ve zih­ni­yet de­ği­şi­mi­nin önün­de­ki en bü­yük en­gel bu­dur.
 
Ta­bi­i, çün­kü ya­rın bir gün bir baş­ka­sı da ken­di­si­ni o nor­mu ip­tal ede­bi­le­cek yet­ki­de gö­re­bi­lir.
El­bet­te. Me­se­la, “Mec­lis se­çim sü­re­si­ni 20 yı­la çı­ka­rır­sa Mah­ke­me bu­nu da mı ip­tal et­me­ye­cek?” deniyor. Ta­ma­men var­sa­yım­lar üze­rin­den ko­nu­şu­yo­ruz. Si­ya­sal ve sos­yo­lo­jik ol­gu­lar­la hu­ku­ku bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­rı­yo­ruz. Hu­kuk böy­le var­sa­yım­lar üze­ri­ne ha­re­ket et­mez. Şim­di ay­nı man­tık­la ter­si bir var­sa­yı­mı dil­len­di­re­lim. Di­ye­lim ki, ile­ri­de Mec­lis, Ana­ya­sa’nın 24. mad­de­sin­de­ki zo­run­lu din kül­tü­rü ders­le­ri­ne da­ir hük­mü, la­ik­li­ğe ay­kı­rı ol­du­ğu ge­rek­çe­siy­le de­ğiş­ti­ren bir dü­zen­le­me yap­tı. Yi­ne di­ye­lim ki, mu­ha­fa­za­kâr üye­le­rin ço­ğun­luk­ta ol­du­ğu Mah­ke­me­ de bu­nu Ana­ya­sa’nın de­ğiş­ti­ri­le­mez il­ke­le­rin­den bi­ri olan la­ik­li­ğe ay­kı­rı bu­la­rak ip­tal et­ti. Bu du­rum­da ne ola­cak? Bu­gün Mah­ke­me­’nin ka­ra­rı­nı ba­zı uçuk se­nar­yo­lar­la hak­lı­laş­tır­ma­ya ça­lı­şan­la­rın ter­si se­nar­yo­la­rı da dü­şün­me­le­ri ge­re­kir.
 
Ken­di­si­ni, ko­nu­yu tar­tı­şa­bi­le­cek ve­ya tar­tış­tı­ra­bi­le­cek güç­te gö­ren bir ira­de o tür fa­ra­zi­ye­ler de üre­te­bi­lir.
Kal­dı ki bu var­sa­yı­mın öte­sin­de, Mah­ke­me’nin Ana­ya­sa’ya açık­ça ay­kı­rı ola­rak ver­di­ği bir ka­rar var. Bu­nun üze­ri­ne ko­nuş­mak var­ken tu­tup bir­ta­kım var­sa­yım­lar­dan ha­re­ket edi­yo­ruz. “Mec­lis, Ana­ya­sa’nın 24. mad­de­si­nin son fık­ra­sı­nı yü­rür­lük­ten kal­dı­rır­sa ne olur?” gi­bi bir fa­ra­zi tar­tış­ma ye­ri­ne, “Ba­şör­tü­sü ser­bes­tî­si la­ik­li­ğe ay­kı­rı mı­dır, de­ğil mi­dir?” so­ru­su­nu tar­tış­mak la­zım. Ay­kı­rı di­yor­sa­nız, o za­man Av­ru­pa’da de­mok­ra­tik-la­ik re­ji­me sa­hip ol­duk­la­rın­da şüp­he ol­ma­yan dev­let­le­rin üni­ver­si­te dü­ze­yin­de ba­şör­tü­sü­ne izin ver­me­le­ri­ni na­sıl açık­la­ya­cak­sı­nız?
 
Böy­le bir şey ol­sa bi­le Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin Mec­lis’in al­dı­ğı ka­ra­rı ip­tal et­me yet­ki­si mev­cut Ana­ya­sa’ya gö­re yi­ne yok esa­sın­da, öy­le de­ğil mi?
Mev­cut Ana­ya­sa’ya gö­re yok; ama böy­le bir du­rum za­ten fii­lî bir du­rum­dur. Me­se­la se­çim­le­rin 20 yıl­da bir ya­pı­la­ca­ğı­na da­ir de­ği­şik­lik, mev­cut ana­ya­sal dü­ze­nin te­mel ku­ral­la­rı­nın ih­lal edil­me­si­dir. Bu hu­ku­kun içe­ri­sin­de ce­vap ve­ri­le­bi­le­cek bir du­rum de­ğil­dir. Ni­te­kim geç­miş­te as­ke­rî dar­be­ler son­ra­sın­da bi­ri­si çı­kıp “Ya ne yap­tın sen Ana­ya­sa’yı as­kı­ya al­dın, Mec­lis’i ka­pat­tın” fa­lan di­ye­bil­di mi? Bu tür fii­lî du­rum­la­ra kar­şı za­ten hu­ku­ki ted­bir de ala­maz­sı­nız. Ana­ya­sa’nın her mad­de­si­ne de­ğiş­ti­ril­me­si tek­lif da­hi edi­le­mez bir hü­küm ola­rak “Dar­be ya­sak­tır” yaz­sa­nız, bu ola­sı bir dar­be­yi ön­le­ye­bi­lir mi? Kı­sa­ca­sı, her var­sa­yı­ma kar­şı bir em­ni­yet su­pa­bı ge­liş­tir­me­niz müm­kün de­ğil.
 
Bu var­sa­yım­la­rın ar­ka­sın­da ne var?
Bu var­sa­yım­la­rın ar­ka­sın­da, de­mok­ra­tik si­ya­se­te yö­ne­lik gü­ven­siz­lik var. Ba­zen ade­ta “Şu halk ol­ma­sa de­mok­ra­si­yi çok iyi yer­leş­ti­re­ce­ğiz” nok­ta­sı­na ge­li­yo­ruz. Ancak halk­sız de­mok­ra­si he­nüz icat edil­me­di. De­mok­ra­si­ler­de si­ya­si ak­tör, halk ve onun seç­tik­le­ri­dir. Yö­ne­ti­min öz­ne­si halk­tır. En azın­dan teo­rik ola­rak böy­le­dir. Ama hal­kı bir şe­kil­de ca­hil yı­ğın­lar ola­rak gö­rüp, on­la­rın si­ya­sal ter­cih­le­ri­ne say­gı gös­ter­me­den bir avuç eli­tin de­ğer­le­ri­ni üs­tün gö­re­rek yö­net­me­ye kal­kar­sa­nız bu­nun adı de­mok­ra­si ol­maz. Bu­nun dün­ya­nın her ye­rin­de bi­li­nen bir adı var­dır; o da oli­gar­şi­dir. Hiç kim­se, ci­la­lan­mış bir oli­gar­şi­yi de­mok­ra­si di­ye yut­tur­ma­ya kalk­ma­sın.

Paylaş Tavsiye Et