Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2009) > Asılıyorum > Düşünüyorum o halde düştüm
Asılıyorum
Düşünüyorum o halde düştüm
Ali Cengiz Tuğrul

Neymiş!
Adam sevdiğinden ayrılmış da oturmuş şarkı yazmış.
Çok üzgünmüş falan filan, biz de yuttuk!
Biz kim, hem Ali, hem Cengiz, hem Tuğrul.
Afili yalnızlık adlı şarkıdan bahsediyorum.
Hangi kanalı açsanız siz de aynı şarkıya rastlamıyor musunuz?
Ekranda kızın teki dolanıp duruyor.
Arkada bir erkek sesi:
“Ölsem, ölsem, ölsem... hemen şimdi
Kaçsam, gitsem, kaçsam... tam da şimdi”
Yer yarılsa da yerin dibine girsem sızlanışında bir adama şahit oluyoruz.
Kuyruğunu kıstırıp bulunduğu yerden, imkan olsa hemen şimdi sıvışacak.
Ama nasıl, onu kestiremediğini anlıyoruz.
Demek ki niyet var, plan yok.
“Bu kez pek bir afili yalnızlık
Tuzaklar kurmuş üstelik
Bırakmıyor acıtmadan”
Serzenişinden tuzakların adamın canını fena yaktığını da anlıyoruz.
Etrafındaki şakşakçılar birer ikişer toz olmuşlar.
“Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm…”
Ne halin varsa gör beddualarına muhatap olmuş.
Beddualar tutmuş, adam tepetaklak yuvarlanmış.
“Sövdüm, sövdüm, sövdüm… ben dünyaya
Acılara, sokaklara, ait olmaya, insanlara”
Neden tepetaklak gittiğini de itiraf etmeyi unutmuyor hazret.
Bütün bir dünyaya sövüp saymış meğer.
“Değmezmiş hiç uğraşmaya
Bu kez mecalim yok hiç dayanmaya... dayanmaya”
“Sonuna kadar gideceğiz” afra tafrasından da eser kalmamış.
Tükenmiş, bitmiş, mecali kalmamış.
“Kaçsam, gitsem, kaçsam… tam da şimdi”
Kademeli mi kaçılacak, aniden mi çıkılacak?
Demiştik, niyet var, plan yok.
Adam nerede peki?
Şarkısını söyleyip de klibinde hiç gözükmeyen başka örnek biliyor musunuz?
Biliyorsanız bana da söyleyin, biz de bilelim.
Eğri oturup doğru konuşalım, birbirimizi kandırmayalım.
Böyle bir örnek yok, peki neden?
Adamın insan içine çıkacak hali mi kalmamış?
Yüzsüz mü?
Çoktan kaçtı da, ondan kalan bir nahoş seda mı gökkubbede? Nedir bu soruların cevabı?

DÜŞÜNCE
İşte sokakta ayaküstü ekmek arası kokoreç yiyenle, masada dizüstü laptop arası düşünce üreten adamın farkı.
Zurnanın zırt, Ayşe teyzenin cırt, Kadir Çöpdemir’in pırt yaptığı yer de burası.
Düşünce.
Homoeconomicusun homonemelazımustan farkı.
Da Vinci’nin, DNA’nın, hayatın, en önemlisi hayatını idame ettirecek kasanın şifresini çözmeyi bileceksin.
Şarkıların şifrelerini de.
Ne ile?
Düşünce ile.
Bazı aklıevveller düşünmek insanın içine düşmesidir diyorlar.
Düşmekten geliyormuş kelimenin etimolojisi.
İnsan, içine düşüverince ancak düşünürmüş.
Bunlar eskiden kalma ilkel fikirlerdir.
O zamanlar öyle iddia edilirdi.
Dış dünya ile ilişkini minimuma indirir, gözlerini kapatır, iç âlemini temaşa etmeye çalışırdın.
İçini ne kadar seyredebilirsen o kadar yol alırdın.
Işıl ışıl ışıldamayı becerenlere ‘ışıdı’ yani ‘aydınlandı’ derlerdi.
Araştırmacı gazeteci olduğum için ben de deniyorum bu tekniği.
Gözlerimi kapatıp içime bakmaya çalışıyorum zaman zaman.
Aman tanrım, görüyorum, görüyorum!
Ama ne görüyorum?

KARANLIK
Koyu, kopkoyu, zifiri bir karanlık görüyorum.
Zerre kadar başka bir şey görmüyorum içimde.
Koyu, kopkoyu, dipsiz bir kuyu!
Kardeşim, güldürmeyin adamı!
Gözünü kapatınca ne görebilirsin ki?
Bize şimdi apaçık gelen bu gerçeği ilk bulanlar “İçeride bir numara yokmuş, artık sadece dışarıya bakıyoruz” diye formülleştirdiler buluşlarını.
Bazıları buna ‘kaybediş’ diyor.
Olsun onlar “Maymun gözünü açtı” dediler.
Buna da manidar bir şekilde yine ‘aydınlanma’ dediler.
O devirde ben yaşasaydım kesin ben yapardım bu kavramsallaştırmayı.
Mitten, dogmadan böyle böyle kurtuldu insanlık.
Tepegözlerin devri kapandı.
Açıkgözlerin devri başlamış oldu.
Sömürgeleştirme bu yeni zihniyetin tabii sonucudur.
İçeride zenginlikler tükenince dışarıya yönelinmiştir.
Bu kadar basittir koca medeniyet tarihi.
Kavramlaştırmasını bileceksin.
Neden o devirde yaşamadım diye üzülecek değilim.
Bu devirde de yapılacak tonla şey var aydınlanma için.
İç güzelliği diye bir şey olsaydı onu basardım mesela arka sayfaya.
Ama yok, ben de dış güzelliği basıyorum mecburen.
“Eline sağlık kardeşim gözümüz, gönlümüz aydınlandı” tebriklerinden anlıyorum doğru yolda olduğumu.
Gururlanıyorum.
Ayrıca bu devirde de bulunacak tonla icat var.
Kendi kendine çalışan motor gibi mesela.
Enerjisiz motor olmaz diyorlar.
Düşüncesiz insan oluyor, enerjisiz motor neden olmasın?
Cansız canlı oluyor da motorsuz motor neden olmasın?
Bence olur, ama bir işe yarar mı? Onu bilemem.
Ama düşüncenin ne olduğunu iyi bilirim.
Hakikaten düşünce düşmekten gelir.
Ama içine düşmekle düşünemez insan.
Demiştik, insanın içi düş düş bitmez, karanlık, dipsiz bir kuyudur.
O korku ile düşerken ne zaman, nasıl düşüneceksin?
Düşün düşün yoksa işin deyişi oradan gelir.

NEREDEN DÜŞÜNCE?
İşte icadım; insan dışına düşmekle düşünür.
Daha doğrusu koltuktan düşünce düşünür.
Kral tahtı da olsa, başkan koltuğu da olsa topu topu bir metredir düştüğün yer, yer de ya mermerdir ya granit.
Nato kafa nato mermer sözü de oradan gelir.
Kafa şans eseri sağlam kalmışsa “Ne oldu da düştüm?” diye düşünür düşen.
Hangimizin aklına yolda yürürken “Yürümeyi nasıl beceriyorum acaba” sorusu takılmıştır?
Ama ayağınız takılıp, küt düşünce “Yahu ben nasıl düştüm, neden düştüm, nereye takıldım da düştüm, bir gören oldu mu, rezil mi oldum?” diye bir ton şey düşünürsünüz.
Demek ki aklımıza bir şey takılınca değil, ayağımıza bir şey takılınca düşünüyoruz.
“Ayaklar baş oldu” sözü de oradan gelir.
“Taç giyen baş akıllanır” diye bir söz de uydurulmuş.
Doğrusu “Taç giyen baş havalanır” olmalıdır.
Nitekim Komutan Logar da yardakçısı ile bağırıyordu “Yakarız biz bu dünyayı, yakarız” diye, ne oldu?
Arif kendisini eşek sudan gelene kadar dövünce aklı başına geldi.
Eşek seçimden gelince de aynı aklı başındalık olur.
Hüccac’ın beldesine giren azgın filin de başına gelen odur.
Görmediniz mi fil yârânlarının başına gelenleri.
Afili fil daha şimdiden oldu bir topal ördek.
Koskoca file topal ördek muamelesi yapmaya ne denir peki, eşek şakası denir.
Afili yalnızlıktan buralara nasıl geldik diye sorabilirsiniz.
Ben de ona dikkat çekmek istiyorum.
Afili yalnızlık şarkısı ile sözüm ona manidar bir gönderme yapacaklar.
İcadın her devirde yapılabileceğine yeni bir kanıt olsun diye açıklıyorum.
“A fil yalnız kaldı” demeye getirecekler ama açıktan söylemeye cesaretleri yok.
Onun için şarkıyı seslendiren ortalıkta gözükmüyor.
Şarkının tam Amerikan seçimleri sonrası popüler olmasının sebebi de bu, benden kaçmaz.
Ayıp ediyorlar.
Afili yalnızlık diye afili bir cümlenin arkasına sığınıyorlar.
Tuzak kuruyorlar, arkadan vuruyorlar.
Saddam’ın kellesi gitti gidiyor derken Rumsfeld’in kellesi gidiverdi.
Tek kişinin gitmesi ile insan yalnız kalır mı, diyemeyiz.
Kemiyetle değil keyfiyetle ilgili bir durum söz konusu.
Tommiks’in Konyakçı’sız kalması gibi bir durum.
Veya Lorel’in Hardy’siz, Tom’un Jerry’siz kalması gibi.
Veya gazetenin arka sayfa güzelsiz kalması gibi.
“Vursam, ezsem, vursam, hemen her zaman” nakaratından anlaşılan vazgeçilecek.
“Kaçsam, gitsem, kaçsam da nasıl ve ne zaman?” sorusuna cevap aranacak.
“Cevabı şu arasın” diye yeni ismi tavsiye eden de babasıymış topal ördeğe.
Koca Başkan’a ördek demeyi içime sindiremiyorum.
Kendisine filoğlufil demeyi tercih ediyorum.
Tezkere geçmeliydi diye yine de iddia ediyorum.
“Irak’a komşu ülkeleri müzakereye çağırmayı niçin düşünmüyoruz?
İran ve Suriye ile sıcak ilişkiler kurmaktan niçin kaçınıyoruz?
İran politikalarına gıpta ile bakıyorum.
Biz ne zaman aktif olmayı öğreneceğiz, hükümetimiz uyuyor mu?” türünden satırlar döktüren mesai arkadaşlarımı hayretle okuyorum.
Kafaları üstü mermere onlar mı düştü, bilmiyorum.
Onlar da mı eşek şakası yapıyor anlamıyorum.
Şakayı yapan o hayvana durması için söylenen bir söz vardır ya, onu söylemek istiyorum.
Söyleyemiyorum.

SON SÖZ
Düşünüyorum o halde düştüm.

 


Paylaş Tavsiye Et